Alm. Kleidung, Tracht (f), Fr. Habillement (m), Costume, Vetement, Habit (m), İng. clothing, dress, attire. İnsanların giydikleri herşey. İnsanlar soğuktan, sıcaktan, yağmur ve kardan korunmak için değişik giyecekler kullanmaktadır.
Târih boyunca çeşitli milletlerin ve insan topluluklarının dinleri, medenî durumları, örf ve âdetleri değişik olduğundan, giyim-kuşam şekilleri de farklılık göstermiştir. Kıyâfetlerde dînî inanışların, iklim şartlarının, medeniyetlerin mesleklerin, meşreplerin (mizaç ve huyların), hattâ ekonomik şartların ve diğer sosyal faktörlerin büyük tesiri olmuştur. Târihte kılık kıyâfetlerine itinâ gösteren kavimler veya zümrelerin yanısıra hiç değer vermeyen insan toplulukları da vardır.
İlk insanların giyimden uzak, çırılçıplak dolaştıkları iddiâsı, bâzı insanların hayâlî düşüncelerinden ileri gitmeyen görüşleridir. Delillere dayanmayan, târihî bir felsefe nazariyesinin ispatlanmamış fikirleridir. İlk insan ve ilk peygamber Âdem aleyhisselâm ile hanımı ve çocuklarının, giyindiklerini, dokudukları kumaşlarla elbise yaptıklarını ve pekçok temel sanatın kendilerine öğretildiğini din kitapları haber vermektedir.
Târihî araştırmalar için yapılan kazılardan ve çeşitli belgelerden eski kavimlerin giyimleri hakkında mâlumât sâhibi olunmaktadır. Bunlardan eski Yunan ve Romalıların giyimlerini sosyal kategorilerine göre değiştiği, idâreci, asker, filozof ve halkın ayrı ayrı kıyafetleri bulunduğu anlaşılmaktadır. Eski Mısırlılar, Mezopotamya ve Anadolu kavimlerinde de insanların giyimleri sosyal sınıflarına göre değişiklik göstermiştir.
İnsanların ve cemiyetlerin birbiriyle medenî münâsebetler içinde, giyim tarzlarının diğerleri tarafından da görülüp benimsenmesine ve kullanılmasına yol açmıştır. Bir kısım cemiyetler aynen, bâzısı da kendi bünyelerine uydurarak diğer cemiyetlerin kullandıklarını almışlardır.
İlâhî dinlerde, bilhassa kadınların üryân dolaşmamaları, vücutlarının her tarafının örtülmesi esâsı, giyinmede önemli rol oynamıştır. Günümüzde de Hıristiyan ve Yahûdî din adamları kadınların uygun olmayan kıyafetlerle dolaşmalarını hoş görmemektedir.
İslâm dîninde insanların örtünmeleriyle giyinmeleri aynı tutulmuş, giyinmek deyince örtünmek anlaşılmıştır. Kur’ân-ı kerîmde, hadîs-i şerîflerde ve bunları açıklayan temel kitaplarda bildirildiğine göre, kadın ve erkek giyiminde dikkat edilecek şey, insan vücudunun açıkta bırakılmaması, yasaklanan kısımlarının tam örtülmesidir.Kadınların bütün uzuvlarını örtmeleri, giydiklerinin, uzuvlarını belli etmeyecek şekilde ve genişlikte olması, sokakta dikkat çekici şekilde giyinmemeleri, kadın giyiminin her memleket ve zaman için şart olan temel vasıflarıdır. Kadınların bu şartlara uyarak diledikleri kumaştan, diledikleri renk, desen ve şekilde bulundukları yerin âdetine göre giyinmeleri, arzûlarına bırakılmıştır.
Erkekler ise, muhakkak sûrette örtmeleri emredilen uzuvlarını, çok dar olmayan giyeceklerle örtmeleri şartı ile kendilerine yasak olan elbiseler (ipek gibi) hâriç; işlerine, mesleklerine, görgü kâidelerine, bulundukları mahallin âdetlerine, ilimlerine uygun bir şekilde giyinmekte serbest bırakılmışlardır. Erkek giyiminde, vakar, temizlik, rahatlık her devirde aranmıştır.
Çocuklar da âkıl ve bâliğ oluncaya kadar kız ve erkek olmalarına, yaşlarına ve bulundukları yerin âdetine göre çeşitli şekillerde giyinmişlerdir. Ancak; bunlarda da Müslüman cemiyetin sosyal değerlerine uygunluğu ve hoş karşılanabilirliğine dikkat ve îtinâ gösterilmiştir. (Bkz. Tesettür)
Müslüman milletlerin kılık ve kıyâfetleri Asyalı, Afrikalı, Avrupalı, Amerikalı olmalarına, coğrafî şartlara, mahallî âdetlere göre değişmekle berâber, dinde bildirilen temel örtünme esaslarına mutlak sûrette riâyet edilmiştir.
Türklerde giyim: En eski devirden günümüze kadar bölgelere göre değişiklik göstermiştir.
