Alm. Barock, Fr. Baroque, İng. Baroque. Avrupa’da 16. yüzyıl ortalarından 18. yüzyıl ortalarına, bazı memleketlerde ise bu yüzyılın sonuna kadar devam eden bir sanat cereyanı. Menşei kesin olarak belli olmayan kelimenin büyük bir ihtimalle, gayri muntazam bir şekilde yontulmuş büyük inci anlamına gelen Portekizce barruco, İspanyolca barrueco’dan geldiği sanılmaktadır.
Alman sanat tarihçi H. Wölfflin “Rönesans ve Barok isimli eserinde bunun belirli bir devreye bağlı olmayıp, tarihin çeşitli devirlerinde meydana çıktığı fikrini ortaya atmıştır. Ona göre bütün artistik şekiller birbirlerine zıt kavramların doğuşu ile kendilerini belli ederler. Barok kelimesi üslup terimi olarak 19. yüzyıl sonundan itibaren kullanılmaya başlandı. Rönesanstan Klasisizme kadar süren Barok üslubu, Avrupa sanatının tabii yolda meydana gelen son üslubudur. Önceleri yalnız asil tabakaların malı olan barok kültürü, daha sonra aşağı halk tabakalarına kadar yayılarak, 19. yüzyıla kadar yaşadı. Barok üslubu çeşitli milletlere göre, ayrılıklar göstermekle beraber, milletlerin ortak bir üslubudur.
On yedinci yüzyılın ikinci yarısında, bilhassa resim sanatında; en küçük teferruatın bile inceden inceye işlenmesi taraftarı olan ve bu yüzden maniyerist adı verilen bazı sanatçılar, sanatı sübjektif ve mistik yönden geliştirmişler ve akılcılıktan uzaklaştırarak, sanatcının iç dünyasını ve hayalgücünü sanata hakim kılmışlardır. Neticede, Barok çağda, sanata sanatçının hayal gücü ve kişiliği de girmiştir.
Barok sanat cereyanı, Roma’da 1568-84 yıllarında, Michelangelo’ın takipçisi olan Vignola (öl. 1572)nın planlarına göre yapılmış, Gesu kilisesiyle başlar. On yedinci yüzyılda, İtalya’da mimar Barromini yapılarında geniş ölçüde hayal gücü ile Rönesans yapılarına hakim olan düz ve geometrik çizgiler yerine, eğri ve ters eğrilerle kırık çizgileri kullanmıştır. Böylece kırılan yüzeylerde ışık-gölge oyunlarıyla süsleme (dekoratif) sanatlarının etkileri arttırılmıştır. Bu üslupta mermer, sabırla dantel gibi işlenmiştir. Barok üslubunda meşhur olanlar İtalya’da heykeltraş ve mimar Bernini, ressamlardan Tintorette, Baciccio, Cravaggio, Tiepola, İspanya’da ressamlardan El-Greco, Velazguez, Flamandlı Rubens, Van Dayk, Hollanda’da Rebrandt’dır.
Barok sanatı İtalya’dan başka, İspanya, güney Almanya, Avusturya, Bohemya, Macaristan, Polonya ve Hollanda’da yerleşmiş, ayrıca İngiltere, Rusya, Meksika, Orta ve Güney Amerika hatta Türkiye’de yayılmıştır.
Barok sanatının belli başlı özellikleri; kuvvetli hayal gücü, kırık ve eğri çizgilerle oval şekiller, ışık-gölge unsuru, renkli ve detaylı göz kamaştırıcı süsleme unsurları, hareketlilik, şairane ve mistik hava, mimaride merkezi ve geniş alan, heykelde mermer ve bronz, resimde mistisizm ve realizmdir.
Türk sanatında (özellikle mimarlıkta) Barok tesiri Birinci Abdülhamid Han (1730) devrinden İkinci Mahmud Hana (1805) kadar devam etti. On sekizinci yüzyılın ilk yarısında Avrupa ile münasebetlerin artması, birçok yabancı sanatçının ve bu arada yabancı eşyanın Türkiye’ye gelmesine sebeb olmuştur. Bu sanatçıların gelişi, Türk zevki üzerinde esaslı değişiklikler yapmış ve böylece Avrupa sanatından o zamana kadar uzakta kalan Türk mimarlığında Barok cereyanının tesirleri görülmeye başlanmıştır. Fakat Türk sanatçıları bu üslubu kendi anlayışlarına göre kullandılar. Avrupa sanatını yakından takib eden İtalyan, Yunan ve Ermeni (Rum) (Simon, Komianos ve Kör Yani ismindeki) mimarlar eski usta mimarların yerini aldı.
Osmanlı Barok çağında, klasik motifler yerine akant yaprakları, deniz tarağı, istiridye ve benzeri yabancı motifler kullanılmıştır. Yapılarda tek kubbeli basit bir plan uygulanmış, cepheler çok parçalanmış, çeşitli bitki motifleri değişik tarzlarda süsleme unsuru olarak kullanılmıştır. Genellikle simetrik ve merkezi salonlar üzerine kurulan bir plana göre yapılmışlardır. Haliç'te yapılan Aynalıkavak Kasrı, böyle bir yapıdır.
Yüzyıl boyunca süsleme sanatlarından klasik motiflerin ayıklanması ile başlayan bu üslup, klasik mimari planların ortadan kalkmasıyla devam etmiştir.
Türk mimarisini büyük ölçüde değiştiren ilk Barok yapılar askeri yapılardır. Selimiye’de, Ayazağa’da, Tophane’de, Çengelköy Kuleli’de yaptırılan kışlalar bu tip yapıların en önemlileridir.
Bu devirde yapılan bütün abideler, camiler, saraylar ve çeşmeler hep bu üslup dahilinde meydana getirilmiştir. İstanbul’daki belli başlı eserler şunlardır. Nuru Osmaniye Camii (1757), Laleli Camii (1763), Ortaköy Camii ve Dolmabahçe Sarayı, Barok ve Ampir karışımı bir üslubla yapılmıştır.
Barok sanatının özellikle süsleme unsurları, Türk sanatının hemen her dalında, iç süslemede uygulama alanı bulmuştur. Bu motifler, cami, çeşme, türbe ve benzeri yapılarda kullanıldığı gibi, yazma kitapların tezhibi ve cilt kapağı üzerindeki süslemelerden, mezar taşlarındaki süslemelere varıncaya kadar pekçok sanat dalında kullanılmışlardır.
Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.