İslâmiyette Ehl-i sünnet îtikâdındaki dört hak mezhepten birincisi. Diğerleri Mâlikî, Hanbelî ve Şâfiî mezhebleridir. (Bkz. İlgili maddeler)
Allahü teâlâ, bütün Müslümanlardan aynı îmânı istemektedir. İslâmiyette, îmânda, îtikâtta tefrikaya, ayrılığa izin verilmemiştir. Resûlullah efendimizin inandığı ve bildirdiği ve Eshâb-ı kirâmın naklettiği gibi îmân eden Müslümanlara “Ehl-i sünnet ve’l-cemâat” veya kısaca “Sünnî” denir (Bkz. Ehl-i Sünnet). Sünnî büyük İslâm müctehidleri tarafından Kur’ân-ı kerîm ve hadîs-i şerîflerde hükmü açıkça bildirilmemiş olan ibâdetlerin ve günlük muâmelelerin târifinde ve yapılışında, her bir müctehid tarafından farklı ictihadlarla gösterilen ve Allahü teâlânın rızâsına kavuşturan yollara “amelî mezhepler, bu yolu gösteren İslâm âlimine de mezheb imâmı” denilmiştir. Mezheb imâmı olan büyük İslâm âlimlerinin aralarındaki böyle ictihad ayrılıklarına dînin sâhibi izin vermiş ve bu hâl her zaman ve her yerde Müslümanların İslâmiyete dosdoğru uymalarını temin ederek Müslümanlar için rahmet olmuştur (Bkz. Mezheb, İctihad). Nitekim hadîs-i şerîfte; “Âlimlerin mezheblere ayrılması rahmettir.” buyrulmuştur.
Hanefî mezhebi, İmâm-ı A’zam Ebû Hanife’nin yoludur. Ehl-i sünnet îtikadında olan Müslümanlardan, amellerini, ibâdetlerini bu mezhebin hükümlerine uyarak yapanlarına “Hanefî” denilir. “Hanîf”, doğru yolda olanlar; “Ebû” da, baba demektir. “Ebû Hanîfe”, doğru yolda olanların babası, reisi mânâsına kullanılmıştır. (Bkz. İmâm-ı A’zam)
Hanefî mezhebinin kurucusu: İmâm-ı A’zam Ebû Hanîfe’dir. İmâm-ı A’zam 699 (H.80) târihinde doğup, 767 (H.150) târihinde vefât etmiştir. Din bilgilerini, hocası Hammâd bin Ebî Süleymân’dan öğrendi. Hammâd’ın hocası İbrâhim Nehâî idi. O da Alkame bin Kays’tan öğrendi. Alkame’nin hocası Abdullah ibni Mes’ûd’dur (radıyallahü anh). Bu zât, Eshâb-ı kirâmdan olup, din bilgilerini Peygamber efendimizden öğrenmiştir.
İmâm-ı A’zam Ebû Hanîfe, 4000 kişiden ilim öğrenmiştir. Fıkıh bilgilerini toplayarak, kısımlara, kollara ayırdığı ve usûller, metodlar koyduğu gibi Resûlullah’ın ve Eshâb-ı kirâmın bildirdiği îtikad, îmân bilgilerini de topladı, yüzlerce talebesine bildirdi ve Ehl-i sünnetin reisi oldu. Fıkıhta beş yüz binden fazla mesele çözdü, kâideler ve usûller koydu. Bütün dünyâda tatbik olunan İslâmî hükümlerin dörtte üçü İmâm-ı A’zam’ındır. Kalan dörtte birinde de ortaktır. İslâmiyette ev sâhibi, âile reisi odur. Diğer bütün müctehidler (mezheb âlimleri), onun çocukları gibidir.
