Asıl adı Derviş Mehmed Zillî olan Evliya Çelebi 1611 yılında İstanbul Unkapanı'nda doğdu. Babası Derviş Mehmed Zillî, sarayda kuyumcubaşıydı.Evliya Çelebi'nin ailesi Kütahya'dan gelip İstanbul'un Unkapanı yöresine yerleşmişti. İlköğrenimini özel olarak gördükten sonra bir süre medresede okudu, babasından tezhip, hat ve nakış öğrendi. Musiki ile ilgilendi. Kuran'ı ezberleyerek "hafız" oldu. Enderuna alındı, dayısı Melek Ahmed Paşa'nın aracılığıyla Sultan IV. Murad'ın hizmetine girdi.
SEYAHAT YA RESULALLAH
Evliya Çelebi Seyahatname’nin girişinde seyahate duyduğu ilgiyi anlatırken bir gece rüyasında Sevgili Peygamberimiz Hazreti Muhammed'i gördüğünü, ondan "şefaat ya Resulallah" diyerek şefaat isteyecek yerde, şaşırıp "seyahat ya Resulallah" dediğini, bunun üzerine Sevgili Peygamberimiz'in ona gönlünün uyarınca gezme, uzak ülkeleri görme imkanı verdiğini yazar.
NERELERİ GEZDİ
Evliya Çelebi bu rüya üzerine 1635'te, önce İstanbul'u dolaşmaya, gördüklerini, duyduklarını yazmaya başladı. 1640’larda Bursa, İzmit ve Trabzon’u gezdi, 1645'te Kırım'a Bahadır Giray'ın yanına gitti. Yakınlık kurduğu kimi devlet büyükleriyle uzak yolculuklara çıktı, savaşlara, mektup götürüp getirme göreviyle, ulak olarak katıldı. 1645'te Yanya'nın alınmasıyla sonuçlanan savaşta, Yusuf Paşa'nın yanında görevli bulundu.1646'da Erzurum Beylerbeyi Defterdarzade Mehmed Paşa'nın muhasibi oldu. Doğu illerini, Azerbaycan'ın, Gürcistan'ın kimi bölgelerini gezdi. Bir ara Revan Hanı'na mektup götürüp getirmekle görevlendirildi, bu sebeple Gümüşhane, Tortum yörelerini dolaştı. 1648'te İstanbul'a dönerek Mustafa Paşa ile Şam'a gitti, üç yıl bölgeyi gezdi. 1651'den sonra Rumeli'yi dolaşmaya başladı, bir süre Sofya'da bulundu. 1667-1670 arasında Avusturya, Arnavutluk, Teselya, Kandiye, Gümülcine, Selanik yörelerini gezdi.
SEYAHATNAME’NİN ÖZELLİKLERİ
Evliya Çelebi 50 yılı kapsayan bir zaman dilimi içinde gezdiği yerlerde toplumların yaşama düzenini ve özelliklerini yansıtan gözlemler yapmıştır. Bu geziler yalnız gözlemlere dayalı aktarmaları, anlatıları içermez,araştırıcılar için önemli inceleme ve yorumlara da olanak sağlar. Seyahatname'nin içerdiği konular, belli bir çalışma alanını değil, insanla ilgili olan her şeyi kapsar. Üslup bakımından ele alındığında, Evliya Çelebi'nin, o dönemdeki Osmanlı toplumunda, özellikle Divan edebiyatında yaygın olan düzyazıya bağlı kalmadığı görülür. Divan edebiyatında düzyazı ayrı bir marifet ürünü sayılır, ağdalı bir biçimle ortaya konurdu. Evliya Çelebi, bir yazar olarak, bu geleneğe uymadı, daha çok günlük konuşma diline yakın, kolay söylenip yazılan bir dil benimsedi. Bu dil akıcıdır, sürükleyicidir, yer yer eğlenceli ve alaycıdır.Evliya Çelebi gezdiği yerlerde gördüklerini, duyduklarını yalnız aktarmakla kalmamış, onlara kendi yorumlarını, düşüncelerini de katarak gezi yazısına yeni bir içerik kazandırmıştır. Burada yazarın anlatım bakımından gösterdiği başarı uyguladığı yazma yönteminden kaynaklanır. Anlatım belli bir zaman süresiyle sınırlanmaz, geçmişle gelecek, şimdiki zamanla geçmiş iç içedir. Bu özellik anlatılan hikayelerden, söylencelerden dolayı yazarın zamanla istediği gibi oynaması