Alm. 1. Haus, Heim n, Wohnung f, Fr. 1. Maison f, 2. Habitation, İng. 1. Hause 2. home. İnsanların, soğuk, sıcak veya dışarıdan gelecek her türlü tesirden korunmak ve içinde yaşamak için yaptıkları binalar. Eski Türkçe’de Göktürklerde “eb” şeklinde kullanılan kelime, daha sonra -b>-V değişikliği sonunda, barmak>varmak, bar>var kelimelerinde görüldüğü gibi, ev olmuştur. Evlerin büyüklerine konak, hükümdâr ve devlet idâresinde hükümdardan sonra söz sâhibi olan, önemli kişilerin oturduklarına da “saray” denir.
Ev tâbiri daha çok yalnız bir âilenin oturduğu ve kulübeden büyük konakdan küçük yapılar için kullanılır. İnsanların oturdukları her türlü binâya ev de dahil olmak üzere “mesken” denilmektedir.
Evler, köy evi, şehir evi gibi sınıflara ayrılırlar. Deniz kıyısında olanlara “yalıev” veya sâdece “yalı” denir.
Her milletin kendine has ev tipi vardır. Milletlere göre ev tipleri, mîmârî yönden farklılık gösterirler. Bu fark da gerek milletlerin yaşadığı yerdeki tabiat şartlarına göre, gerekse mîmârî kültür, karakter özelliklerini ihtivâ eder.
Evler yapılırken her bakımdan en elverişli malzeme kullanılmaktadır. Meselâ ağacı bol olan bir bölgede ev yaparken kullanılmak için başka bir malzeme bulma imkânı yoksa ağaçtan yapılmış evler inşâ edilmektedir. Kuzey kutbunda Eskimoların evlerini sıkışmış karlardan bloklar hâlinde keserek bu kar bloklarını örüp ev yaptıkları gibi. Ev inşâ ederken kullanılacak malzeme en yakın yerden ve bulundukları bölgede en iyi şartlarda elde edilebilecek olanlardan seçilmektedir.
Bir de evlerin inşâsında milletlerin yaşayış biçimlerinin de tesiri olduğu muhakkaktır. Bir Türk evinde, gelen misâfir için ayrı bir bölüm, ev halkı için ayrı bir bölüm bulunur. Hattâ kullanılışa göre, ayrı ayrı vazifesi olan bölümler vardır. Oturmak için, yatmak için, yemek yemek için ayrı bir oda vardır ve bunlar gibi, maksada göre, ayrı ayrı kullanılır. Pek çok millette değişik şekilde de olsa bu tip evler vardır. Ama bir Japon evinde durum böyle değildir. Odaların birinden diğerine sürme kapılarla geçilir. Bu odalar ayrı ayrı ihtiyaçlar için kullanılmayıp, her odadan hem oturma, hem yatma hem de yemek odası olarak istifâde edilir.
Bunlardan da anlaşılacağı gibi, evler her millette aynı gâye ile yapılır. Hattâ aynı malzeme bile kullanılabilir. Ama yaşayış bakımından bu bir kültür işidir ve mutlaka fark vardır.
Türk evleri: İlk önceleri basit olarak yapılan evlerde barınan Türkler, daha sonraları bulundukları devirlerin şartlarına göre eskiye nazaran daha gelişmiş ve gitgide de bugünkü şeklini kazanan değişik tipte yapılarda oturdular. Aslında yapı kelimesi de örtme, dışarıya karşı içi muhâfaza etme demektir.
Türklerin en eski zamanlardan beri içinde yaşadıkları evler başlıca iki sınıfa ayrılır. Bu iki sınıftan birisi taşınabilir durumda olan evler, diğeri ise yerli evler, diğer bir tâbirle sâbit evlerdir.
Türkler önce, ağaç dallarından yaptıkları kulübeleri, hasırlar veya hayvan postlarıyla kaplayarak, daha sonraları koyun ve keçi yünlerinden dokudukları kilimlerle örterek, çadır yapmağa başlamışlardır. Bunlar taşınabilir durumda konar göçer evlerin başlangıcı olmuştur. Tabiat şartlarından dolayı devamlı göç halinde olan Türkler bu çadırları geliştirerek daha kolay taşınabilen, dayanıklı ve tabiat şartlarına daha mukavemetli hâle getirdiler.
Türklerin tamamı göçebe olarak yaşamamışlardır. Yerleşik duruma geçenler de olmuştur. Bunlar zirâatle uğraştıkları için veya yerleşik durumda yaşamaya mecbur oldukları için sabit evler yapmışlardı. Gerek taştan ve gerekse kerpiçten yapılmış olan bu evler malzeme ve şekil yönünden, değişik türde idiler.