Hanefî mezhebindeki usûl: İmâm-ı A’zam’ın, talebelerinin ve kendisine sual soranların dînî müşküllerini hallederken ortaya koyduğu ve takib ettiği usûller, Hanefî mezhebinin temel kâideleri olmuştur. İmâm-ı A’zam, dînî müşküllerin hallinde sırasıyla şu kaynaklara, yollara başvurmuştur:
1. Kur’ân-ı kerîm ve hadîs-i şerîfler: İmâm-ı A’zam da, diğer müctehidler gibi, bir işin nasıl yapılacağını, Kur’ân-ı kerîmde açıkça bulamazsa, hadis-i şeriflere bakardı. İctihadlarında Peygamberimizin sünnetine tâbi olmakta, herkesten ileri gitmiş, mürsel hadisleri bile müsned hadisler gibi sened olarak almıştır. (Bkz. Hadis)
2. İcmâ ve Sahâbe kavli: Bir iş hakkında hadîs-i şerîflerde de açıkça hüküm bulunmazsa, bu iş için (icmâ) var ise, öyle yapılmasını emrederdi. İcmâ, sözbirliği demek olup, bir işi, Eshâb-ı kirâmın hepsinin aynı sûretle yapması veya söylemesi demektir. İmâm-ı A’zam, Eshâb-ı kirâmın sözlerini, kendi kavillerinin üstünde tutmuştur. Onların, Peygamberimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) yanında, sohbetinde bulunmak şerefiyle kazandıkları derecelerin büyüklüğünü, herkesten daha iyi anlamıştır. (Bkz. İcmâ)
3. Kıyas: Bir işin nasıl yapılması lâzım olduğu, icmâ ile veya Sahâbe sözü ile de bilinemezse, kendisi kıyas yaparak hüküm verirdi. Onun bu kıyas yoluna, “re’y yolu” veya “ictihad” da denir (Bkz. İctihad). Kıyas, Kur’ân-ı kerîm ve hadîs-i şerîflerde hakkında açık hüküm bulunmayan bir işi, hakkında açık hüküm bulunan bir diğer işe benzeterek hükme bağlamaktır. (Bkz. Kıyas)
4. İmâm-ı A’zam, nasslardan (âyet ve hadislerden), icmâ ve kıyastan başka istihsan ve örfler ile de hüküm verirdi. Bu kadar var ki, örfün, İslâmiyette yasak olduğu açıkça bildirilen bir hükme aykırı olmaması lâzımdır.
İstihsan: Daha kuvvetli görülen bir husustan dolayı, bir meselede benzerlerinin hükmünden başka bir hükme dönmektir. Yâni dînen mûteber olan bir tercih sebebine dayanarak, bir delîli buna aykırı düşen başka bir delilden üstün tutup, buna göre hüküm vermektir.
İmâm-ı A’zam’ın talebeleri ve mezhebinin yayılması: İmâm-ı A’zam’ın yetiştirdiği talebelerin sayısı yaklaşık 730 civârındadır. Bunların birçoğu, din bilgilerinde ictihâd derecesine yükselmiştir. Oğlu Hammâd, talebelerinin ileri gelenlerindendir. İmâm-ı Ebû Yûsuf ve İmâm-ı Muhammed Şeybânî, iki yüksek talebesi olup “İmâmeyn” lakabı ile meşhur olmuşlardı. Bir dînî meselede İmâmeynin ictihâdı, İmâm-ı A’zam’ın ictihâdı ile eşit tutulurdu. Hanefî mezhebindeki bir müftî, İmâm-ı A’zam’ın sözüne uygun fetvâ verir. Aradığını onun sözünde açıkça bulamazsa, İmâm-ı Ebû Yûsuf’un sözünü alır. Onun sözlerinde bulamazsa, İmâm-ı Muhammed Şeybânî’nin sözlerini alır. Ondan sonra İmâm-ı Züfer, daha sonra Hasan bin Ziyâd’ın sözünü alır. Her asırda Hanefî mezhebinde çok yüksek âlimler yetişmiştir. Evliyânın büyüklerinden Muhammed Şâziliyye, İmâm-ı Rabbanî gibi zatlar bu mezhebe bağlıydılar. Osmanlılar zamânında yetişen âlimlerin çoğu Hanefî mezhebindendi. Molla Fenârî, Molla Gürânî, Ahmed ibni Kemâl Paşa, Ebussuud Efendi, İmâm-ı Birgivî, İbn-i Âbidîn bu âlimlerden bâzılarıdır.
Hanefî mezhebinin bilgileri, sonraki âlimlere şu üç yoldan gelmiştir.
