Alm. Expressionistisch, Fr. Expressionnisme, İng. Expressionism. Batı dünyâsındaki haksızlık ve zulümlere karşı subjektif ve hissî bir dünyâ görüşüne dayanan ve 20. yüzyılın ilk çeyreğinde ortaya çıkan sanat eğilimi. Ekspresyonizm aşırı subjektiflikle şiddetli duygulara yer veren ve herhangi bir alanda anlatım imkânlarının sınırını zorlayan sanat akımı olarak Orta Avrupa’da gelişti. Genellikle Almanya’da sanat dallarının hepsinde etkili oldu. Özelliği sanat ve toplumda kabul edilmiş biçim ve geleneklere bir başkaldırı niteliği taşımasıdır. Bu akımın içinde yer alan Alman ekspresyonistleri ordu, okul, ataerkil âile ve imparatorluk gibi kurumların yerleşik otoritesine karşı çıktılar. Fakat toplum dışına itilmiş yoksulların, ezilmişlerin, akıl hastalarının, sokak kadınlarının ve eziyet edilen gençlerin yanında yer aldılar. Akım, özellikle yetenekli sanatçılara yeni bir düzeni kurma görevi de yüklemiştir.
Bu akımın ilk belirtileri 19. yüzyılın sonlarında Van Gogh, Munch, Ensor ve Toulouse-Lautrec’in bâzı eserlerinde görüldü. Zamanla Almanya’da gelişti. 1905’te, Kirchner, Heckel, Schmidt-Rottluf, Pechstein, O. Mueller ve Nolde, Die Brucke topluluğunda bir araya geldiler. Bu sanatçıların resim ve gravürlerindeki ayırt edici özelliği; renklerin gerçekdışılığı, çarpıtmalar, insan yüzünün ve manzaraların dikkat çekici bir stilizasyonla verilmesi oldu. Buna karşılık, Münihli ressamlardan (Kandinsky, Marc, Macke, Jawlensky) meydana gelen Blaue Reiter topluluğu da Die Brücke’nin yanı sıra aynı ölçüde renkli, fakat daha akılcı, daha az kötümser ve kısa bir süre sonra da soyut araştırmalara yönelecek olan bir sanat anlayışından yanaydı. O dönemin Berlin’deki sanat ortamında, ekspresyonizmle, fovizm, kübizm ve fütürizm arasında pekçok ilişki vardı.
Ekspresyonizm heykelcilik, perde oyunları ve sinemada da kendini gösteren bir tarzda ortaya kondu. Ekspresyonist oyunların çoğunda çocukların ana babalarını suçladıkları, sık sık saldırıya ve öldürmeye varan şiddet eylemlerine de başvurarak bağımsız bireyler olduklarını ispatlamaya çalıştıkları sahneler yer aldı. Ekspresyonist sahne tekniklerinden büyük ölçüde etkilenen ilk filmler, baş kişinin subjektif dünyâsını dekor aracılığıyla iletmeye çalıştı. Bunlardan en meşhuru olan Dr. Caligari’nin Muayenehanesi’nde deli bir adam, deli bir kadına, akıl hastanesine gelişinin hikâyesini kendine mahsus bir dekor biçimiyle anlatıyordu. Dekor olarak kullanılan çarpık sokak ve evler bir delinin iç dünyâsını aksettiriyordu.
Ekspresyonizm 1920’lerin ortalarında sönmeye başladı; 1933’te Naziler iktidara geldikten sonra ise bu akım içinde yer alan eserlerin çoğu yoz sanat ürünleri olarak damgalandı. Hattâ yayınlar ve oyunlar yasaklandı. Bunun üzerine bu akımda yer alanların büyük bir kısmı Almanya dışına (özellikle ABD’ye) gittiler.
Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.