Alm. Christentum (n), Fr. Christianisme (m), İng. Christianity. Îsâ aleyhisselâma gönderilen hak din Îsevîliğin bozulmuş hâline verilen ad. Aslı bozulmuş semâvî dinlerdendir. Semâvî din, değeri üstün ve yüce olan, ilâhî bir kaynağa dayanan ve tek Allah'a inanmayı kabul eden "hak din" demektir. Hıristiyanlığın aslı, ilâhî vahye dayanır. Bizzat Allahü teâlâ tarafından hazret-i Îsâ'ya gönderilmiştir.
Hıristiyan sözü, Yunancadaki Khristianos kökünden gelir. Îsâ aleyhisselâmın adı "Khristos" olarak da geçtiği için, hazret-i Îsâ'ya (Khristos'a) bağlanan, onun yolundan gidenler mânâsında "Khristianos" veya "Khristiyan" kelimeleri kullanılmıştır. Günümüzde ise Hıristiyan sözü yaygın olarak kullanılmaktadır. Hıristiyan kelimesi M.S. birinci yüzyıl ortalarına doğru Yunanca konuşan topluluklar aracılığıyla yayılmış ve bir dînî terim olarak ortaya çıkmıştır.
Hazret-i Îsâ otuz yaşında iken, Benî isrâil'e peygamber olarak gönderildi. Bozulan Yahûdîliğin hükümlerini neshedip yürürlükten kaldırdı. Kendisine İncîl kitabı verildi. İncîl'de, Allahü teâlânın birliği, Îsâ aleyhisselâmın Allah'ın kulu ve peygamberi olduğu ve bundan sonra âhir zamanda Ahmed (diğer adı Muhammed) isminde bir peygamber geleceği yazılıydı.
Başlangıç ve yayılışı: Îsâ aleyhisselâm Kudüs şehri yakınlarında bulunan Nasırâ kasabasında yerleşmişti. Peygamber olarak görevlendirilince, önce bu şehir halkına dîni tebliğ etmeye başladı. Bu şehirden dolayı hazret-i Îsâ'nın dînine "Nasrânîlik" veya "Nasrâniyyet" adı verildi. Bugün Hıristiyanlık denilmektedir. Îsevîlik, Îsâ aleyhisselâmın dîninin bozulmamış şekline denir. Mûsâ aleyhisselâmın gösterdiği doğru yoldan ayrılan Yahûdîler, bundan sonra çok sıkıntı çektiler. Zulüm ve işkence gördüler. Çeşitli devletlerin esâreti altında yaşadılar. Kendilerini bu esâretten ve zulümlerden kurtaracak bir peygamber bekliyorlardı. Kendilerine yeni bir peygamber olarak gönderilen hazret-i Îsâ'yı beğenmediler. Çünkü bekledikleri kurtarıcının çok şiddetli, sert, kavgacı, tuttuğunu koparan, Yahûdîleri diğer milletlerin esâretinden kurtaracak bir şahsiyet olmasını umuyorlardı. Hazret-i Îsâ'yı çok yumuşak bulup inanmadılar. Kendisine çok az kimse inandı. Bu dîni, kendisinden sonra insanlara öğretmek ve yaymak için eshâbı arasından on iki havârî (yardımcı) seçti. (Bkz. Havârîler)
