Alm. Physik (f), Fr. Physique (f), İng. Physics. Madde, enerji, radyasyon ve bunlarla ilgili olayları inceleyen, olaylar arasındaki münâsebetleri ve tesirleri araştıran, kânunları ortaya koyan ilim dalı.
Enerji, diğer birçok ilim dalının sahasına da girdiğinden, fiziği ilgilendiren alan bâzı konularla sınırlandırılır. Çok eskiden geniş bir alanı içine alacak şekilde tabiî felsefe diye adlandırılan fizik, zamanla gelişerek kimyâ, astronomi, metalurji, meteoroloji ve jeoloji gibi yeni ilim dallarının ortaya çıkmasıyla bugünkü hâline geldi. Takriben 19. yüzyılın sonlarından îtibâren tabiî felsefe yerine fizik kelimesi kullanılmaya başlandı. Fiziğin ilgilendiği saha, devamlı yeni yeni fizik dallarının ortaya çıkmasıyla değişmektedir. Nükleer fizik, yeni gelişmiş fizik dallarından biridir. Yapılan incelemeler, keşifler, tecrübî, (deneye dayanan) ilimlerin temelini meydana getiren fizik ilmine yeni sahalar eklemektedir. Fizik ile diğer tecrübî ilimleri birbirinden ayıran kesin bir sınır yoktur. Birbirlerine yakın olan konularda yeni fizikî kimyâ, meteorolojik fizik, fizikî astronomi veya astrofizik, biyofizik, jeofizik gibi ilim dalları ortaya çıkmıştır.
Fizik, tecrübeye, yâni deneye dayanan bir ilimdir. Aynı şartlar altında aynı netîcenin meydana geldiği benzer olayları bir grup altında toplayıp, sebep ve netice arasındaki münâsebetleri tesbit etmek için çeşitli gözlemler, incelemeler yapılır. Bunların temelinde olayların belirli bir düzen veya prensibe uygun olarak meydana geldiği kabûl edilir. Fizik ilminin gâyesi bu düzeni keşfetmek, çeşitli olaylar arasında bağıntılar kurmak ve olayların geleceğini tahmin etmektir. Çoğu zaman tabiattaki olayları etkileyen faktörleri sâdece gözlem yapmak sûretiyle bulmak mümkün değildir. Bu durumda bu olaylar laboratuvarda sun’î olarak meydana getirilir, yâni deneyler yapılır. Olayları etkileyen faktörlerin bâzıları sâbit tutulup, bâzıları (genellikle sâdece biri) değiştirilerek ve bu işlem diğer bir faktörü değiştirmek sûretiyle sırayla tekrarlanarak, hangi faktörün hangi netîceyi doğurduğu tesbit edilmeye çalışılır. Deney netîcesinde elde edilen bilgilere göre sebep ve netîce arasında bir bağıntı kurulur. Bâzı durumlarda insanın duyu organlarıyla anlaşılabilir hâle gelir. Bâzı görülmeyen madde veya anlaşılamayan olayların varlığı ise dolaylı yoldan meydana getirdikleri tesirleriyle târif edilerek anlaşılabilir. Ayrıca yapılan deneyler esnâsında çeşitli ölçmeler yapılarak, benzer olayların keşfine ışık tutacak genel kâideler bulunmaya çalışılır. Bunlara rağmen tabiî hâdiselere tesir eden faktörler, bâzan tesbit edilemez ve hayli uzun zamanlar gizli kalır. Bunları açıklamak için hipotez denen tahmînî yorumlar yapılır. Deneylerle bu hipotezlerin doğruluğu devamlı kontrol edilir. Bir hipotezle birçok olayın izah edilmesi neticesinde daha genel olan teorilerin geliştirilmesi mümkün olur. Bir teoriye ters düşen fizikî bir olay bulununca, ya yeni bir teori geliştirilir veya bu teorinin dayandığı hipotezler ilke olarak adlandırılır (Einstein’in izâfiyet ilkesi gibi).
Deneyler netîcesinde elde edilen diğer bir netîce fizik kânunlarıdır. Bunlar, ilkeler gibi genel olmayıp dar bir sahayı ilgilendirirler ve deney esnâsındaki ölçmelerden elde edilir (Joule Kânunu, Ohm Kânunu, Boyle-Mariotte Kânunu vb. gibi). Fizik kânununu ilkelerden ayıran en önemli özellik kânunun deneylere dayanmasıdır. Kânunları ifâde etmek için matematikten önemli ölçüde faydalanılır.