Malzeme ve şekil yönünden meydana gelen ev tipleri ve bunların tabirleri şöyledir: Keler, mağara, ağaç kovuğu, hug, huydek, çadır, dolma veya hımış ev, ahşap veya çatma ev, çatı ev, çamur ev, kerpiç ev, taş ev, tuğla ev, beton ev, vs.
Eski Türklerin Orta Asya’daki evleri genellikle kerpiçten olup, taşı bol olan memleketlerde taştan yapılırdı. Bu evlerin üstü toprakla örtülü düz dam şeklindedir. Zengin evlerinin üst katlarında üstü örtülü ve önü açık “talar” veya “talkar” denilen kısımlar vardır ki burası yazın oturmaya ve yatmaya mahsustur.
Ev mîmârîsi daha çok her memleketin iklimine ve malzeme şartlarına bağlı olduğu gibi yerli şekillere de uymak mecbûriyetindedir. Anadolu’ya gelen Selçuklu Türkleri berâberinde getirdikleri mîmâr ve yapı ustalarıyla Orta Asya ve İran evlerinin tesirini de birlikte taşıdılar. Selçuklular ile Selçuklulardan sonra Anadolu’da hüküm süren Türklerin Anadolu’da yaptıkları evlerde, Orta Asya ve İran evlerinin tesirleri görülmekte ise de, bulundukları bölgenin yapı ile ilgili mecbûriyetlerinden doğan yerli şekiller de görülür. Bu suretle Anadolu’ya has, Türk ev tipi ortaya çıktı. Dînî ve askerî mîmârîdeki taştan ve sağlam olarak yapılmış binâlar sivil mîmârîde yapılmadığı için çeşitli sebeplerle zaman içinde bu evlerden çok büyük kısmı ortadan kalkmıştır. Bugün Türkiye’de görülen en eski evler bir veya iki asırlıktır. Daha eski eve rastlamak imkânsız gibidir.
Bugün mevcud olan eski Türk evlerine göre Türkiye’deki ev tiplerini, birbirinden farkları dolayısı ile dört gruba ayırabiliriz. Bu dört grup, her ev tipinin yoğun olduğu dört bölgeye göre ortaya çıkmıştır. İsimlendirme olarak da; Doğu Anadolu bölgesi evleri, Orta Anadolu ve Rumeli bölgesi evleri, Güney Anadolu bölgesi evleri, son olarak da İstanbul ve çevresi evleri diye yapılabilir.
Doğu Anadolu bölgesi evleri: İklim olarak çok soğuk olan bu bölgenin evleri bölgenin iklim şartlarına uyacak şekilde yapılmıştır. Bu sebeple diğer bölgelerin evlerinden şekil ve inşâ malzemesi bakımından çok farklıdır. Şekil ve mîmârî karakter olarak aynı bölgenin çeşitli şehirlerinde de değişiklikler gösterirler.
Hem diğer bölgelere göre, hem de bu bölgenin şehirlerine göre değişiklik gösteren Doğu Anadolu evleri, ana hatlarıyla aynıdır. Soğuğu içeri geçirmemesi için, taştan inşâ edilmişlerdir. Çoğu iki katlıdır. Tek katlı olanlar da vardır. Ama bunlar biriken karların altında kalmaması için zeminden bir buçuk metrelik bir temel üzerine yapılmışlardır.
İki katlı evlerde zemin kat mutfak, çamaşırlık, odunluk, ambar ve ahır gibi kısımlara ayrılmıştır. Günlük hayat için üst kat kullanılır.Her iki katın arası ahşap olarak yapılmıştır. Her an pencereleri açmak mümkün olmadığı için odaların tavanları yüksek olarak yapılmıştır. Cephelerindeki pencereler az olup, çift çerçevelidir. Damları toprak örtülüdür. Ocak ve bacalara çok önem verilir.
Evlerin cephesinde kanatlı büyük bir kapıdan taş döşeli ve “kanatlı” tâbir edilen geniş bir avluya girilir. Avlunun bir tarafındaki merdivenlerden yukarıya çıkılır. Bir taraftaki kapıdan da odunluk ve ambar gibi kullanılan başka bir avluya geçilir. Diğer bir kapıdan ahıra geçilir ki, ahırın dışarıya açılan bir başka kapısı daha vardır. İkinci avludan bir dehlizle mutfağa geçilir. Mutfağın yanında bir veya iki oda bulunur. Burası hareme âittir. Yukarıya buradan da çıkılmak için bir merdiven daha vardır. Birisi hareme diğeri selâmlığa âit olmak üzere iki helası bulunur. Yukarıya çıkan merdivenler bir sofaya çıkar. Odalara bu sofadan girilir. Odaların iç düzeni Orta Anadolu evlerininkiyle aynıdır.
