Efsanevi kör bir şaire, Homeros'a mal edilen epik şiirler, Miken devriyle ondan sonrasının, yani XII. yüzyıldan VIII. yüzyıla kadar olan bir dönemin kültürel ve sosyal yaşamından örnekler sergiler bize.İlyada ile Odysseia, dünya edebiyatının ön planda gelen eserleri arasındadır. Öyle olduğu için de, bu şiirlerin, nerede ve nasıl ortaya çıktıkları sorunu uygar insanlığı öteden beri ilgilendirmiş durmuştur. İsa'dan önce III. yüzyılda, kimi Yunan bilginleri Homeros'un yaşadığından kuşkuluydular. İki bin yıl sonra, XVIII. yüzyılla XIX. yüzyılın başlarında, Alman bilgini Frederic - Auguste Wolf, İlyada ile Odysseia yazarı olarak, Homeros sorununu bütün keskinliği ile ortaya koydu yeniden. Wolf, Prologomènes à Homeros (1795) adlı eserinde, bu şiirlerin epik halk türlerinden ve kendiliğinden doğduğu ileri sürer. Buna karşı çıkanlar - ki aralarında Schiller ve Goethe de vardı - bu şiirlerin, sanatsal bir bütünlük taşıması bakımından, dâhi bir yazarın kaleminden çıkmış olabileceğini ispat ettiler. Bugün, uzmanların çoğunluğu, her iki eserin de, beraberce İsâ'dan önce IX. yüzyılın sonlarıyla VIII. yüzyılın başlarında, bir büyük şairce meydana getirildiklerini tahmin etmektedirler. Bu büyük şair Homeros da olabilir. Ancak, halk şiirlerinin (aède) yüzyıllar boyunca söyledikleri destanlar, yani halkın yarattığı eserlerden yararlanıp bir bütün oluşturmuş olsa gerek bu dâhi yazar. Homeros yaşadı ya da yaşamadı, önemli değil; önemli olan İlyada ile Odysseia.Ne bakımdan ilgilendiriyor bu güzel şiirler tarihi?Homeros'un şiirleri, arkaik Yunan'daki yaşamın birçok yüzyıllarını yansıtıyor. Başta, özellikle İlyada'da, Dorların istilâsından çok önce Mikenlerin görkemli zamanlarından olaylar, tipler ve sahneler buluyoruz. İlyada'nın konusu da, Miken karlı, altın babası Agamemnon'un kumandasında birleşmiş Akalı birliklerin Troya'ya karşı giriştikleri seferde - İsâ'dan önce 1180 yılına doğru - Mikenlerin görkemini dile getiriyor. Bu poem, Troya savaşını, daha doğru olarak, bu savaşın sonlarındaki olaylardan birini canlandırıyor: Anlı şanlı Troyayı savunanların Akalar karşısındaki bozgunu. Ancak, İlyada'nın asıl içeriği, Dor istilâlarından sonraki Yunanistan'ı ve İsa'dan önceki VIII. yüzyılın başlarına kadar süren Homeros devri Yunanistan'ını niteliyor.Böylece, demirden silahın adı, tunç silahtan ondört kez daha az geçer kitapta. Şu sonuç çıkar ki bundan, demir, daha önce de biliniyordu; ancak şair bu madenin merak konusu olduğu bir devri anlatmaktadır. Odysseia ise, Troya savaşı kahramanlarının dönüşünü, barış zamanındaki günlük yaşamı göstermektedir. Orada ise demir İlyada'da olduğundan üç kez daha fazla geçer gerçi, ancak bakır ve tunç, demirden dört kez daha fazla zikredilir. Son olarak da, kimi bölümler, sınıflara bölünmüş köleci toplumun oluşumundan bahsettiği için, daha sonraki bir dönemle ilgilidir.
XI. yüzyılın IX. yüzyıla kadar süren Homerik toplum, doğal ekonomi, yani ürettiği yerde tüketen bir temele dayanmaktadır. Ekonominin temeli hayvan yetiştirmedir: Sürü hayvanları, değer birimidir. Örneğin, bir büyük bakır kazanın bedeli 12 öküzdür, genç bir köle de 4 öküz. Nişandan dönme bile hayvanla ödenmektedir. Tarım, şiirlerde ikinci plânda: Henüz karabasan kullanıldığından, vadilerin yumuşak ve alüvyonlu toprağı sürülüp ekilmektedir; bununla beraber, tarım hayli de gelişmiştir: Arpa ve çavdar ekilmekte, sebze ve yemiş ağacı yetiştirilmektedir. Çiftçilerden ayrı, aracı bir tabaka olarak ve Pazar için meta üreten zanaatçılar görmüyoruz henüz.