Fizik, târihi gelişimine ve ilgilendiği sahaların değişmesine göre, klasik fizik ve modern fizik diye ikiye ayrılır. Aslında bunların aralarındaki sınırı kesin olarak çizmek mümkün değildir. Fakat 1900’lerden önceki fiziğe, klasik fizik olarak bakılmaktadır. Modern fiziğin de esâsını teşkil eden klasik fiziğin bölümleri mekanik, akustik, ısı, termodinamik, elektrik-magnetizma ve optik olarak sıralanabilir. Bu bölümler de kendi aralarında çeşitli alt bölümlere ayrılabilir. Cisimlerin, sıvıların sükûnet ve hareketini inceleyen mekaniğin; statik, kinetik (kinematik, dinamik), akışkanlar mekaniği (hidrostatik, hidrodinamik, aerodinamik...) gibi bölümleri vardır. Mekanikte en önemli gelişme Sir İsaac Newton’un hareket kânunlarıyla olmuştur. Newton’un bu kânunları günümüzün modern fiziğinin bâzı uygulama alanlarında geçerliliğini kaybetmiştir. Akustik dalı, ses dalgalarının özelliklerini; ısı dalı, sıcaklık, termal genleşme, hal değiştirmeleri, ısı transferi gibi konuları inceleyen birer fizik dalıdır. Termodinamik, ısı enerjisinin diğer enerjilere dönüşümüyle ilgili olayları inceler. Elektrik ve magnetizma önceleri berâber incelenirken sonradan elektrostatik, elektrodinamik ve magnetizma gibi kollara ayrılmıştır. Magnetik alan, elektrik alan, elektrik akımı gibi konularla ilgilenmektedir. Fiziğin diğer bir dalı olan optik ise gözle görülen beyaz ışığın çeşitli özellikleriyle ve bunun pratikteki uygulamalarıyla ilgilenir.
İslâm âlimleri her ilim dalında olduğu gibi, fizik ilminde de yapmış oldukları çalışmalar ve yeni keşifler ile bu ilim dalının ilerlemesine büyük hizmette bulunmuşlardır. Bunlardan biri olan İbn-i Heysem özellikle “Optik” ile ilgili çalışmalar yapmıştır. Bu konuda Kitâb-ül-Menâzır adlı eseri meşhurdur. Işığın doğrular boyunca yayıldığını ve aynalarda yansıma kânunlarını keşfetmiştir. Öklid ve Batlemyus’tan beri yanlış olarak bilinen “Görme” olayını da doğru olarak açıklamıştır. Öklid ve Batlemyus’tan beri görme olayı, gözden çıkan ışınların eşyâya ulaşarak, gözün eşyâyı algılaması olarak biliniyordu. İbn-i Heysem bu görüşün ilm;î olmadığını, yanlış olduğunu ilk defa savundu ve doğru olan kendi teorisini ortaya koydu. İbn-i Heysem’e göre görme, eşyâdan yansıyarak gelen ışınların göze gelmesi ve gözün arka odak noktasında birleşmesi ve gözün eşyâyı algılamasıdır. İngiliz fizik bilgini RogerBacon ve Alman fizikçi ve astronom Johannes Kepler çalışmalarında Kitâb-ül-Menâzır’dan faydalanmışlardır. Yine optik konusunda Kemâleddîn Fârisî’nin Tenkîh-ül-Menâzır’ı, Nâsıreddîn Tûsî’nin Nihâyet-ül-İdrâk adlı Eserleri mühimdir.
“Mekanik” ve “Dinamik” konusunda ise, El-Cezirî’nin Kitâb fî Ma’rifet il-Hiyâl il-Hendesiyye’si, Sâbit ibni Kurrâ’nın Kitâb-ül-Karastinus’ı Benî Mûsâ kardeşlerin Kitâb-ül-Hıyâl’i en önemli eserler arasındadır. Ölçü ve tartı âletleri hakkında en önemli eserleri arasında Bîrûnî’nin Kitâb-ül-Cevâhir’i, El-Hâzinî’nin Kitâb- Mîzân-ül-Hikme’si çok meşhurdur. Hâzinî’nin Kitâb Mîzân-ül-Hikme adlı eseri bize gösteriyor ki, El-Bîrûnî ve Kevdi zamanında Müslüman fizikçiler ve kimyâcılar ister tek bir basit cisimden, ister iki veya daha fazla basit cisimden yapılmış olan kütlelerin, mutlak ağırlık ve özgül ağırlıklarını ölçebiliyorlardı. Saat teknolojisi hakkında en meşhur eser ise, Fahreddîn Rıdvân bin Muhammed es-Sa’atî’nin eseridir.
Son devrin meşhur fizikçisi Einstein tarafından ortaya atılan İzafiyet (Relativite) teorisinin esasları asırlar önce büyük fizikçi El-Kindî tarafından ortaya konmuştur. El-Kindî’ye göre zaman mekân ve hareket birbirinden bağımsız değildir. Hepsi birbirine bağlı izâfî şeylerdir. El-Kindî şöyle der: “Zaman ancak hareketle, cisim hareketle, hareket cisimle vardır. O halde aslâ cisim, hareket ve zamandan biri diğerinden önce değildir.”