Buradaki evlerin, soğuk sebebiyle kar ve yağmurdan cepheleri çabuk bozulduğundan sık sık tâmirleri gerekir. Bu tâmirler sırasında kolaylıkla iskele kurulabilmesi için bir ucu duvara saplanmış, diğer ucu duvardan dışarı taştan sırıklar konulur.
Orta Anadolu ve Rumeli evleri: Anadolu’da köy evleri, genellikle kerpiçten yapılmış ve üstü toprak örtülü, düzdamlı olup, hemen hemen birbirinin aynıdır. Şehir ve kasaba evlerinde ise durum çok farklıdır.
Orta Anadolu ve Rumeli evlerinde durum şöyledir: Kapıdan üstü açık bir avluya girilir. Bu avlunun etrafı duvarlarla çevrilidir. Bu evler genellikle iki katlıdır. Üç katlı olanları da görülür. Ama bu tip evlerin ikinci katları bir asma kat ve ara kattan ibârettir. Alt kat ahır, samanlık ve ambar gibi kısımlara ayrılır. Bu katta oturulmaz. Avludan üst kata, üstü açık bir merdivenle çıkılır. Bâzı evlerde iki merdiven bulunur. Bunların birisi haremlik, birisi ise selâmlık kısmına çıkmak içindir. Merdivenden bir tarafı açık ve veranda gibi geniş bir sofaya çıkılır. Ev halkı yaz günleri bu sofada oturur. Bâzan geceleri de burada yatarlar. Selamlık olan evlerde bu sofalar bir bölme ile iki kısma ayrılmıştır. Bu sofalara, Anadolu’da her bölgede, değişik tâbirler kullanılır. Serge, sergâh, divanhâne, yazlık, tahtaboş, hanay ve sofa gibi. Yazın ev halkının hayatı burada geçtiği için sokaktan geçenler ve komşular tarafından görülmemek için evin bahçe tarafına yapılmışlardır. Bu sofaların önü açık ve üstü direklere oturan bir ahşap çatıyla kaplıdır. Soğuğu çok olan memleketlerde sofaların camekânla örtüldüğü görülür. Bunlara Rumeli ve Edirne evlerinde rastlanır. Fakat Anadolu evlerinde, bilhassa Ankara evlerinde bu camekânlar çatıya kadar gitmeyip, hava ve güneş girecek kadar üst taraflarında açıklık bırakılır. Sofaların bir tarafında sekiler, hattâ bâzılarında eyvânlar vardır. Bunların üzerlerine kerevet ve şilte konarak oturulur. Odalar bu sofanın bir tarafına dizilmişlerdir. Kapıları “yürdüm” denilen bir aralığa açılır. Oradan başka bir kapı ile sofaya geçilir. Kapıları küçüktür. Kışın bir perde ile örtülür. Her odada, içeriye girince, dar ve odanın zemininden alçak odanın enince uzanan tuğla döşeli bir bölüm yapılmıştır. Burası ayakkabı çıkarmaya mahsustur. Seki altı veya papuç yeri diye tâbir edilir. Her odanın bir ocağı ve bu ocağın yanlarında testi vs. koymak için küçük hücreleri ve bâzılarında kapaklı dolaplar ve yüklükler vardır.
Odalar umûmiyetle sokağa çıkıntılı olduğu için cephede ve yanlarda pencereler bulunur. Bu pencereler iki sıradır. Odaların pencereleri önünde boydan boya bir sedir bulunur. Bunlara bâzı yerlerde kerevet veya sedir tâbir olunur. Minder konularak yastık dayanır. Odanın bütün eşyâsı yere serilen halılar, sedir üstüne konulan minder ve yastıklarla pencerelere asılan perdelerden ibârettir.