sonucudur. Evliya Çelebi belli bir süre içinde, özdeş zamanda geçen iki olayı, yerinde görmüş gibi anlatır, böylece zaman kavramını ortadan kaldırır. Seyahatname'de, yazarın gezdiği, gördüğü yerlerle ilgili izlenimler sergilenirken, başlı başına birer araştırma konusu olabilecek bilgiler, belgeler ortaya konur. Bunlar arasında öyküler, türküler, halk şiirleri, söylenceler, masal, mani, ağız ayrılıkları, halk oyunları, giyim-kuşam, düğün, eğlence, inançlar, komşuluk bağlantıları, toplumsal davranışlar, sanat ve zanaat varlıkları önemli bir yer tutar Evliya Çelebi insanlara ilgili bilgiler yanında, yörenin evlerinden, cami, mescid, çeşme, han, saray, konak, hamam, kilise, manastır, kule, kale, sur, yol, havra gibi değişik yapılarından da söz eder. Bunların yapılış yıllarını, onarımlarını, yapanı, yaptıranı, onaranı anlatır. Yapının çevresinden, çevrenin havasından, suyundan söz eder. Böylece konuya bir canlılık getirerek çevreyle bütünlük kazandırır.Seyahatname'nin bir özelliği de değişik yöre insanlarının yaşama biçimlerine, davranışlarına, tarımla ilgili çalışmalarından, süs takılarına,çalgılarına dek ayrıntılarıyla geniş yer vermesidir. Eserin bazı bölümlerinde, gezilen bölgenin yönetiminden, eski ailelerinden, ileri gelen kişilerinden, şairlerinden, oyuncularından, çeşitli kademelerdeki görevlilerinden ayrıntılı biçimde söz edilir.Evliya Çelebi'nin eseri dil bakımından da önemlidir. Yazar, gezdiği yerlerde geçen olayları, onlarla ilgili gözlemlerini aktarırken orada kullanılan kelimelerden de örnekler verir. Bu örnekler, dil araştırmalarında, kelimelerin kullanım ve yayılma alanını belirleme bakımından yararlı olmuştur. Evliya Çelebi'nin Seyahatname'si çok ün kazanmasına rağmen, ilmi bakımdan, geniş bir inceleme ve çalışma konusu yapılmamıştır.1682'de Mısır'dan dönerken yolda ya da İstanbul'da öldüğü sanılmaktadır.
ESERİ: Seyahatname, ilk sekiz cilt: 1898-1928, son iki cilt: 1935-1938.
"Evliya Çelebi Seyahatnamesi", 1994'te yitirdiğimiz, yeri doldurulamaz değerli Türkolog Orhan Şaik Gökyay'ın her zaman ve en çok ilgisini çeken eserlerden biri olmuştu.
Gökyay, bu dil anıtı üzerine yoğunlaşma imkanını ancak ömrünün son yıllarında bulabildi. 1988 yılında, seyahatnamenin birinci cildinin, Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi Bağdat 304'te kayıtlı bulunan ve birçok araştırmacının müellif nüshası kabul ettiği yazması üzerinde çalışmaya başladı. Transkripsiyonlu Metin, Sözlük ve Dizin olarak üç cilt halinde düşündüğü eserin yazık ki sadece transkripsiyonlu metin kısmını hazırlayabildi. Sonradan, metin üzerindeki çalışmalar, onun çizdiği çerçeve içinde sürdürülüp tamamlandı.
Ayrıca, Yücel Dağlı'nın, Orhan Şaik Gökyay'ın izniyle İstanbul Üniversitesi'nde yüksek lisans tezi olarak hazırladığı "Evliya Çelebi Seyahatnamesi'nin 1. Cildindeki Yer ve Şahıs İsimleri İndeksi (1994)", bu yayın dolayısıyla yeniden gözden geçirildi. Bu çalışmaya rütbeler, kurumlar, terimler, bitkiler, meydanlar, camiler... vb. önemli-önemsiz hemen her şeyin eklenmesiyle geniş bir "Dizin" oluşturuldu. Böylece, ortaya hem Evliya Çelebi'nin hem de Orhan Şaik Gökyay'ın önemlerine yaraşır bu kitap çıktı; kıvançla sunuyoruz.
