STOCKHOLM, —1960 yılında Berdereş’te* doğdu. Örgütsel ve siyasal yaşama, 16 yaşında KDP üyeliğiyle katıldı. 18 yaşında, Musul’da öğrenimi sürdürdüğü bir dönemde, ilişkileri güvenlik güçleri tarafından tesbit edildi ve o andan itibaren ait olduğu kentte barınma olanakları ortadan kalktı. Bu nedenle 1978 yılının bir kış gününde, sevgili kentini, güneş doğmadan terk etmek zorunda kaldı. 18 yaşında sokaklarını, arkadaşlarını, yoldaşlarını, dostlarını ve tanıdıklarını geride bırakan bir genç, başını sadece bir kez çevirip, kentinin tüm bildik yerlerini üzgün gözlerle süzdü. Karanlığın gazabından kaçan bir delikanlı ülkesinin dağlarına sığınmak zorunda kaldı Yüksek dağlara sığındığı andan itibaren de, Gare, Hayır, Metinan ve Komate’de gezmedik yer bırakmadı. Adım adım, patika patika, vadi vadi, köy köy dolaşıp olgunlaştı. 1980 yılından sonra da, Kuzey Avrupa’ya doğru yola çıktı ve bir Newroz akşamı İsveç’in başkenti Stockholm’da soluk aldı.
İskandinavya Yarımadası’nda barınacak bir yer arayan gencin adı Husro Goran idi. İsveç’te Stockholm Üniversitesi’nde eğitimine devam eden Husro Goran, ekonomi bölümünden mezun oldu. Bir süre Handelsbanken’de çalıştıktan sonra Stockholm Üniversitesi’ne tekrar döndü ve bu kez de tarih bölümünü okumaya başladı. İsveç’te yaşadığı süre içinde Dagens Nyheter, Folket i Bild ve Arbetaren gibi birçok gazetede yazıları yayınlanan Goran, 1991 yılındaki başkaldırı sırasında Kürdistan’a gittiği zaman, ülkesini süsleyen çiçekler tarafından sevinçle karşılandı. Ancak bu sevinci uzun sürmedi ve koca bir ulusun tarihi göçünden sonra da İsveç’e geri döndü. İsveç Kürdistan dernekleri Federasyonu’nun 1992 yılında yapılan kongresinde, Yürütme Kurulu üyeliğine seçildi. Ardından da, saymanlık görevini üstlendi. 1992 yılında yapılan genel seçimlerden sonra beliren bir umut ışığı ile bu ülke dağlarının da bahar yüzü görebileceğine ilişkin işaretler görülmeye başlandı. O an, kararını verip Kürdistan’a döndü. 1993 yılında KDP Politbürosu’na bağlı Merkezi Araştırmalar Komisyonu üyeliğine atandı. Araştırmalarının yanı sıra, kitle örgütleri ve sendikalar ile ilişkilerin sorumluluğunu da üstlendi. Mart 1994’te, Kürdistan Parlamentosu’nun Müdürlüğü görevine getirildi. 2003 yılında ise, önce KDP’nin 14. Bölge ikinci sorumluluğu, ardından da Kürtler adına Musul Vali Yardımcılığı görevini üstlendi. Evli ve üç cocuk babası olan Goran’ın ailesi Kürdistan’da yaşamakta ve çocukları da orada okula devam etmektedir. Şimdiye kadar ortak yayınlanan birçok kitap ve broşürün yazılmasına katılan Goran’ın, bu çalışmaların dışında yayınlanmış iki de kitabı var: 1990 yılında arapça olarak yayınlalan ”Tarihi süreç içinde Kürdistan” ve 2002 yılında Kürtçe olarak yayınlanan ”Musul Vilayeti’nde Kürtler”.
Husro Goran iki haftadır İsveç’te bulunmaktadır. Goran, aynı zamanda Musul konusunda uzman bir kişi. Kendisiyle yaptığım sohbette, söz konusu uzmanlığın yanı sıra, düşüncelerinin son derece net olduğuna ve ayrıca kendisinden emin bir biçimde konuştuğuna da tanık oldum. Bu nedenle, İsveç’e gelişini bir fırsat olarak değerlendirip, kendisi ile, merak edilen kimi konuları içeren bir söyleşi yaptım.
