Alm. Geographie (f), Fr. Geographie (f), İng. Geography. Yeryüzüne bağlı olayları her türlü teferruat ve çeşitleriyle inceleyen ilim dalı. Kelimenin aslı Yunancadır. Yunanca yer mânâsına gelen “geo” ve tasvir mânâsına gelen “grophein” kelimelerinin birleşmesiyle türetilmiş bir kelimedir. İslâm ilim dünyâsına 10. asır ortalarında, Osmanlılara ise 16. asırda girmiş bulunan bu kelime yerine eski İslâm kaynaklarında “Sûretül Arz” (Yeryüzü) “İlmul-Mesâlik ve’l Memâlik” (Yollar ve Ülkeler İlmi)“İlmul Berîd” (Posta İlmi)ve “İlmül Coğrafya” (Coğrafya İlmi) isimleri kullanılmıştır.
Bütün yerküre, coğrafyanın konularını teşkil eder. Bu sebepten coğrafyaya âit pekçok yardımcı ilimler vardır.Yardımcı ilimlerle kaynaşmış bir vaziyette olduğundan coğrafya ile bunlar arasında ayırt edici kesin çizgiler yoktur. Bu yardımcı ilimler, Jeofizik, Jeoloji, Petrografi, Pedoloji, Astronomi, Hidroloji, Meteoroloji, Botanik, Zooloji, Antropoloji, Etnoloji, Etnografya, Sosyoloji, Târih, İktisat, Jeopolitik, İstatistik, Jeodezi, Topografya ve Kartografya’dır. Coğrafya bu ilimler yardımıyla sorulara cevap verir, incelemeleri yapar ve gelişir. Coğrafî araştırma ve çalışmalarda, bu her biri çok geniş olan ilimler üç esâsa göre işlenir ve netîceler coğrafyalaştırılır. Coğrafyanın esasları olarak bilinen bu ilkeler dağılış ilkesi, ilgi ilkesi ve sebep ilkesidir. Gözlenen ve incelenen olaylar yeryüzünün bir yerine bağlanır ki, bu dağılış ilkesini meydana getirir. Bu dağılış ilkesi yeryüzündeki olayların belli bölgelere mahsus olmasından kaynaklanmıştır. Nüfus dağılışı gibi. Yeryüzünde meydana gelen birbirinden farklı olayların birbirleriyle olan münâsebetleri, bağlılıkları ve karşılıklı tesirleri ilgi (münâsebet) ilkesini meydana getirir. Hâdiselerin ve konuların yeryüzünün herhangi bir yerinde çeşitli şartlar altında o bölgeye bağlı bir uyum içerisindeki karşılıklı ilgi ve etkilerinden bu ilke ortaya çıkmıştır. Meselâ bir bölgede gür ormanların bulunması orada bol yağışın olduğunu gösterir. Coğrafyadaki olay ve konuların dağılışı sebepleri bunların birbirleriyle olan ilgilerinin açıklanması sebep ilkesini meydana getirmiştir. Meselâ bir bölgede toprağın bol, verimli ve sulanabilir olmasına rağmen, nüfûsun az olmasının sebeplerinin açıklanması bu ilke sâyesinde mümkündür.
Coğrafyada üç ilkeden başka incelemelerde metod ve ifâde de mühim bir yer tutar. Coğrafya bir deney ilmi değildir. Tamâmen inceleme ve araştırmaya dayalı bir ilimdir. İlkelerle tetkik edilecek olan konular yeryüzündeki olayların gözlenmesiyle elde edilir. Araştırma seyâhatlerindeki gözlemlerin önemi çok büyüktür. Bu sebeptendir ki, “Coğrafya bir gözlem ilmidir.” denir. Gözlemler netîcesinde elde edilen bilgiler önce tasvir yoluyla derlenir, sonra açıklanır. Tasvir, gözlenen olayları veya konuları çeşitli özellikleriyle söz, yazı çizgi ve harita şeklinde tanıtmaktır. Tasvir olmayan bir coğrafya düşünülemez. Coğrafyada gözlemlerle toplanan bilgiler ve olaylar belli bir bölgeye bağlanır. Yereltme denen bu işlemin yapılabilmesinde en büyük yardımcı haritalardır. Coğrafya tasvirlerinde (yereltme işleminde)ilk olarak yapılması gereken işler, gözlemi yapılan bölgenin topoğrafik özelliklerini bir harita üzerinde ifâde etmek, uygun adlandırma yapmak, seyahat sırasında gerekli şekil, profil, kesit, kroki çizmek, fotoğraf çekmektir. Keşfi biten bölgelerde ve bilhassa teknikte ilerlemiş memleketlerde ilmî araştırmalar yaygınlaşmıştır. Bu gibi yerlerde yörelerin topoğrafya ve jeoloji haritaları yapılmış, iklim olaylarını incelemek için meteoroloji istasyonları kurulmuş, nüfus ve coğrafyayı ilgilendiren diğer konularda (hayvan, bitki, vs.) sayımlar yapılmış ve yapılmakta, çeşitli istatistikler hazırlanmış ve devâm edilmektedir. Ayrıca etnoğrafya ile ilgili incelemeler de ilerletilmiştir.