1. Usûl haberleri: Bunlara zâhir haberler de denir. Hanefî mezhebinin imâmı olan İmâm-ı A’zam Ebû Hanîfe’den ve talebelerinden gelen haberlerdir. Bu haberler, İmâm-ı Muhammed Şeybânî’nin altı kitabı ile bildirilmiştir. Bu altı kitap; El-Mebsût, Ez-Ziyâdât, El-Câmi-us-Sagîr, El-Câmi-ul-Kebîr, Es-Siyer-üs-Sagîr, Es-Siyer-ül-Kebîr’dir. Usûl haberlerini toplayan, Hâkim Şehid Muhammed Tirmizî’dir. Bunun Kâfî kitabı meşhûrdur. Pekçok şerhi olan bu kitabın en meşhur şerhi İmâm-ı Serahsî hazretlerinin yazdığı otuz ciltlik Mebsût’tur.
2. Nevâdir haberleri: Yine bu imâmlardan gelen haberlerdir. Fakat, bu haberler, o altı kitapta bulunmayıp, ya İmâm-ı Muhammed’in El-Kîsâniyât, El-Hârûniyât, El-Cürcâniyât, Er-Rukiyyât adındaki başka kitapları ile bildirilmiştir. Bu dört kitap, yukarıdaki altı kitap gibi, açıkça ve sağlam gelmiş olmadığından, bu haberlere “zâhir olmayan haberler” de denir. Yâhut, başkalarının kitabları ile bildirilmişlerdir. Meselâ, İmâm-ı A’zam’ın talebesinden Hasan bin Ziyâd’ın Muharrer ve İmâm-ı Ebû Yûsuf’un Emâlî adındaki kitapları ile bildirilmiştir.
3. Vâkı’ât haberleri: Üç imâmdan bildirilmiş olmayıp, bunların talebelerinin ve onların talebelerinin ictihâd ettikleri meselelerdir. Böyle haberleri, ilk toplayan Ebülleys-i Semerkandî olup, Nevâzil kitabını yazmıştır.
Osmanlı âlimlerinden Şeyhulislâm olanların hazırladığı ve sonradan derlenmiş Fetvâlar, Hindistan âlimleri tarafından hazırlanan Fetâvâ-yı Hindiyye (Fetâvâ-ı Âlemgiriyye), ayrıca bir kânun metni şeklinde tedvin edilmiş olan ve Ahmed Cevdet Paşanın başkanlığında bir heyet tarafından hazırlanan Mecelle de Hanefî mezhebinin fıkhî hükümlerini bildirmektedir. Osmanlı Devleti zamânında yetişen büyük fıkıh âlimlerinden İbn-i Âbidîn Seyyid Muhammed Emin Efendinin hazırladığı ve kendi zamânına kadar yazılmış en mûteber fıkıh kitaplarının bir hülâsasını, özünü teşkil eden beş ciltlik Reddül-Muhtâr kitabı da Hanefî mezhebini bildiren en kıymetli kaynaklardandır.
Ayrıca günümüz Türkçesi ile kaleme alınmış ve yüzlerce eserin incelenmesi ile meydana getirilmiş olan Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye kitabı da, Hanefî mezhebinin esaslarını bildiren çok geniş ve en kıymetli bir eserdir. Bu kitap İhlâs A.Ş. tarafından neşredilmiş ve İngilizceye de tercüme edilmiştir.
Hanefî mezhebi, Abbâsî, Selçuklu ve Osmanlı devletlerinin hâkim olduğu bütün ülkelere yayılmıştır. Bugün dünyâ yüzünde bulunan Müslümanların yarıdan fazlası ve Ehl-i sünnetin pek çoğu, Hanefî mezhebine göre ibâdet etmektedir.
Âlimlerin çoğu, diğer mezheplerin de hak olduğunu, fakat Hanefî mezhebinin hükümlerinin daha doğru olduğunu söylemişlerdir. Bunun için İslâm memleketlerinin çoğunda Hanefî mezhebi yerleşmiştir. Türkistan ve Hindistan’ın ve Anadolu’nun hemen hemen hepsi Hanefîdir.
Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.