Alm. Arzt (m), Fr. Medecin (m), İng. Physician, doctor of medicine. İnsanların sağlık ve mutluluğunu amaçlayan ve bu yoldaki çalışmaları sanat edinen kişi, tabib. Günümüzde hekimler için yanlış olarak doktor kelimesi kullanılmakta veya doktor denilince akla önce hekim gelmektedir. Doktorluk veya doktora bir akademik kariyer olup her ilim dalında geçerli bir basamaktır.
Âdem aleyhisselâmdan çoğalarak bütün dünyâya yayılan insanlar zamanla doğru yoldan ayrıldılar. Yaşayışlarında, inançlarında, ilimlerinde büyük değişiklikler oldu. İşte böyle doğru yoldan ayrılmış cemiyetlerde yaşayan insanların sağlık konusundaki bilgileri yalnızca gözlemlere dayanmaktaydı. Bu insanlar bâzı meyve ve bitkilerin zehirli olduğunu tecrübelerine dayanarak biliyorlardı. Tanrıların bir cezâsı olarak niteledikleri hastalıkların, kötü ruhların insan vücuduna girmesinden kaynaklandığını sanıyorlardı. Bunlara göre kötü ruhlar belli yiyeceklerde bulunuyordu ve o yiyeceğin yenmesiyle vücuda giriyor, genellikle de karın ağrısı ile kendini belli ediyordu. Bu insanlar, hastayı kusturarak, çeşitli şerbet ve bitkiler yedirerek, etrafında dans edip tanrılara yalvarıp yakararak kötü ruhun vücuttan çıkarılmasına çalışırlardı. İptidâî bir hayat süren toplumlarda hekim görevini kötü ruhları vücuttan kovacağına inanılan, üstün güçlere sâhib olarak kabul edilen büyücüler yapmıştır. Daha sonraki yüzyıllarda bâtıl dinlerin temsilcilerinin tavsiyeleri ile birçok gereksiz ve zararlı tedâvi denenmiştir. Aynı zamanda hekimlik de yapan bu kişilerin kötü ruhları vücuttan kovmak için kafatasında delik açtıkları bilinen en tehlikeli tedâvi usûlüdür.
Mısırlı politikacı ve mimar Imhotep, eldeki mevcud bilgilere göre bilinen ilk hekim olup M.Ö. 2900 yıllarında yaşamıştır. Yine aynı yıllarda Çin’de hekimler yetişmeye başlamıştır. Çinli hekimler deri üzerinde tütsülü bâzı maddeleri yakarak, ince iğneleri deriye batırarak tedâvi yapıyorlardı.
Batı dünyâsında tıbbın babası sayılan Hippokrat, hekimlik mesleğine o zamâna kadar duyulmamış çok değişik görüşler getirmesiyle tanınır.M.Ö. 400 yıllarında yaşayan bu Yunanlı hekim hastalıkların tanrıların bir cezası olarak ortaya çıktığını söylemekle berâber, bu cezanın iklim, çevre, rüzgâr, güneş tarafından uygulandığını öne sürmüştü. Milâttan sonra 2. yüzyılda yaşamış olan bir diğer Yunanlı hekim Galen (Calinos)dir.
Dâvûd aleyhisselâm zamânında yaşamış olan Lokman Hekim, şifalı terkipleri ve hikmetli sözleri ile meşhurdur. İslâm dîni, Lokman Hekim’in velî veya peygamber olduğunu bildirmektedir. Allahü teâlâ, Îsâ aleyhisselâma insanları iyileştirmek mûcizesini vermişti. O, Allah’ın izniyle, ölüleri diriltebilir, anadan doğma körlerin gözünü açabilir, derideki baras denilen lekeleri geçirebilirdi. Böyle olduğu Kur’ân-ı kerîmde bildirilmektedir.
İslâmiyetten sonra hekimlik Müslümanlarda ileri bir duruma geçti. Kiliselerin tutucu ve ard niyetli kuralları altında hekimlik Avrupa’da gelişemezken, İslâm dünyâsında altın çağını yaşamaktaydı. Müslüman hekimler, batılı hekimlerin fikirlerinden bir kısmını kabul etmekle birlikte kendilerinin olan birçok doğru fikri tıp âlemine sunmuşlardır. Yedinci yüzyıldan 13. yüzyıla kadar dünyâda tıp klasiği olarak Müslüman hekimlerin eserleri kabul edildi. İlk bilinen Müslüman hekim Ali bin Rabban et-Tabarî’dir.Tıpta ortaya konan ilk klasik eseri bu kişi yazmıştır.Yine bu hekimlerden biri (865-923) yılları arasında yaşamış olan Râzî’dir. Râzî’nin El-Hâvî adlı tıp klasiği, kızamık ve çiçek hastalıkları üzerine yazılmış olan eserleri vardır.