Musul Vali Yardımcısı Husro Goran ile yaptığım söyleşiyi aşağıda sunuyorum.
Sayın Husro Goran, izin verirseniz, Irak’ın adından başlamak istiyorum. Ortak devletin adı neden Irak oluyor? Bildiğim kadarıyla Irak, Tikrit-Rumadiye hattının aşağısında yer alan bölgenin adıdır. Eğer bu devlet, baştan itibaren iki temel ulusun devleti olacaksa ve eğer bu devlet federal bir devlet olacaksa, neden bir Arap bölgesinin adını taşıyor?
Husro Goran: Tarihe bir göz attığımızda, İslamın bölgeye gelişi sırasında, Arapların bugünkü Irak’ın güneyi ile orta bölgesine Bilad el Iraq dediğini görürüz. Yani Irak ülkesi. Bildiğim kadarıyla, ”ırak” sözcüğü Arapçada, eski, soylu ve ayrıca uygar ülke anlamına gelmektedir. Fakat hiç kimse Kürdistan’ın güneyine, ya da kimilerinin deyimiyle ”Kuzey Irak”a ”hiçbir zaman Irak” demiyordu. Eskiden ”Irak” adı telafuz edildiğinde, Tikrit’ten Hımrin dağlarına kadar olan sınır kastediliyordu. Osmanlı dönemine ait haritalar da –hatta 100 yıl öncesine ait olanlar bile- incelendiğinde, bugünkü Irak’ın üç ayrı bölgeden oluştuğu görülecektir: Irak, Kurdistan ve Cezire (Cezire, Musul’un batısı ile Suriye ve Ürdün sınırına doğru uzanan bölgeye verilen addır). Bu, Osmanlı haritalarında çok açık bir biçimde yer almaktadır. Ama Irak devleti 83 yıldan bu yana vardır. Kürdistan’ın güneyi de 1926 yılında bu ülkeye bırakıldı ve o tarihten itibaren de, Irak Devleti’nin sınırları içinde bulunmaktadır.
Bu yeni ülkeye yeni bir ad bulunması gerektiği ile ilgili düşüncene katılıyorum. Yalnızca ülke adı değil, bu ülkenin bayrağı, sembolü ve ulusal marşı da yeniden tespit edilmeli. Söz konusu yeni devlette, her iki ulusun renkleri yer almalı. Ad konusuna dönersek, örneğin; Çek ve Slovaklardan oluşan devlete, iki ulusun adının birleşmesinden oluşan Çekoslovakya adı verilmişti. Yugoslavya konusunda da aynı yöntem izlendi. Yugoslavya, Güney Slavları ülkesi anlamına gelmektedir. Çünkü bilindiği gibi, üç çeşit Slav bulunmaktadır: Çek, Polonyalı ve diğerlerinden oluşan Batı Slavları; Rus, Beyaz Ruslar ve Ukraynalılardan oluşan Doğu Slavları ve Sırb, Hırvat, Makadon, Sloven ve Bosnalılardan oluşan Güney Slavları. Bundan ötürü de, Yugoslavya adı, tüm güney Slavlarını temsil etmekte idi. Bu nedenle eski Irak’ın yerini alacak yeni devletin oluşumunda, baştan itibaren her iki ulusun renkleri bulunmalı.