Kurtarıcı olarak dünyâya gelen Îsâ aleyhisselâm, dünyâda sulh ve selâmet hisleri yerleştirmeye, insanları birbirleriyle barıştırmaya çalıştı. Yahûdîlere dalâlette, sapık yolda olduklarını, yaptıkları ibâdetin doğru olmadığını, ahlâklarının bozulduğunu, doğru yolun kendisinin gösterdiği yol olduğunu bildirmeye çalıştı. Hazret-i Îsâ'ya inanmayan Yahûdîler, onu Romalılara şikâyet ettiler. O devirde Romalılar kendilerinden olmayan suçluları çarmıha gererek öldürüp cezâlandırıyorlardı. Kudüs'teki Romalıların Yahûdî asıllı vâlisi Pilatus, hazret-i Îsâ'nın yakanalıp çarmıha gerilmesini emretti. Havârîlerden biri olan Yehûda (Judas), onu az bir para, menfaat karşılığı Romalılara ihbâr etti. Askerlerle berâber yerini göstermeye gidince, Allahü teâlâ Yehûda'yı hazret-i Îsâ'nın şekline çevirdi. Askerler aradıkları hazret-i Îsâ'nın bu olduğunu sanarak, Yehûda'yı çarmıha gerdiler. O anda Allahü teâlâ hazret-i Îsâ'yı göğe çıkardı. Böyle olduğunu Kur'ân-ı kerîm meâlen şöyle bildirmektedir:
Bu (onları lânetlememiz), bir de, inkârlarından, Meryem'e büyük iftirâda bulunmalarından, Allah'ın resûlü Meryem oğlu Îsâ'yı "öldürdük" demelerinden ötürüdür. Yoksa onu öldürmediler ve haça germediler. Fakat onlara öyle göründü (onlardan biri Îsâ aleyhisselâm şeklinde kendilerine gösterildi ve bu adam öldürüldü). Bu husustaki bilgileri, ancak zannetmekten ibârettir. Onu asmadılar, onu öldürmediler. Bilakis, Allah onu kendi katına yükseltti. Allah her şeye kâdirdir, hakîmdir. (Nisâ sûresi: 156-157)
Hazret-i Îsâ göğe çıkarıldıktan 40 sene sonra Romalılar, Kudüs'e hücum ettiler. Yahûdîlerin kimini öldürdüler, kimini esir aldılar. Kudüs'ü yağma ettiler, yakıp yıktılar. Tevrât nüshalarını ve başka din kitaplarının hepsini yaktılar. Kudüs şehri çöl hâline geldi. Yahûdîler bundan sonra derlenip toparlanamadılar. Bir hükûmet kuramadılar. Dağıldıkları yerlerde hor, hakir, aşağılanarak yaşadılar. Hazret-i Îsâ'ya inanan 12 havârîden birisi olan Yehûda mürted olunca yerine Matthias'ı havârî seçtiler ve etrâfa dağılıp Îsevîlik dînini yaymaya başladılar. Bunlardan Barnabas, havârîlerin en eskilerindendir. Kıbrıslıdır. Anadolu'yu ve Yunanistan'ı dolaşmıştır. 63 senesinde Kıbrıs'ta şehid edildi (Bkz. Barnabas). Îsevîlik yayılmaya başlayınca, Yahûdîler ile putperest Yunanlılar ve Romalılar onun karşısına çıktılar.
Hazret-i Îsâ'nın dînine inananlar tutulup öldürüldü. Arenalarda vahşî hayvanlara yedirildi. Fakat hak olan bu din kendini tanıtmakta ve sevdirmekte gecikmedi. Îsevîler dinlerini gizli gizli sürdürmeye başladılar, gizli yerlerde kurdukları mâbetlerde ibâdet ettiler.
Îsevîliğin bozulması: Hazret-i Îsâ'nın hak olan dîni, az zaman sonra Yahûdîler tarafından sinsice değiştirildi. Bolüs (Pavlos) adındaki bir Yahûdî; Îsâ'ya inandığını söyleyerek ve Îsevîliği yaymaya çalışıyor görünerek, asıl İncîl'i yok etti. Dört kişi ortaya çıkıp on iki havârîden işittiklerini yazdılar. Böylece İncîl adında dört kitap meydana geldi ise de Bolüs'ün yalanları, bunlara da karıştı.
