Davranışların nedenlerini açıklayan en önemli etkenlerden biri de güdülenmedin Aç ve altı ıslak bir bebeğin ağlaması, bit ilkokul öğrencisinin öğretmeni tarafından ödüllendirilme beklentisi; kıskançlık, gurur ve para nedenleriyle adam öldürme davranışının temelinde bir takım güdüler rol oynamaktadır. İç ve dış uyarıcıların etkisiyle organizmanın davranışta bulunmasına güdülenme denir. Çoğu kez güdü yerine dürtü (daha çok biyolojik olanlar için), içgüdü, ihtiyaç (biyolojik) denmektedir.
DENGELENME
Güdülerin temel amacı organizmanın sürekliliğini sağlamaktır. Bunu 1926 yılında ilk kez homeostatis (dengelenme) terimiyle ortaya atan Amerika'lı fizyoloji bilgini Cannon olmuştur. Canlılarda öyle bir doğal denge vardır ki, organizma bozulan dengeyi kendi doğal girişimiyle tekrar sağlamaya çalışır. Örneğin eli yaralanan bir kişi hiç tedavi olmasa bile, yara kendiliğinden kabuk bağlar ve kapanır. Bu öğrenilmiş bir davranış değildir. Öfke ve saldırganlık halinde kan şekeri artarak canlıya ek enerji sağlar; aynı zamanda kanın pıhtılaşma özelliği artar ve kan kaybı önlenmiş olur. Terleme, titreme, solunum, dolaşım, bağışıklık sistemi, refleks gibi işlevler de homeostatik dengeyi sağlamaya yöneliktir. Eğer canlılarda böyle bir özellik olmasaydı yaşamını sürdürmesi imkansız olurdu. Kimi hallerde organizmadaki doğal denge yapay yollarla (tedavi) sağlanmaya çalışılır.
Her organizmada, yabancı ve zararlı mikroorganizmalara karşı doğal bir savunma mekanizması niteliğinde bir bağışıklık sistemi vardır. Bu bağışıklık sisteminin, hastalıklara karşı direncinin yeterli olup olmaması; biyolojik etkenlere bağlı olduğu gibi (kemik iliği, lenf düğümleri, dalak ve timüs) aynı zamanda psikolojik (stres) etkenlere de bağlıdır. Örneğin işsizlik, sınav, sürekli gerilim koşullan gibi zorlanmalar, bağışıklık sistemini zayıflatmakta enfeksiyon riskini arttırmaktadır. AİDS virüsleri, bağışıklık sistemini engellediği için en basit bir hastalıkta bile (grip) ölüme neden olmaktadır. Her insanda kansere dönüşebilen hücreler vardır. Ancak bağışıklık sistemi, bunların ortaya çıkmasını önlemektedir. Bağışıklık sistemi zayıfladığı zaman (plastik boyalar, ilaç, radyoaktif maddeler ve stres bağışıklık sistemini etkilemektedir) kanser hastalığı ortaya çıkmaktadır (Murat, 1990).
Tamamen fizyolojik olan bu kavramı psikolojiye uygulayan Richter olmuştur. Stres karşısında psikolojik acı duyan bir kimse, bundan kurtulmak için birtakım savunma mekanizmaları geliştirmiştir (örneğin çok sıkıntıda olan bir kimsenin psikoljik felç ile sıkıntıya yabancılaşması ve sekonder kazanç sağlaması).
Homeostatis mekanizmasının işlevi toplumlara da uygulanraıştır. Nasıl ki bireyler hasta oldukları zaman organizmadaki denge bozulursa, aynı sekide toplumlarda da terör, anarşi, anomi (kuralsızlık) ve yabancılaşma durumlarında toplumsal denge bozulmuştur. Bozulan dengeyi tekrar sağlamak için uluslar asker ve polis gücüne sahip olmuşlardır. Burada amaç grubun sürekliliğini sağlamaktır.
GÜDÜLERİN SINIFLANDIRILMASI
Güdüler çeşitli biçimlerde sınıflandırılmışlardır. Birincil (prinıer) güdüler, fizyolojik olanlara denir (açlık). İkincil (sekonder) güdüler ise daha çok psiko - sosyal güdülerdir (yarışma, saygınlık). Güdülerin hangilerinin daha önemli olduğu araştırılmıştır. Engel koyma yöntemiyle yapılan bir araştırmaya göre güdüler önem sırasına göre şu şekilde sınıflandırılmıştır: Annelik, susuzluk, açlık, cinsiyet ve araştırma (merak). Maslow'a
göre güdüler, fizyolojik olanlardan psiko - sosyal olanlara doğru gidildikçe önemi azalır. Buna göre fizyolojik güdülere (açlık, susuzluk, cinsiyet) doyum sağlandıktan sonra psiko - sosyal güdüler önem kazanmaktadır (güven, sevgi, saygı, zihinsel ve estetik ihtiyaçlar, kendini gerçekleştirme). Ancak kimi hallerde bunun tersi olabilmektedir. Yavrusunu kurtarmak için kendini feda eden ya da savaşta ölümü göze alan bir kimsenin bu davranışları istisna teşkil etmektedir. Psiko - sosyal güdülerden başlıcaları yarışma, taklit, birlikte yaşama, saygınlık kazanma, ödül ve ceza, araştırma, üstünlük, güven, sevgi, ilgi, özgürlük ve özerklik, kıskançlık, zorlanma, sosyal onay ve saldırganlıktır (kısmen doğuştan gelir). Kimi fizyolojik güdüler ihtiyaç terimiyle ifade edilirler (uyku, oksijen, zararlı maddelerin dışarı atılması).
