Heykel Ve Heykelcilik - Bilgiler
22/04/2014 4:30
Alm. Statue Skulptur (f), standbild (n) und Bildhauerkunst (f), Fr. Statue (f) et sculpture (f), İng. Statue and sculpture. Ağaç, tunç, taş, pişmiş toprak, alçı vb. maddelerle insan ve hayvanı üç buutlu (boyutlu) olarak ortaya koyma, resimlendirme. “Heykel” kelimesi daha ziyâde, vücudunun bütün organları tam yapılan canlılar için kullanılır. İnsan bedeninin bir kısmını ifâde ederse, buna “büst” denir. Bu işleri kendisi için sanat hâline getirenlere ise “heykeltraş” adı verilir.

Heykel ve heykelciliğin târihçesi: Heykel ve heykelciliğin târihi eski zamanlara kadar uzanır. Dünyânın çeşitli yerlerinde yapılan kazılarda mermer, ağaç, taş, pişmiş toprak, mâden vs. gibi çok çeşitli malzemeden yapılmış heykel ve heykelciklere rastlanmaktadır. Bunlar ve diğer heykeller üzerinde yapılan incelemelerden, heykellerin büyük bir kısmının çeşitli kavimlerin ilâh olarak tanıdıkları varlıkları tasvir ettikleri, bâzılarının kral-kraliçe gibi hükümdâr âilelerini, kahramanları ve kahramanlık olaylarını, bilim, sanat ve sporda meşhur olmuş kimseleri, bir kısmının da çeşitli insan ve hayvanları tasvir ettikleri anlaşılmıştır. Târihî araştırmalar, ilk heykelin ne zaman ve kimler tarafından yapıldığı hakkında herhangi bir netîce vermemektedir.

Târihi çok eski olduğu bilinen heykel ve heykelciliği bu derece yaygınlaştıran asıl sebeb, inançtır. Çeşitli devirlerde yaşamış insanların tapındıkları ve ilâh tanıdıkları şeylerin ağaç, taş, mâden üzerine işlemeleri ve ibâdetlerini bunlara karşı yapmaları, heykel ve heykelciliğe cemiyet hayâtında geniş yer verilmesine yol açmıştır. İslâm dînine âit kaynaklarda ilk heykelin yapılması şöyle anlatılmaktadır:

İlk insan ve peygamber olan Âdem aleyhisselâm ve bundan sonra da torunlarından İdrîs aleyhisselâm insanlara peygamber olarak gönderildi. Hepsi de tek yaratıcı olan Allah’a inanmayı ve O’nun emir ve yasaklarına uymayı anlattılar. İdris aleyhisselâmın göğe çıkarılmasından sonra insanlar azdı, doğru yoldan ayrıldı. Bu arada hazret-i İdris’in ayrılığına dayanamayanlar onun sûretini (heykelini) yaptılar. Daha sonra çeşitli canlıların heykelleri yapıldı. Zamanla insanlar putlara yâni heykellere tapınmaya başladılar.

Aklı ile bir yaratıcının varlığını düşünen ve anlayanlar ona giden yolu kendi başına bulamadı. Bunu önce etrâfında arayarak kendisine en büyük faydası olan güneşi yaratıcı sandı ve ona tapmaya başladı. Sonra büyük tabiat güçlerini, fırtınayı, ateşi, kabaran denizi, dağları, yırtıcı hayvanları ve benzerlerini gördükçe bunları da yaratıcının yardımcıları sandı. Her biri için bir sembol, bir sûret yapmaya kalktı. Bunlardan putlar doğdu. Daha sonra bu putlara heykel adı verildi. Bunların gazâbından, zarar vermesinden korkan insanlar onlara kurbân kesti. Her yeni olayla, o olayı temsil eden putların miktârı arttı. Eski Yunan, Roma, Mısır ve Mezopotamya tapınakları, Amerika’daki ve Asya’daki ibâdet için yapılan yerler, sayıları yüzlere varan bu putlarla dolduruldu. Ayrıca evlere, saraylara ve başka yerlere de bunlar konuldu. İslâmiyet insanlara tebliğ edilmeye başlandığı zaman Kâbe’de 360 put (heykel) vardı. İslâmiyetin yayılmasıyla insanlar, putlara, heykellere tapınmanın gülünçlüğünü anlamışlarsa da, bugün bile, güneşe ve ateşe tapanlar ile inanç ve ibâdetlerine heykelleri karıştıranlar (Budistler, Hıristiyanlar, bâzı Afrika ve Amerikan yerlileri gibi) vardır. Çünkü insan, insanlığın yolunu aydınlatan peygamberler olmadan ve onlara inanmadan her şeyi yaratan tek ve sonsuz Allah’a kendi başına bir türlü ulaşamamaktadır.

Heykelcilikte usûl ve teknikler: Heykelci hem çizici hem de uygulayıcıdır. Heykelcilerin bâzıları sâdece ellerine verilen şekilleri ya oyarlar veya dökerler. Heykelcilikte; oyma, biçimleme, inşâ ve birleştirme, döküm, bitirme gibi teknikler vardır.

Oyma: Heykelci tek parça bir kütleyi istenen düzen içinde şekillendirir. Taş ve ahşap heykelcilikte bu usûl kullanılır.