Bir Yahûdî olan Bolüs, Yunan felsefesi ile meşgûl oluyordu. Havârîlerden Barnabas ile senelerce arkadaşlık yaptı. Yıkıcılık taşıyan bozuk fikirlerini ona aşılamak istedi, muvaffak olamayınca, açıkça düşmanlık yapmaya başladı. Îsâ aleyhisselâma îmân etmeyen Bolüs, Îsevî (yâni hakîkî Hıristiyan) görünüp kendisini din âlimi tanıtarak; "Îsâ, Allah'ın oğludur." dedi. Daha başka şeyler de uydurup, söyledi. Şarabın ve domuzun helâl olduğunu bildirdi. "Allah'ın zâtı birdir, sıfatları üç türlüdür." dedi. Bu sıfatlara "Uknûm" adı verildi. Bolüs'ün sapık fikirleri, Yunan filozofu Eflâtun'un felsefesine dayanıyordu. Münâfık olan Bolüs'ün "Îsâ'nın haça gerilmesi, hikmet ve kurtuluştur." diyerek ortaya attığı mânâsız bir iddiâ; bugünkü Hıristiyanlığın esas felsefesini ve bu dinde insanlara verilen yeri tâyin etti.
Barnabas (Barnabe) adındaki havârî, hazret-i Îsâ'dan işittiklerini ve gördüklerini doğru olarak yazdı ise de, bu Barnabas İncîli de yok edildi. Günümüze kadar ancak bir nüshası gelmiştir (Bkz. Barnabas). Uydurma İncîller zamanla çoğalarak, her yerde başka bir İncîl okunur oldu. Büyük Konstantin putperestken mîlâdın 313. senesinde Hıristiyanlığı kabul etmiş, İstanbul şehrini büyütüp îmâr etmiş ve Konstantiniyye ismini vermişti. Konstantin 325 senesinde bir konsil toplayarak mevcud İncilleri dörde indirtmişti. Ayrıca Noel gecesinin yılbaşı olmasını da kabul etmiş, böylece yeni bir Hıristiyanlık dîni kurulmuştu. Îsâ aleyhisselâmın bildirdiği İncîl'de ve Barnabas'ın yazdığı İncîl'de Allah'ın bir olduğu bildirilmişti. Fakat bu İncîl elde bulunmadığı için, filozof diyerek kıymet verdikleri Eflâtun'un ortaya attığı teslis (üçlü tanrı) fikri ilk yazılan dört bozuk İncîl'de yer almıştı. Aryûs ismindeki bir papaz bunun yanlış olduğunu, Allah'ın bir olup, Îsâ aleyhisselâmın O'nun oğlu değil, kulu olduğunu söyledi ise de, bunu dinlemediler. Hattâ afaroz ettiler. Aryûs, Mısır'a kaçtı ve orada tevhîdi (tek Allah inancını) neşretti ise de öldürüldü.
Konstantin'den sonra gelen krallar, Aryûs'un mezhebi ile, yeni Hıristiyanlık arasında şaşkına döndüler. İstanbul'da ikinci ve sonra üçüncü, daha sonra, İzmir ile Aydın arasında bulunan Efes (Ephesus)de dördüncü, Kadıköy'de beşinci ve İstanbul'da altıncı meclisler kurulup,yeni yeni İncîller meydana çıktı. Böylece, Hıristiyanlık ismiyle, akıl ve hakîkat dışında, bir din meydana geldi. Bu sebeplerden Avrupa'da Hıristiyanlığa karşı, yerinde olarak yapılmış olan hücumlar, hâlâ devâm etmektedir.