Coğrafya incelemelerinin ifâdesinde yazı, harita ve resim en önemli araçlardır. Gözlemler en iyi harita ve resimle ifâde edilirken, çeşitli olaylar arasındaki alâka, ancak yazı ile mümkün olabilmektedir.
Coğrafyanın bölümleri: Coğrafya öncelikle Genel Coğrafya ve Ülkeler Coğrafyası şeklinde iki ana bölüme ayrılır.
1. Genel Coğrafya: Çok çeşitli olan coğrafya olaylarından ve konularından her biri ayrı ayrı yerlerde veya belli bir bölgede araştırılır. Bu olayların meydana gelişleri, nasıl oldukları ve yayılma şekilleri genel coğrafya çerçevesinde incelenir. Meselâ dünyâ nüfûsu, Türkiye’deki dağlar genel coğrafya konularıdır. Genel coğrafyada çeşitli kategorilerde toplanan coğrafya olayları ve konuları (dağlar, ovalar, çöller, göller, denizler, akarsular, şehirler vb.)ayrı ayrı incelenir. Bunların dağılışlarına âit özellikler ifâde edilir. Bu sâyede çeşitli coğrafya olaylarının sebep, meydana geliş şekilleri ve dağılışları tesbit edilir. Bu coğrafya kolunda gözlem ve kıyastan doğan araştırma yolları önemli olup, olayların ve konuların sınıflandırılması, bunların kurallara bağlanması temeldir. Olaylar ve konular canlı ve cansız olmalarına göre ayrı olarak incelenir. Genel Coğrafya; Fizikî Coğrafya, Biyocoğrafya, Beşerî Coğrafya ve Ekonomik Coğrafya olmak üzere kendi arasında dört bölüme ayrılır.
a) Fizikî Coğrafya: Cansız yeryüzü (yüzey şekilleri, hava, su vb.)bu bölümde incelenir. Jeomorfoloji, Klimatoloji, Sular Bilgisi ve Denizler Bilgisi Fizikî Coğrafyaya âittir. Fizikî Coğrafyanın bilgilerinden türeyip gelişen bir coğrafya dalı da Matematik Coğrafyadır. Bu coğrafya dalı, dünyânın ölçülerini ve çeşitli noktaların kesin olarak (çok az hatâ ile)yerlerini tâyin etmeye çalışır. Coğrafyacılar yeryüzünü haritalarda “paralel” ve “meridyen” denilen çizgilerle bölmüşlerdir. Paraleller ekvatordan olan uzaklıkları, kutuplar arasında çizilen meridyenler ise doğu batı doğrultusundaki uzaklıkları gösterir.
b) Biyocoğrafya: Canlıların, bitkiler ve hayvanların mevcut yeryüzü olaylarıyla ilgileri ve birbirlerine olan etkileri, hayvanlar ve bitkilerin dağılışları, bu dağılışın sebepleri, meydana getirdikleri topluluk çeşitleri, bunun sebepleri araştırılır ve incelenir.
c) Beşerî Coğrafya: İnsanları inceleyen bu dalda, insanların yerleşme bölgeleri, bu bölgelerin özellikleri, soyları, lisanları, inanışları, yerleşme biçimleri, çeşitli ülkeler ve milletlerin kültürleri incelenir.
d) Ekonomik Coğrafya: İktisâdî olayların yeryüzündeki bir ülkede, bir bölgede dağılışı ve bunun diğer coğrafya olayları ile ilgisini ortaya koyan ve sebeplerini araştıran coğrafya dalıdır.