980-1037 yılları arasında yaşamış olan İbn-i Sînâ, batı dünyâsında hekimlerin prensi olarak isimlendirilir. İbn-i Sinâ’nın 18 yaşında hekimliğe başladığı bilinmektedir. El-Kânun fit-Tıb kitabı 1650 yıllarına kadar dünyânın en meşhur tıb kitabı olmuştur. Ebü’l-Kâsım ez-Zehrâvî, adlı Müslüman hekim, İspanya’nın Cordoba (Kurtuba) bölgesinde yaşamış (930-1013) olup, yazdığı eser cerrâhî klasiği olarak yüzyıllarca kullanılmıştır. Bundan başka birçok Müslüman hekimin çeşitli konularda yazdığı birçok tıp eseri vardır. Abdülmecîd el-Beydâvî’nin anatomi kitabı, İshak ibni İmran’ın Hijyen kitabı bunlardan yalnızca birkaçıdır. On ikinci yüzyılda yaşamış Ebû Mervan bin Zühr’ün diyetle (yenilecek içileceklerle) ilgili kitabı bu konuda yazılmış ilk ilmî kitaptır.
Osmanlılarda hekimlik on beşinci yüzyıla kadar Râzî, İbn-i Sinâ gibi hekimlerin çalışmaları ile paralel gitmiştir. Bu târihten sonra Osmanlı hekimleri kendi eserlerini vermeye başlamışlar, hastalıklarda kendi tedâvi usûllerini kullanmışlardır. Böylece Arapça ve Farsçada yazılmış ders kitapları Osmanlı pâdişâhlarının inşâ ettirdiği, tıp fakülteleri ve hastanelerde kullanılmaya başlanmıştır. İlk önemli Osmanlı hekimi Hacı Paşa’dır. Bu hekimin eserinin ismi Kitabü Şifâ-il-Eskâm ve Devâ-il-Âlâm (Hastalıkların iyileşmesi ve ağrıların devası)dır. Diğer bir Osmanlı hekimi de Akşemseddîn olup, Pasteur’dan birkaç yüzyıl önce mikrop teorisini ortaya koymuştur. Diğer bir meşhur Osmanlı hekimi Mehmed el-Kavşunî olup Sultan Süleymân ve İkinci Selim hanların hekimliğini yapmıştır. Hemoroid (basur) üzerine yazdığı eseri önemlidir. On altıncı yüzyılda yaşamış olan Dâvûd El-Antâkî hekimlik ve farmakoloji konusunda önemli eserler vermiştir. On yedinci yüzyıldan îtibâren Osmanlı hekimlerinde batı tıbbının etkileri görülmeye başlamıştır. Sultan Dördüncü Mehmed Hanın saray hekimi olan Sâlih bin Sellüm’ün kitabının dördüncü kısmının başında “Paraselsus’un keşfettiği yeni kimyevî tıp” başlığı bulunmaktadır. Hasan ve Ali efendiler gibi meşhur Osmanlı hekimleri de batının tıbbî tekniklerini ülkemizde ilk uygulayanlardandır. Osmanlı hekimleri hiçbir zaman batının ilmine karşı çıkmamış, her yenilik ve ilmî keşfe açık olmuşlardır. Çoğu, Yunanca, Fransızca ve diğer batı dillerini öğrenerek gelişmeleri takib etmişlerdir.
Hekimden istenen ilk özellik, ahlâklı olması ve insanları sevmesidir. Müslüman olan hekimler İslâmın kâidelerine de harfiyen uyduklarından son derece başarılı olmuşlardır. Dînin temizlik, az yeme alışkanlığı, abdest gibi daha birçok emirleri kişi sağlığını ilgilendirir.
Rönesansla birlikte (15-16. yüzyıllar) hekimlikte birçok gelişmeler oldu. Anatomist Vesalius, cerrah Ambroise Pare, farmakolog Paracelsus bu devrin en önemli hekimleridir.
On sekizinci ve on dokuzuncu yüzyıllarda tıpta birçok ilerlemeler kaydedildi. On dokuzuncu yüzyıl mikroskobun kullanılması, mikrop teorisinin gelişmesi, ileri tekniklerin tedâvide kullanılmasıyla modern tıbbın başlangıcı sayılır.
Tıp eğitimi günümüzde güç ve uzun bir eğitimdir. Altı yıllık bir eğitimden sonra pratisyen hekim ünvanı alınır. Pratisyen hekimler daha sonra ihtisas dallarında çalışarak mütehassıs (uzman) hekim olurlar. Uzmanlık bir çeşit doktora ünvanı kazanmaktır. İç hastalıkları, kardiyoloji, göğüs hastalıkları, cerrâhî, kadın hastalıkları ve doğum, çocuk hastalıkları, psikiyatri, fizik tedâvi, göz hastalıkları, kulak-burun-boğaz hastalıkları, cilt hastalıkları, ortopedi ana uzmanlık dallarıdır. Tıbbın son derece ilerlemesi, yakın yıllarda bu dalların da kendi içinde bölümlere ayrılmasını gerektirmiştir. Bir hekimin tıbbî konuların hepsinde bilgi sâhibi olması imkânsızdır. Bu husus branşlaşmanın ileri derecelere varmasını gerektirmiştir.
Hekim, belli özelliklere sâhib olması gereken bir kişidir. O, normal bir kişiden farklı olmalı, her hareketi ve konuşması ölçülü olmalıdır. Toplumun verdiği saygıyı istismar etmemeli, buna lâyık üstün bir insan olmalıdır. Üstün ahlâk her kişiden çok, hekim için gereklidir. Her hekim meslek esasları üzerinde tıp fakültesini bitirirken meslek yemini eder. Batıda edilen yemin Hippokrat yemini olup ülkemizdeki edilen yemin daha değişiktir. (Hekimlik yemini için Bkz. Hippokrates)
Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.