19 Ağustos 1630 gecesi, rüyasında gördüğü Hz. Peygamber'in elini öperken heyecanlanıp "Şefaat ya Resulallah" diyecek yerde "Seyahat ya Resulallah" diyerek kendi geleceğine farklı bir kapı aralayan garip bir gezgin, tam kırk yıl boyunca bütün Osmanlı coğrafyasını adım adım dolaştı. Kimi zaman han odalarında menakıb dinledi, kimi zaman da çarşıların kalabalığına karışıp değişik kültürlerin insanlarıyla tanıştı. Zengin konaklarına misafir oldu; dağ başlarında, terkedilmiş kalelerde bir ateşin etrafına toplanmış bozkırlarla dertleşti. Liman kentlerine uğradı; yıkık surları adımlarıyla ölçtü, binbir çeşit nesneyi elleriyle tarttı.
Kervanlara katılıp hayallerin ötesine yürüdü. Çağlar öncesinin kralları, sultanları sanki onun arkadaşıydılar; öykülerini anlattılar, kıssadan hisse verdiler. O, bütün bir Osmanlı geleneğinin zamanı ve mekanı aşan hafızası idi. Asıl adı bilinmiyor; ama dünya onu Evliya Çelebi olarak tanıdı.
Evliya Çelebi üzerine çok şey yazıldı ve söylendi; fakat onun bir insan ömrü adadığı Seyahatname'si, bu güne kadar tam olarak yayımlanmadı. Çünkü o, eleştirel bilinci klasik medhiyeciliğin üstünde tuttuğu için sansüre uğradı. Sonuçta bu göz kamaştırıcı kültür hazinesi, az sayıda uzmanın yararlanabildiği 10 ciltlik bir yazma külliyatı olarak kaldı.
Yapı Kredi Yayınları, Evliya Çelebi Seyehatnamesi'nin Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi'ndeki asıl yazma nüshasını yayımlamakla, geçmişimizi geleceğimizle buluşturduğuna inanıyor. Bu inancı paylaşan herkes için, artık yolculuk zamanıdır.
Seyahatname
(Gördüklerim)
Evliya Çelebi
İnkilap Kitabevi / Tarih-İnceleme-Biyografi Dizisi
Bu kitap : "Seyahatname"sinin içinden kendisinin gördüğü ya da dinlediği olayların seçilmesi ile ortaya çıktı. Seyahatname, çok yönlü bir yapıttır. Birkaç yerde kendisi de asıl maksadın dışına çıktığını, bu işte olan bitenleri ayrıntılarla yazsa başkaca bir cilt olacağını işaret eder. Bunların arasından kendisinin de arasıra "sergüzeşt-i hakiranemiz, serencam-ı fakiranemiz" yollu sözlerle, dile getirdiği olayların fazla olduğunu söyler. Evliya, tarih kitaplarında sonuçları anlatılmış kimi savaşları, ayaklanmaları içinde imiş gibi yakından izlemek ve gözlemek durumunda bulunmuştur. Çağı, on yedinci yüzyılın karmakarışık bir zamanıdır. Güvenilir, iş başarabilir kişi olarak Defterzade Mehmet Paşanın, Melek Ahmet Paşanın dairelerinde bulunmuş olayı bir insan görüş alanından çıkarıp da genel tasvirler, basmakalıp sözlerle anlatmıyor, karda, tipide, vuruşma ve çatışmalardaki bir insan kalabalığının sıkıntısını, bunalımını bir tablo halinde değil çektiklerini, gözüyle gördüklerini anlatarak okuyanı etkiliyor..
Manis İli Genel Kitaplığındaki yazma nüshadan olduğu gibi aktarılmıştır. Metinde bir değiştirme yapılmamıştır. Zamanımıza göre bilinmeyen kimi sözcükler okuyucunun dikkatini kesmemek için [...] işareti arasında kara harflerle açıklanmıştır. Olayların genel bir görüş ile anlaşılabilmesi için de her bölüm başında bazı bilgiler verilmiştir.
