Dilbilgisi - Bilgiler
30/10/2013 13:00
Alm. Grammatik (f), Fr. Grammaire (m), İng. Grammar. Dilleri bütün cepheleriyle konu edinip inceleyen ilmin adı. Arapçada sarf ve nahv ilmi, batı dillerinde ise gramer olarak adlandırılır. Bir dili seslerden cümlelere kadar, ihtivâ ettiği bütün dil birliklerini, geniş bir şekilde mânâ ve vazîfe olarak inceleyen ilme dilbilgisi denir.

Dilbilgisi incelediği dil unsurlarına göre kendi içinde bölümlere ayrılır. Dilin seslerini inceleyen kısmına ses bilgisi (fonetik), yapı yönünden kelime ve şekilleri konu edinen kısmına şekil bilgisi (morfoloji veya sarf), kelime ve şekillerin çıkış yerlerini, yâni menşelerini araştıran kısmına menşe veya türeme bilgisi (etimoloji), kelime ve şekillerin aralarındaki münâsebetler ile cümleleri inceleyen dalına ise cümle bilgisi (sentaks veya nahv) denmektedir. Dil ancak bu saydığımız unsurlarla tamamlandığı gibi, dilbilgisi de bu unsurlardan teşekkül etmektedir. Bu bölümlerin hemen hepsi dilbilgisi içinde ayrı ayrı incelenmelerine rağmen, birbirlerinden kat’î çizgilerle ayrılmazlar ve dâimâ birbirlerine karışırlar. Bu îtibârla dilbilgisi “bir dili bütün cepheleriyle bir bütün olarak ele alıp inceleyen ilmin adıdır.”

İnsanoğlu târihî akış içinde, zamanla biriken bilgiler sâyesinde hemen her şeyi inceleme ve araştırma mevzuu yapmış, dillerin sırrını çözmeye çalışmış ve böylece yeni bir ilim dalı ortaya çıkarmıştır. Dillerin incelenmesi, Eski Yunan ve Hintlilerden başlayarak dillerin bağlı olduğu kâideler tesbit edilmeye çalışılmış ve bu kâidelerin ortaya çıkardığı bilgiye de “gramer bilgisi” denmiştir. Buna paralel olarak her dilin kelime hazînesi toplanmış netîcede sözlükler ortaya çıkmıştır. Gramer sâyesinde dillerin doğru okunup yazılması gerçekleşmiş, düşünce ve duygular bu şekilde zapt u rapt altına alınmıştır.

Dilbilgisi çok eski ilimlerdendir. Grekçeden, Lâtinceye, oradan diğer dillere yayılmıştır. En eski gramercilerin Hintliler olduğu bilinir. M.Ö. 1. asırda batıda dilbilgisinin kurucusu Aristotales kabûl edilir. Aristo, grameri, mantığın aynası hâline getirmiştir. Dionysois M.Ö. 1. asırda Dilbilgisi Sanatı adıyla ilk dilbilgisi kitabını yazmıştır. M.S. 4. asırda Romalı Donatus’un yazdığı dilbilgisi kitabı, batıda yıllarca okutulmuştur. Bunların dışında İskenderiye dil mektebinin gramer ve lugat konularında mühim yer tuttuğu görülür. İslâmî devirde görülen dilbilgisi çalışmaları daha çok bu mektebi taklit etmiştir. Emevîler devrinden îtibâren İslâm âleminde pekçok gramer ve lugat yazılmıştır (Bkz. İslâmî Edebiyat). Türkiye’de 1858 yılında rüşdiyelerin açılması ile okutulmaya başlanır. On sekizinci asra kadar filozofların elinde kalan dil, onlar tarafından şekilci mantığın sözdeki şekli olarak mütâlaa edildiği gibi, düşüncenin de değişmez kânunlarına bağlılığı şeklinde değerlendirilmiştir. Böylece dil bilgisi yalnız gramerin değil, aklın da temsilcisi olmuştur. Fakat 19. yüzyıldan sonra dilin apayrı bir müessese olduğu, kendi kânunlarına bağlı, canlılığa sâhip bulunduğu fikri ortaya çıkmıştır. Yine bu asırda diller arasındaki akrabâlıklar tesbit edilirken, dillerin ayrı âileler meydana getirdiği keşfedilmiştir. Böylece dilleri inceleyen, karşılaştırmalı gramer ortaya çıkmıştır. Ayrıca gramerin; bir dilin târihini ve zaman içindeki değişme ve gelişmesini inceleyen târihî gramerin yanında, bir dilin veya lehçenin belirli bir zamandaki durumunu konu edinen “tasvîrî gramer” gibi çeşitleri vardır. Bunun yanında bütün dilleri karşılaştırarak, sınıflara ayıran, onların iç ve dış kânunlarını araştıran bilgi koluna da “umûmî lenguistik” denmektedir. Ayrıca dillerle uğraşan ve bir dil üzerinde araştırmalar yapan dil bilginine de “lengüist” adı verilmektedir.