Bu dînin kitabı olan İncîl, önce İbrânice neşredildi. Sonra Lâtince ve Yunancaya çevrildi. İbrânice nüshası, Yunancaya çevrilirken birçok yanlışlıklar yapılmış, çeşitli putlara tapan Yunanlıların, Tek Allah inancına ısınamayışından ve İncîl'i de, Eflâtun'un felsefesine uydrumak isteyişlerinden dolayı "üçlü tanrı" fikri meydana çıkmıştır. Eflâtun felsefesine göre birçok puta tapmak, her tanrı için ayrı bir put yapmak doğru değildir. İlâhlar hakîkatte üçtür: 1) Bunlardan en büyüğü, görünmez yaratıcı ilâh (Ekkinom), 2) Görünen veya hissedilen ve birincisinin vezîri, yardımcısı olan logos (mantık), 3) Görünen ve bilinen kâinât (tabiât)tır. İşte Yunanlılar ve Romalılar da, Hıristiyanlığı buna benzetmek istemişlerdir. Hazret-i Îsâ; "Ben ancak sizin gibi bir insanım." dediği hâlde, onu "Allah'ın oğlu" olarak kabul etmişler, buna bir de "Rûhulkudüs" ekleyerek "Baba-Oğul-Kutsal Ruh" adı altında üçlü tanrı manzumesi meydana getirmişlerdir.
Halbuki, İbrânice İncîl'de "Baba" kelimesi cenâb-ı Hakk'ın büyük kudret sâhibi olduğunu, hazret-i Îsâ hakkında kullanılan "oğul" kelimesi ise, Allahü teâlânın vücutça oğlu değil, sevgili kulu olduğu anlamına geliyordu. "Rûhulkudüs" ise, cenâb-ı Hakk'ın hazret-i Îsâ'ya verdiği peygamberlik kudretiydi. Kur'ân-ı kerîm'de bu husus meâlen şöyle açıklanmaktadır: "Îmân edenlere misâl olanlardan biri de, İmrân kızı Meryem, nâmusunu muhâfaza etti. Ona (yarattığımız) ruhtan üfledik. Rabbinin sözlerini ve kitaplarını tasdik etmiştir." (Tahrim sûresi: 12)
Hıristiyanların, bu mantığa uymayan üçlü tanrı inancını ortaya koyması ve böylece Îsevîlik dîninin esâsını değiştirmesi, din adamları olan papayı günahsız kabul etmesi, insanların günahkâr olarak doğduklarını iddiâ etmesi, hak dînini doğru yoldan çıkartmış, hele İncîl'de yazılı olduğu hâlde son peygamber Muhammed aleyhisselâmı kabûl etmemeleri, bugün bile İncîl'de mütemâdiyen değişiklikler yapmaları, cenâb-ı Hakk'ın gazâbına mûcib olmuştur. Nitekim Kur'ân-ı kerîm'in birkaç yerinde bu hususta meâlen şöyle buyrulmuştur: "Ey kitap ehli! Dîninizde haddi aşmayın ve taşkınlık etmeyin. Allahü teâlâyı hak üzere bilin (şirk koşmayın). O'nu tenzih edin. Allahü teâlâya karşı ancak hak olanı söyleyin. Muhakkak ki Meryem oğlu Îsâ, Allah'ın ancak peygamberidir. O'nun Meryem'e ilkâ edip bıraktığı kelimesidir. Allahü teâlâdan bir rûhtur. Allah'a ve peygamberlerine inanın! İlâh üçtür demeyin. Böyle söylemekten çok sakının ki, bu sakınmanız sizin için pek hayırlıdır. Muhakkak ki Allah bir tek ilâhtır. Çocuğu olmaktan münezzehtir (uzaktır). Göklerde ve yerlerde olanları O yarattı." (Nisâ sûresi: 171)
"De ki, Allah birdir. Her şeyden müstağnî (hiç bir şeye muhtaç değildir) ve her şey O'na muhtâc olandır. Doğurmamış ve doğurulmamıştır. O'na benzeyen (O'nun dengi olan) kimse yoktur." (İhlâs sûresi: 1-4)
Bütün bunlara rağmen Bolüs (Pavlüs)ün sapık fikirleri zamanla yayıldı. Birçok kilise papazları tarafından tasvip gördü. Böyle inanan Hıristiyanlar, Avrupa krallarını elde edip kuvvetlendiler. Zamanla Hıristiyanlık büyük devletlerin resmî dîni hâline gelince, ortaçağda karanlık bir devir başladı. Hazret-i Îsâ'nın telkin ettiği; "İnsanlık, merhamet, şefkat, sağ yanağına tokat atana sol yanağını da uzat!" esasları tamâmen unutuldu.