X
HAKKINDA YAZILANLAR
‘Evliya Çelebi Seyahatnamesi Okuma Sözlüğü’ (1)
HİLMİ YAVUZ Zaman 22.09.2004
Prof. Dr. Doğan Kuban, 1984 yılında (Mart 1984, 3/21) Ankara’da yayımlanan ‘Boyut’ Dergisi’nde (ayraç içinde belirteyim: ‘Boyut’, plastik sanatlar alanında bugüne değin ülkemizde basılmış, az sayıda nitelikli dergilerden biridir) yayımlanan ‘Geleneksel Türk Kültüründe Nesneler Dünyasına Bakış’ başlıklı yazısında, Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nin, mimarlık tarihine ilişkin bir kaynak olarak kullanılmasının mümkün olmadığını söyler, ‘mesela, Süleymaniye [Camii]’nin tanımını yapan bölüm iyice incelendiği zaman, bu bilgilerle Süleymaniye’nin rökonstrüksiyonunun yapılamayacağını kabul etmek zorunda kalırsınız’ der.
Kuban, Evliya’nın, ‘heyecan dolu dil[ine] karşın, ne caminin şeması, ne büyüklüğü [...] bakımından yeterli bilgi edinip bundan Süleymaniye’nin nasıl bir yapı olduğunıu çıkarmak olanağı[nın]’ bulunmadığını; [ç]ünkü Osmanlı kültüründe, nesneler[in] değil, ilişkiler[in] önem taşı[dığını]’ belirtir ve şöyle der: ‘Bu nedenle de sosyal yaşama ilişkin gözlemleri o kadar ilginç olan Evliya’yı, güvenilir bir mimari tarihi kaynağı olarak kullanmak olanaksızdır. Kuşkusuz bu yargı, Evliya’nın yine de önemli bir tarihi kaynak olma niteliğini değiştirmez.’
Evliya Çelebi’nin Seyahatname’si, Osmanlı sosyal tarihi araştırmaları bağlamında, gerçekten son derece ayrıntılı bir envanter sunar. Bu sosyal tarih envanterinin bir bölümü (hatta önemli bir bölümü!) Evliya’nın 17. yüzyıl Osmanlı coğrafyasının içinde ve dışında konuşulan dillere ve dialektlere ilişkindir. Dolayısıyla Seyahatname, Kuban’ın belirttiği gibi mimarlık tarihi açısından yararlanılabilir olmasa da, özellikle Türk Dili tarihi araştırmaları bakımından, bulunmaz bir kaynaktır.
Özellikle Türk Dili tarihi, demem boşuna değil. Neredeyse 20 yıldan beri Evliya Çelebi Seyahatnamesi üzerinde çalışan ABD’li değerli bilim adamı Prof. Dr. Robert Dankoff’un, 1989 yılında toplanan ‘Uluslararası Altaistik Konferansı’na sunduğu, ‘Turkic Languages and Turkish Dialects according to Evliya Çelebi’ başlıklı bildiride de belirttiği gibi (bu bildiri Bernt Brendemoen’in editörlüğünde, ‘Altaica Osloensia’da, Oslo’da yayımlanmıştır), ‘Seyahatname’de, Evliya Çelebi’nin gezileri sırasında saptadığı, Türkçe dışındaki (‘non Turkic’) otuz dil’den başka, Türkçe konusunda da çok zengin malzeme bulunmak- tadır.’ Dr. Dankoff, Evliya’nın genelde Türkologların Arapça metinlerde saptamakta güçlük çektikleri ‘fonetik nüansları’ da gösterdiğini bildiriyor. i k i/
Görülüyor: Seyahatname, Türkçe dışında otuz (evet, otuz!) dile ilişkin bilgileri içerdiği gibi, Türkçe’nin Anadolu’nun farklı yörelerinde ve Orta Asya coğrafyasında konuşulduğu biçimiyle de ilgilenmiştir. (Ayraç içinde belirteyim: Bu diller arasında Kıbti dili, Arapça, Macarca, Tatarca, Nogayca, Arnavutça, Yunanca, Slav dilleri, Ukraynaca, Kafkasya dilleri, Gürcüce, Kalmıkça, İtalyanca ... da bulunuyor). Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nin ihtiva ettiği bu göz kamaştırıcı dil malzemesi (‘hazinesi’ demek belki daha doğru!) üzerinde yıllar süren ve gerçekten büyük emek ve entelektüel donanım isteyen çalışmasını, Dr. Dankoff, ‘An Evliya Çelebi Glossary’ başlığı ile, 1991 yılında yayımlamıştı. (‘Glossary’, Harward Üniversitesi ‘Yakın Doğu Dilleri ve Medeniyetleri’ Bölümü’nün yayını olarak basılmıştır.) Kitabın alt başlığı ise, ‘Unusual, Dialectical and Foreign Words in the Seyahatname’dir. (Dankoff’un deyişiyle: ‘Seyahatname’deki Yabancı Kelimeler, Mahalli İfadeler’).
