'Bilinçdışı' hakkında epeyce şey işittik. Şimdi onunla ilgili düşüncelerimizi bir yere oturtmaya çalışalım. Herşeyden önce bilinçdışı İd içgüdülerinin biçimlenmeye başladığı bir enerji merkezidir. Onu bir fabrikayla kıyaslarsak anlaşılması kolaylaşır. Bu fabrika makinaları çalıştırmak için enerji sağlayacak dinamolarla doludur. Bu fabrikaya dışardan her tür hammadde gelir. Bu hammaddeler dinamoların çalıştırdığı makinelerden geçer ve son ürün ortaya çıkar. Dikkat edilmesi gereken iki şey var. Birincisi, çıkan ürünler onları yapan makinelerden oldukça farklıdır. İkincisi, ürünün parçaları son üründen farklı görünür. Otomobilleri örnek alalım. Bir otomobil yapmak için kullanılan presler, matkaplar ve fırınlar arabanın görünümünden oldukça farklıdır. Yine bir otomobilin karbüratörü gibi herhangi bir parçası bitmiş bir otomobilden oldukça farklıdır. İnsan bir karbüratöre bakarak otomobillerin neye benzediğini tahmin edemez. Öte yandan insan otomobilleri gözleyerek ne bir delgi presinin ne de bir karbüratörün nasıl bir şey olduğunu hiçbir zaman anlayamaz. Aynı biçimde, birey, düşüncelerinin aklından geçişini gözleyerek onların nasıl imal edildiğini tahmin edemez. Düşünceler sön ürünlerdir ve onları gözlemlemek bir uzman dışında hiç kimseye onların parçalarının nasıl bir şey olduğu ya da onları yapan 'makinelerin' neye benzediği konusunda bir fikir veremez. Ancak eğer biz özel olarak eğitilmiş bir mühendisin bir otomobili gözlemlemesine izin verirsek, o, içinde hangi parçaların bulunduğunu ve onları yapmak için ne gibi makineler kullanılmış olduğunu söyliyebilir. Aynı biçimde eğer eğitilmiş bir psikiyatristin bir kişinin düşüncelerini dinlemesine izin verilirse, o, düşünceleri hangi parçaların oluşturduğu ve onların nereden geldiği konusunda oldukça iyi bir tahmin yapabilir. İşin garibi eğitilmemiş insanlar sık olarak bir düşünceyi açıklıyabilecekleri konusunda kendilerine bir otomobili açıklıyabilecekleri konusunda olduğundan daha çok güvenirler; oysa bir düşünce çok daha karmaşıktır. Bir otomobilin sınırı vardır yani içinde belirli sayıda parça ve onu yapmada kullanılmış belli sayıda makine vardır. Cok çeşitli oldukları doğru ama eninde sonunda bir sınırları vardır. Öte yandan bir düşünce sonsuz sayıda parçalardan ve sonsuz sayıda süreç tarafından yapılır. İnsan onu ne denli parçalara ayırırsa ayırsın her zaman daha ileri incelemeyi gerektiren parçalar bulabilir. Midas King'in tansiyonunu yükselten düşünce iyi bir örnektir. Dr. Treece onu ne denli incelemiş olursa olsun yine de daha uzun incelemekle öğrenilecekler vardır. Biz Bay King'le ilgili daha başka şeyler işittiğimizde bunu daha açık olarak ortaya koyacak ve Bay Meleager'in düşünü tartışacağız. Herhangi bir düşüncenin incelenmesi onunla ilişkili her şeyi bildiğimiz için değil yeterli zaman olmadığı için durur. Fabrikamıza dönelim. Fabrikamızdaki dinamolar İd içgüdülerinden gelen bilinçdışının enerjisine denk düşer. Bu dinamolar, enerjilerini, bilinçdışındaki imgelere denk düşen makinelere yüklerler. Fabrikadaki makineler, ürünlerinden farklı görünümdedirler ve farklı biçimde çalışırlar. Aynı biçimde bilinçdışındaki imgeler de bilinç ya da düşünce im- geleri olan ürünlerinden farklı görünümdedirler ve farklı biçimde çalışırlar. Bu biçim olarak bilinçli ve bilinçsiz düşüncelerin tam ortasında yer alan ve her ikisine de biraz benzeyip biraz farklı olan düşler üzerine düşünmekle görülebilir. Bilinçli akıl, nesneleri düzenler, mantık kullanır, oysa bilinçdışı akıl, duyguları 'düzensizleştirir' ve mantık kullanmaz. Bir taksi şoförüne otomobil fabrikasındaki bir delgi presi ne denli yabaneıysa bilinçdışının bir ışıması olan düş te düş görene o denli yabancı olabilir. O halde bilinçdışı, bir enerji kaynağı ve aklın; düşüncelerin 'imal edildiği' bir kesimidir, ama bilinçdışının işleyiş biçimi bilinçli aklın işleyiş biçiminden farklıdır. İkinci olarak, bilinçdışı, duyguların depolandığı bir bölgedir. Bu bir 'ölü depolama' değil çok 'canlı bir