Sipariş üzerine çalışan meslekler olarak, çömlekçiler, dericiler, demirciler, ev yapanlar, mücevhercilerin adı geçiyor; halk ozanlığı, münadilik de meslekler arasında. Saygın bir yerleri var bu mesleklerin ve halk için çalışanlar diye adlandırılıyorlar. Demirhanesinde fırını, örsü ve çekiciyle çalışan tanrı Hephaistos, demircilik mesleğinin temsilcisi olarak görülmektedir.
Süreli ilişkiler ve ticaret yok, para da.
Ama, uzak yerlere deniz yolculuğunun öykülerini görüyoruz. Odysseia, kahramanının bir diyardan bir diyara gezilerini anlatıyor: Odysseus, orada özellikle Mısır'a seyahatinden bahsediyor; başka deniz yolculuklarının öyküleri de var, hattâ ticaret anlaşmalarının. Homeros'un Yunanistan'ında, bir yer dışında, kent, zanaat ve ticaret merkezi olarak yok henüz.
Homeros'un toplumu klana dayanıyor, ancak çözülüş halindedir bu klan; eşya, hattâ evler özel mülkiyetin konusudur çünkü. Sadece toprak topluluğa ait bulunmakta ve topluluğun her üyesi, onun bir parçasından yaşamı boyunca yararlanmaktadır. Öyle olduğu için de, daha o zamandan büyük bir servet farklılığı görülmektedir. Klanın kıdemleri, topraktan birçok parçalar (kleros) elde etmekte ve o yüzden de çok toprağı olanlar diye adlandırılmaktadır.
Zengin ve güçlü soyluların (basileus), genellikle ayrı bir yerleri var.
Bu soyluların, topluluk mallarından çekip ayırdıkları mülkler bulunuyor. Şiirler, bu soyluların, barıştaki yaşamlarıyla silâhlı çatışmalarını anlatmakta. Barış zamanında, soylular, büyük aileler halinde, kendi mülklerinde yaşamakta ve köleler hizmet etmektedir kendilerine. Doğrusu istenirse, kölelerin sayısı da fazla değil; daha sonra Aristoteles'in diyeceği gibi, canlı mal diye nitelendirmek mümkün değil onları henüz. Bu köleler, efendileriyle aynı yaşamı paylaşmakta. Öyle olduğu içindir ki, soylu Alkinous'un kızı, beyaz kollu Nausika, deniz kıyısına inip, kölelerle çamaşır yıkamakta;domuz çobanı köle Eumêe de, Odysseus'un güvenilir adamıdır, vb. Ancak, Homeros toplumundaki köleler sınıfının çekirdeğini oluşturmaktadır.
Klan rejimindeki çözülmeyi, topluluğun bağrındaki pekaçık bir farklılaşma da göstermektedir. Gerçekten Homeros'un şiileri; theteslerin, yani ellerindeki toprak parçalarını yitirip, soylulara hizmet eden topluluk eden topluluk üyelerinin acıklı durumunu anlatmakta: metanasteslerin, her türlü haklardan yoksun, evsiz barksız oradan oraya dolaşan ve serseri bir yaşam süren bu kişilerin durumu da bir sorun.
Toplum henüz sınıflara bölünmediğinden, devlet de yoktur; idari ve adli örgütler, halk kitleleriyle doğrudan ilişkisini koparmış, giderek onların üstüne çıkabilmiş değil. Doğmakta olan iktidar, doğuştan soylulardan gelen basileuslerin ellerinde toplanmakta yavaş yavaş; bu basileuslerin çevresinde toplanan yaşlılar kurulu da, soyluların temsilcilerinden oluşmakta. Ancak sıradan insanların kitlesi, topluluğun üyeleri olarak, haklarını korumaktadırlar henüz. Soylular, hele savaş zamanında, sıradan askerlerin, giderek halkın düşüncesini dikkate almak, önemli kararların alınmasında onları meclisler halinde toplantıya çağırmak zorundadır.
Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.