Hazret-i İkrime büyük bir aşk ile Müslüman olsa da çarşıda pazarda dolanmaktan kaçar. Kimbilir belki de müminlerin, babası Ebu Cehil aleyhinde konuşacağını ve kinayeli kinayeli laf çarptıracaklarını sanar. Doğrusu bunu olgunlukla karşılayacak kıvamdadır, lâkin Sahabe-i kiram onu samimiyetle kucaklar ve kalbini kırmaktan çok korkarlar. Geçmişe sünger çekildiğini görmek onu çok duygulandırır, hizmet arzusu katlanarak artar.
İkrime doğma büyüme Mekkeli olmasına rağmen Server-i Kâinat’a yakın olabilmek için Medine’ye yerleşir ve sabırsızlıkla vazife bekler. Peygamber Efendimiz onu Beni Hevazin’in zekatını toplamakla görevlendirirler.
Kılıç aynı el başka...
Efendimizin vefatlarından sonra ne yazık ki irtidat edenler çıkar, bir başka deyişle münafıklar yüzlerindeki maskeleri atarlar. İkrime Hazret-i Ebu Bekir’i yalnız bırakmaz. Arabistanın dört bir yanına koşar, mürtedleri hizaya sokar.
Yine Hazret-i Ebû Bekir devrinde, yalancı peygamberlik dâvâsına kalkışan Müseylemet-ül-Kezzâb üzerine gönderilir. Ancak Müseyleme’nin taifesi beklenilenden de kalabalık çıkar, İkrime ölümüne dövüşmesine rağmen bu güruhu kazıyamaz. Hâlid bin Velid komutasındaki kuvvetlerle birleşerek saldırıyı yeniler ve sapıkları sustururlar.
Bir ara Umman taraflarında bulunan Hazret-i Huzeyfe’nin yardımına koşar, ardından sancağı Mehre’de açarlar. Ahali topyekun Müslüman olunca Yemen’e gider, halkı mürtedlerin şerrinden korurlar. Medîne’ye dönüp henüz nefes almıştır ki onları Suriye tarafına yollarlar.
Halid bin Velid, Suriye Filistin taraflarını hallaç pamuğu gibi atarken amcaoğlu İkrime’yi yanından ayırmaz. Nitekim bir taraftan İran ordularını bir taraftan Bizans ordularını yener, girdikleri her yerde İslâmı anlatırlar. Halk fevc fevc gelip onlara katılır, dahası emirlerine girip kılıç kuşanırlar. Nitekim Ecnadeyn’de Bizanslıları yener, kibirli generallerini evlerine yollarlar. Ancak bu savaşta İkrime ağır bir yara alır ve tam üç ay yataktan kalkamaz. İkrime ayakta durabildiği ve kılıcını tutabildiği gün gider, Halid bin Velid’in yanında saf tutar.
Ah Yermük ah!..
Zira o günlerde papazlar köy köy dolanmakta büyük bir ordu toplamaktadırlar. Akılları sıra Müslümanları Filistin ve Suriyeden atmakla kalmayacak Arabistana yürüyüp Haremeyn’e saldıracaklardır. Tehlike ciddiye alınmayacak gibi değildir, dile kolay, sayıları 240 bini aşar ki adamlar sahraya sığmazlar.
Halid bin Velid’in muhacir ve ensardan 3 bin kişilik bir çekirdek gücü vardır, ki bunlar fevkalade eğitimli ve gözü karadırlar. Yöre halkından da 40 bin civarında mümin onlara katılır, evet bunlar da gayretli ve ihlaslıdırlar ama cenk meydanlarının yabancısıdırlar.
Su, suu... N’olur suu!
Yermük Muharebesinin kaçıncı günüdür bilmiyoruz, güneş tam tepeye gelince çarpışmanın hızı azalır, iki taraf da toparlanma ihtiyacı duyar. Hazret-i Huzeyfe çok yorgundur ama ufak tefek yaralarını umursamaz, arkadaşlarının yardımına koşar. Bir o yana bir bu yana seyirtir, ter topuğundan akar. Güneş adeta yere inmiş, kumlar yakıcı olmaya başlamıştır. Nefesi daralır, dili dönmez olur, sanki önü sıra sarı sarı lekeler uçuşurlar. Hele siz kan kaybeden birini düşünün, bu sıcakta değil ağzının içi, gözünün akı kurur. Hazret-i Huzeyfe bir ara amcasının oğlunu görür gibi olur. Evet evet, yüzü gözü kan içinde kalan mücahid Harisin ta kendisidir ve son anlarını yaşamaktadır. Derhal kırbasını çıkarıp sorar: “Su ister misin?”
Suyu kim istemez? Haris kavrulan dudaklarıyla zoraki güler, “hâlimi görüyorsun” gibilerinden bakar. Huzeyfe tam suyu ağzına akıtacakken, biraz öteden bir ses duyulur.
- Su! Suu! N’olur, bir damla suu!
Kardeşime götür!
Bu, İkrime’dir, yetmişin üzerinde darbe almış, rengi solmuş, dermanı kalmamıştır. Hâris, ağzını kapar, göz işaretiyle suyun İkrime’ye götürülmesini arzular. Huzeyfe, İkrime’ye yetişir, tam kırbayı uzatmıştır ki Iyas’ın iniltisini duyarlar.
- Allah rızâsı için bir damla su!
İkrime, çok ihtiyacı olmasına rağmen başını çevirir, suyu Iyas’a yollar.
Hazret-i Huzeyfe bu kez Iyas’a yetişir, ancak kırbayı uzatamadan büyük sahabe Kelime-i şehâdet getirir ve son nefesini verir. Hızla geri döner, heyhaaat İkrime’nin de dudaklarına tatlı bir tebessüm, gözlerine dolu dolu huzur oturmuştur. Artık onun kırbalardaki suya ihtiyacı yoktur. Bâri amcamın oğluna yetişeyim deyip fırlar. Koşa koşa başına gelir, ne çâre ki, o mübarek de yanağını kızgın kumlara vermiş, gözlerini vecd ile yummuştur. Hayret! Yaralıyken perişan halde görülen kutlu sahabe ölünce gençleşmiş, güzelleşmiş, nurlanmıştır. Sanki kevser havuzunda yıkanmış, cennet ırmaklarından serin sular yudumlamıştır. (Radıyallahü anhüm ecmain)
Hazret-i Huzeyfe bir kırbadaki suya, bir şanslı şehidlere bakar. Oracığa çöker, içli içli ağlar.
Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.