Prof. Dr. Robert Dankoff’un ‘Glossary’sinden, bugüne kadar ancak İngilizce bilenler yararlanmaktaydı. Şimdiyse bu eser, Prof. Dr. Semih Tezcan gibi çok değerli bir dilbilimci tarafından ‘katkılarla İngilizceden çev[rilmiş]’ bulunuyor. Dr. Tezcan, Dr. Dankoff’un ‘An Evliya Çelebi Glossary’ için Türkçe karşılık olarak uygun gördüğü ‘Evliya Çelebi Lügatı’ yerine, ‘’Evliya Çelebi Seyahatnamesi Okuma Sözlüğü" demeyi tercih etmiş.
‘Okuma Sözlüğü’nü tanıtmaya önümüzdeki hafta da devam edeceğim.
- - - - - - - -
Farklı bir kaynaktan derlenen biyografisi:
Asıl adı Derviş Mehmed Zillî olan Evliya Çelebi'dir 1611 yılında İstanbul Unkapanı'nda doğdu. Babası Derviş Mehmed Zillî, sarayda kuyumcubaşıydı. Evliya Çelebi'nin ailesi Kütahya'dan gelip İstanbul'un Unkapanı yöresine yerleşmişti. İlköğrenimini özel olarak gördükten sonra bir süre medresede okudu, babasından tezhip, hat ve nakış öğrendi. Musiki ile ilgilendi. Kuran'ı ezberleyerek "hafız" oldu. Enderuna alındı, dayısı Melek Ahmed Paşa'nın aracılığıyla Sultan IV. Murad'ın hizmetine girdi.
Evliya Çelebi Seyahatname’nin girişinde seyahate duyduğu ilgiyi anlatırken bir gece rüyasında Sevgili Peygamberimiz Hazreti Muhammed'i gördüğünü, ondan "şefaat ya Resulallah" diyerek şefaat isteyecek yerde, şaşırıp "seyahat ya Resulallah" dediğini, bunun üzerine Sevgili Peygamberimiz'in ona gönlünün uyarınca gezme, uzak ülkeleri görme imkanı verdiğini yazar.
Evliya Çelebi bu rüya üzerine 1635'te, önce İstanbul'u dolaşmaya, gördüklerini, duyduklarını yazmaya başladı. 1640’larda Bursa, İzmit ve Trabzon’u gezdi, 1645'te Kırım'a Bahadır Giray'ın yanına gitti. Yakınlık kurduğu kimi devlet büyükleriyle uzak yolculuklara çıktı, savaşlara, mektup götürüp getirme göreviyle, ulak olarak katıldı.
1645'te Yanya'nın alınmasıyla sonuçlanan savaşta, Yusuf Paşa'nın yanında görevli bulundu.1646'da Erzurum Beylerbeyi Defterdarzade Mehmed Paşa'nın muhasibi oldu. Doğu illerini, Azerbaycan'ın, Gürcistan'ın kimi bölgelerini gezdi. Bir ara Revan Hanı'na mektup götürüp getirmekle görevlendirildi, bu sebeple Gümüşhane, Tortum yörelerini dolaştı. 1648'te İstanbul'a dönerek Mustafa Paşa ile Şam'a gitti, üç yıl bölgeyi gezdi. 1651'den sonra Rumeli'yi dolaşmaya başladı, bir süre Sofya'da bulundu. 1667-1670 arasında Avusturya, Arnavutluk, Teselya, Kandiye, Gümülcine, Selanik yörelerini gezdi.