GÜDÜLERİN ÖZELLİKERİ VE İÇGÜDÜLER
Her güdünün amacı yatışmak, doyum sağlamaktır. Kimi güdüler yaklaşma ile (açlık, susuzluk, cinsiyet, korunma) doyuma ulaşırlar. Bunlar olumlu ya da olumsuz değerli güdüler olarak ifade edilmektedir.
Güdülenmiş bir davranış amacına ulaşamazsa şiddeti artmaktadır. Freud'a göre iki temel güdü vardır: Eros (sevgi) ve thanatos (yok etme, öldürme). Bunlar amacına ulaşamazsa sırasıyla çatışma, kaygı, savunma mekanizmaları; nevroz ya da psikoz oluşabilir. Güdülenmiş davranışlar üç aşamadan geçmektedir. Güdünün uyandırıası, amaca uygun obje seçimi ve doyum.
Grupların iki temel ihtiyacı vardır. Birincisi grubun sürekliliğinin korunması ve ikincisi de çeşitli kurallar (normlar) yoluyla bireyleri denetlemesidir. Zaman zaman (savaş ve içi isyanlarda) grubun sürekliliği ve normları tehlikeye girebilir. Ancak yeni düzenlemelerle (reform) yeni kurallar oluşturulabilir. Gruplar bireylere, güdülerin belli biçimde doyurulması konusunda baskı yaparlar. Örneğin belirli bir kültürel yapı cinsel ilişkilerin, belirli kurallara uygun olmasını, hukuki ve ahlaki normlara bağlamıştır.
Terör ve anarşik olaylar toplumlarda önemli bir sorun haline gelirse, toplumsal kurallar inandırıcı ve caydırıcı olmaktan Çıkar. Bu durumda bireyin, hoşnut olmadığı çevresinden ve onu saran kurum ve ilişkilerden kopması, uzaklaşması söz konusu olur. Buna yabancılaşma; düzenin bireye yabancılaşmasına da anomi (kuralsızlık) denir (Ergil, 1980, s. 109).
Güdüler kimi hallerde bilinçdışı olabilirler. Örneğin ipnotize edilmiş bir kişiye, uyandıktan sonra bir davranışı yapması istrerse bunu yerine getirmektedir. Analitik yönelimli psikoterapilerde bilinçdışı güdüler çok önem kazanmaktadır. Tedavinin amacı bunları bilince çıkarmak ve içgörü sağlamaktır. Eşinden nedensiz, haksız ve bilinçsiz olarak nefret eden bir kimse, çoğu kez olduğu gibi eşini vaktiyle nefret ettiği birinin yerin koyduğunu (anne, baba, kardeş) bilmez. Terapi ile bu duru( ortaya çıkarılabilir. Obsesyon ve fobik tepkilerde de genellik bilinçsiz güdüler rol oynamaktadır. Freud'un küçük Han vakasında Hans attan korkmaktadır. Bunun nedeni Freud'a göre nefret ettiği babası ile atı özdeşleştirmiş olmasıdır.
Doğuştan gelen otomatik, bilinçsiz davranışlara içgüdüdenir. İçgüdü daha çok hayvanlarda görülür. İnsanlarda bunun yerine zeka ürünü olarak evrimleşmiş davranışla görülmektedir. Örneğin kuşlardaki yuva yapma içgüdüsünde bir evrim yoktur. Kırlangıçlar her zaman çamurdan yuva yapmışlardır. Bir evrim söz konusu değildir. İnsan davranışları ise evrim geçirmektedir. Vaktiyle mağaralarda yaşayan insanla bugün gökdelenlerde yaşamaktadır. Psikolog Mc Dougal, bu gün öğrenilmiş bir davranış türü olan birçok davranışları içgüdü olarak kabul etmiştir. Arının bal yapması, kuşun yuva yapması, örümceğin ağ örmesi, ipekböceğinin koza örmesi, yılan balıklarının Ege kıyılarından 25 bin kilometre giderek Meksika ve Bermuda kıyılarında yavrulamaları ve bu yavruların aynı yoldan Ege kıyılarına gelmeleri çok karmaşık bir içgüdü davranışıdır.
İçgüdü davranışına çok yakın olan bir davranış türü de türe özgü davranışlardır. Bunları inceleyen etoloji (ethology) hayvan davranışlarını, doğal ortamlarında ve çevreyle etkileşimlerini dikkate alarak incelemektedir. K. Lorenz bu yöntemle hayvanları (özellikle kazları) gözlemlemiştir. Nasıl ki kuşun uçması, o türe göre bir davranışsa, Lorenz'e göre saldırganlık da insanın doğuştan getirdiği içgüdüsel bir davranış olduğu için savaşı önlemek olanaksızdır. İnsanı, kendi kendini yok etme aşamasında olarak kabul eden Lorenz'in bu düşüncelerini kabul etmek mümkün değildir.
Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.