meşhur seyyâh ve fıkıh âlimi. İsmi, Muhammed bin Abdullhah bin Muhammed bin İbrâhim et-Tancî olup, künyesi Ebû Abdullah’tır. 1303 senesinde Kuzey-Batı Afrika (Fas) şehirlerinden Tanca’da doğdu. Doğum yerine nisbetle Tancî denildi.
İbn-i Battûta, küçük yaşta ilim tahsiline başladı. Temel din bilgilerini ve yardımcı ilimleri öğrendi. Mâlikî mezhebi fıkıh bilgilerinde âlim oldu. Tanca’da tahsilini tamamladıktan sonra, 14 Haziran 1325 târihinde yirmi iki yaşındayken, hacca gitmek için memleketinden ayrıldı. Yolculuğunda, uğradığı yerlerdeki câmileri, medreseleri ve türbeleri ziyâret edip, halka vaaz ve nasîhatte bulundu. Gittiği beldelerin ileri gelenleriyle ve meşhur kimseleriyle görüştü. Çok alâka ve iltifât gördü. Bu seyâhati onda diğer İslâm memleketlerini gezmek hevesini uyandırdı. Bu maksadla yirmi dokuz sene süren üç ayrı seyâhate çıktı.
İlk seyâhatinde; Mısır, Sûriye, Anadolu, İran, Irak, Hicâz, Türkistan, Orta Asya, Çin, Hindistan, Sumatra ve daha bir çok ülkeleri gezdi. Anadolu’nun önemli şehirlerini gezdikten sonra Sinop’dan Kırım’a geçti. Güney Rusya’dakiÖzbek Hânın ordugâhına gitti ve başşehir Saray’da bir müddet kaldı. Buradan Harezm, Mâverâünnehr, Horasan ve Afganistan yoluyla Hindistan’a ulaştı. Delhi’de yedi sene kâdılık yaptı. 1342 senesinde Tuğluk Şâhın emriyle Çin’e elçi gönderildi. Endonezya ve Cava üzerinden Pekin’e vardı. Buradan 1349 yılında, memleketi Fas’a döndü. Bir süre sonra ikinci seyâhatine çıkarak İspanya’daki Endülüs İslâm ülkelerini gezdi. Daha sonra üçüncü seyâhatine çıkıp, Büyük Sahra, Sudan, Orta ve Kuzey Afrika ülkelerini dolaştı.
İbn-i Battûta, ömrünün büyük kısmını seyâhatlerle geçirdi. O zamanki vâsıtalarla imkânsız sayılacak kadar uzun seyâhatler yaparak Müslümanlar ve Müslümanlıkla irtibâtı olan bütün memleketleri gezdi. Onların târihî, coğrafî, etnik ve kültürel durumları hakkında mâlumât ve bilgi sâhibi oldu. Dolaştığı her yerde ülkenin hekimleri, ileri gelenleri ve her tabakadan insanlarla tanıştı. Onların âdetlerini, törelerini, yaşayışlarını, yediklerini, içtiklerini teferruatlı olarak tesbit etti. Hükümdârların, makâm sâhiplerinin anlaşmazlıklarına, mücâdele ve savaşlarına âit önemli bilgileri not etti. Seyâhatleri sonunda vatanı Tanca’ya döndüğünde tuttuğu notları, görüp işittiği mühim hâdiseleri, Fas Merînî Sultânı Ebû İnan’ın arzusu üzerine kâtib İbn-i Cüzey’e anlattı. İbn-i Cüzey, bâzı târihî eksiklikleri de ilâve ederek, eseri 1355 senesinde tamamladı. Tuhfet-ün-Nüzzâr fî Garâib-il-Emsâl ve Acâib-il-Esfâr adı verilen ve kısaca Rıhle veya Seyâhatnâme diye bilinen eser, Sultan Ebû İnân’a takdim edildi. İbn-i Battûta, eserini yazdıktan bir süre sonra 1368 senesinde memleketi Tanca’da vefât etti.
Memleketimizde İbn-i Battûta Seyâhatnâmesi adıyla tanınan bu eser, yazıldığı asrın İslâm ülkeleri ve diğer ülkelerin târihi, coğrafyası, folklor ve etnolojisi, dînî, içtimâî ve ilmî durumu hakkında kıymetli, sağlam ve aydınlatıcı bilgiler vermiş, Hint fakirlerinden, Anadolu ahîlerinden, İran’daki Bâtınîlik hareketinden bahsetmiştir. Seyâhatnâme, onun, Sudan ve Nijerya bölgelerinin gerçek kâşifi olduğunu gösterir. Volga kenarında bulunan Saray şehri hakkında verdiği bilgiler, son arkeolojik araştırmalarla doğrulanabilmiştir. Sudan’a âit kısımlar sâyesinde, eskiden o topraklarda hüküm süren zenci Manding Devleti unutulmaktan kurtulmuştur. Ayrıca görüp işittiği bâzı âlim ve velîler, meşhur ziyâretgâhlar hakkında menkıbeler ve kısa biyografik bilgiler de vermiştir. Lûristan atabegleri, İlhanlılar ve Asya’da çeşitli yerlerde bulunan vâliler, emir ve kumandanlarla, askerî ve idârî teşkilâtları hakkında geniş bilgiler vermiştir. Anadolu’yu anlatırken de Osman Beyin oğlu Orhan Gâziden geniş şekilde bahsetmiş, dînî ve içtimâî bir mâhiyette olan ahîlik teşkilâtı hakkında dikkat çekici bilgiler vermiştir.