Bu, Irak bayrağı için de geçerlidir. Irak bayrağını Kürdistan’da asmıyoruz. Bununla, ayrılıkçı olduğumuzu ya da Irak’ın birliğini istemediğimizi belirtmeyi amaçlamıyoruz. Fakat Irak’ın bugün kullandığı bayrak, Baas bayrağıdır. Bu bayrak 1963 yılında Baas Partisi’nin iktidara gelmesi ile ortaya çıktı. Bayrakta yer alan üç yıldız, Arap birliğini temsil ediyor. Mısır, Suriye ve Irak bayraklarına dikkat edildiğinde, Mısır’ın bayrağında bir, Suriye’nin bayrağında iki ve Irak’ın bayrağında da üç yıldız olduğu görülecektir. Bu, üç devletin birliğini temsil ediyordu. Birlik konusunda başarılı olunamadı, ama bayrak olduğu gibi kaldı. Aslında, Irak Geçici Yürütme Konseyi yeni bir bayrağın saptanması için karar almıştı, fakat önerilen yeni bayrak konusunda anlaşmaya varılamadı. Bu nedenle, bayrak sorununun çözümü, önümüzdeki döneme bırakıldı. Irak bayrağında Kürtleri temsil eden renkler mutlaka olmalı ve Irak ülkesinin yeni renkleri, Arap birliğinin sembolü olmadığını, buna karşın Irak’ı oluşturan farklı renklere sahip tüm kesimleri temsil ettiğini göstermek zorundadır.
Musul Vali Yardımcılığı görevini yürütüyorsunuz. Ayrıca Musul konusunda uzman bir kişi olarak da tanınıyorsunuz. Bu nedenle, Musul konusundaki sorularıma ”Musul” sözcüğünün anlamı ile başlamak istiyorum. ”Musul” ne anlama geliyor?
Husro Goran: Araplar bu sözcüğün, farklı yerleri birleştiren yer anlamına gelen ”El Musul” sözcüğünden geldiğini ileri sürmektedirler. Fakat bu doğru değildir. Çünkü Musul adı, Araplar ve İslam’ın bölgeye gelişinden önce vardı. Yunanlı Ksenefon’un M.Ö. 401 yılına ait belgeleri, bu konuyu çok açık bir biçimde aydınlatmaktadır. Bilindiği gibi, bir komutan olan Ksenefon, aynı zamanda bir tarihçi idi. Yunan ordusu, Fars Şahı’na karşı giriştiği savaşta yenildikten sonra, Dicle nehrini izleyerek, kuzeye doğru yöneldi. Ksenefon Musul’a vardığında, burada Ninova adında eski ve yıkılmış bir kentin bulunduğunu belirtiyor. Kent Medler tarafından yıkılmış ve ahalisi yok edilmişti. Ksenefon ayrıca, ırmağın diğer yakasında adı Musul olan küçük bir kent bulunduğunu da belirtiyor. Arapların her şeyi Araplaştırmaktan yana bir politika izledikleri iyice biliniyor. Bu nedenle Musul’un adı da El Musul olarak değiştirildi. Akre’nin adı Ekre, Kirmanşah Kermesin, Somira Samara ve Sere Kaniye de Ras el Eyn olarak değiştirildi.
Musul sorunundan söz edenlerin her biri, sorunu farklı bir biçimde algılıyor. Size göre Musul sorunu nedir ve Kürtlerin orada ne gibi hakları bulunmaktadır?