Seyahatname
Evliya Çelebi 50 yılı kapsayan bir zaman dilimi içinde gezdiği yerlerde toplumların yaşama düzenini ve özelliklerini yansıtan gözlemler yapmıştır. Bu geziler yalnız gözlemlere dayalı aktarmaları, anlatıları içermez, araştırıcılar için önemli inceleme ve yorumlara da olanak sağlar. Seyahatname'nin içerdiği konular, belli bir çalışma alanını değil, insanla ilgili olan her şeyi kapsar. Üslup bakımından ele alındığında, Evliya Çelebi'nin, o dönemdeki Osmanlı toplumunda, özellikle divan edebiyatında yaygın olan düzyazıya bağlı kalmadığı görülür.
Divan edebiyatında düzyazı ayrı bir marifet ürünü sayılır, ağdalı bir biçimle ortaya konurdu. Evliya Çelebi, bir yazar olarak, bu geleneğe uymadı, daha çok günlük konuşma diline yakın, kolay söylenip yazılan bir dil benimsedi. Bu dil akıcıdır, sürükleyicidir, yer yer eğlenceli ve alaycıdır. Evliya Çelebi gezdiği yerlerde gördüklerini, duyduklarını yalnız aktarmakla kalmamış, onlara kendi yorumlarını, düşüncelerini de katarak gezi yazısına yeni bir içerik kazandırmıştır. Burada yazarın anlatım bakımından gösterdiği başarı uyguladığı yazma yönteminden kaynaklanır. Anlatım belli bir zaman süresiyle sınırlanmaz, geçmişle gelecek, şimdiki zamanla geçmiş iç içedir. Bu özellik anlatılan hikayelerden, söylencelerden dolayı yazarın zamanla istediği gibi oynaması sonucudur.
Evliya Çelebi belli bir süre içinde, özdeş zamanda geçen iki olayı, yerinde görmüş gibi anlatır, böylece zaman kavramını ortadan kaldırır. Seyahatname'de, yazarın gezdiği, gördüğü yerlerle ilgili izlenimler sergilenirken, başlı başına birer araştırma konusu olabilecek bilgiler, belgeler ortaya konur. Bunlar arasında öyküler, türküler, halk şiirleri, söylenceler, masal, mani, ağız ayrılıkları, halk oyunları, giyim-kuşam, düğün, eğlence, inançlar, komşuluk bağlantıları, toplumsal davranışlar, sanat ve zanaat varlıkları önemli bir yer tutar.
Evliya Çelebi insanlara ilgili bilgiler yanında, yörenin evlerinden, cami, mescid, çeşme, han, saray, konak, hamam, kilise, manastır, kule, kale, sur, yol, havra gibi değişik yapılarından da söz eder. Bunların yapılış yıllarını, onarımlarını, yapanı, yaptıranı, onaranı anlatır. Yapının çevresinden, çevrenin havasından, suyundan sözeder. Böylece konuya bir canlılık getirerek çevreyle bütünlük kazandırır. Seyahatname'nin bir özelliği de değişik yöre insanlarının yaşama biçimlerine, davranışlarına, tarımla ilgili çalışmalarından, süs takılarına, çalgılarına dek ayrıntılarıyla geniş yer vermesidir. Eserin bazı bölümlerinde, gezilen bölgenin yönetiminden, eski ailelerinden, ileri gelen kişilerinden, şairlerinden, oyuncularından, çeşitli kademelerdeki görevlilerinden ayrıntılı biçimde söz edilir. Evliya Çelebi'nin eseri dil bakımından da önemlidir.
Yazar, gezdiği yerlerde geçen olayları, onlarla ilgili gözlemlerini aktarırken orada kullanılan kelimelerden de örnekler verir. Bu örnekler, dil araştırmalarında, kelimelerin kullanım ve yayılma alanını belirleme bakımından yararlı olmuştur. Evliya Çelebi'nin Seyahatname'si çok ün kazanmasına rağmen, ilmi bakımdan, geniş bir inceleme ve çalışma konusu yapılmamıştır.1682'de Mısır'dan dönerken yolda ya da İstanbul'da öldüğü sanılmaktadır.
Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.