Bunun yerine Hıristiyanlar, kin ve nefreti, düşmanlığı ve zulmü ele aldılar. Hıristiyanlık adı altında akla sığmaz zulümler, haksızlıklar yaptılar. İnsanın tüylerini ürperten Engizisyon Mahkemeleri kurarak yüzbinlerce insanı haksız yere ve çok kereler sırf servetlerini ele geçirmek için "dinsiz" adı altında türlü türlü işkenceler yaparak öldürdüler. Galileo gibi dünyânın döndüğünü bildiren bir bilgini, dinsizlikle itham ederek, sözünü geri almazsa, öldüreceklerini söyleyip tehdid ettiler. Allah'a mahsus olan "günâh affetmek" kudretini papazlara verdiler. Bunlar da, para karşılığı günahları affettiler. Hattâ Cennet'ten yerler sattılar. Papalar, türlü bahânelerle kralları bile aforoz ettiler. Hıristiyanlık dînine papazların evlenmemesi, evlenmiş kimselerin katiyyen boşanmaması, günâh çıkarmak mecbûriyeti gibi, mantık dışı kâideler konuldu. Dünyâda yaşamak âdetâ günâh sayıldı.
Bugünkü Hıristiyanlığın Kabul Ettiği Başlıca Esaslar:
1. İnsanlar günahkâr olarak doğar. Çünkü ilk insan hazret-i Âdem, Allah'ın sözünü tutmamış ve onun için Cennet'ten koğulmuştur.
2. Hazret-i Âdem'den sonra gelen bütün insanlar bu günâhı taşırlar.
3. Hazret-i Îsâ, insanları bu günahtan kurtarmak için, dünyâya gelmiş olan Allah'ın oğludur.
4. Cenâb-ı Hak, insanların günâhını affettirmek için, kendi oğlunu haça gerdirmiştir.
5. Dünyâ, bir çile yeridir. Dünyâda zevk ve safâ yasaktır. İnsanlar çile çekmek ve ibâdet etmek için yaratılmıştır.
6. İnsanlar, doğrudan doğruya, Allah ile temas edemezler. Allah'tan bir şey isteyemezler. Ancak râhipler, insanların yerine, Allah'a yalvarabilirler ve onların günâhını affedebilirler.
7. Hıristiyanlığın başında Papa bulunur. Papa günahsızdır. Onun her yaptığı iş doğrudur.
8. İnsanlarda ruh ve vücud ayrıdır. İnsanın rûhunu ancak papazlar temizler. Vücud ise, dâimâ günahkâr kalan bir çirkin et parçasından ibârettir.
Bu akıl ve mantığa sığmayan iddiâlardan dolayıdır ki, Yahûdîliğin düzeltilmesi için uğraşan hazret-i Îsâ'nın ortaya koyduğu din, esasından uzaklaşmış, büsbütün çığrından çıkmıştır. Hıristiyanlığın tekrar doğru yola girmesi için, çok çalışmalar yapılmış, reformlar meydana gelmiştir. Luther isminde bir papaz, Protestanlığı kurarak bâzı düzeltmeler yapacağım derken, bu ilâhî dîni, büsbütün tahrib etmiş, bozmuştur. İşte İslâm dîni, hazret-i Îsâ'dan sonra, bütün bu hatâları düzeltmek, yolundan çıkmış olan ve gittikçe daha da bozulan, "Tek Allah" inancını tekrar ilâhî ve mantıkî bir şekle koymak için Allahü teâlâ tarafından gönderilmiştir.