Biçimlendirme: Yoğrulabilir heykel malzemelerinin elle şekillendirilmesi. Bunların maddesi kil, balmumu ve alçıdır.

Birleştirme: Önceden şekillendirilmiş malzeme ve parçaların usûlüne uygun olarak biraraya getirilmesidir.Birleştirme heykelcilikte, kumaş, saç, çıta, kalas, formika, cam, ip, metal borular vb. maddeler kullanılır.

Döküm: Serbest heykeller yapılacağı gibi, yapılmış heykellerin de kopyaları yapılır. Çeşitli döküm usûlleri vardır.

Bitirme işi: Bitmiş heykelleri perdahlama, cilâlama, boyama ve yaldızlama gibi uygulamaların yapılmasına denir.

Günümüzde ve Avrupa’da heykel ve heykelcilik: İnsanların heykellere tapmaya başlamasından sonra, heykelcilik bir sanat ve ticâret metaı olmuştur. Yüzyıllarca insanlar, her çeşit malzeme ve maddelerden heykeller yapmışlar ve hattâ bunları başkalarına satarak geçimlerini temin etmek yolunu tutmuşlardır. Arkeolojik kazılarda, çeşitli yörelerde bol miktarda bulunup müzelere konan heykeller bunu ispatlamaktadır. Bilhassa mermerden yapılan heykeller, günümüze kadar sanat özelliklerini korumuşlardır.

Avrupa’da başlayan Rönesans hareketi ile heykelcilik ayrı bir önem kazanmış, Michelangelo bu devirde yetişen heykeltraşların en meşhuru olmuştur. Bu zamandaki heykellerin yapımı, süsleme sanatı ile birlikte gelişmiştir. Ayrıca heykeller, şimşir, ıhlamur, meşe ve ceviz gibi sert ağaçlar oyularak çok çeşitli ölçülerde yapılmıştır. Taştan yapılan heykellerin kırılması çabuk olduğundan, eski zamanlardan beri, mermer kullanılması daha yaygındır ve daha çok tercih edilmiştir. Zamânımızdaki heykeltraşlar tarafından ekseriyâ mermer, bronz, tunç gibi kırılma tehlikesi daha az olan ve dayanıklılığı bulunan malzemeler kullanılmaktadır. Bunların yanında fildişinden heykel yapmak, eskiden olduğu gibi günümüzde de biblo şeklinde devâm etmektedir.

Türklerde ve İslâm devletlerinde heykelcilik: Türkeler İslâmiyeti kabûlünden önce, dînî bir kutsallık verdikleri şeylerin heykellerini yaparak tapındıkları iddiâ edilmiştir. Fakat bilindiği kadarı ile Türklerde bu sanat heykelcilik şeklinde görülmez. Ancak Orhun Âbidelerine bakıldığında mezar taşlarına insan başı yapıldığı görülür. Bu, tapınma değil, belki ölüye benzetilerek yapılan bir hâtıra olmalıdır.

İslâmiyeti kabûlünden sonra Türklerde ve diğer İslâm devletlerinde putperestliğe yol açan canlılara tapmayı önlemek için, heykel yapmak yasaklanmıştır. Çünkü İslâm dîni, insanlarla alay edilmesine, canlılara tapınılmasına ve gençlerin fuhşa sürüklenmesine, evlilerin baştan çıkarılmasına âlet olan canlı resimlerini, heykelleri yasak etmiş; canlıların anotomik parçalarının, bitkilerin ve her çeşit fizik, kimyâ, astronomi ve inşâat resimlerini serbest bırakmıştır. İlimde, teknikte lâzım olan resimlerin yapılmasını, bunlardan fayda elde etmeyi emretmiştir. İslâm dîni, her şeyde olduğu gibi resimleri de, faydalı ve zararlı olmak üzere ikiye ayırmış, faydalı olanlarına da müsâde etmiştir. İslâmiyet güzel sanatlarla uğraşmayı ve onda ilerlemeyi önlememiştir. Sâdece heykelciliği yasaklamıştır. İslâm sanat târihini inceleyenler, dünyâda eşine rastlanmayacak sanat şâheserlerinin meydana getirildiğini görmektedirler. Çeşitli İslâm ülkelerinde insan aklına durgunluk verecek kadar güzel ve bugün dahî, ziyâret edenlerin karşısında hayret ve hayranlıklarını gizleyemedikleri sanat eserleri mevcuttur. Selçuklularda ve bilhassa Osmanlılarda güzel sanatların her çeşidinde, meselâ câmi, kervansaray,köprü mîmârîsi, çini süsleme hat (yazma ve tezyinât), vb. çeşitli sanat kollarında hârika eserler vücuda getirilmiştir.

Osmanlılar devrinde, Sanâyi-i Nefîse Mektebinin açılması ile minyatür ve resimleme sanatına âit bâzı örneklere önem verilmiştir. Günümüz Türkiyesinde ise güzel sanatların her kolunda olduğu gibi, heykelcilik dalında da bâzı çalışmalar yapılmaktadır. Üniversite bünyesinde öğretim yapan güzel sanatların heykelcilik bölümünde heykeltraşlar yetiştirilmektedir.

Yapılan Yorumlar

Henüz kimse yorum yapmamış.

Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.

Yorum Yapın

Güvenlik Kodu