Alm. Teppich (m), Fr. Tapis (m). İng. Carpet. Renkli yün, ipek veya başka maddelerden yapılmış ipliklerden tezgâhta dokunarak evlerde kullanılan eşyâ.
Halıyı ilk dokuyan Türklerdir. Sekizinci yüzyılda İran yolu ile Avrupa’ya geçmiştir. Önce Fransa’da (732) halı dokunmaya başlanmış, sonra İspanya ve İngiltere’de halıcılık görülmüştür. İngilizler Türkiye’den Uşak halıları getirterek ve bunlardan istifâde ederek ülkelerinde halıcılığı geliştirmeye çalışmışlardır. Avrupa’da önce duvar halıları dokunup sonra halıcılığın gelişmesi ile yer halıları dokunmaya başlanmıştır.
Amerika’ya halıcılığı göçmenler götürmüşlerdir. Burada ilk halı fabrikası 1791’de kurulmuştur. Fransa’da ise 1626’da kurulmuştur. Fransız halılarında Türklerden görüp öğrendikleri Uşak düğümü kullanılıyordu. Türklerde ise, halıcılık Orta Asya’da başlamış ve göçlerle, Anadolu’ya taşınmıştır. Türk halıları dünyaca meşhurdur.
Eski halılar keçi kılından yapılırdı. Bu halılar çadır olarak kullanılırdı. Sonraları Türklerde göçebe hayat bitip sürekli yerleşim yerleri yapılınca, halı çeşitleri yün ve ipek olmak üzere ikiye ayrıldı.
Eski halılar daha ziyâde sarı, kırmızı ve kurum renginden meydana gelen desenlerle süslü olurdu. Figürleri çok alâka çekici idi. Türkler atkılı ve düğümlü dokumayı çok iyi yaparlardı.
İpekli halının yurdu Çin, yünlü halınınki ise Orta Asya’dır. İran halıları ise Türk ve Çin motiflerinin karışımından meydana gelmiştir.
Eski Yunan kaynakları Babil ve İran’da yumuşak halıların dokunduğundan söz eder. Ancak bu kaynaklarda düğümlü halıdan bahsedilmemektedir. Düğümlü halıyı kazılarda ilk defa 1948 yılında Sovyet arkeoloğu Rudenko bulmuştur. Rudenko’nun Altay Dağlarında yaptığı kazılarda, 2000 yıl buzlar arasında kalmış bir düğümlü halı çıkarılmıştır. Milattan önce beşinci yüzyıla âit olan bu halı üzerinde yapılan incelemede, bu halının bir desimetre karesinde üç bin altı yüz (3600) ilmek sayılmıştır. Desenlerdeki incelik, at ve geyik figürlerindeki stilizeyle dikkat çeken Pazirik adlı bu halı, şimdi Leningrad müzesindedir ve eski Türklere âittir.
Anadolu’ya halıcılığı Selçuklular getirmiştir. Türklerde halıcılık, Selçuklular devrinde en parlak zamanını yaşamıştır. Konya halıları, Selçukluların halı sanatına örnektir. Özellikle Konya-Alâaddîn Câmiindeki halılar, bugün için dünyânın en değerli halılarıdır.
On sekizinci yüzyıldan sonra Osmanlılarda halılar, dokunduğu yerin adını ve özelliklerini almışlardır. Meselâ Uşak, Bergama, Kula, Gördes, Konya, Hereke, Sivas, Isparta, Kayseri, Bünyan gibi. Bütün bu Anadolu halıları, batıda ressamlara konu olmuş, Anadolu halıları, “ressamlar halısı” adıyla anılagelmiştir. Ayrıca Anadolu halıları, renk cümbüşü içinde çeşitli figürlerden meydana geldiği gibi, üzerine İHLÂS sûresi ve ALLAHÜ EKBER (Allah en büyüktür.) ibâresi yazılı duvar halıları da vardır. Bugün de halıcılık, yurdumuzda üzerinde önemle durulan bir gelir kaynağıdır. Atalarımızdan miras kalan bir sanattır. Son yıllarda fabrikasyon olarak sentetik maddelerden imal edilenlerine de bu isim verilmektedir.
El halıları tezgâhlarda dokunur. Tezgâh, alt kısmı yere oturtulan, üst kısmı oynayabilen ve çeşitli kısımları olan büyükçe bir kasnaktır. Birbirine geçme kalın sırıklardan yapılmıştır. Halı tezgâhına, yukarıdan aşağı doğru yün iplikleri tarak dişleri gibi sık bir şekilde gerilmiş bulunur. Halı, bu ipliklerin üzerine dokunur. Bunlara “çözgü” denir. Çözgü ipliklerinin bir kısmı önde, bir kısmı arkada, iki yüzey meydana getirecek şekilde gerilmiştir. Aralarına da enlemesine olarak “varagele” adı verilen bir değnek, konulmuştur. Bu değnek, iplikler arasında aşağı, yukarı; indirilerek, çıkarılarak, bulunduğu yerdeki arka ve ön sıra ipliklerinin arasında bir boşluk bırakmaya yarar. Böylelikle, halı dokumada düğümleme işi rahatlıkla yapılır.