Türkçe ilk dilbilgisi kitabı, bugün elde bulunmayan Kaşgarlı Mahmud’un 11. asırda yazdığı Cevâhirü’n-Nahv adlı eseridir. Ebû Hayyân’ın Arap diliyle, Arapça dil bilgisi metoduna göre düzenlenmiş eseri Kitâbu’l-İdrâk li Lisâni’l Etrâk (yazılışı 1312 baskı 1931) ilk Türk dilbilgisidir. Osmanlı Türkçesinde yazılmış ilk dil bilgisi kitabı ise; Bergamalı Kadri’nin Müyessiret-ül-Ulûm (1530) adlı eseridir.

On dokuzuncu asra kadar bütün dilbilgisi kitaplarında Arap dilbilgisi metodu izlenmiştir. Türk dilinin yapısı, kâideleri bu usûle göre tesbit edilmiştir. Kimisinde Arap, kimisinde Fransız dilbilgisi metoduna uyularak yazılan, Osmanlıcanın yapısını anlatan eserler şunlardır: Ahmed Cevdet ve Fuâd paşaların Medhal-i Kavâid (1851), Kavâid-i Osmâniye (1865), Kavâid-i Türkiye (1875), Abdullah Râmiz Paşanın Lisân-ı Osmânî’nin Kavâidini Hâvî Emsile-i Türkî (1866), Ali Nazmi’nin Lisân-ı Osmânî (1880), Selim Sâbit’in Nahv-ı Osmânî (1881), Abdurrahmân Fevzi’nin Mikyâsül-Lisan Kırtâsü’l-Beyân (1881), Manastırlı Rıfat’ın Külliyât-ı Kavâid-i Osmâniye (1885), Şemseddîn Sâmi’nin Nev-Usûl Sarf-ı Türkî (1892), Necib Âsım’ın Osmanlı Sarfı (1894).

Fransız lisânının metodunu uygulayan yazarlar ve eserleri: Şeyh Vasfi, Mufassal Yeni Sarf-ı Osmânî (1901), Mufassal Nahv-ı Osmânî (1901); Hüseyin Câhid Türkçe Sarf u Nahv (1908); Ahmed Cevad, Lisân-ı Osmânî (1912); Anton Tıngır; Türk Dilinin Sarf-ı Tahlisi.

Meşrûtiyet döneminde Tedkikât-ı Lisâniye Encümeni tarafından Maârif Nezâretince Sarf ve Nahv-ı Türkî (1930) yayınlanmıştır.

Cumhûriyet döneminde kurulan Dil Encümeni (1928) alfabe ve dilbilgisi hakkında da iki rapor hazırlamış; 1928’de Lâtin harfleri TBMM’de kabul edilmiş, bir süre sonra da 1932’de Türk Dili Tedkik Cemiyeti kurulmuştur. Daha sonra ortaöğretimde kullanılacak dilbilgisi kitabını Tahsin Banguoğlu hazırlamıştır (1940). Bu târihten sonra dilbilgisi çalışmaları iki kolda gelişir. İlk ve ortaöğretimde kullanılmak üzere yazılan dilbilgisi kitapları ile Türkçenin ana grameri vasfında ilim dilbilgileri ve monogrofiler (T.N. Gencan, K. Demiray, A.C. Emre ve Prof. Dr. M. Ergin gibi...) Ayrıca Prof. Dr. Fâruk K. Timurtaş, târihî Türkiye Türkçesi ile ilgili olarak Eski Türkiye Türkçesi ile Osmanlı Türkçesi Grameri III, adlı eserlerini bu devirde vermiştir.

Avrupa’da Türk dili ve grameri üzerindeki çalışmaların târihi çok eskidir. Alman H.Megiser’in (1612) eseri, yazarı bilinmeyen İbrâhim Müteferrika baskısı eser (1732) gibi Birinci Dünyâ Savaşından sonra Türklere karşı duyulan ilgiyle Avrupa üniversitelerinde doğu dilleri ve Türk dili bölümleri açıldı ve pekçok Türkçe dilbilgisi kitapları yazıldı. J.W. Redhouse (1884), J. Deny (1912), J.Nemeth (1916), Ettore Rossi (1939), S.Topalina (1940), A.N.Koronov (1941), A.Tietze, S.G.Lisse (1943), Harbert Jansky (1943), Robert Godel (1945), N. Nitek (1945), Normon A. Mcquown (1946), Heinz Appenzeller (1948), P.H.Rühl (1949), L.Rosony (1960), G.L.Lewis (1967).

Türk dillerinin mukâyeseli grameri yazılmamış olmakla berâber bu sâhada yerli ve yabancı birçok ilim adamı çalışmıştır. W.Radloff (1882-1883), A.Cevad Emre (Türk Lehçeleri Mukayeseli Grameri 1949), N.K. Dimitriev (1956-1959, 1961, 1962) gibi.

Önceki
Önceki Konu:
Rakamlar
Sonraki
Sonraki Konu:
Kozmetik

Yapılan Yorumlar

Henüz kimse yorum yapmamış.

Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.

Yorum Yapın

Güvenlik Kodu