Çevre sorunlarının doğuşunda, insanların kıt kaynaklardan sağladıkları kazancı maksimumlaştırma eğiliminin de payı verdır. Bilindiği gibi, mevcut kaynaklarla tüketici faydasını, üretici ise kârını maksimumlaştırmaya çalışır. Bir malı en düşük maliyetle üreterek kârını maksimumlaştırmak isteyen üretici, oluşan üretim artıklarını önleme veya yok etmenin çevreye sağladığı faydaları hesaba katmaktan, genellikle kaçınmıştır. Bu durum başka bir yönden şöyle açıklanıyor [11]: Firma davranışının temel bir kuralı olan minimum maliyet prensibinin en ucuz üretim faktöründen daha çok kullanılmasını gerektirmesi, doğal kaynakların israfına ve sömürülmesine sebep olmuştur. Tabiata oranla nüfusun az olduğu dönemlerde, doğal kaynaklar bol ve çok defa bedava olduğundan minimum maliyet prensibi sadece en az emek kullanıldığı zaman yerine getirilmiş addedilmiştir. Başka bir deyişle emekten tasarruf düşünülürken, tabiattan tasarruf düşünülmemiştir. Nüfus az olduğu, teknoloji çok ilerlemediği sürece tabiat, bu uygulamanın yol açtığı dengesizliği giderebilmiştir. Ancak günümüzde nüfus-tabiat oranı tabiat lehine değiştiğinden, bu faktör kıt hale gelerek çevre sorunlarını da gündeme getirmiştir. Demek ki çevre sorunlarının çözümü, firmanın klasik davranışının düzeltilmesinde yani, hem özel hem de sosyal boyutları olan fayda-maliyet analizlerinde yatmaktadır.
Standart olarak her ekonomik sorun, bir faaliyetten sağlanacak net kazancı maksimumlaştıran işlem seviyesini araştırma şeklinde formüle edilebilir. Bu formül çevre kirlenmesine de aynen uygulanabilir. Şöyle ki, her karar çevre korumanın maliyeti ile faydaları arasındaki net farka göre verilmelidir.
Ekonomik yönden bir dışsallık [12] olan çevre kirlenmesinde çevreyi kirletenler bunun maliyetini, diğer ekonomik birimlere yüklerler. Çünkü çevreyi kirletmemeye karar verenin bir maliyeti göze alması gerekir. O halde kirlenmenin sürmesi çevre hizmetlerinden faydalananlara bu maliyetin aktarılması demektir. Sadece bu maliyeti fiyatlarına yansıtmamak içindir ki çevreyi kirletenler eylemlerini sürdüreceklerdir.
Demek ki, bir ülkede çevre koruma için alınan önlemler doğrudan doğruya üretim maliyetlerinin yükselmesine neden olmaktadır. Çevre kirlenmesi yapmayan üretim teknolojilerinin uygulanması, araştırma veya yeni teknoloji nedeniyle firmalara daha fazla harcama yükleyecektir. Meselâ bazı AET ülkelerinde çevre kirlenmesine karşı, piyasaya kurşunsuz yakıt sürülmesi istenmektedir. Böylece kurşunlu yakıtın yasaklanması otomobil imalâtçıları ile rafineri işletmecileri için bir intibak sorunu doğurmaktadır. Çevre koruma yönünden fayda sağlanması da kurşunsuz yakıta geçiş maliyet dağılımının bir karara bağlanmasını gerektiriyor. Kurşunun tasfiyesi başlangıçta yakıt tüketimini, dolayısıyla da petrol faturasını % 5 arttırmakta; "temiz" bir motor maliyetinin de hayli yüksek olacağı anlaşılmaktadır [13].
Gelişmekte olan ülkelerde ve bu arada Türkiye'de bu tür maliyetlerin yükü şüphesiz daha ağır hissedilecektir. Özellikle sınai ürün maliyetleri yüksek ve finansman sıkıntısı büyük olduğundan, buna ek olarak arıtım maliyetlerine katlanılması veya yerleşmiş teknolojilerden vazgeçilmesi, soruna daha büyük boyutlar kazandırabiliyor.
Çevreyi koruma için alınan önlemler gibi, zaten oluşmuş bir kirlenmenin giderilmesi de yine bir maliyet unsurudur. Meselâ Avrupa'da şu hiç önemsemediğimiz günlük ev artıklarının yok edilmesi bile, son derece pahalıya mal olan bir sorun haline gelmiş bulunuyor: Yapılan hesaplara göre, bunların yok edilmesi ton başına 25-40 A.B.D. dolarına mal olmaktadır [14]. Bunların toplanması, yeniden işlenmesi veya yok edilmesi ayrı bir harcama gerektiriyor. Türkiye'de katı artıkları toplama, taşıma ve benzeri maliyetlerin, sürekli artarak günümüzde "patlama noktası"na geldiği ifade edilmektedir. Bu miktar 1979 yılında yalnız Ankara için 850 milyon TL'nı geçmiş bulunmaktaydı [15]. Bu tür temizleme maliyetlerinin pek çok halde önleme maliyetlerinden de yüksek olduğu belirtilmektedir.
Çevre bozulmasında marjinal maliyetin, özellikle de fayda fonksiyonlarının tahmini kolay olmamaktadır. Çevre sorunlarını ortadan kaldırma maliyeti genellikle ölçülebilmekte; buna karşılık, faydası psikolojik faktörler nedeniyle kolay ölçülememektedir [16]. Öte yandan, rasyonel bir toplumun yapacağı tercih, temiz çevre ile kirli çevre arasında değil, çeşitli kirlenme düzeyleri arasında yapacağı seçim olacaktır. Çünkü kıt kaynaklardan mümkün olan en yüksek tatmini sağlama anlamına gelen rasyonel davranış, maliyete ve faydaya dayalı akılcı marjinal kararlarla gerçekleşir. Çevre korumanın sağlık, güzellik ve haz için, temiz hava ve su, yeşil alan, iyi gıda, rahat konut gibi pek çok amacı vardır. Fakat asıl sorun, bu cazip alternatiflerden hangilerine sahip olmaktan çok, hangi bileşimin en çekici olduğuna yani optimum bileşime karar vermektir. Bu optimum, makro-ekonomik sorunlarda da, meselâ sanayileşme ile çevre kirlenmesi arasında bir denge sağlanarak, aynen gözetilmek gerekir. Bu takdirde, çevreyi kirletici sonuçlar vermeyen, fakat sanayileşme hızını da düşürmeyen tercihler yapılması en ideali olacaktır.
"En iyi tercihleri nasıl yapacağız?" sorusunu ise, "fiyat mekanizması sayesinde" yanıtıyla cevaplandıracağız. Piyasa fiyatları belirli şartlar altında, optimum tercihin yapılması için gerekli tüm bilgileri sağlamaktadır. Rekabet piyasalarının iyi çalışması için de özel maliyetlerle sosyal maliyetler birbirine özdeş olmalıdır. Bir üretici çevreye artıklar atıyor ve hiç bir ödeme yapmıyorsa; ancak artıkarın kirletici etkisi yoksa, bu artıkların özel ve sosyal maliyetleri özdeş ve sıfırdır. Üreticinin özel kararları sosyal açıdan da verimlidir. Aksine, artıklar başkalarını etkiliyorsa bunları oluşturmanın maliyeti sıfır değildir; özel ve sosyal maliyetler de farklıdır. Bu takdirde, kârı maksimumlaştırıcı kararlar da sosyal açıdan verimli değildir. O halde her türlü çevre kirlenmesinin temel nedeni, özel ve sosyal maliyetler arasındaki farklılıktır.
Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.