Esnek Bir Zihin;Bakış açısını değiştirme becerisi, kişinin sorunlarını "farklı açılardan" görme kapasitesi, esnek bir gibinle beslenir. Esnek bir zihnin nihai yararı, tam anlamıyla canlı ve insan olabilmek için tüm hayatı kucaklamamızı sağlamasıdır. Dalai Lama bir akşam üzeri, Tucson'da verdiği bir konferansın ardından, oteldeki odasına dönüyordu. Odasına doğru ağır ağır yürürken, koyu mor renkli yağmur buludan tüm göğü kapladı, akşam üzeri ışığının tamamını emdiler ve Katalina Dağları'nın tıpkı bir kabartma gibi görünmesini sağladılar; tüm manzara mor tonlarda engin bir resim paletine dönüşmüştü. Bu görüntünün insan üzerindeki etkisi muhteşemdi. Sıcak hava, çöl
bitkilerinin rayihaları, adaçayı kokusu ile doluydu. Rutubetli, yerinde duramayan bir meltem azgın Sonora fırtınasının habercisiydi. Dalai Lama durdu. Bir kaç saniye sessizce ufku gözledi, sonunda bu görüntünün güzelliğine hayran olarak manzarayı hafızasına kazıdı. Yürümeye devam etti, fakat bir kaç adım sonra tekrar durdu ve küçük bir bitki üzerindeki minik lavanta tomurcuğunu incelemek için eğildi. Nazikçe dokundu; bitkinin olağanüstü şeklini dikkatle inceledi ve ismini sordu. Zihninin işlemesindeki rahatlığa hayran olmuştum. Farkındalığı kolayca bir manzara görüntüsünden tek bir tomurcuk üzerinde yoğunlaşıvermişti, en küçük ayrıntıyı olduğu kadar çevrenin tamamını aynı anda değerlendirebilmekteydi. Bu, hayatın tüm yüzlerini ve tüm renklerini içine alabilme kapasitesini göstermekteydi.
Aynı zihin esnekliğini her birimiz geliştirebiliriz. Bu, en azından kısmen, doğrudan doğruya bakış açımızı genişletmek ve bilerek yeni görüş noktalan bulmak için gösterdiğimiz çaba sayesinde başarılır. Sonuç, kişisel olarak yaşadığımız durumlarla beraber tüm çevrenin aynı anda farkına varılmasıdır. Bu çifte görünüm, "Büyük Dünyanın" ve kendi " Küçük Dünyamızın" aynı anda görülmesi, hayatta önemli olanı ö-nemsiz olandan ayırmamızda bize yardımcı olur.
Örneğin benim durumumda, konuşmalarımız boyunca sınırlı bakış açımı yıkmaya başlayabilmem için Dalai Lama'nın beni nazikçe dürtmesi gerekmişti. Tabiatım gereği ve aldığım eğitimden dolayı, sorunlara, zihnin içinde meydana gelen psikolojik süreçlerden oluşan kişisel dinamiklerimi göz önüne alarak yaklaşma eğilimindeydim. Olayların sosyolojik ya da politik yönleri beni pek ilgilendirmezdi. Dalai Lama ile yaptığımız bir konuşma sırasında ona, daha geniş bir bakış açısına sahip olmayı başarmanın önemini sordum. Buluşmamızdan önce birkaç bardak kahve içtiğim için çok canlı bir şekilde konuşuyordum ve bakış açısını değiştirmekten, sadece kişinin farklı bir görüşe uyum sağlamak için verdiği bilinçli karara dayanan içsel bir süreç, tek başına yürütülen bir arayış olarak bahsetmekteydim.
Dalai Lama, bu heyecanlı söylevimin tam ortasında, sözümü keserek, "Daha geniş bir bakış açısına uyum sağlamaktan bahsettiğinizde işin içine diğer insanlarla birlik içinde çalışmak da girer. Örneğin, çevre ya da modern ekonomik yapı gibi küresel özellikte krizler söz konusuysa, bu durum, pek çok insanın sorumluluk duygusu ve kesin bir kararlılıkla birlikte ve uyum içinde çaba göstermelerini akla getirir. Bu, bireysel ya da kişisel bir meseleden daha geniş kapsamlıdır,"diye hatırlattı.
Ben dikkatimizi bireysellik konusunda yoğunlaştırmaya çalışırken onun konuyu dünyaya sürüklemesine canım sıkılmıştı (kişinin bakış açısını genişletme konusunda kabul etmekte zorlandığım bu tavırdan da hoşlanmamıştım).
"Fakat bu hafta," diye ısrar ettim, "konuşmalarımızda ve halka hitaben yaptığınız konuşmalarda, içsel dönüşüm yoluyla kendi içimizde değişim yaratmanın öneminden çok bahsettiniz. Örneğin, sevecen olmanın, içten bir yüreğe sahip olmanın, öfkeyi ve nefreti yenmenin, sabrı ve hoşgörüyü geliştirmenin öneminden bahsettiniz..."
"Evet tabii ki değişim bireyin içinden gelmelidir. Fakat, küresel sorunlara çözümler ararken, bu sorunlara bireyin bakış açısından olduğu kadar toplumsal seviyede de yaklaşmayı başarmanız gerekir. Esnek olmak, daha geniş bir bakış açısına sahip olmak ve bunun gibi şeyler söz konusu olduğunda, sorunlara bireysel, toplumsal ve küresel seviyelerden yaklaşma becerisi gerekmektedir.
"Örneğin, geçen akşam üniversitedeki konuşmamda, sabır ve hoşgörünün geliştirilerek öfke ve nefretin azaltılmasının gerekliliğinden bahsetmiştim. Nefreti en aza indirmek tıpkı içsel olarak silahsızlanmak gibidir. Fakat, bu konuşmada belirttiğim gibi, bu içsel silahsızlanma dış dünyada da bir silahsızlanmaya gidilmesi ile birlikte olmalıdır. Bunun çok, çok önemli olduğunu düşünüyorum. Neyse İd, Sovyet imparatorluğu çöktükten sonra, en azından şu an için, nükleer bir yıkım tehlikesi kalmamıştır. Bunun çok uygun bir zaman olduğunu, iyi bir başlangıç olduğunu düşünüyorum; bu fırsatı kaçırmamalıyız! Şimdi, barışı gerçek anlamda güçlendirmeliyiz. Ancak gerçek barış, sadece şiddetin ya da savaşın olmaması değildir. Savaşın olmaması silahlarla da sağlanabilir; tıpkı nükleer silahların caydırıcılığının bunda rol oynaması gibi. Fakat savaşın olmaması, gerçek ve uzun süreli bir barış demek değildir. Silahlar karşılıklı güvenin gelişmesindeki en büyük engeller olduğuna göre, bence bu silahlardan nasıl kurtulunacağını bulmanın zamanı gelmiştir. Bu çok önemlidir. Tabii ki bunu bir gecede başaramayız. Sanırım, adım adım gitmek gerçekçi olacaktır. Fakat ne olursa olsun, nihai hedefimizi çok açıkça belirlemeliyiz: tüm dünya militarizmden kurtulmalıdır. Yani, bir anlamda içsel barışımızı geliştirmeye çalışırken aynı zamanda dış dünyadaki silahsızlanma ve barış için çalışmak, küçük de olsa buna bir katkıda bulunmak da çok önemlidir. Bu, bizim sorumluluğumuzdur."
Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.