Husro Goran: Bu soruna yanıt vermeden önce, tarihsel bir arka planı gözler önüne sermem gerekiyor. Yani Musul sorunun tarihine biraz yönelmem gerekiyor. Musul çok eski bir kenttir. Musul yöresi binlerce yıl önce Asur İmparatorluğu’nun başkenti idi. Bölgeye daha sonra Medler , onalrın ardından da Araplar ve İslam geldi. Söz konusu dönemi anlatan Arap yazarları, Musul’un, biri Hiristiyanlardan ve diğeri de Mecusi, yani ateşe tapanlardan oluşan iki ayrı mahallesinin bulunduğunu yazıyorlar. Sözü edilen ikinci mahalle Medlerin mahallesi idi. Musul İslamın gelişiyle önemli bir uygarlık merkezi haline dönüştü. Musul tarihte ayrıca birçok emirliklere başkent olmuş bir kenttir de. O, her zaman bir sanat ve ticaret kenti olarak işlev görmüş. Halep kentinin Suriye için önemi ne ise, Musul’un da Irak için önemi odur. Musul her zaman vilayetin merkezi olmuştur. Osmanlılar döneminde, bugünkü Irak’ta üç vilayet vardı: Güneyde Basra, orta bölgede Bağdat ve kuzeyde, yani Kürdistan’da Musul. Her bir vilayette bir vali bulunuyordu. Musul vilayeti üç sancaktan oluşmaktaydı: Süleymaniye, Kerkük ve Musul. Vilayetin sınırlarını, güneyde Hımrin ve Mekhul dağları, kuzeyde de Türkiye ve Irak’ın bugünkü sınırları oluşturmakta idi. Üç sancaktan söz ettiğimde, Erbil ve Duhok’un da Musul vilayetinin sınırları içinde olduğunu belirtmek istiyorum. Osmanlılar döneminde vilayet nüfusunun üçte ikisi (2/3) Kürtlerden oluşmakta idi. Geri kalan nüfus da, Arap, Türkmen, Yahudi, Asuri, Suryani, Keldani gibi halklardan oluşmakta idi. Vilayetin sınırları içinde Kürt emirlikleri her zaman varlığını sürdürmüştür. Örneğin; Süleymaniye’de Baban Emirliği, Revandız’da (Erbil buraya bağlı idi) Soran Emirliği, Amediye’de (Duhok buraya bağlı idi) Bahdinan Emirliği bulunmakta idi. Musul’da, etkinliği sadece Musul kent merkezi ile sınırlı olan bir vali bulunmakta idi. Sözünü ettiğim Kürt emirlikleri, Musul Valisi’nin egemenliği altında bulunmuyorlardı, her biri, kendine ait bölgede egemen konumda idi. Ancak Osmanlılar 18. yüzyılın sonlarına doğru, tüm Kürt emirliklerini ortadan kaldırmaya yönelik büyük bir hareket başlattılar. Osmanlılar önce Baban Emirliği’nin, ardından Soran Emirliği’nin ve daha sonra da Botan Emirliği’nin direnişini kırarak, tümünü ortadan kaldırdı ve böylece hiçbir emirlik bırakılmadı. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra yayınlanan Wilson Doktrini, Türk olmayan tüm ulusların Osmanlı egemenliğinden kurtularak özgürlüklerine kavuşmalarına olanak tanıyordu.. Daha sonra Sevr Antlaşması imzalandı. Söz konusu antlaşma, Kürtlere devlet kurma hakkı tanıyordu. Fakat Atatürk’ün ortaya çıkışı ve Ekim Devrimi’nin yanı sıra, Kürdistan’da petrolun bulunuması, Kürtlerin rüyalarının gerçek olmasını önleyerek, tüm umutların boşa çıkmasına yol açtı.
Musul sorunu 1923 yılında ortaya çıktı. Bu sorun, Türkiye ile yeni kurulan Irak Devleti -İngilizlerin desteği ile- arasında çıkmıştı. Sorun çözülemediği için Milletler Cemiyeti’ne devredildi. Milletler Cemiyeti 1924 yılında bir komisyon kurarak Musul Vilayeti’ne gönderdi. Komisyon Macaristan eski Başbakanı Kont P. Teleki, İsveçli Bakan M. Af Wirsen ve Belçikalı A. Paulis’ten oluşuyordu. Komisyon’a İsveçli M. Af Wirsen başkanlık ediyordu. Komisyon’un görev süresi bir yıl idi. Musul Vilayeti’ne gelen Komisyon üyeleri, birçok kent ve köy dolaşıp, halkla ilişki kurarak, bir rapor hazırladı. Komisyon’un hazırladığı rapor 1925 yılının Aralık ayında sunuldu. Raporda Irak’tan söz edilirken, Musul hiçbir zaman onun içinde bir yer olarak hesaplanmamıştı. Raporda da, Irak’ın sınırının Tikrit olduğu açıktır. Raporda, ayrıca nüfus ve dil açısından düşünüldüğünde, halkın %65’inin Kürt olduğu ve bu nedenle de onlar için bir devlet kurulabileceği belirtiliyordu. Fakat ekonomik açıdan Musul Bağdat’a bağlı idi. Kuşkusuz, bu rapor Türklerin hoşuna gitmiyordu. Türkler Musul Vilayeti’ni parçalama girişiminde bulundular. Yani Zap Suyu’nun (küçük Zap) kuzeyinin Musul kenti ile birlikte kendilerine bağlanmasını, güney kesiminin ise Irak’a kalmasını istediler. Fakat bu istem kabul edilmedi. Çünkü İngilizler bu vilayete çok önem veriyorlardı. Birçok ekonomik nedenden ötürü, söz konusu vilayetin Irak sınırları içinde kalması gerektiğini düşünüyorlardı.
