Nuh aleyhisselâmın oğlu Yâfes’in torunu Hayk’ın soyundan türeyen bir kavim. Frikyalıların, Hititlerin kolları olduğu söylendiği gibi, Tûrânî ırktan olduğunu söyleyenler de vardır.
Ermeni târihi ile ilgili yazılar, 1850 yılından sonra yazılmaya başlanmıştır. On dokuzuncu asırda yaşayan Auguste Carriere, E. Dulaurier’in “Ermeni Klasikleri” olarak vasıflandırdığı târihlerin ileri sürdüğü bilgilerin uydurma olduğunu açıklamıştır. Auguste Carriere; “Ermeniler, kendi ideolojilerine göre kaynakları kullanmakta, ilâveler yapıp-çıkarmaktalar, kendileri ile ilgisi olmayan olayları kendilerine mâl etmektedirler.” demektedir.
Ermeniler hakkında araştırma yapanlar, Arap-Bizans kaynaklarını incelemeden, hakîkat ile ilgisi olmayan teoriler uydurmuşlardır. Ortaçağda, Arap hâkimiyeti altında yaşayan Ermeniler arasında Ardzrouni ve Bagratuui âileleri meşhur olmuştur. Araplar sâyesinde diğer Ermeniler üzerinde otorite kurmuşlardır. Halifelik zayıflayınca 885-886 yıllarında Bagratuui âilesinden Aşot, Bizansın desteği ile Bagratuui kralı îlân edildi ve kendine taç giydirildi. Ermeni kronikleri bu olayı çok abartarak anlatmaktadırlar. Daha da ileri giderek, Bizans Kralı Basil bile, Aşot’un elinden taç giydi, demişlerdir.
Ermeniler, Bizans hâkimiyeti altında yaşarken, onlardan zulüm gördükleri için, Türk akınlarında Türklerin yanında yer almışlardır. Ermeni ve Süryânî kaynakları, “Allah, sapık Rumlar’ın fenâlıklarını ortadan kaldırmak için, Türkleri Anadolu’nun fethine memur etti.” şeklinde yazarak, iki millet arasındaki kanaatlerini belirtmişlerdir. Çünkü Ermeniler ve diğer azınlıklar, bütün Müslüman-Türk illerinde, din serbestliği ve adâlet görmüşlerdir.
Selçuklu fetihlerinin meydana getirdiği buhrandan faydalanan bâzı Ermeni reisleri, Toroslar ve Malatya bölgelerinde prenslikler kurmaya çalışırken, düşman oldukları Bizanslardan faydalanmak için Ortodoksluğu kabul ediyorlardı. Fakat bu hareketi Ermeni halkın bir kısmı hoş karşılamadı.
Türk fetihleri sırasında, Bizans’tan zulüm gören Ermenilerin, Türklere yol açtıkları da söylenmektedir. Ermenilerin, Selçuklu ülkesinde rahat olduklarını Ani’li Samuel şöyle anlatıyor:“Melikşah, imparatorluğun her tarafında sulh ve sükûn te’sis etti. Davranışı asil, düşünceleri yüksek, tavrı şahâne idi. Tebeası tarafından çok sevilirdi. Böyle giderse bütün Avrupa Müslüman-Türklerin eline geçecektir.”
Haçlı seferleri sırasında, Süryânîler Türklere sâdık kaldıkları hâlde Ermeniler zaman zaman Haçlılarla berâber hareket ettiler.
Osmanlı Devletinin kuruluşu sırasında Ermeniler, Karamanoğulları, Ramazanoğulları beyliklerinde, Fâtih ve Yavuz zamânına kadar da, Akkoyunlu ve Karakoyunlu devletlerinin idâresinde azınlık olarak yaşadılar. Bizans’ın zulmünden kaçan Ermenilerin çoğu bu bölgelere geldiler.
İstanbul’un fethi ile, bütün azınlıklarla berâber Ermeniler de gerçek hürriyetlerine kavuştular. Müslüman-Türkün adâletini Ermeni yazarlar bile medh etmek zorunda kaldılar. Tanzimât Fermânı ile azınlıklara hürriyet verildiği söyleniyor ise de bu iddiâ yanlıştır. Tanzimâttan önce de Osmanlı ülkesindeki bütün azınlıklar hür ve adâletli bir idârenin teminâtındaydı. Tanzimâtın îlânı ile, devlet idâresine azınlıklar da karıştı ve bu sebeple devlet çarkı yavaş yavaş çatırdamaya başladı. 1912-1913 yıllarında (Balkan Savaşları sırasında) Osmanlı Devleti Dışişleri Bakanlığına (Hariciye Nâzırlığına) Gabriel Nuradunkyan’ın getirilmesi, İttihat ve Terakki Partisinin en büyük gafletlerinden biri oldu.