2) Ülkeler Coğrafyası: Özel Coğrafya da denir. Yeryüzünde kara parçaları (kıtalar), ülkeler, denizler, bölgeler, yöreler gibi çeşitli yerlerin coğrafya şartlarıyla belirlenmiş özelliklerini inceleyen coğrafyanın ikinci ana dalıdır. Yeryüzünde bir bölümdeki çeşitli olayların birbiriyle karşılıklı tesirleri, bulunduğu yerle ilgisi incelenir. Bu coğrafya dalında yapılacak araştırmalarda önce o yerin yüzey şekilleri (dağ, ova, yayla vs.)belirtilir. O bölgedeki başka olay ve konular (iklim, bitki örtüsü, hayvanlar, insan toplulukları gibi) ilâve edilir.
Ülkeler Coğrafyası da kendi arasında Karalar Coğrafyası, Ülkeler (Devletler) Coğrafyası, Bölge Coğrafya Monografları olarak bölümlere ayrılır.
Coğrafyanın târihi: Çok eski çağlarda coğrafya düşüncesi olduğu, yapılan araştırmalar netîcesinde anlaşılmaktadır. Polenezyalıların yapmış oldukları “çubuk haritaları” bu fikri kuvvetlendirmektedir. Eski çağlarda coğrafya ile uğraşanlar bu işe bilinen veya tasarlanan yerleri çizmekle başlamışlardır. İfâdeler resim ve ilkel haritalar şeklinde olmuştur. Taşan nehirlerin kenarlarındaki tarlaların sınırlarının tesbiti bu işe yardımcı olan en önemli faktördür. Mezopotamya’da yaşamış eski kavimlerde coğrafya, mitoloji ve teolojiye dayanmıştır. Bu çağlarda hak dinlere inanmayanlar, dünyâyı düz alanlar kabul ediyorlardı. Mezopotamyalılar dört köşesinde birer ülke olan dörtgen bir dünyâ olduğunu kabul etmişlerdir. Bu çağdaki coğrafya bilgisi gemicilerden, tüccarlardan, savaş seferlerinden ve diğer haber alma kaynaklarından toplanmıştır. Eski Çağ coğrafyası matematik ve târihî doğrultuda gelişmiştir. Bâzı astronomların yapmış oldukları ölçmeler, dünyâyı çeşitli kuşaklara ayırma işlemleri, Matematik Coğrafyanın gelişmesine sebeb olmuştur.
Ortaçağın başında Haçlı seferlerinin sonlarına kadar batı Hıristiyan dünyâsında coğrafya ilmi eski çağ bilgilerinin değişik bir şekil ile kabulünden ileri gitmemiştir. Dünyâyı düz bir şekilde, ortasında Kudüs’ün bulunduğu tepsi gibi düşünen batı âlemi, Hıristiyan taassubu içinde boğulmuş bir durumda kalmıştır. İslâmiyetin insanlara gönderilmesi ve dünyâda kısa bir süre içinde Batı Asya, Kuzey Afrika, İspanya, Sicilya, Hind, Çin, Orta Asya, Doğu Afrika, Malezya Adalarına kadar yayılması, İslâmiyetin ilme verdiği ehemmiyet sâyesinde diğer ilimlerde olduğu gibi coğrafyada da müslümanların ilerlemesini temin etmiştir. Müslümanların kurdukları coğrafya bilimine daha sonra, yapılan ilâveler sâdece onların kurdukları coğrafya bilgileri ve temelleri üzerine yapılan araştırmalardır. İlimlerin temellerinde ve esaslarında bir değişiklik yapılmamıştır. Yedinci ve dokuzuncu asırlarda Müslümanlar ticâret yollarında hem karadan hem denizden Çin’e ulaşmış, muson rüzgârlarının düzenli esişlerini keşfederek Güney Asya ile Doğu Afrika arasında işlek deniz yolları tesis etmişlerdir. İslâm coğrafyacı ve seyyahları, dünyânın pekçok yerini dolaşmışlar, bu ilim adamları Müslüman hükümdârlar tarafından ilmî araştırmaların devâmı için teşvik edilmişlerdir. Müslüman coğrafyacılar yeryüzünün meskûn alanlarını (bayındır yerlerini) enlemlere göre belirtmişlerdir. Güneş ışıklarının dikliğine ve uzun gün süresine göre batı-doğu doğrultusunda yedi iklim bölgesine, bunların her birini tekrar boylamlarla on bölüme ayırmışlardır.