Bu vilayet 1926 yılının başında resmen Irak’ın bir parçası oldu. Ancak Komisyon’un raporunda, vilayetin Irak’a bırakılması halinde, Kürtlerin haklarının korunması gerektiği ve onların otonom bir yönetime sahip olamalrı gerektiği belirtiliyordu. 1930 yılında Milletler Cemiyeti’nde Irak resmen devralınıp, İngilizler orayı terk ettiğinde, yine Kürtlerin haklarının korunması gerektiği yazılı olarak belirtiliyordu. 1931 yılında Irak’ta Dil Yasası çıkarıldı. Bu yasaya göre, Kürtçe okullarda, mahkemelerde ve Kürtlerin çoğunluk olduğu tüm yerleşim birimlerinde resmi dil olacaktı. Ancak ne yazık ki, uygulamada böyle bir şey görülmedi ve Kürtler buna isyan ettiler. İlk başta Şeyh Mahmut Berzenci’nin, daha sonra da 1932 yılında Barzani’nin önderliğinde baş kaldırıldı. Kürtler 1943 yılında da Barzan’da isyan ettiler. Krallık kaldırılıp, Irak’ta cumhuriyet kurulduğunda, Irak Anayasası’nda, bu ülkede Kürt ve Arapların eşit haklara sahip olduğu yazıldı. Irak bayrağında ve devleti temsil eden sembolde, Kürtleri temsil eden renk ve sembol de vardı. Fakat ne yazık ki, 1961 yılının Eylül ayında Irak Hükümeti yavaş yavaş geri adım atarak, Kürtlerin haklarını yadsımaya başladı. İşte KDP’nin örgütlediği ve Mustafa Barzani önderliğindeki Eylül Devrimi bu nedenle başladı. Etkinlikler gün be gün gelişerek sürdü, ancak Hükümet’in uyguladığı baskı da o oranda gelişti. Musul sorununun ortaya çıkması ile ilgili tarih budur. Musul sorunu Kürdistan sorunudur, Güney Kürdistan sorunudur.
Tarih ve mevcut tarihi belgeler dikkate alındığında, Kürtlerin Musul’da her zaman çoğunlukta oldukları görülüyor. Bu, Milletler Cemiyeti’nin belgelerinde de çok açık bir biçimde yer almaktadır. Milletler Cemiyeti Komisyonu’nun raporunda ve her üç devletin, yani Türkiye, Irak Krallığı ve İngiltere’nin verdiği istatistiklerde de Kürtler çoğunluktadır. Bu nedenle, Musul’un demografik yapısını sormak istiyorum. Musul’un bugünkü demografik yapısı nasıldır?