Duvar resimleri, seyâhatnâmelerde bulunan resimler, resimli el yazmaları eski Türk giyimleri hakkında bilgi veren mühim kaynaklardır.Saray ve konaklarda saklananlar, ayrıca devlet büyüklerine âit giyeceklerin muhâfaza edilmesi, çeşitli devirlerin Türk giyimi hakkında genel bilgi vermektedir.
Bilhassa İstanbul’un fethinden sonra Türklerin giyimi, belirli ölçü ve özellikleri içinde tesbit edilmiştir. Osmanlılarda erkeklerin başa giydikleri kavuk veya sarık, üste giyilenlerden daha büyük önem taşırdı. Başa giyilen kavukların, büyüklüğüne ve üzerindeki dilimlerin adedine göre, onu giyenin sosyal çevresindeki rütbe ve makamı anlaşılırdı. Osmanlılar savaş hâlindeyken başlarına giydiklerine zırhlı, miğfer veya tolga isimleri verirlerdi. Kullanılışı bakımından daha kolay olan fes ve kalpak, günlük hayâtın bir parçasıydı. Külâh adını taşıyan, keçeden yapılan, genellikle köylüler tarafından giyilen kavuğun üzerine abanî veya yemeni sarılırdı. Mintan, zıbın, gömlek gibi üstlükler, şalvar ve don gibi altlıklar giyilirdi. Ayrıca bunların üzerlerine kuşak sarılırdı. Bu giyeceklerin üzerine maddî durumu iyi olanlar işlemeli kaftan; orta halliler hırka veya cübbe; halk ise cepken ve yelek giyerlerdi. Alt kısma giyilen dizden aşağı kısımları dar, dizden yukarısı geniş olan potur da önemli giyecekler arasındaydı.
Osmanlılar zamânında kadınlar, ev ve sokak giyimlerine çok dikkat ederlerdi. Sokağa çıkacakları zaman evde giyilen elbiselerin üzerine gâyet güzel, temiz ve çevrenin dikkatini çekmeyecek şekilde ferace alınır, yeldirme ismi verilen bir cins manto giyilir, baş, güzel bir yaşmakla (eşarpla) örtülürdü. Köylerde ise baş, ayrı bir peştemal (örtü) ile kapanırdı.
Osmanlıların ordu teşkilâtındaki askerlerin giyimine çok önem verilirdi. Her sınıf askerin, subayın ve kendine has özelliği, kuruluşu olan birliklerin giyimi ayrı ayrıydı. Yeniçerilerin, sipahilerin kendine âit giyimleri vardı.
Sultan İkinci Mahmûd devrinde Yeniçeri ocağı kaldırılırken, ordudaki yenileşme hareketine paralel olarak giyimde de bâzı yenilikler benimsenmiş ve bu yenilikler resmî, askerî ve diğer kurumlarda kendini göstermeye başlamıştır. Başa giyilen püsküllü fes, belden yukarı setre denilen hafifçe uzun ceket ve bunun altına giyilen beyaz gömlek, üstüne giyilen yelek, hafif bollukta pantolon, ayağa giyilen fotin kundura ve ayakkabı olmuştur. Kadınlar bol ve uzun fistan, başlarına da hotoz takmaya başlamışlardır. Bu arada kadın ve erkek giyimleri, genel özelliklerini günümüzde bâzı bölgelerde korumuştur.
Cumhûriyetin îlânından sonra kılık kıyâfet inkılâbı yapıldı. Resmî- sivil, kadın-erkek, öğrenci-öğretmen vs. gibi kılık ve kıyâfetler, Avrupâî tarza döndürüldü. Resmî yerlerde yeni giyim tarzı hemen tatbik edilmekle birlikte, halk içinde ve bilhassa köylerde bir müddet daha alışılmış kılık ve kıyâfetler devâm etti. Bugün, Türkiye’de Avrupaî kılık kıyâfetin millî bünyeye adapte edilmiş çeşitli şekilleri ile eski giyim tarz ve şekillerinden bâzı unsurların karması bir giyim-kuşam anlayışı yaygındır. Köylerle şehirler arasındaki fark iyice azalmıştır.
Yirminci yüzyılda modern teknolojinin gelişmesi, haberleşme vâsıtalarının süratle yayılması, sinemadan sonra televizyonun da günlük hayâta girmesi, dünyâda yaşayan bütün insanların birbirlerinden kolayca ve devamlı haberdâr olmasına sebeb oldu. Cemiyetlerin yaşayış tarzları, giyimleri, birbirleri tarafından tâkib edilir duruma geldi. Dünyânın belli başlı merkezlerinden idâre edilen moda cereyanları, ânında çeşitli devletlerdeki insanlar tarafından tâkib edilmeye başlandı. Bunun bir netîcesi olarak, bilhassa kadınların modaya uymaktaki aşırılıklarının dünyânın her yerinde millî ve mahallî örf ve âdetleri zedeleyici mahzurları doğdu. Bâzı bölgelerde örf ve âdet diye birşey kalmadı. Giyimde millîlik kayboldu. Türk insanının giyimi- kuşamı denilmeyecek duruma gelindi.
Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.