Hıristiyanlıkta Büyük Mezhepler
Bugün herbiri ayrı bir dînin ortaya çıkışı gibi görülen bu mezheplerin en mühimleri Katolik mezhebi, Ortodoks mezhebi ve Protestanlıktır. Bunlar, çok sayıda kollara ayrılmıştır.
Katolik mezhebi: Bu mezhebi temsil eden Katolik Roma Kilisesinin zirvesinde papa bulunur. Papa, rûhânî bir devletin başkanıdır. Papadan sonra kardinaller, piskoposlar ve râhipler gelir. Bunlar ruhban sınıfını teşkil ederler. Râhiplerin özel görevleri arasında evlenmemek de vardır. Katolik inancında teslis (baba-oğul-kutsal ruh) esastır. Başlıca takdis âyinleri; vaftiz, tövbe, çile, evlenme, papazlığa tâyin ve ölülere yağ sürme gibi törenlerdir. Hıristiyanların, papazlara günâh çıkartma mecbûriyetleri vardır. Merkezi Vatikan olan Katolik Kilisesi, kendini Hıristiyanlığı dünyâya yayan tek evrensel kilise sayar. Katolik Kilisesine Batı ve Lâtin Kilisesi dendiği gibi, Petrus'un Kilisesi de denir.
Ortodoks mezhebi: Bu mezhebi temsil eden kiliseye Ortodoks Kilisesi dendiği gibi Şark ve Yunan Kilisesi de denir. Merkezi İstanbul'dur. Doğu Kilisesi Katolik Kilisesinden kesin olarak 11. asırda (M. 1054) ayrılmıştır. Katolik Kilisesine göre kutsal ruh, baba ile oğuldan çıkmıştır. Ortodoks Kilisesine göre ise, yalnız babadan çıkmıştır. Ortodoks Kilisesi, A'raf, Meryem'in bir erkekle münâsebette bulunmadan gebe kalışı ve papanın yanılmazlığı gibi görüşleri reddeder. Papazlar genellikle evlenir. Halk, ekmek ve şarapla kominyon âyini yapabilir.
Protestanlık: Bu mezhebi temsil eden kiliseye, İncîl Kilisesi adı verilir. Bu isim, bu kiliseye mensup olanların İncîl'den başka bir şeye inanmadıklarına işâret eder. Protestanlarca, herkes İncîl'i okuyup anlayabilir.
Luther ismindeki Alman papazı 1517 senesinde Roma'daki papaya isyân edince, kiliselerin bir kısmı buna uydu. Bunlara da Protestan Kiliseleri denildi. Luther'in başlattığı bu hareket, İngiltere'de Anglikanizm Kilisesini, Fransa ve İsviçre'de de Kalvinizm'i ortaya çıkarmıştır.
Protestan kiliseler papa otoritesini reddederler. Tanrıya ulaşabilmek için hiçbir kilise adamının aracılığını kabul etmezler. Papaslar evlenirler. Günah çıkartmak umumiyetle kaldırılmıştır. En yüksek otorite kitaptır. Protestanlık, Almanya'da, Kuzey Avrupa memleketlerinde ve Kuzey Amerika'da yayılmış bulunmaktadır.
Hıristiyanlık mezhepleri arasında târihte çok şiddetli mücâdele olmuştur. Meselâ Saint Bartelemy yortu günü olan 1572 yılı 24 Ağustosunda Dokuzuncu Şarl ve Kraliçe Katerin'in emri ile Paris ve civârında 60.000 protestan öldürüldü. Böyle nice işkencelerde dökülen Hıristiyan kanları, Müslümanların harp meydanlarında döktükleri Hıristiyan kanlarından kat kat fazladır.
Hıristiyanların İbâdetleri
Hıristiyanların ibâdet yerlerine kilise adı verilir.
Hıristiyanlıkta kilise, toplumun rûhânî ve cismânî bütün hayâtına hâkim olmuştur. Bu hâkimiyet şunlardan ibârettir.