Husro Goran: Musul’un demografik yapısına değinecek olursak, Milletler Cemiyeti’nin 1925 yılında yayınlanan belgesinde, Kürtlerin çoğunluk oluşturduğunu belirtmiştik. Fakat Musul Vilayeti’nin 1925 yılındaki sınırları ile bugünkü sınırları çok farklıdır. Daha önce de belirttiğim gibi, Irak o zaman üç vilayetten oluşuyordu. Ama bugün 18 küçük vilayetten oluşuyor. Musul bu 18 vilayetten biridir. Bugün Süleymaniye, Kerkük, Erbil ve Duhok Musul’a bağlı değiller, ayrı vilayetlerdir. Anılan vilayetlerde Kürtler nüfusun %95’ini oluşturuyor, Kerkük’teki Kürt nüfusu ise, %50’yi aşkındır. Bugünkü Musul Vilayeti’nde Kürt nüfusu %35-40 civarındadır. Onuncu ayda, bu konunun daha da aydınlanacağını umut ediyoruz. Çünkü Irak Hükümeti tüm yerleşim birimlerinde genel sayım yapacaktır. Musul Vilayeti’nin bugünkü nüfusu 3 milyondur. Musul kenti Bağdat’tan sonra ikinci büyük kenttir. Kent merkezinin nüfusu 1 750 000’dir. Musul’un 9 kazası bulunmaktadır. Şengal, Şeyhan ve Mahmur gibi kazalarda Kürtlerin nüfusu %80’den fazladır. Tılkeyf ve Karakuş gibi kazalarda ise %50 sınırında bulunmaktadır. Tılafer, Musul Kazası ve Beac gibi kazalarda da Kürt nüfusu %50’nin altında bulunmaktadır.
Türkiye 1925 yılında Milletler Cemiyeti Komisyonu’na sunduğu istatistiklerde, Musul’da Türkmenlerden söz ederek, buradaki Türkmen nüfusunun %23,3 olduğunu iddia etmişti. Çoğu kimse bu istatisklere güvenmemektedir. Musul’da ne kadar Türkmen yaşamakta ve toprak talepleri ne ölçüde uygundur?
Husro Goran: Bu gerçek değil. En güvenilir istatistikler 1957 yılında Irak’ta yapılan istatistiklerdir. Söz konusu istatistiklere göre, Türkmen nüfusu %4-5 civarındadır. Hiristiyan nüfusu da o oranda idi. Ancak burada bir farka değinmek gerekiyor; Türkmenlerin Irak’taki varlıkları, Kürtlerin Lübnan’daki ya da Ermenistan’daki varlıkları gibidir. Bir coğrafyaya sahip olanlar yalnızca Kürtler ve Araplardır. Irak’ta, Türkmenlere ait olduğundan söz edebileceğimiz hiçbir toprak parçası bulunmamaktadır. Kerkük kentinde Türkmenlerin birkaç mahalleleri var, Erbil’de birkaç aileden ibaret ve Musul’da da birkaç köyden. Fakat bizim bütünlüklü bir coğrafyamız vardır. Osmanlı döneminde yayınlanan Musul takvimlerine bakıldığında, onların aynı gerçeği belirttikleri görülecektir: Aşiret ve toprak sahipleri olanlar, yalnızca Kürtler ve Araplardır. Türkmenistan diyebileceğimiz hiçbir toprak parçası yoktur. Gerçeği söylemek gerekirse, Türkmenlerin Türkmenistan adında bir devleti var, o da Orta Asya’da bulunmaktadır. Fakat buna rağmen, Türkmenlerin haklarına büyük bir önem veriyoruz ve bu haklar garanti altına alınmalıdır. Türkmenler radyo, TV, okul ve benzerlerine sahip olmalıdır. Ancak toprak talepleri doğru bir talep değil.
Musul’un şimdiki politik ve yönetimsel durumu nasıldır?
Husro Goran: Musul’da bugün Musul İl Genel Meclisi diye bir meclis vardır. Söz konusu Meclis’e ilişkin anlaşmamız şöyledir: Vali Arap olacak, ancak Musul Aarplarından olmak zorundadır. Vali Yardımcısı Kürt olacak. Biri Hıristiyan, diğeri de Türkmen olmak üzere iki de yardımcı üye olmalı. Bu meclis 36 üyeden oluşuyor ve genel seçimlere kadar Musul Vilayeti’ni yönetecek. Tüm kaza ve bucaklara kaymakam ve bucak müdürü atanmış bulunmaktadır. Kürtlerin çoğunlukta olduğu yerlere Kürt kaymakam ya da Kürt bucak müdürü atadık. Örneğin; Şengal Kaymakamı Kürttür, Şeyhan ve Mahmur kaymakamları da. Hiristiyanların çoğunlukta oldukları yerlerin kaymakamları da Hiristiyandır. Tılkeyf ve Karakuş buna örnektir. Üç yerde de Araplar çoğunlukta: Tilafer, Beac ve Heder. Musul Vilayeti’nde hiçbir Türkmen kaymakam ya da bucak müdürü bulunmamaktadır. Çünkü Türkmenler hiçbir yerde çoğunluk değiller. 2003 yılında 144 okul açtık. Bu yıl da, onlarca okul açmayı umuyoruz.
