Uşâkîlik tarîkatının kurucusu ve evliyânın büyüklerinden. İsmi Hasan olup, lakabı Hüsâmeddîn’dir. 1475’te Buhârâ’da doğdu. Soyu Peygamber efendimizin torunu hazret-i Hüseyin’e ulaşır. Hacı Teberrük isminde bir tüccarın oğludur. Anadolu’ya gelip, Uşak’ta yerleştiği için “Uşâkî” denilmiştir.
Hüsâmeddîn Uşâkî, ilk tahsilini babasının nezâret ve himâyesinde tamamladı. Babasının vefâtı üzerine ticâretle meşgul olmaya başladı. Bir gece rüyâsında ona şöyle denildi: “Boş yere ticâretin zahmetini çekmek hakîkat ehli için zarar ve ziyândır. Arzun, âhiret ticâreti, yâni Allahü teâlâya kavuşmak olsun. Gâyen sonsuz sermâyeyi elde etmek ise, dünyâ mallarından yüz çevirip, Anadolu şehirlerinden Uşak’ta oturan Seyyid Ahmed-i Semerkandî hazretlerine teslim ol. Uzlet köşesine çekilip, dâimâ Rabbin ile ol.” Bu mânevî işâretten sonra babasından kalan bütün mallarını ve kurulu ticâret düzenini kardeşine bırakıp, Buhâra’dan yola çıktı. Aylarca süren zahmetli yolculuktan sonra Erzincan’a gelen Hüsâmeddîn Uşâkî, o sırada bu şehirde bulunan Seyyîd Ahmed-i Semerkandî’ye bağlanarak talebe oldu. Kısa zamanda kemâle erip, evliyânın yüksek derecelerine kavuştu. Hocasının emri üzerine Uşak şehrine yerleşti.
Hüsâmeddîn Uşâkî hocasının vefâtından sonra talebe yetiştirmeye başladı. Sultan Üçüncü Murâd Han tahta geçtikten sonra, Hüsâmeddîn Uşâkî’yi İstanbul’a dâvet etti. Bu dâvet üzerine İstanbul’a gelen Hüsâmeddîn Uşâkî, pâdişâhın ricâları üzerine İstanbul’a yerleşerek adına Kasımpaşa’da yaptırılan dergâha yerleşti.
Hasan Uşâkî, İstanbul’a geldiğinde, evliyânın büyüklerinden Ümmi Sinân hazretleriyle görüştü. Bu zât ona Halvetîlik tarîkatında hilâfet verdi. Hocası ise ona Kübreviyye ve Nur-i Bahriyye yolunun hilâfetini vermişti. Hüsâmeddîn Uşâkî de bu yolları birleştirerek, Uşâkîlik tarîkatını kurdu.
Hüsâmeddîn Uşâkî hac farîzasını yerine getirmek için gittiği Mekke’den dönüşünde Konya’da rahatsızlanarak vefât etti. Vasiyeti üzerine İstanbul’a getirilerek dergâhının bahçesine defnedildi. Dergah ve türbe, Sultan İkinci Abdülhamîd Han tarafından tâmir ettirilerek şimdiki hâline getirildi.
Hasan Hüsâmeddîn Uşâkî, çeşitli eserler yazdı. Bunlardan bazıları şunlardır: 1) Evrâd-ı Kebir, 2) Hizb-üt-Tesbîh, 3) Ahzâb-ı Usbûiyye, 4) Şerh u Vird-i Settâr.
Şöyle anlatılır:
Kasımpaşa’da Uşâkî hazretlerinin dergâhı yakınlarında Ali Efendi isminde bir zât vardı. Ali Efendi misk satıcısıydı. Bir şey tartarken, hak geçmesin diye çok dikkat ederdi. Ali Efendi Hac farizasını yerine getirmek için Mekke-i mükerremeye gitmişti. Haccını edâ ettikten sonra, Resûl-i ekremin (sallallahü aleyhi ve sellem) kabr-i şerîfini ziyâret için Medîne-i münevvereye gitmek istedi. Fakat ayaklarındaki bir hastalıktan dolayı gidemedi. Bu duruma çok üzüldü. Bir gece rüyâsında Peygamber efendimizi gördü. Resûl-i ekrem ona; “Ağlama! Kasımpaşa’da evlâdım Hüsâmeddîn-i Uşâkî’nin kabrini ziyâret et, onu ziyâret etmek, beni ziyâret gibidir.” buyurdu. Sonra İstanbul’a dönen Ali Efendi, her gün işe giderken Uşâkî hazretlerinin kabrini ziyâret etmeyi kendisine vazîfe ve âdet edindi. Vefât ederken bunu çocuklarına vasiyet etti.”
Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.