Alm. Skorpion, Fr. Scorpion, İng. Scorpion. Familyası: Akrepgiller (Scorpionidae). Yaşadığı yerler: Sıcak ve nemli bölgeler. Özellikleri: Boyları 13 milimetreden 22 santimetreye kadar değişir. Ömrü: 5 yıldan fazla. Çeşitleri: 600’den fazla türü vardır.
Genellikle sıcak ve nemli bölgelerde yaşayan, vücutları sert kitin bir tabaka ile örtülü, kıvrık ve kalkık kuyruğunda zehir iğnesi bulunan eklembacaklıların genel adı. Taşların altında, duvar yarıklarında, kurumuş ağaç kabukları altında veya yer altında kazdıkları dehlizlerde rastlamak mümkündür. Karlı bölgeler hariç hemen hemen her yerde yaşarlar. Yalnız yaşamayı severler. Yassı halkalardan teşekkül eden vücut; başla kaynaşmış bir gövde, karın ve kuyruk (telson) olmak üzere üç bölümden meydana gelir. Gövdede önden arkaya doğru büyüklükleri artan, uçları çift çengelli dört çift yürüme bacağı bulunur. Gövdeye bağlı karın kısmı ise 7 geniş halkadan meydana gelmiş, alt yüzeyinde birinci halkada kapaklı bir adet cinsiyet açıklığı, ikinci halkada dokunum ve iz bulma görevi yapan bir çift tarak organı, 3, 4, 5 ve 6. halkalarda “kitap trakeleri” adını alan solunum organına ait birer çift olmak üzere toplam dört çift solunum deliği (stigma) vardır. Karın kısmından sonra 6 adet dar ve yuvarlaksı halkalardan meydana gelen ve bir yay gibi sırta doğru bükülebilen akrebin kuyruğu, eğrilmiş bir zehir iğnesi veya mızrağını taşıyan şişkin halka ile biter. Akrep, yürüdüğünde kuyruğunu kaldırır. Düz ve kaygan yüzeylere tırmanamaz. Halk arasında vücudunun son bölümü her ne kadar akrebin kuyruğu olarak biliniyorsa da, gerçekte karın kısmının daralan uzantısıdır. Çünkü içinden barsak geçmekte olan telsonun sondan bir önceki halkasında dışkılık son bulmaktadır.
Akrepler çok eski devirlerden beri görülmektedir. 400 milyon yıllık taşlarda akrep fosillerine rastlanmaktadır. Güneşte kurudukları için gün boyunca çatlaklarda gizlenip, gece örümcek ve böcek avlamaya çıkarlar. Başlarının üst tarafında iki büyük orta göz ve ön kenarında 2-5 çift yan göz bulunmasına rağmen, gececi olduklarından gözlerinde görüntü net olarak meydana gelmez. Daha ziyade dokunum ve duyu organı olan bir çift taraklarını hassas bir radar gibi kullanıp, avlarının titreşimlerini hissederek, yerlerini tesbit ederler. Ayrıca başlarının her iki yanında avlarını yakalayıp ağza getirmede kullandıkları, uçları pensli bir çift kıskaçları vardır. Kıskaçlarının üzeri duyu kılları ile kaplanmış olup, bu kıllardan bazıları ses titreşimlerine, bazıları dokunma veya hava akımlarına hassastır. Avlanmada taraklar gibi, bunların da önemli rolü olduğu muhakkaktır. Kıskaçların şekli ve büyüklüğü akrep türlerine göre değişir. Ağızlarının önünde pensli bir çift de küçük kelisere (zehir çengeline) sahiptir. Bunlar, besini çiğnemeye ve parçalamaya yararlar.
Akrep avını güçlü kıskaçlarının makası ile yakalayarak sıkar ve hemen başının üzerine kaldırarak kuyruğundaki zehir iğnesi ile sokar. Ölen avını ezip parçalayarak vücut sıvılarını kuruyuncaya kadar emer. Akrepler, uzun süre (1 sene kadar) açlığa ve susuzluğa dayanabildiği gibi, kopan organlarını yenileyebilmekte ve radyasyon ışınlarına aşırı derecede dayanabilmektedir. Üç hafta süreyle bir buz kalıbında dondurulan akrep, buz eritildiğinde hiçbir şey olmamışçasına yürüyüp normal hayatına dönmüştür.
Çiftleşme sonucu dişi akrep, erkeğini yer. Erkeklerden daha büyük olan dişiler, "ovovivipar"dır, yani yumurtlamayıp doğururlar. Yumurtaları yumurtalıklarında gelişerek açılır ve yavrular canlı olarak doğarlar. Dişi akrep; 60 kadar yavru doğurur. Yeni doğan yavruların ayaklarında tırnak olmayıp vantuz vardır. Bunun sayesinde annelerinin sırtına tırmanıp rahatlıkla tutunurlar. İlk deri değişimine kadar (15-20 gün) hiçbir şey yemeyerek annelerinin sırtında barınırlar. Vücutlarındaki enerji ile geçinirler. Deri değişiminden sonra annelerini terk ederler. Akrepler, ömürleri boyunca yedi kere deri değiştirirler. Çoğu doğduktan 1 yıl kadar sonra, bazıları ise 5 yılda erginleşirler.
Bugün dünyada boyları 13 milimetreden 22 santimetreye kadar değişen 600 kadar akrep türü bulunmaktadır. Akrepler aç gözlü hayvanlardır. Tropik bölgelere gidildikçe boyları ve zehirlerinin tesirliliği artar. Dış iskelet görevi yapan dış kabukları genellikle koyu renklidir.
Bir çift salgı bezinde üretilen zehir, güçlü kasların kasılmasıyla iğnenin açtığı yaraya hızla boşaltılır. Zehiri iğnesinden 10 cm uzağa fışkırtabilir. Akrep zehirleri “Hiyosiyanik” ve “Karbilamin” den meydana gelmiş olup tatsız, kokusuz ve asidiktir. Tesiri hayvanların çeşidine göre değişir. Kuşlar, akrep zehirine karşı dayanıksızdır. Güvercin ve serçeler hemen ölür. Kurbağa ve balıklar oldukça dayanıklıdır. Mürekkep balıklarına zehirleri etki etmez. İnsanı öldürebilecek kadar zehirleri kuvvetli olanları vardır. Türkiye’de akrepten ölüm nadir görülür. Ölenler daha çok zayıf ve hastalıklı insanlardır.
İnsanı akrep sokunca sokulan yer kızarır ve şişer. Ateş yükselir, kalb atışı yavaşlar, terleme ve sayıklama, solunum darlığı, çarpıntı ve kusma görülür. Akrep sokmasında ilk tedbir, sokulan yeri her iki tarafından sıkıca bağlamak ve yarayı çizerek emip tükürmektir. Yarayı her emişten sonra ağzı süt veya zeytinyağı ile yıkamalıdır. Emen kimsenin ağzında diş çürüğü, çatlak veya yara bulunmamalıdır. Aksi takdirde zehir buradan kana geçer. Sokulan yere amonyaklı bez koymalı ve acilen serum yaptırmalıdır (Bkz. Akrep ve Yılan Sokması).
Dünyanın bazı bölgelerinde, özellikle Siyam’da akrepler insanlar tarafından kızartılarak yenmektedir. Maymunlar, akrebin zehirli kuyruğunu kopardıktan sonra büyük bir iştahla yerler.
Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.