Kamuoyunda Kerkük sorununun Musul sorunundan daha çok tartışıldığı iddia ediliyor. Bundan ötürü “Kürt yöneticilerin Musul konusunda fazla etkin olmadıkları ya da Kerkük sorununa verilen önemin Musul sorununa verilmediği, ayrıca bu konuda Kürt halkının yeterli bir biçimde bilgilendirilmediği” ile ilgili bir eleştiri var. Sizce bu iddialar gerçek mi, gerçek ise nedenleri nelerdir? Ayrıca Musul Vilayeti’nde Araplaştırma politikasının etkilerinin ortadan kaldırılması ve zorla çıkarılmış Kürtlerin evlerine dönmeleri için şimdiye kadar neler yapılmış?
Husro Goran: “Kürt yöneticilerin Musul konusunda fazla etkin olmadıkları ya da Kerkük sorununa verilen önemin Musul sorununa verilmediği” eleştirisi doğru değil. Çünkü Musul gerçekliği ile Kerkük gerçekliği birbirinden çok farklıdır. Nedenlerden biri, Kerkük Vilayeti’nin Musul Vilayeti’nin üçte biri kadar bile olmadığıdır. Fakat Kerkük neden daha fazla tarttışılmaktadır? Bana göre bunun iki nedeni bulunmaktadır. Birinci neden; Kerkük’te Kürtlerin nüfus oranının fazla olmasıdır. İkinci neden ise, petrol sorunudur. Kerkük kentinin Kürdistan olduğunu söylüyoruz, ancak Musul kentinin Kürdistan olduğunu hiçbir zaman söylemiş değiliz. Fakat Kürdistan sınırının, Musul kentinin içlerine kadar uzandığını söylüyoruz. Dicle ırmağı Musul’un içinden geçmektedir. Irmağın batısında bulunan ahalinin çoğunluğunu Araplar, doğusunda bulunanların da çoğunluğunu Kürtler oluşturmaktadır. Kürt haklarından söz ettiğimizde, Kürtlerin çoğunlukta olduğu yerleşim birimlerinin Kürdistan’a dahil edilmeleri gerektiğini belirtiyoruz. Baas iktidarı, Kürtleri Kerkük ve Musul’dan uzaklaştırmak istiyordu. Nedenlerden birini, her iki kentin önemi, diğerini de petrol oluşturmaktaydı. Bundan ötürü, Baas rejimi Kürtlere karşı Araplaştırma politikasını uyguladı. Örneğin, Baas rejimi sözü edilen her iki kentte de, Kürtlerin çoğunluk olmalarını önlemek için ev satın almalarına izin vermiyordu. Kürtler köy ve diğer küçük kentlerden çıkarılıp, yerlerine Araplar getirildi. Fakat Irak’ın özgürleştirilmesinden sonra yeni getirilmiş olan tüm Araplar kaçmak zorunda kaldı ve Kürtlerin tümü topraklarına, köylerine geri döndü. Kürtler Tilafer, Şeyhan, Tilkeyf, Mahmur ve Şengal’e bağlı köylerine dönmüş bulunmaktadırlar. Bununla, Araplaştırma politikasının sonuçlarını ortadan kaldırma konusunda ne kadar kararlı olduğumuzu göstermiş bulunmaktayız. Yalnızca Şengal kazasında sorunu çözülmemiş birkaç köy bulunmaktadır. Fakat onları da kısa sürede çözeceğimiz konusunda umutluyuz. Bu da, Kürt yetkililerin, Musul sorununa büyük bir önem verdiğini gösteriyor. Ancak ”Kürt halkının yerterli bir biçimde bilgilendirilmediği” ile ilgili eleştiri haklı olabilir. Kamuoyunun görüşlerini ve toplumun değişik kesimlerine kulak vermeyi son derece önemsiyoruz. Ayrıca, eksikliklerimizi dile getiren eleştiriler beni sevindiriyor. Aslında, konu ile ilgili bilgilendirmeyi yapıyoruz, ama belki istenildiği ölçüde yapılmıyor. Bu konudaki eksikliklerimizin giderilmesi için çaba göstereceğiz.