İbn-i Battûta, Seyâhatnâmesi’nde Anadolu’daki ahîlerden şöyle bahsetmektedir:
“Ahî, kardeş; ahîlik de kardeşlik mânâsındadır. Ahîler, Anadolu’ya yerleşmiş bulunan Türkmenlerin yaşadıkları her yerde şehir, kasaba ve köylerde bulunmaktadırlar. Bunlar sanat sâhibi, geçimlerini temin etmek üzere bir meslekte çalışanlardan meydana gelen ve birbirleriyle yardımlaşan bir topluluktur. Memleketlerine gelen yabancıları karşılayan, onlarla ilgilenerek bütün ihtiyaçlarını temin eden ve haksızlıkları önleyen kimselerdir. Bunların eş ve örneklerine dünyânın hiçbir yerinde rastlamak mümkün değildir. Anadolu’da bir şehre girdiğimiz sırada, çarşıdan geçerken dükkanlarından çıkan bir kısım insanlar bindiğimiz hayvanları çevirerek yularlarından asıldılar. Bir başka grup ise bunları durdurarak onlar da hayvanlarımızın yularından tutarak onlarla çekişmeye başladı. Aralarında çekişme uzayınca, konuştuklarını da anlayamadığımızdan korkmaya başlayıp, malımıza canımıza kastedeceklerini zannettik. Nihâyet Arapça bilen, hacca gitmiş bir adam yanımıza gelip, Arapça konuşmaya başlayınca, bu adamların bizden ne istediklerini ve aralarında niçin anlaşmazlık çıktığını sordum. Onların ahî olduklarını söyledi. Bizimle ilk karşılaşan Ahî Sinan’ın yoldaşları, sonra gelenler de Ahî Tuman’ın yoldaşları imiş; meğer bizi misâfir etmek için çekişmişler. Nihâyet işi kurâ çekmek yoluyla halletmek isteyerek kurâ çektiler. Kurâ, Ahî Sinan takımına düşünce, bizi misâfir etmek üzere tekkelerine götürdüler. Bize çok izzet ve ikrâmda bulundular. Ertesi akşam da Ahî Tuman’ın adamları gelerek bizi misâfirliğe götürüp ikrâmda bulundular. Her iki tarafta da Kur’ân-ı kerîm okundu, hoş sohbetler oldu. Tekkelerinde bir müddet kaldıktan sonra büyük bir memnuniyetle ayrılıp seyahatimize devâm ettik.” (Bkz. Ahîlik)
Seyâhatnâme, yemek, giyim, kuşam ve geleneklerle ilgili etnoloji ve folklor malzemesi yanında İslâm dünyâsının ekonomik ve sosyo-kültürel seviye ve yapısına büyük ölçüde ışık tutan önemli eserlerden biri olarak kabul edilmiştir.
Bu eser, aynı zamanda İbn-i Battûta’nın şahsiyetini yansıtmaktadır. O, tabîata değil, insanlara ilgi duymaktaydı. Tabîatla ilgili tasvirleri çok zayıf, hattâ yok gibidir. Tabîat şartlarına, iklime az ilgi duymuştur. Eser, o zamanki İslâm dünyâsının birlik ve berâberliğini göstermesi bakımından da ilgi çekicidir. Her ne kadar İbn-i Battûta, daha çok insanlar üzerinde durmuşsa da, bilim târihi bakımından da dikkate değer bilgiler vermiştir. Seyâhatnâme’de özel bitki ve dikkati çeken hayvanlar belirtilmiştir. Gezdiği memleketlerin sebze ve meyvelerine de yer vermiştir. Kervan menzillerinden îtibâren büyük kara ve deniz yollarından bahsedilmiş, Atlas Okyanusu ile Japon Adaları arasındaki ticâret merkezleri ve limanlar hakkında geniş bilgi verilmiştir. Buralarda hangi milletlerin ne gibi mallar üzerinde ticâret yaptıkları, her bölgenin sınaî ve zirâî üretimi, ne gibi maddeler ihrâc veya ithâl olunduğu anlatılmış, muhtelif memleketlerdeki çeşitli paralar ve türlü ağırlık ölçüleri husûsunda îzâhlarda bulunulmuştur.
Eserin İbn-i Cüzey el-Kelbî tarafından istinsah edilen nüshası, Pâris Millî Kütüphânesinde bulunmaktadır. C. Defremery Sanguinetti bu nüshayı esas alarak Arapça metin ve Fransızca tercümeyi 1853’te yanyana neşretmiştir. Eser ayrıca İngilizce, Almanca, Portekizce ve M. Hussain tarafından da 1898 senesinde Urducaya çevrilmiş, Arapça metin Mısır’da dört, Beyrut’ta ise iki defâ basılmıştır.
Seyâhatnâme, Osmanlı sultanlarından Beşinci Mehmed Reşâd Hanın kâtiplerinden Muhammed Şerif Paşa tarafından 1907 senesinde Türkçeye çevrilerek iki cilt hâlinde basılmıştır.
Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.