depolamadır'; bir antrepodan daha çok bir hayvanat bahçesine benzer, çünkü bilinçdışında depolanan tüm duygular sonsuza dek her zaman dışarı çıkmaya çabalarlar. Duygular tıpkı elektriğin bir şeyin üzerine yüklenerek saklanması gibi imgelere bağlanarak depolanır. Elektrik kendisi olarak saklanamaz, bir şeyin içine depolanması gerekir. Aynı biçimde bir duygu da bir şeylerin çevresinde depolanmalıdır. Bir duygu, bilinçdışında depolandığı ya da 'bastırıldığı' zaman ya onu uyaran temsilden kendini koparıp bilinçdışında önceden bulunan bir imgeye bağlanır ya da kendi temsilini de birlikte bilinçdışına götürür. Birinci durumda temsil bilinçli kalır, duygu bilinçdışı bir hal alır; öyle ki birey duygudan habersiz olur; ikinci durumda temsil de unutulur çünkü o da bilinçdışı bir hal almıştır. Bu nedenle unutma 'gereksizleşmeden' çok bastırmaya bağlıdır. Bir imgenin, yani bir duygu artı bir temsilin, bastırma ile depolanması, her zaman bir şeyleri unutmayla bağlantılıdır. Bunu tersinden de söyleyebiliriz: unutma bir temsilin bastırılması anlamına da gelir. Bunun bir başka çeşitlemesinden, temsilin bastırılıp duygunun bilinçli kalmasından, daha önce söz etmiştik. Bay ve Bn. King'in partilerini planlarken Bay King'in Havvai'li binici Bay Castor'un nasıl biri olduğunu anımsadığını, ama onun hakkındaki duygularını animsıyamadığını biliyoruz. Bu durumda, duygu kendini temsilden koparmış ve ata binmeye ilişkin başka (ve hoş olmayan) bir imgeye bağlandığı bilinçdışına bastırılmıştır. Böylece duygu bilinç-dışı bir hal alırken, temsil bilinçli kalmış, Bay King de Bay Castor'dan hoşlanmadığının farkına varmamıştır. Daha sonraki söyleşilerinden sonra Bn. King kızdığı Bn. Metis'e ilişkin duygularını bastırmış ve bu durumda duygu kişinin adını da birlikte bilinçdışına sürüklemiş, öyle ki kadm Bn. Metis'in varolduğunu bile unutmuştur. Çağrıları hazırlama zamanı geldiğinde Bn. King önemli birini unuttuğunu duyumsamış ama kim olduğunu bulamamış ve bankerin karısı Bn. Metis'i partisine çağırmamak gibi toplumsal bir hata yapmıştır. Bn. King 'harika Bay bilmem kim'in adını asla anım-sıyamamıştır; bu durumda duygu bastırılmamış ama isim unutulmuştur, çünkü temsil bastırılmıştır. Tüm bu durumlarda bastırmanın unutma anlamına geldiğini ve unutmanın bastırmaya bağlı olduğunu görebiliyoruz. Psikoanaliz ve düşler sırasında, unutmanın, 'gereksizleşme' demek olmadığına ilişkin bir çok kanıt ortaya çıkar; bu süreçler sırasında birey sıklıkla 'doğal olarak' yıllar önce unuttuğunu sandığı bir çocuk şiiri parçası ya da çok erken yaşlarda olmuş bir olay gibi şeyleri anımsar. Örneğin, Bay King sık sık atlara ilişkin düşler görüyordu ve Bay Treece ile sürdürdüğü sağaltım sırasında yalnızca üç yaşındayken bir Havvai gezisi sırasında olmuş bir olayı anımsadı. Büyük bir binici olan babası küçük Midas'a bir eğer almıştı. Midas'ın annesinin sözünü dinlemediği bir gün babası eğeri geri almış ve satmış, bu da Midası bir öfke ve yas nöbetine sokmuştu. Doktor için anımsayana dek o olayı hiç düşünmemişti. İnsanların üç yaşından önce başlarına gelenlerin çoğunu anımsamamalarının nedeni çoğu erişkin düşünüşünün sözcüklerle ya da hiç değilse adları olan şeylerin im-geleriyle yapılmasıdır. Bu yaştan önce birey, çok sözcük ya da nesne adı bilmez, bu yüzden duygular daha sonra bireyin kendine ya da başka birine kolayca açıklama olanağı bulamıyacağı 'adsız' imgeler üzerine depolanır. Böylesi koşullarda akla gelebilen tek şey 'adsız' bir şeye ilişkin 'adsız' bir duygudur. Hemen herkesin adsız şeylere ilişkin bazı adlandırılmayan duyguları olmuştur ve genellikle onların nereden çıktığını anlamaz. Bunlar, bireyin sözcükleri kullanabildiği dönemden öncesini düşündürebilir. Bay King'in, doktora, duyumsadığı ve belirli koşullar altında en azından yaşamının ikinci yaşına ilişkin olduğundan söz ettiği adlandırılamayan bir duyguyu açıklamasının üzerinden epey zaman geçmişti. Sonunda o duygunun annesinin eğer yemeğini onun istediği kadar hızlı yemezse yemeği bitirmeden