Hz. Muhammed'in ölümünden sonra İslâm Tarihi'nde 632 ile 661 tarihleri arasında yaşanan döneme "Dört Halife Dönemi" denir. İlk Halife, Hz. Ebubekir'dir. Daha sonra Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali halife oldu. Dört Halife Dönemi, Hz. Ali'nin ölümüyle son bulmuştur.
Hz. Ali'nin ölümünün ardından yerine Emevi ailesinden Muaviye geçti. Bu dönemden itibaren İslâm tarihinde Emeviler dönemi başlamıştır. Emeviler 651 ile 750 tarihleri arasında hüküm sürdü.
Abbasi Devleti, Emevi Devletine son verilerek kuruldu. Devletin kurucusu Ebu Abbas Abdullah'tır. Abbasilerin hükümdarlığı 750 ile 1258 tarihleri arasında gerçekleşmişti.
Halifelik, Emeviler döneminden itibaren babadan oğula geçen bir niteliğe büründü. Bu durum bir süre sonra halifeliğin saltanata dönüşmesine yol açtı. Abbasiler Döneminde izlenilen Emevi karşıtı siyaset de, İslâm ülkelerinde halife unvanını taşıyan hükümdarların sayısının önce ikiye çok geçmeden de üçe çıkmasına ve dinsel bir anlam kazanmasına neden oldu.
Türkler, daha Selçuklu İmparatorluğu'nun kuruluş döneminde bile halifeliği ele geçirme olanağını elde ettiler, ancak buna gerek duymadılar. 1058 yılında Bağdat'a giren Tuğrul Bey, halifeyi makamında bıraktı ve yalnızca "İslâm Sultanı" unvanını almakla yetindi.
1517'de Mısır'ı ele geçiren Yavuz Sultan Selim, burada bulunan halifelik unvanına da sahip oldu.
Halifeliğin kazandığı dinsel niteliği, sonraları Osmanlı hükümdarları da kullanarak, diğer İslâm ülkeleri üzerinde egemen olmak istediler. Özellikle Osmanlının son dönemlerinde halife unvanına bir kurtarıcı gözüyle bakıldı ve önem verildi. İslâmiyette halifeliğin nasıl ortaya çıktığını ve tarihsel süreçte ne gibi değişikliklere uğradığını çok iyi bilen Mustafa Kemal, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saltanatla halifeliğin ayrılması sorununu görüştüğü 1 Kasım 1922 günü bu gelişmeyi anlattı. Saltanat kaldırılınca halifeliğin ne olacağı sorununa da çözüm olarak Tuğrul Beyin Bağdat'ı ele geçirmesinden sonraki uygulamasını getirdi. Saltanat makamı dışında bir halifeliğin korunabileceği önerisinde bulundu. Bunun sonucunda saltanat kaldırıldı ve İngilizlere sığınan Vahdettin'in yerine Abdülmecit Efendi Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından halife seçildi. Halife Abdülmecit, yalnızca "Müslümanların Halifesi" unvanını kullanacak ve dinsel liderlik görevini sürdürecekti. Fakat zamanla Abdülmecit'in bununla yetinemeyeceği anlaşıldı. Padişah gibi davranıyor, hatta saltanat için propaganda yapıyordu. Bu da halifelik kurumunun Türkiye Cumhuriyeti için bir huzursuzluk kaynağı olacağını açıkça gösteriyordu. Zaten halifeliğin siyasi bir makam olan devlet başkanlığı ile bir arada varlığını sürdürmesi düşünülemezdi. Çünkü halifelik de dinsel değil, siyasi bir makamdı.
Mustafa Kemal Paşa harp oyunları nedeniyle İzmir'e gittiğinde durumu arkadaşlarıyla değerlendirdi ve halifeliğin kaldırılma zamanının geldiği konusunda görüş birliğine varıldı. Dönüşte hazırlanan yasa tasarısında Türkiye Cumhuriyeti'nde halifelik makamının bulunmasının Türkiye'yi iç ve dış siyasette iki başlı olmaktan kurtaramadığı bildiriliyordu.
Bağımsızlığında ve siyasal yaşamında ortaklık kabul etmeyen Türkiye'nin böyle bir ortaklığa tahammülü olmadığı belirtiliyordu. İmparatorluğu çöküntüye sürükleyen bir hanedanın halifelik adı altında devamının ülke için artık bir tehlike doğurduğuna işaret ediliyordu. Tasarının Türkiye Büyük Millet Meclisinde tartışılması sonucunda, 3 Mart 1924'te halifeliğin kaldırılmasına karar verildi. Halifeliğin kaldırılması ülkemizde lâik düzenin kurulması yolunda atılan en önemli adımlardan biri olmuştur.
Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.