Ermeniler, Osmanlı Devletinin himâyesinde yaşarken, Tanzimât Fermanı’ndan sonra, dış güçlerin, özellikle İngiliz ve Rusların desteği ile isyânlar çıkarmaya başladılar. Tanzimat ile birlikte, Ermeni patrikleri, Ermenileri teşkilâtlandırma yoluna gittiler.Teşkilâtlanma, hayır cemiyetleri adı altında başladı. Buradan çeteciliğe geçtiler. Hınçak Tedhiş Komitesi ve Taşnak Tedhiş Komitesi gibi çeteler, Osmanlı devleti bünyesinde, müstakil bir Ermeni devleti kurmayı gâye ediniyorlardı. Bunun için de yer yer Osmanlı ülkesinde isyânlar çıkardılar. 1876 Meclisine Ermeni milletvekillleri de katıldı. Erzurum İsyânı (20 Haziran 1890), Kumkapı Nümâyişi (Temmuz 1890), Merzifon, Kayseri, Yozgat isyanları (1892-1893), Sason İsyânı (1890), İstanbul Ermeni Patırdısı (30 Ekim 1896), Banka Vak’ası (26 Ağustos 1896), İkinci Sason İsyânı (1904) belli başlı isyânlardandır. Bu ayaklanmalarda, özellikle sivil Müslüman-Türkler, kadınlar çocuklar öldürülüyordu. 21 Temmuz 1905 Cumâ günü Yıldız Câmiinde, Osmanlı pâdişâhı İkinci Abdülhamîd Hana sûikast düzenlediler ise de öldürmeye muvaffak olamadılar. 1908’de İkinci Meclis açılınca, bu isyâncıların elebaşıları millet meclisine girdi. 5 Ekim 1908’de Adana’da büyük isyân oldu. Balkan Savaşları ve Birinci Dünyâ Savaşı sırasında, dış devletlerin tesiri ile, bütün azınlıklar gibi, Ermeni çeteleri de arkadan vurmaya devâm ettiler. Mayıs 1915’te Van’da büyük bir katliam yaptılar. 14 Mayıs 1915’te “Sevk ve İskân” (tehcir) Kânunu çıkarılarak zararlı görülenler çeşitli yerlerde iskân edildiler. Doğu Anadolu’nun işgâli sırasında Ruslar ile birlikte, Türklere taarruza geçtiler.
Mondros Mütârekesinden sonra, yurt dışına, devleti yüzüstü bırakıp kaçan, Talat Paşa, Cemâl Paşa, Saîd Halim Paşa, Cemâl Azmi, Ermeni çeteleri tarafından katledildiler.
Günümüzde Ermeniler, nüfus olarak en çok Ermenistan’da bulunmaktadırlar. Türkiye’de de seksen bin civârında Ermeni vardır. Türkiye’deki Ermeniler rahat içindedirler. Türkiye’nin Ermeni meselesi yoktur. Fakat Türkiye’nin güçlenmesini istemeyen dış güçler, bâzı Ermenileri teşkilâtlandırıp, yurt dışındaki diplomatları katlettirmektedirler. Bunların başında komşu devletler olduğu gibi, târihte Osmanlılardan büyük yardım gören devletler de vardır.
Fransa’nın “Altın Tepeler” (Mont-d’or) adı verilen Lyon şehrinin 15 km kuzeyinde dağlık bölgede, tam orta yerde dar ıssız bir sokağın iki km ötesinde, kalın duvarlarla çevrili, iki asırlık bir binâ bulunur. Bu binânın adı, çevre sâkinlerince “Kara Şato”dur. Mont-d’or Tepelerine dağılmış on beş bine yakın Ermeni, bu binânın devamlı ziyâretçileridir. Bâzı dış kaynaklı resmî tesbitlere göre, bu yerde birçok esrârengiz olaylar düzenlenir. Bu Kara Şatodaki faaliyetler Ermeni papazlarınca idâre edilir. Zengin işadamları finansman kaynağıdır. “Ermeni Eğitim Örgütü”nün karargâhı burasıdır. Burada kin âyinleri yapılır. Beyinler yıkanır. 1789 Fransız İhtilâli ile hak ve hürriyetler yeri olarak, yıllarca propagandası yapılan Fransa’nın merkezinde Türklere karşı imhâ plânları düşünülür. Dünyânın birçok yerinde bu gruplar Türklere karşı zaman zaman çeşitli faaliyetlerini sürdürürler.
Osmanlı topraklarında olup devlete karşı aleyhte faaliyette bulunmayan Ermeniler, hiçbir hususta baskı söz konusu olmaksızın asırlarca huzur içinde yaşadılar. Bugün de Türkiye Cumhuriyeti Devletinin idâresi altında refah içinde yaşamaktadırlar. Ermenilerin tamâmen serbest olan kiliseleri ve çocuklarını okutmaları için Türkiye’de Amerika’dakinden daha çok okulları vardır. Ermenice gazete çıkarmakta ve bunu dünyânın dört bir köşesine gönderebilmektedirler. Hepsi kânunların himâyesinde bir meslek sâhibi olup devletin çeşitli kademelerinde çalışmaktadırlar.
Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.