Zorluklar karşısında yılmayın. Güç, sizi sonuca ulaştıracaktır. Hani denildiği gibi, "Beni yıkmayan her şey ayakta daha sağlam durmamı sağlar." Bu sözü yabana atmayın lütfen!
Herkes güçlü doğmaz, hayat şartları onların karşısındaki mücadelemiz neticesinde bize güç katar. İş hayatında da güçlü olmak şart. Kimse zayıf, sulu gözlü, her olaydan hemen etkilenen bir kişiye sorumluluk vermek istemez, vermez de.
Bir yönetici başarılı olmak istiyorsa, soğukkanlı olmalı ve çoğu zaman duygularını belli etmemelidir. Yeri gelecek, elinizde olmayan şartlardan dolayı elemanlarınızdan bazılarını işten çıkarmak zorunda kalacaksınız. Bunu büyük bir profesyonellikle yapabilmelisiniz, yani güçlü olmalısınız. Tabii ki insanız ve insani duygularımızı kesinlikle bir kenara atamayız, atmamalıyız da. Fakat öyle zamanlar olur ki, yapacak hiçbir şey gelmez elinizden. İşte o zamanlarda başınız dik ve karalı bir şekilde ortaya çıkmalısınız.
Bundan seneler önce Güneydoğu'da yıllarca emek verdiğimiz, binlerce insan yetiştirdiğimiz, milyonlarca dolar ihracat yaptığımız fabrikayı ülke ve dünya şartlarından dolayı kapatma kararı aldık. Kapatmamak, insanları işsiz bırakmamak için çok mücadele ettik, her yolu denedik. Bir yıl gibi bir süre hiç kâr etmeden, hatta zarar ederek işletmeyi ayakta tuttuk. Aslında başımızdaki yöneticilerimizin son bir yıldaki amacı para kazanmaktan öte, onca insanın işsiz kalmaması için işletmeyi açık tutmaktı. Fakat şartlar buna müsaade etmedi ve 600 kişinin çalıştığı fabrikayı kapatmak zorunda kaldık ve bu kararı oradaki insanlara açıklamak, bu işi bitirmek görevi de maalesef benimdi.
Düşünün, karşınızda 600 kişi var ve siz karşılarına geçmişsiniz, onlara yıllardır ekmek yedikleri kapının kapanacağını söylüyorsunuz. Ben bir daha böyle bir olay yaşamayı kesinlikle arzu etmiyorum. Çok zor bir durumdu, o günü hiç unutmuyorum. Hava öyle sıcaktı ki, İstanbul'dan gideceğim yere beni götürecek uçağa binerken ilk defa içimden, "Uçak düşse ne iyi olur..." dedim. Sonra kendime kızdım ama o psikolojiyle insan böyle saçmalıklar da düşünüyor.
Fabrikaya giden yol her zaman bana uzun gelirdi, bu sefer hemencecik fabrikaya varmıştık. Önce yönetici arkadaşlarımla konuştuk, daha sonra elemanları topladık ve ben gereken konuşmayı yaptım. Bir de şöyle düşünün, Güneydoğu kültüründe bir kadın olarak yöneticilik yapıyorsunuz ve böyle bir karan kadın olarak siz açıklıyorsunuz. Aslında yöre şartlarında bugün olayı değerlendirince ne kadar riskli olduğunu görebiliyorum.
Evet, konuşmamı yaptıktan sonra bir kısım elemanlardan bu karara itiraz tepkileri geldi. Tabii bu tepkileri duymak güzeldi, elemanların fabrikayı sahiplenmiş olduklarını görmüş olduk. Bir kısmı ağlamaya başladı, bir kısmı "Lütfen kapatmayın!" derken, birkaç tanesi de o sinirle tehditlerde bulundu. Hatta beş on kişi üstüme yürüdü.
Bu cidden güzel bir örnek... Ortada hem üzülen, hem sinirlenen, hem kızan tepkili insanlar vardı. Bir yönetici olarak o anda böyle bir durumdan dolayı zaten üzgünsünüz, ağlayanları görünce ağlamak istiyorsunuz ama ağlayamazsınız, bağıranları sakinleştirmeniz gerekir, size kızarak üstünüze gelenleri de bir şekilde durdurmanız lazım. İşte bu çeşitli duyguları aynı anda kontrol edip durumu yoluna koyabilmek için güçlü olmak lazım. Güç faktörü burada devreye girer.
Ben de yanımdaki arkadaşlarımın desteği ile ortamı sakinleştirmeyi başardım. İnsanları zor bela yatıştırdık ve fabrikanın kapanma sürecini başlatmış olduk. Tabii ki hepimiz insanız, bunca stresli saatten sonra ben ne yaptım dersiniz? Aynı güçle İstanbul'a, eve geldim ve gereken yerlere gereken bilgileri verdikten sonra oturdum ağladım, rahatladım. Bu da kendim için yapmam gereken bir şeydi ve yaptım. Güçlü olmak demek, duygularınızı yitirmek, yok etmek değildir. Güçlü olmak, gerektiğinde duygularınızı kontrol edebilmek demektir.
Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.