İftâr; Allah rızâsı için farz veya nâfile oruç tutan bir Müslümanın, güneşin ufukta kaybolmasından tamâmen batmasından sonra bir şey yiyerek veya içerek oruç açmasına denir. İftâr vakti, duânın kabul olduğu mübârek bir vakittir. Dînimizde iftâr etmeye ve iftâr vaktine büyük kıymet verilmiştir.
Asırlar boyunca Müslümanlar, iftâr vaktini tövbe ve istiğfâr ederek, duâ ve niyâzda bulunarak beklemişler, îtinâ ile hazırlanmış sofraların başında yiyip içmelerine hiçbir mâni yokken vaktin girmesini bekleyerek, Allah’ın emrine itâat ve ibâdet etmenin huzûr ve lezzetini yaşamışlardır.
İftârı yalnız yapmayıp, misâfir dâvet ederek ona da iftâr vermek, Müslümanların çok önem verdiği ibâdetlerden biridir. Çünkü Peygamber efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) bir hadîs-i şerîfte buyurdu ki: “Bir kimse Ramazan ayında bir oruçluya iftâr verirse, günahları affolur. Hak teâlâ onu Cehennem ateşinden âzâd eder. O oruçlunun sevâbı kadar ona sevap verilir.”
Eshâb-ı kirâm dediler ki: “Yâ Resûlallah! Her birimiz bir oruçluya iftâr edecek, onu doyuracak kadar zengin değiliz. Resûl aleyhisselâm buyurdu ki: “Bir hurma ile iftâr verene de, yalnız su ile oruç açtırana da, biraz süt ikrâm edene de bu sevap verilecektir. Bu ayda bir oruçluya su veren kimse, kıyâmet günü susuz kalmayacaktır.”
Eskiden iftâr vakitlerinin ayrı bir havası ve başkalığı vardı. İftâr yemeklerine en fakir evlerde bile dikkat edilir, herkes hâline ve vaktine göre bol ve çeşitli yiyecekler hazırlardı. Herkes, eşine-dostuna iftâr vermeyi büyük bir ibâdet kabul eder, bunun için çırpınırdı. Eski İstanbul’da devlet ileri gelenlerinin konaklarında, Ramazan boyunca iftâr vakitlerinde kapılar herkese açılır, her gelen meşhur iftar sofralarında hürmet gösterilerek ağırlanırdı. Ayrıca yemek yiyen fakirlere giderlerken “diş kirası” adı altında çeşitli hediyeler verilirdi. Yalnız Osmanlı Türklerine mahsus olan bu âdet, 1908 yılına kadar sürmüş, ikinci meşrûtiyetten sonra unutulmuştur. Bugün de eş-dost arasında iftâr dâvetleri yaşatılmaktadır.
Dînimizde iftârda dikkat edilecek şeyler geniş olarak ilmihâl kitaplarında bildirilmiştir. Bunlardan bir kısmı şöyledir:
İftârı hurma ile yapmak sünnettir. Hurma, hadîs-i şerîf ile medhedilmiş, bereketli bir yiyecektir (Bkz. Hurma). Su, zeytin ve tuz ile de yapılır. İftâr mühim bir sünnettir. Bir hadîs-i şerîfte; “İftar zamânında, oruçlunun ağız kokusu, Allahü teâlâya her kokudan daha güzel gelir.” buyrulmuştur. İftâr edince; “Zehebezzama’ vebtelletil’urûk ve sebetel ecr inşâallahü teâlâ” veya “Allahümme leke sumtü ve bike âmentü ve aleyke tevekkeltü ve alâ rızkike eftartü” duâlarını okumak da sünnettir.
İftârı acele etmek ve sahuru geciktirmek de sünnettir. Sahuru geciktirmek ve iftârı çabuk yapmak, insanın âcizliğini ve ihtiyâçlılığını gösterir. Zâten ibâdet de, Allah’a karşı âcizlik ve ihtiyâcını göstermektir. Ancak iftârda acele etmekten maksat, akşam namazı vakti girer girmez orucu bozmak demek değildir. Gökte yıldızlar görülmeden evvel yapmaktır. Saatlerde veya takvimlerde bir hatâ olabilir ihtimâliyle, biraz beklemek veya önce akşam namazını kılıp, sonra iftâr etmek daha ihtiyatlı olmaktadır. Böylece hem acele etme sünneti yerine getirilmiş olur, hem de oruç, bozulmak tehlikesinden kurtulur. Akşam namazından önce ezân ve ikâmet okumakla ve namaza hazırlanmakla ve niyet etmekle biraz vakit geçeceği için, namaz vaktinde kılınmış olur. Bütün gün boyunca sabredip üç beş dakika daha geç iftâr yapmak, orucun zamanında bozulması bakımından çok önemlidir.
Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.