Kürtler Musul için hangi çözümden yanadırlar, ayrıca Musul için nasıl bir statü istiyorlar?
Husro Goran: Kürtlerin çoğunlukta bulunduğu her yerin Kürdistan’a bağlanmasını ve Kürdistan Federal Devleti’nin bir parçası haline gelmesini istiyoruz. Musul sorununa da bu perspektifle bakıyoruz.
Bu perspektif sadece KDP’ye ait bir perspektif mi, ya da Kürtlerin bu konudaki ortak yaklaşımının bir sonucu mudur?
Husro Goran: Bu, Kürt ulusunun görüşüdür ve tüm Kürt güçleri bu konuda anlaşmış bulunmaktadır. Bu, sadece KDP’nin değil, Kürt ulusunun tümünün politikasıdır.
Teröristlerin Musul’daki eylemleri sürüyor. Bunlar daha çok nerelerden geliyorlar? Sizin için nasıl bir tehlike bulunmaktadır?
Husro Goran: Musul’da yeni durumdan rahatsız olan çok sayıda insan var: Baas kalıntıları, Kürt köylerinden kaçmış Araplar, fanatikler, El Kaide ve El Ensar gibi islami örgütler. Irak’ın dışında da, Irak’ın istikrara kavuşmasını, demokratik olmasını, federal olmasını istemeyen çok sayıda odak bulunmaktadır. Bu nedenle, bu davayı geriletmek ve Araplar ile Kürtler arasına fitne sokarak, onları birbirine düşürmek istiyorlar. Şimdiye kadar onlarca aydın, öğretim üyesi, siyasi ve idari sorumlu katledildi. Terörist eylemler sürüyor ve hepimiz hedef durumundayız. Şimdiye kadar bana yönelik iki kez suikast girişiminde bulunuldu. Bildiğiniz gibi, önceki Vali de 14 Temmuz 2004 tarihinde öldürüldü.
Yanıtlarınız için teşekkürler. Yanıtlarınızın, dünyanın her tarafında yaşayan Kürtler için Musul sorununu daha da aydınlatacağına inanıyorum. İsveç’te yaşayan Kürtler için ise, Musul sorunu ve Musul’un politik durumu üzerine 12.09.2004 tarihinde Kista Träff’te bir seminer* vereceğiniz biliniyor. Bu nedenle İsveç’te yaşayan okuyucularımız seminerinize katılarak, merak ettikleri diğer soruları size doğrudan da sorabilirler.
Husro Goran: Sorularınızla bana, Musul konusundaki görüşlerimi okuyucularınıza sunma fırsatını verdiğiniz için ben de teşekkür ediyorum. Ayrıca Pazar günkü seminerde her çeşit soruyu yanıtlamaya hazır olduğumu belirtmek istiyorum.
x
* Berdereş Musul kentine 34 Km uzaklıkta, Musul Vilayeti’ne bağlı bir bucaktır.
* Bu söyleşi 09.09.2004 tarihinde Kürtçe olarak yapıldı ve 11.09.2004 tarihinde de yayınlandı. Türkçesi hazırlanıncaya kadar sözü edilen seminer bundan iki gün önce, yukarda belirtilen tarihte yapıldı.
Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.