Güney Anadolu bölgesi evleri: Bu bölgenin evleri, ana hatlarıyla diğer bölge evlerine benzerler. Fakat diğer bölgelerin evleriyle bu evlerin mîmârî durumu ve şekil îtibâriyle aralarında çok fark vardır. Bu evler geniş saçaklı, kiremit kaplı, çatılarla örtülüdür. Avlunun ve binânın beden duvarları genellikle taştan olup, sıvasızdır. Beyaz renkte badana yapılmıştır. Ahşap, cumbalar ve hayat kısmında kullanılmış olup, o da fazla değildir. Genellikle bu bölge evleri dış sofalı tipte yapılmıştır. Odalar, buradan da sofaya açılırlar. Merdivenler ve kapılar ortada toplanmışlardır. Bir veya iki kenarda sekilik denilen oturma yerleri düzenlenmiştir. Sokağa karşı açılan sofanın önü, pencereli veya kafesli bir duvarla gizlenmiştir. Eve yüksek duvarlı bir avludan, avluya ise, kanatlı bir kapıdan girilir. Sâhil kesiminde bulunan evler ise, Akdeniz ülkelerinin mîmârîlerinin tesirlerini taşırlar. Türk mîmârîsinin özellikleri ile karışık yapılmıştır.
İstanbul ve çevresinin evleri: Bu evler, gerek plân, gerekse cephe ve inşâat bakımından Anadolu evlerinden hayli farklıdır. Genellikle iki veya üç katlı olup, ahşaptan yapılmışlardır. Bunların diğer bölge evleriyle, farklı yönlerinden birisi, önü açık sofalarının olmamasıdır. Yalnız bunların sofası ortada ve sokak cephesinde yer alır. Odalar bu önü kapalı sofanın iki tarafında yer alırlar. Bu tipe “karnıyarık” derler. Bu evlerin duvarları dışarıdan tahta kaplama ve içerden Bağdâdî sıva ile kaplıdır. Bu bölge evlerinde üstü açık avlu yoktur. Bunun yerine bahçe vardır. Avlu evin altındadır. Evin altındaki avluya dışardan bir kapı ile girilir. Bu avlunun etrafında odalar sıralanır. İstanbul evlerinde bu odalarda da oturulur. Bunlar hizmetçi odası ve yemek odası olarak kullanılır. Çoğunlukla evlerde ikinci kat, kısa tavanlı bir iki odadan ve bir helâdan meydana gelir ve ayrı bir merdiveni vardır. Büyük olan evlerde iki tâne avlu veya avlu ikiye ayrılmış şekildedir. Bu iki kısmın her birisinden ayrı bir merdivenle üst katlara çıkılır. Evin bu şekilde ayrılan küçük kısmı, erkek misafirler için olup, selâmlık diye tâbir olunur. Kadınlara âit olan diğer kısma ise haremlik denir. Haremlik ile selamlık arasında dönme dolap vardır ki, iki kısım arasında alış-verişi sağlamak içindir. Selâmlıkta bulunan erkek ile haremlikte bulunan kadın aynı anda bu dolabı kullandıkları hâlde birbirlerini görmezler. Her evde, evin efendisine veya misâfir kabûlüne mahsûs bir oda vardır. Bu odaya baş oda denilir. Odalar geniş ve çok pencerelidir. Kapılar sofaya açılır. Kapılardan odalara girilince sıra ile yüklükler, dolaplar ve bunların ortasında ayna konacak hücreler vardır. Bir sıranın oda içinde meydana getirdiği çıkıntı kapı yanında bir boşluk meydana getirir ve buraya perde asılarak kış günlerinde odaya soğuk girmesine mâni olur. İstanbul evlerinde ocak pek görülmez. Genellikle mangalla ısıtılan odaların pencereleri dıştan kafeslidir. Bâzı evlerde de sokağın iki tarafını görebilmek için “cumba” denilen kafesli çıkıntılar vardır. Cumbaların yanlarındaki pencerelere de “köşe penceresi” denilir. Bu kafeslerin bâzılarında dışarıyı gözetleyebilmek için küçük yuvarlak delikler bulunur. Bu evlerin tavanları tahtadır. Genellikle süsleme nakışlı veya manzaralı değildir. Tavandaki süsleme çıtalardan değişik şekilde yapılıp bir iki renkte boyanır.
Bölgelere göre,Türk evleri gözden geçirildiğinde şu neticeye varılır. Bulunduğu yörenin iklim şartlarına uygun şekilde inşâ edildiği hâlde, hepsinde genel özellik içe dönük, Türk yaşayışını aksettirirler. Her tarafı ihtiyâçları karşılamak için donatılmış oldukları hâlde, çoğu gösterişten uzak ve sâde bir yapıya sahiptir.
Müslüman Türkün temizliğini, tertibini, karşılıklı saygıyı, tabiat sevgisini bu evlerin bahçesinde, odasında, penceresinde kısaca her tarafında görmek mümkündür. Osmanlılarda hayâtın içe dönük ayrı bir mahremiyeti olması, evlerin yapım özelliklerinde çok tesirli olmuştur.
Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.