Dokuzuncu asır coğrafya âlimlerinden Belhî (847-934)nin Suverü’l-Ekâlim (İklim Tipleri)adlı İslâm ülkeleri atlası başlıca eserlerindendir. İslâm dünyâsının coğrafya doğrultusunu geliştiren âlimlerden İbn-i Havkal ve İstahrî’nin yazdıkları Kitâb-ül Mesâlik ve’l Memâlik (Yollar ve Memleketler)adlı eserleri çok meşhurdur. Onuncu asırda yetişmiş seyyahlardan El-Mes’ûdî ve İbn-i Fadlan ile daha sonraki asırlarda yetişen seyyah ve coğrafya âlimlerinden İdrîsî, Ebü’l-Fida ve İbn-i Battûta iklimler ve ülkelerle ilgili çok çeşitli coğrafya eserleri vermişlerdir. Bunlardan Tancalı İbn-i Battûta (1303-1368) İslâm dünyâsını, bütün Asya’yı Anadolu’dan Malay Takımadalarına kadar gezmiştir. Seyâhatnâme’si meşhurdur.
Mu’cem adıyla hazırlanmış olan lügat (sözlük)şeklindeki, çöl ve bozkırlardaki kuyu ve su kaynağı, vaha, otlak, çayır gibi coğrafî yerleri belirten ve bu sâyede buralarda yaşayan insanlara faydalı olmak üzere hazırlanmış eserler coğrafyanın önemli eserlerindendir. Bu eserlerin en eskisi İslâmiyetin ilk zamanlarında Bekrî tarafından hazırlanmış olanıdır. Bu husustaki bir başka eser ise Yâkut’un Mu’cem-ül-Büldân (13. asır) adlı eseridir.
Namaz için kıbleye (Kâbe’ye) doğru dönmek, namaz vakitleri ve mübârek günlerin kamerî aya göre olması Müslümanların astronomide ilerlemelerini temin etmiştir. Bir derecelik yay ölçüsüyle girişilen yer ölçmelerinde büyük gelişmeler olmuş, coğrafî koordinatları düzeltilerek yeni astronomi cetvelleri hazırlanmıştır. Bu yolda çalışan âlimler arasında Harezmî (9. asır), Ferganalı Ahmed ibni Kesir (9. asır), Belhî (10. asır), Ebû Reyhan el-Bîrûnî (11.asır),Nasîrüddîn Tûsî (13. asır) ve Uluğ Bey (15. asır) en başta gelenleridir. Târihî coğrafya üzerinde çalışanlar daha ziyâde memleketleri ve oralarda yaşayan insanları, yolları anlatmışlardır. Bunların başında Nâsır-ı Hüsrev Seyâhatnâmesi, Belâzûrî’nin Fütûh-ül-Buldân’ı ve Makrizî’nin Hıtat’ı gelir.
Ortaçağın sonlarında Batıda coğrafya yeni yeni canlanmaya başlamıştır. Buna sebeb olan hâdiseler Batı-Hıristiyan âleminin İspanya ve Sicilya’daki Endülüs Müslümanlarıyle temasları, Haçlı seferleri sırasında Doğu İslâm dünyâsını tanıma ve Müslümanların yardımlarıyle ilmî, medenî gelişmeleri görmeleri ve bunlardan istifâde etmeleridir. On üçüncü asır sonlarında Çin’e açılan kervan yoluyla doğuya gelen Venedikli tüccar ve seyyahlar, buradan aldıkları bilgileri Batıya aktarmışlardır. Bunlardan en meşhurları Marco Polo’dur. Bunların yanısıra Müslümanların yazmış oldukları coğrafya eserlerinin Batı dillerine tercüme edilmesi Hıristiyan dünyâsında coğrafya ilminin gelişmesine vesîle olmuştur.
Yeniçağda coğrafyanın en büyük eseri meşhur denizci ve âlim Pîrî Reisin yazdığı Kitab-ı Bahriye adlı kitaptır. Yeniçağın ortaçağla olan köprüsü (geçiş dönemi) olan eser olarak nitelendirilmektedir. Seyyahlık ve bu sâyede yeni yeni ülkelerin bulunması bu çağın coğrafya ilmindeki gelişmenin genel görünüşünü meydana getirir. Haritacılıkta ilerlemeler, coğrafyanın yardımcısı olan ilimlerdeki gelişmeler dikkat çekicidir. Dünyâ haritalarının yanısıra özel haritalar ve bu haritalarda projeksiyon usûllerinin kullanılması, kıyılar, dağlar, göller, akarsular ve diğer yüzey şekillerinin gösterilmesi, nisbeten daha incelik ve doğruluk kazanmıştır.