1. Günahların îtirâfı: Kilisenin günahları îtirâf ettirmesi ve papazın günah çıkarması, en az hayatta bir defâ olarak kabul edilmiştir.
2. Vaftiz: Hıristiyanlıkta baba, oğul ve kutsal ruh adına vaftiz olmak kilisenin emridir. Bu, yüze su serperek veya vücudu suya batırarak yapılır. Su ile yıkamak sûretiyle yapılan vaftiz, Îsâ'nın kanalıyla insanların kirlerinin temizlenmesini sembolize eder. Böyle vaftiz olan kimse kilise önünde îmânını îlân etmiş olur.
3. Communion âyini: Bu, ekmeği kırıp üzerine şarap dökerek yemektir. Güyâ Îsâ'nın taraftarlarıyla birlikte son gece yediği yemeği sembolize eder.
4. Nikâh kıymak: Nikâh kilisede kıyılır. Kilise dışında yapılan nikâhlar meşrû değildir. Böyle yapmayanlar nikâhsız kabul edilir.
5. Ölüye mukaddes yağ sürmek: Ölüm döşeğindeki bir kişiye din adamının zeytinyağı sürmesi vazîfesidir.
Hıristiyanlıkta kilisede yapılan günlük ve haftalık ibâdetlerden başka senelik bayramlar da vardır:
a) Günlük ibâdet evvelce yedi defâyken, bugün hergün kilisede iki vakit ibâdet ve duâ vardır. Sabah ve akşam yapılan bu ibâdetler için tesbit edilmiş bir vakit yoktur. Günlük ibâdet bir saat sürer. Toplu ibâdet, ferdî ibâdetten daha makbuldür.
b) En büyük ibâdet pazar günü yapılan ibâdetin topluca yerine getirilmesidir. Pazar âyininde vaaz ve nasîhatlara da yer verilir. Vaftiz ve diğer merâsimler hep pazar günleri yapılır. Düğün merâsimleri, dünyevî olduğu için ikindiden sonra yapılır.
Hıristiyan Bayramları
1. Noel Bayramı: Hazret-i Îsâ'nın doğum yıl dönümü olarak kabul edilir. Her sene aralık ayının sonunda yapılır.
2. Paskalya Yortusu: Hıristiyanlıkta hazret-i Îsâ'nın ölümünden üç gün sonra dirildiğine inanılır. Paskalya bunun hâtırasıdır. Nisanın 15'inden sonraki pazara tesâdüf eder.
3. Transfiguration Günü: Paskalyadan yüz gün sonradır, şekil değiştirme günüdür.
4. Meryem Ana Günü: 15 Ağustosa yakın pazar günü yapılır. Bu günde kadınlar ve kızlara Meryem Ananın iffeti, temsîlî olarak gösterilir.
5. Haç Yortusu: Eylülün 15'inde olur. Kudüs'ten İran'a götürülen haçların alınmasıyla ilgilidir. Genelde Hıristiyan ibâdetleri bunlardır.
Hıristiyanlıktaki Son Gelişmeler
Hıristiyanlık âleminde son zamanlarda Allah inancı husûsunda önemli değişmeler ve gelişmeler olmaktadır. Katolik Kilisesinin ve Vatikan'ın papadan sonra en önde gelen rûhânî lider ve bilim adamlarından meydana gelen dört kişilik bir heyetin yedi yıllık bir araştırma neticesinde hazırladığı Evrensel Kateşizm (Tebliğ) adlı el kitabında Katoliklerin de İslâmiyetteki gibi "Tek Allah" inancında olmaları gerektiği belirtildi. Papalığın direktifi ile yedi yılda hazırlanan kitap 1992 yılında Fransa'da pisayasaya çıktı.