Halı tezgâhındaki çözgü ipliklerinin arasından her telin birini önde, diğerini arka kısımda bırakarak enlemesine geçirilen ipliğe “atkı” denir. Bu ipliğin geçişini sağlamak için ayrıca “gücü” veya “kücü” düzeni vardır. Gücü düzeni, çözgü tellerini tek veya çift sayılı sırayı arkada bırakacak şekilde, daha gerilme yapılırken ilmik arasından geçirip indiren ayrı bir düzendir. Her düğüm sırası tamam olup enlemesine atkı ipliği geçirileceği zaman gücü düzenine bastırılarak çift veya tek iplik sıraları geriye itilir. Düğüm sırası tamamlanınca bunları aşağı çekerek sıkıştırmak için, “kirkit” denilen tarak kullanılır. Yukarıdan aşağıya indirilmek sûretiyle atkı tellerine vurdurulan kirkit, iki atkı arasında kalmış olan düğüm sırasını aşağıya iter, neticede sıkıştırmış olur. Böylece halı bir sıra dokunmuş olur.
Halı iki şekilde dokunur: Düz ve desenli. Düz halının dokunması kolaydır. Desenli halının dokunması zordur. Çiçekli dokunacak halının mutlaka bir örneği olur. Bu örnek, karelere bölünmüş bir kâğıt üzerinde renkli bir resimdir. Halı ne kadar enli olursa, dokumada zorluk o ölçüde artar. Bu bakımdan halı dokuyan insanlar tezgâhın başına sıra olarak dizilirler. Bunlardan her biri, halının belli bir bölümünü düğümlemek üzere vazife alır. Renkli iplikleri önceden yukarıya asılmış olduğu için dokuyanlar, kendi karşılarına gelen iplikleri alıp, örneğe uygun tel adedini hesaplayarak, meselâ beş ilmik beyaz, dört ilmik sarı, dört ilmik yeşil vs. şeklinde düğüm yapar. Herkes, sıra düğümlemeyi, yâni ilmik atmayı tamamlayınca, “kücüye” basılarak, veya varagele aşağı çekilerek çözgülerin arası açılır. Bu arada atkı ipliği bir baştan bir başa geçirilir. Sonra kirkite basılarak düğümler ile atkı ipleri aşağı alınıp sıkıştırılır. Böylece renkli halı dokunmuş olur.
Bir halı dokunurken şunlara dikkat etmek gerekir: 1) İlmekler (düğümler) aynı sıkılıkta olmalı; 2) Kirkitle yapılan sıkıştırma işi, kullanılan yün ipliğinin esneklik durumuna göre yapılmış olmalı; 3) Halının dokuması bittikten sonra her yanında, santimetre kareye aynı sayıda ilmek düşmüş olmalıdır. Bu şartlara uyularak dokunan halı çok sağlam ve kıymetli olur.
Halı dokumak bu bakımdan bir maharet işidir. Anadolu’da en kıymetli halıları genç kızlar dokumaktadır. İyi bir halının dokuması kadar, boyasının da önemi vardır. Halıda boya, yıllar sonra rengini atmamışsa, o halının boyası çok iyi demektir. Bir de tabiî olarak mor, beyaz, siyah vs. renkli yünlerden yapılmış ipliklerde boyamak bahis konusu değildir. Halı tabiî rengi ile ortaya çıkar. Böyle halılara “natürel” denmektedir.
Halı dokunup bittikten sonra halı ustaları, bunun yüzünü düzeltirler. Halının tüylerini bir hizaya getirirler. Saçaklarını aynı uzunlukta bırakmak üzere keserler. Saçaklar halıyı güzel gösterir.
Halının kalitesi, sık dokunmasına ve kullanılan ipliğin kıymetine bağlıdır. Halıda her santimetreye ne kadar çok düğüm atılmışsa, kalite derecesi o kadar fazla olur. Ayrıca halıda kullanılan motifler de kıymetli olmasını etkiler.
Halıların bakımı: Kullandığımız halılar, eğer iyi bakılacak olursa, uzun yıllar dayanır. Halının düşmanı güve ve rutubettir. Güveyi önlemek için halıyı sık sık havalandırmak, güneşte bırakmak lâzımdır. Eskiyen halılar, bilen ustaya tâmir ettirilir.
Kullanılmayan halıları naftalin ve tuz atıp yuvarladıktan sonra dışından bir bez ile sarmak çok faydalıdır. Yalnız bunları yıllarca hiç açmadan muhafaza etmek halı için zararlıdır.İlk ve sonbaharda güneşte havalandırmak, sonra gerekli tozları atıp tekrar sarmak, güve tehlikesini önler.
Halılar temizlendikten sonra sirkeli su ile silinirse pırıl pırıl olur.
Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.