Coğrafyaya olan ilgi arttıkça ülkeleri tanıtan Kozmografya ismi verilen seyahat tasvirlerini ihtivâ eden eserler yazılmıştır. Bunlardan en meşhûru Kâtip Çelebi’nin Cihannümâ’sıdır.
İstatistiğin coğrafyaya girmesi ilk olarak 16. asırda Venedik’te nüfus istatistiğiyle olmuştur. Fizikî coğrafya alanında da iklim değişikliklerinden hareketle pekçok ilerlemelerin olduğu yeniçağda N.Kopernik (N.Copernicus) o zamâna kadar kabul edilen yer merkezli âlem yerine Endülüs âlimlerinden Batrûcî’nin eserlerinden alarak güneş merkezli âlem sistemi fikrini ileri sürmüştür (Bkz. Batrûcî). İklim değişikliklerinin yanında alize rüzgârlarının keşfedilmesi ve 17. asırda barometrenin yükseklik ölçmelerinde kullanılmasıyla haritalarda yükselti eğrilerinin gösterilmesi Fizîkî Coğrafyada meydana gelen ilerlemeler olmuştur. 1634’te ilk olarak başlangıç meridyeni için heyet çalışmaları yapılmış ve başlangıç meridyeni olarak o zaman Paris Rasathânesinin 20° batısından geçtiği kabul edilen Kanarya Adalarının Ferro meridyeni kabul edilmiştir. Bu çağda Matematik Coğrafyadaki en önemli gelişme “nirengi” (triangulatiron) usûlünün kullanılmaya başlaması olmuştur. Meteorolojideki ilerlemeler Klimatoloji, bitkiler ve hayvanlar âlemindeki çalışmalar da Botanik ve Zooloji ilminin gelişmesini temin etmiştir. Beşerî iktisâdî coğrafyanın yeni kurulduğu bu çağda Kartoğrafya üzerinde yeni ilerlemeler olmuştur.
Yeniçağda Fizikî Coğrafya üzerine B.Varenius’un yazdığı Geographia Generalis adlı eserde (1650) yerküre üzerindeki olaylar, sular, atmosfer incelenmiş, ışın ile ısının dağılışı kuşaklar biçiminde belirtilmiştir. Târihî Coğrafya üzerine Philipp Clüwer’in yazdığı İntroducto Universam Geographiam tam Veterem tam Novar adlı eser vardır. Meteorolojideki gelişmelerden istifâde eden A. Von Hum Boldt 1817’de ilk olarak izoterm haritası çizmiştir. Bu Klimatolojinin temeli olarak kabul edilmektedir. 1776 senelerinde A. Simith’in iktisat ilmini kurması bunun coğrafyaya girmesini temin etmiştir.
Günümüz coğrafyasına gelirken Beşerî Coğrafya oldukça ilerleme kaydetmiştir. On sekizinci asır sonları ile 19. asır ortalarına kadar temel olarak iki fikir olması bu husustaki araştırmaların yoğunluk kazanmasına vesîle olmuştur. A.Kirchhoff’un Memleketler Coğrafyası Dersleri Fr. Van Richtofen’in China adlı eseri ve Fr. Ratzel’in meşhur Anthrappageographie (Beşerî Coğrafya) adlı eserleri Beşerî Coğrafyanın gelişmesine büyük faydalar sağlamıştır. On dokuzuncu asrın sonlarında coğrafyadaki farklı fikirler ortadan kalkmıştır. Günümüzde bütün coğrafya olayları birbirlerine bağlı ve karşılıklı ilişkili olmalarına göre, tabiat ilminin temeline dayalı olarak araştırılır, sebepleri aranır ve îzâh edilir. Son zamanlarda yazılmış her biri çok büyük ciltler hâlindeki ülkeler coğrafyası eserleri vardır. Bunlardan Fransızca Geographie Universelle serisi, Almanca Handbuch der Geographischen Wissenschaft serisi ve İngilizce The Regions of the World ile International Geography adlı eserler en önemlileridir.