Yine zamanımızda ağırlık kazanan bir teori de maddenin yoğunlaşmış bir enerji olduğudur. Hattâ Einstein, kütlesi (m) olan bir maddenin enerjiye dönüşmesi hâlinde açığa çıkacak enerjiyi (E=mc2) formülü ile ifâde etmiştir. Burada (c) ışık hızıdır. Halbuki tabiattaki her şeyin aslının enerji olduğunu ilk defa Dâvût-ül-Kayserî adındaki İslâm âlimi ortaya koymuştur.
İbn-i Yûnus, fizik ve astronomide zaman tesbiti için önemli olan sarkacı ve bununla ilgili temel esasları, İngiliz fizik bilgini Newton’dan 700 sene kadar önce ortaya koymuştur.
Avrupa, ortaçağ karanlığı içinde yüzerken, İslâm âlimleri insanların hem dünyâ hem de âhırette râhat etmeleri, sonsuz saâdete kavuşmaları için gece-gündüz çalışarak, araştırarak, her ilim dalında binlerce kıymetli kitap yazmışlardır. Daha sonra bu eserler batı dillerine tercüme edilerek Avrupa ilim çevrelerince incelenmiş ve batının ortaçağ karanlığından kurtulmasına sebeb olmuştur. Bu arada batılı fen adamları, İslâm âlimlerinin kitaplarından öğrendikleri pek çok ilmî buluşları kendilerine mâl etmekten de çekinmemişlerdir.
Fizik, kimyâ ve biyoloji gibi fen ilimleri İslâmî ilimlerin bir şubesi olup, Müslümanların bu ilimleri de öğrenmesi farz-ı kifâyedir (Bkz. İlim). Müslümanlar, İslâmiyetin emirlerine sımsıkı sarıldığı zamanlarda her bakımdan ilerlemiş, medeniyette dünyâ milletlerinin en önüne geçmişlerdir.Son asırda İslâm âleminin içine düştüğü ziletin ve gerilemenin asıl sebebi, Müslümanların, İslâmiyetin emirlerine uymakta gevşek davranmalarıdır. Bâzı İslâm düşmanları Müslümanların bugünkü durumunu örnek göstererek gençleri kandırmaya çalışıyor, “İslâmiyet çağdışıdır. İlerlemeye mânidir.” diyorlar. Bu sözlerinin tam bir iftira olduğu her geçen gün daha iyi anlaşılmaktadır. İslâmiyetin emrettiği gibi çalışıldığında, Müslümanların yine her bakımdan en önde olacağına şüphe yoktur.
On dokuzuncu yüzyıldan sonra fizikte yapılan çalışmalar netîcesinde bir çok yeni buluşlar olmuş ve modern fiziğin temelleri atılmıştır. Fotoelektrik, elektronik, X ışınları, elektromanyetik dalgalar, gamma ışınları, kuantum teorisi, relativite teorisi, nükleer fizik, kozmik ışınlar modern fiziğin ortaya çıkmasını sağlayan başlıca gelişmelerdir. Çok sür’atli bir şekilde her gün bu gelişmelere bir yenisi eklenmekte ve her devirde değişik bir konu ağırlık kazanmaktadır.
Burada şu noktaya dikkati çekmekte yarar vardır. Fizik ilmi, bir olayın nasıl meydana geldiğini açıklar, sebeb ve sonuç arasındaki bağıntıyı verir. Bu olayın niçin meydana geldiğini açıklamaz. Meselâ kütleler arası çekim olayı ve kânunu, magnetik etkinin varlığı ve nasıl olduğu fizikten öğrenilir. Fakat niçin böyle olduğu fiziksel metodlarla açıklanamaz. Maddenin nasıl davrandığını açıklayan fizik prensipleri, kânunları, bütün varlıkları ve bu düzeni yaratan Allahü teâlâ tarafından konulmuştur. İnsanlar bu prensipleri ortaya çıkarırken yaratıcının, varlığı kendinden olan, her şeyi yoktan var eden, varlıkları her an varlıkta durduran, yarattıklarına hiç bir bakımdan benzemeyen; yer, zaman, doğrultu ve yönden münezzeh, hiç değişmeyen bir varlık olduğunu anlarlar. Tabiî olarak bu varlığın her an diri, her şeyi mutlak mânâda bilici, görücü, duyucu, her şeye gücü yetici ve sonsuz güç sâhibi, dileyici ve dileğini bildirici ve mutlak yaratıcı olduğunu görürler. (Bkz. Îmân)
Fizik, kimyâ ve matematikle birlikte mühendislik konularının temelini meydana getirmekle birlikte mühendislikten farklıdır. Fizik, olayların arkasındaki prensiplerin anlaşılmasını amaçlar. Mühendislik ise, bu prensipleri ve malzemeleri kullanarak insanların belirli ihtiyâçlarını karşılamayı gâye edinir.
Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.