İdil ve Kama nehirlerinin birleştiği alanda kurulan bir Türk devleti. Bir kısım araştırmacılar ilk Müslüman-Türk devletinin İdil Bulgar Hanlığı olduğunu kabul ederler. “Karışık” mânâsına gelen Bulgar kelimesi, Hun Türklerinin idâresinde yaşayan ve Hunların yıkılışından sonra dağılan Türk boylarından Kutripur ve Utrgurların karışımından meydana gelen Bulgarlara isim oldu. Önceleri Göktürk Hânlığının idâresinde yaşayan Bulgarlar, 630’da bu devletin fetreti üzerine Büyük Bulgarya devletini kurdular. Ancak bu devlet kısa bir süre sonra komşu Hazar Hâkanlığı tarafından ortadan kaldırıldı. Bunun üzerine Asparuh idâresindeki Bulgarlar, Tuna’ya doğru yönelerek Balkanlara girip 670’li senelerde Tuna Bulgar Devletini kurdular. Tuna Bulgarları bir süre sonra Slavlarla karıştılar ve 864 senesinde, Boris Hanın Ortodoksluğu resmen kabulüyle de Hıristiyan oldular. Bugünkü Balkanlarda yaşayan Bulgarlar bunların soyundandır.
Bulgarların bir kısmı ise, İdil ve Kama nehirlerinin birleştiği sâhaya yerleşmişlerdi. İdil Bulgarları burada bölgenin yerli halkı Fin-Ugarları ve öteki Türk topluluklarını da idâreleri altına alarak bir devlet kurdular. Bu devletin ilk devirleri hakkında kaynaklarda kesin bir bilgi yoktur. Bulgar tüccarlarının Harezm’de ve Sâmânî ülkesinde Müslüman tüccarlarla temasları, Harezmlilerin de onların ülkelerine gitmeleri netîcesinde, ülke topraklarında İslâm dîni ve kültürü yayılmaya başladı. 900’lü senelerde Bulgarlar arasında İslâmiyeti kabûl edenlerin sayısı çoğunluktaydı. Sultan Şekkey’in oğlu İlteber Almış’ın başa geçtikten sonra, gördüğü bir rüyâ üzerine İslâmiyeti kabul etmesiyle İdil Bulgar Devletinin resmî dîni İslâmiyet oldu. Almış Han 920’de Abbâsî halifesine din âlimi ve mîmârlar göndermesi için ricâda bulundu. İsmini de Emir Ca’fer bin Abdullah olarak değiştirdi. Bu hey’et 922 senesinde Bulgar ülkesine ulaştı ve o andan îtibâren Bulgar Devleti, Abbâsî halîfelerine bağlı bir Müslüman ülkesi, Bulgarlar ise, Doğu Avrupa’da Türk-İslâm kültürünün ilk temsilcisi durumuna gelmişlerdi. Sikkelerden anlaşıldığına göre, Ca’fer’den sonra yerine oğlu Mikâil geçti. Ona da Tâlib binAhmed, Mü’min bin Ahmed ve Mü’min bin el-Hasan halef oldular.
Bulgarlar, Hazar Hâkanlığının 965 senesinde yıkılmasına kadar, bu devlete tâbiydi ve Hazarlara vergi veriyordu. Bu devletin yıkılmasından sonra müstakil bir devlet durumuna geldiler. 985 senesinde Rus Kiev Prensliği, Bulgar topraklarını işgâl ettiyse de bir süre sonra geri çekildi. Daha sonra Bulgarlar ve Ruslar arasında münâsebetler gelişti ve 1006 senesinde iki devlet arasında bir ticâret anlaşması yapıldı. Fakat 11. asrın sonlarına doğru kuzeydeki kürk ticâreti yüzünden iki devlet arasında bitmeyen savaşlar başladı. Bu savaşlar 13. asra veMoğolların ortaya çıkışına kadar devâm etti. Moğollar, Kalka Nehri kıyısında Rusları yendikten sonra (1224) doğuya dönerken, Bulgarların tuzağına düşerek ağır kayıplar verdiler. Bunun intikâmını almak isteyen Batu Han, ordusuyla Bulgarlar üzerine yürüdü. Moğol ordusu 1236’da Bulgar topraklarına girdi, köyleri ve şehirleri yıktığı gibi 50.000 nüfûslu başşehirlerini de darmadağın etti.
Batu Hânın, Deşt-i Kıpçak bölgesinde kurduğu Altınordu Devleti zamânında Bulgarlar, bir dereceye kadar bağımsızlıklarını muhâfaza ettiler. Bu arada başşehirleri olan Bulgar şehri kısa zamanda eski hâline kavuşturuldu. Bulgarlar, zaman zaman Altınordu Devletine baş kaldırıyorlardı. Altınordu Hânı Pulat Tîmûr 1361 senesinde Bulgarları cezâlandırmak için ülke topraklarına girip çeşitli tahribatlar yaparak geri çekildi. Tîmûr Hanın, 1391 ve 1395 yıllarında Altınordu Devletine karşı yaptığı seferlerden Bulgarlar da etkilendi. İdil Bulgarları, 1399’da Ruslarla yaptıkları savaşı kaybedince, dağıldılar. Halkın büyük kısmı Kama Nehrinin kuzeyindeki Kazan Nehri boyunca göç ederek buralara yerleştiler ve bölgeyi tamâmiyle Türkleştirdiler. 1437 senesinde kurulan Kazan Hanlığının esas nüfûsunu Bulgar-Kıpçak karışımı Müslüman halk meydana getirmekteydi. Bugün de bu Müslüman Bulgarlar “Kazan Türkleri” veya “Şimâl Türkleri” diye anılmaktadır.
Bulgarlar, 10. asrın başlarında diğer Türk kabîleleri gibi göçebe olarak yaşıyorlardı. Kısa bir zaman içinde yerleşik hayâta geçerek, zirâatla uğraşmaya başladılar ve aynı asrın sonlarında usta birer çiftçi oldular. Başlıca tarım ürünleri; ak darı, buğday ve arpa idi. Bunun yanında Orta İdil sâhası, ulaşım bakımından kuzey bölgelerini Orta Asya’ya bağlayan büyük kervan yolları üzerindeydi. Bu durum, İdil Bulgarlarının büyük ölçüde, ticâret ile uğraşmalarına imkân sağladı. Devletin başşehri olan Bulgar şehri, Doğu Avrupa’nın en önemli ticâret merkezi hâline geldi. Bulgar Türkleri kuyumculukta da ileri idiler. Bu sanattaki ustalıkları İsveç’e kadar bütün batı Slavları sâhasında tesirini göstermiştir.
Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.