önünden almasıyla ilişkili olduğunu fark etti. Çabucak zengin olma ve sahip olduklarını elinde tutmaya ilişkin ve de acele etmesine neden olan, işler yolunda gitmeyince günlük çalışma sonunda kan basıncı yüksek olacak biçimde altüst olmasına yol açan erişkin arzularında bu duygunun rolü büyüktür. İnsanlarda doyurulamayan libido ve mortido gerilimleri için bazı depolama yerleri bulunması gerekliliği açıktır. Eğer bir kişinin doğduğu günden başlıyarak duyumsadığı her doyurulmamış sevgi ve her doyurulmamış öfke sürekli olarak bilinçli aklında bulunsaydı yaşamını sürdüremezdi. Aklı öylesine sürekli bir karmaşa ve kargaşa içinde olurdu ki pratik olaylara hiç dikkat edemezdi. (Buna benzer bir şey bazı akıl hastalığı türlerinde gerçekten olur). Gerçeklik İlkesine uygun olarak, gereğinde önemli konularla uğraşabilmek için özgür olsun diye, Ego'su, yığılmış duyguları, gözden ırak kalacakları bilinçdışına bastırma yeteneğindedir. Ancak söz ettiğimiz gibi bilinçdışındaki depolama 'ölü' depolama değildir. Bir yığın kitabı tozlanıp duracakları ama onların kullanma zamanı gelene dek değişmeden kalacakları bir bodruma yerleştirmeye benzemez. Daha çok bir tavşan sürüsünü depolamaya benzer. Bu 'tavşanlar' anlık duygularla beslenir, gelişir ve güçlenirler ve kısa zamanda eğer salıverilmezlerse aklı tümüyle doldururlar. Ama yalnızca bazı bebek tavşanları salıverip anne ve baba tavşanlara dokunmamak tavşanların evi doldurmlarını bir kerede ve toptan önlemez bu nedenle İd gerilimlerinin dolaylı giderilmesi kalıcı sonuçlar vermez ve İd'in Ego'yu kaplamasını önlemek için durmadan yinelenmesi gerekir. Gerilim ne denli sık olarak dolaylı yoldan boşaltılırsa boşaltılsın özgün 'anababa' gerilimler yine de oradadır ve yeni küçük gerilimleri besleyebilirler. İd ancak özgün gerilimlerin doğrudan doyurulmasıyla tümden (ama geçici olarak) doyurulmamış libido ve mortido'dan boşalabilir; kuşkusuz, bu, olağan koşullarda olanaksızdır.* Çoğu insan bu tür şiddet eylemlerinden sonra çok rahatsız olacaklarını bilirler. En güçlü gerilimlerden biri Superego'nun içe yönelik mortido'su olup çoğu durumlarda diğer gerilimlerin tam giderilmesi yolunda bir girişimden sonra artar. Ancak sevilen biriyle doyurulan cinsel ilişkilerden bir süre sonra libido gerilimlerinin tam doyurulmasına çok yaklaşılır. O halde bilinçdışı, İd enerjisinin kaynağı, bir 'düşünce' fabrikası ve bir depolama yeridir. Bir otomobil fabrikası ne kadar gezebilirse o da o kadar düşünebilir. Yalnızca duyar, arzu eder ve de ölülerin dirilebildiği, ayrıların birleşebildiği ve yerçekimi yasasının normal olarak işlemediği düşlerde sıklıkla görüldüğü gibi zamana, yere ve fizik evrenin yasalarına aldırış etmez. Nazi kasapları ve diğer kitle katillerinden elde edilen kanıtlar en ahlaksızca cinayetlerin bile mortido'yu geçici olarak boşalttığını ve de bireyin kısa sürede süreci, daha fazla cinayetlerle yinelemeye hazır olduğunu gösterir. Treblinka toplama kampındaki gibi tam vahşilik durumlarında bir gecelik dinlenme mortido gerilimlerini yenilemeye yetmiştir; oysa daha uygar koşullarda öldürme arzusunun güçlü biçimde ortaya çıkması bir ya da iki at sürer.
Diz kirişine vurulmasıyla ortaya çıkan 'dizkapağı refleksini' herkes bilir. Bu devinim istem dışıdır ve bazı insanlarda bazan gerçek bulantıya dek ulaşan garip bir duygu yaratır, bunlar akıllarının bedenlerinin bir kesimi üzerindeki denetimi yitirmesinden çok fazla rahatsız olmuşlardır. Dizkapağı refleksi, beynin yardımı olmaksızın omurilikte gerçekleşir ve de omurilik beyinden oldukça farklı çalışır. Omurilik belirgin bir amacı gerçekleştirmeksizin hareket eden ayrı ayrı kasları denetler. Bilinçdışı da bilinçten benzer biçimde ayrılır; öyle ki bilinçli akıl, bilinçdışının, nesneleri garip bir biçimde bir araya getirişini gözlemlediğinde doğa dışı bir izlenime kapılır. Düşteki bir çarşı sahnesi gerçek bir çarşıdan dizkapağı refleksinin bir tekmeden farklı olduğu kadar farklıdır.
Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.