Osmanlılar devrinde coğrafya: Coğrafya, Osmanlılarda, Matematik Coğrafya olarak başlamış ve bir müddet bu yönde ilerlemiştir. Rükneddîn Ahmed, Kazvînî’nin (ölm. 1383) Acaibü’l-Mahlûkât ve Garâibü’l-Mevcûdat adlı kozmografya ve coğrafya eserini tercüme ederek Çelebi Sultan Mehmed’e sunmuştur. Yazıcızâde Ahmed Bîcan Acâibü’l-Mahlûkât ve Dürr-i Meknûn adlı kozmografya eseri vermiştir. Semerkant rasathânesi müdürü olan Bursalı Kâdızâde Rûmî’nin (1337-1412) talebesi olan Fethullah Şirvânî, Sultan İkinci Murad zamânında Semerkant’tan Kastamonu’ya gelerek Fâtih Sultan Mehmed Hanın hükümdarlığının ilk senelerine kadar burada yaşamıştır. Ali Kuşçu (ölm. 1474) ve torunu Mîrim Çelebi (ölm. 1525) ilk Osmanlı coğrafyacıları olup çeşitli eserler vermişlerdir.
Üç kıtaya hükmeden bir cihan devleti hâline gelen Osmanlılar Deniz Coğrafyasında dünyânın en ileri memleketiydi. Büyük coğrafya âlimlerinden Piri Reis (1470-1554) Akdeniz’in limanları, akıntıları ve başka olaylar hakkında bilgi veren, Osmanlı denizcilerinin geleneklerini ve kendi bilgilerini katarak Kitab-ı Bahriye adlı eseri yazmıştır. Piri Reis’in çizmiş olduğu, bugün bile ilim adamlarını hayretten hayrete düşürmekte olan harita Amerika kıtasının doğruya yakın şekli verilmektedir. Haritacılık bu zamanda çok gelişmiştir. Hind Okyanusuna gidip buradan kara yoluyla Gücerat, Sind, Horasan, Irak-ı Acem, Maveraünnehr ve İran yoluyla Türkiye’ye dönen Seydi Ali Reis (ölm. 1562) seyahatinde gördüklerini Mir’atü-l Memalik adlı kitabında anlatmıştır. Bu eser Almanca, Fransızca ve İngilizceye tercüme edilmiştir. Seydi Ali Reis’in 1554’te yazdığı kısaca Muhit olarak bilinen Kitabü’l Muhit fi İlmi’l Eflak ve’l Bahr adlı eseri bir derlemedir.
Bu zamanda Deniz Coğrafyasının yanında diğer ülkeler üzerinde geniş bilgiler veren eserler de yazılmıştır. Bunlardan bâzıları Hitay-name, İ’lâmu’l-İbad fî A’lâmilbilâd (Yer Adlarını Halka Bildirme) Evdahü’l Mesâlik ilâ Mârifeti’l-Memâlik (Ülkeleri Bildiren Açık Yollar),Menazirü’l Avâlim (Âlemlerin Görünüşü) ve Tarih-i Hind-i Garbî’dir.
On yedinci asırda yaşayan Kâtib Çelebi’nin (1608-1656) yazdığı coğrafya eserleriyle Osmanlı coğrafya ekolü meydana getirilmiştir. Kâtib Çelebi’nin yazdığı Cihannüma adlı eser ülkelerin tasvirlerini ihtivâ etmektedir. Birçok dile tercüme edilen bu kitap 20. asrın başlarına kadar bütün dünyânın istifâde ettiği temel bir eser olmuştur. Yine ayrı zamanlarda yaşayan Evliyâ Çelebi’nin (1611-1678) seyâhatleri netîcesinde yazdığı, genellikle târihî coğrafya yönünden şehirleri, ülkeleri tanıtan, yüzey şekillerini ve etnografya bilgilerini anlatan on ciltlik Seyâhatnâme adlı eseri meşhurdur. Coğrafya-ı Kebîr adlı eserin sâhibi Ebû Bekir bin Behrâm 17. asrın sonlarında yaşamış olan meşhur coğrafya âlimlerindendir. On sekizinci asır âlimlerinden Erzurumlu İbrâhim Hakkı hazretlerinin Mârifetnâme adlı eseri ve Elhac Mehmed Edib’in Menâsikül-Hac adlı eseri günümüzde de önemli olan eserlerdir.