Hıristiyanların yeni el kitabı denilebilecek eserin şimdiye kadar bu gâye ile hazırlanan diğer papalık yayınları arasındaki en önemli farkı, Allah inancının "Baba-oğul-Rûhu'l-Kudüs" şeklinde olmaması gerektiğinin açıkça belirtilmesidir.Kitapta; Allahü teâlâya yaratılmış varlıkların sıfat ve sûretlerinin hiçbirisinin yakıştırılamayacağı, çünkü Allahü teâlânın ne erkek, ne kadın ne de insan sûretiyle ilgisi bulunmayan tek yaratıcı olduğu ifâde ve kabul edilmektedir. Bu yeni inancın İslâmiyetteki Allah inancı gibi olması gerektiği açıkça belirtilmektedir.
Asırlardır "Baba-oğul-Rûhu'l-Kudüs" şeklindeki teslis inancı taşıyan Katoliklerin bu inançlarının yanlış olduğu, Vatikan Rûhânî Meclis sorumluları Honore ve Konstant, eserin kontrolörü Kardinal Law, redaksiyon sekreteri Papaz Mgr Schönborn'un Papa'nın da tasdikiyle yayınladıkları Evrensel Kateşizm adlı eserde açıkça belirtildi. Bu kitapta, haklar, kilise ve Katoliklik, Protestanlık ve Ortodoksluk, Yahûdîlik, İslâmiyet ve diğer dinlerde Allah inancı olduğu gibi ele alınıyor ve yorumlanıyor. Netice olarak en doğru Allah inancının İslâmiyetteki gibi olması gerektiği kararlaştırılarak, Katoliklerin Tek Allah'a inanmaları gerektiği belirtiliyor.
Âile çevre meseleleri, işsizlik, insan hakları, yaratılış esasları ile günümüz dünyâsında çok tartışılan cinsiyet konuları üzerinde durulan, Vatikan'ın bu yeni eserinde; "Huzurlu yaşamanın anahtarı Yaratan'ı benimsemek ve Tek Allah'ın varlığına inanmaktır." denilmektedir.
Hıristiyan dünyâsında bomba tesiri meydana getiren bu eserin yayınlanması ve dağıtımına başlanması bilim adamlarınca çok önemli bir gelişme olarak kabul edilmekte, doğacak netice merak ve ilgiyle beklenmektedir.
Bundan 359 yıl önce Müslüman âlimlerin kitaplarından iktibas ederek dünyânın güneş etrâfında döndüğünü söyleyen ve Kopernik Teorisini açıkça müdâfaa eden Galileo, fikirlerinden vaz geçmesi ve dîne karşı gelmemesi için papalık tarafından uyarıldı. Hattâ geçmiş hatâlarından pişmanlık duyduğuna dâir bir yazıya imzâ koyması için Engizisyon'un baskısına mâruz bırakıldı. Ancak Galileo son nefesinde "Eppur si Mouve=Dünyâ hep dönüyor!" diye fısıldayarak ömrü boyunca fikrine sâdık kaldığını gösterdi. "Allah dünyâyı bir daha hareket etmemek üzere durağan bir temel üzerine oturtmuştur." şeklindeki İncil'in tahrif edilmiş bir cümlesiyle çelişkili fikirler ihtivâ eden İki Kâinât Sistemi Üzerine Konuşmalar adlı kitabından dolayı Engizisyon'ca müebbed hapse mahkum edilen Galileo, gözleri kör olduktan sonra 1642'de öldü. Galileo'nin ölümünden 350 yıl geçtikten sonra Papalık Bilimler Akademisinin bir oturumunda onun dâhî bir fizikçi ve sâdık bir Hıristiyan olduğuna karar verildi. Papa John Paul'ün bir konuşmasıyla 1992 senesinde Galileo temize çıkarıldı. John Paul, Hıristiyan dünyâsındaki din-bilim çatışmasının dillere düşmüş bir örneği olan Galileo meselesinin tarafların birbirlerini yanlış anlamalarından kaynaklandığını iddiâ etti.
Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.