On dokuzuncu asırda Mahmud Râif Efendinin Fransızca olarak yazdığı Coğrafya Üzerine Bir Derleme, Ahmed Cevad’ın Ma’lûmâtü’l Kâfiye fi Memâliki’l-Osmaniyye’si (1872) Hüseyin Beyin Memâlik-i Osmâniyye’si(1887). Mehmed Hikmet Beyin Coğrafya-i Umrân’ı (1896) ve Ömer Subhi Beyin bir derleme olan Coğrafya-i Hikemî adlı eserleri, Hâfız Şeref’in coğrafya atlası olan Yeni Atlas (1868)ve Yeni Coğrafya Atlası (1891), Ahmed Rifat Efendinin coğrafya ansiklopedisi ve sözlüğü olan Lügat-i Târihiye ve Coğrafiye (1882) ve Şemseddîn Sâmi Beyin (1889-1899) Kâmûsü’l A’lâm adlı eserleri, coğrafya eserlerinin en önemlileridir. Uzun harp yıllarında bâzı coğrafî eserler yazılmışsa da bunlar pek fazla önemli değildir.
Cumhûriyet devrinde coğrafya: Bu devirde “tasvir coğrafyası” yerine, yardımcı bilgilere dayanan, olayların coğrafî dağılışlarını, birbirleriyle olan ilişkilerini ortaya koyup sebeplerini araştıran, günümüz coğrafyasının ilkelerine geniş yer veren “açıklamalı coğrafya” gelişme yoluna girmiştir. Bir ülkedeki coğrafya araştırmalarının hızla ilerlemesi, o ülkedeki harita, meteoroloji, hidroloji, mâden, istatistik, jeoloji ve toprak araştırma işlerinin gelişmesi için bu kollarla ilgili araştırmacıların üniversiteler tarafından yetiştirilmesi lâzımdır. Bu yönde yapılan çalışmalar bu temele uygun olarak yapılmaktadır. “İstikşaf haritalarının” yapılması bu sâyede topografik şekil ve olayların görülebilmesi, hava fotoğraflarının çoğalması ve fotogrametre ile haritaların geliştirilmesi, Devlet Meteoroloji İşleri Müdürlüğünün 1937’de tesisi, Türkiye sularının gözlem ve araştırmalarını düzenlemek üzere DSİ ve TEK’in yaptığı çalışmalar, 1935’te Mâden Tetkik ve Araştırma Enstitüsü (MTA)nün kuruluşuyla jeoloji araştırmaları bu çalışmalardandır. Bugün yurdumuzda jeoloji haritası çıkarılmış durumdadır.
Coğrafî araştırmaları için önemli olan diğer kaynaklardan istatistiklerin temeli 1926’da atılmış olup, nüfus, ekonomi, mâliye, ticâret, millî eğitim istatistikleri olarak çok çeşitli yapılan istatistikler yüzlerce cilt hâlinde araştırmalara ışık tutmak üzere hazırlanmıştır. Tarım, orman ve toprak araştırmaları husûsunda hazırlanmış pekçok rapor, araştırma ve inceleme eserleri yayınlanmıştır.
Bu çalışmalara paralel olarak üniversitelerde kurulan Coğrafya Fakülteleri ve Enstitüleri araştırma ve öğretim gezilerine önem vermişlerdir.
Cumhuriyet devrinde Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde yapılan coğrafi araştırmalar ile ilgili pekçok yazı, rapor, kitap yayınlanmıştır. Bu araştırmalar genellikle Ankara Üniversitesinin Dil-Tarih-Coğrafya Fakültesi, Coğrafya Enstitüsünde çalışan coğrafyacılar tarafından ve İstanbul Üniversitesi coğrafyacıları tarafından yapılmıştır. Bu dönemde coğrafya araştırmaları için batıdakilere benzer şekilde geziler yapılmış, açıklamalı coğrafyada temelden yürünmüştür.
Bugün elde bulunan Türkiye Coğrafyası kitapları küçük sayılacak eserlerdir. Birçok ciltlerden meydana gelmiş ayrıntılı bir Türkiye Coğrafyası henüz hazırlanmamıştır. Ancak coğrafyaya yardımcı bilim malzemelerinin artışı Türk coğrafyacılarının araştırmalarının çoğalması, böyle bir çok eserin meydana getirilmesi imkânlarını hazırlamıştır.
Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.