Ana babalar, nineler, dedeler hepsi çocuk bahçesindeler. Salıncaklar, kaydıraklar... Büyüklerin bir gözleri çocuklara, bir gözleri boşluğa bakar. Onlar dertleriyle gelirler çocuk bahçesine; dosyalar, kavgalar, daireler, daireler, daireler... Babalarının dairesinin, dört duvarlı bir kare olduğunu ancak büyüyünce anlar çocuklar.
Deniz kıyısında bir tatil köyünde olduğunuzu hayal edin. Güneşin doğuşunu görmek için sabah erken kalktınız ve deniz kıyısında bir yürüyüşe çıktınız. Sahilde yürürken, başka birinin size doğru gelmekte olduğunu gördünüz; bu kişi yaklaştıkça onun karşı cinsten tanımadığınız biri olduğunun farkına vardınız.
İçinde yetiştiğiniz aile ve yörenin gereği siz karşıdan gelen bu insana hiçbir şey söylemediniz; hatta rahatsız olmasın diye yüzüne bile bakmadınız.
O da size bir şey söylemedi ve yüzünüze bakmadı.
Birbirinize bir şey söylemeden ve birbirinizin yüzüne bakmadan geçip gittiniz.
Önemli soru: Karşıdan gelen bu kişiyle aranızda iletişim var mıydı?
Bu soruyu sorduğum çoğu kişi, "Hayır, iletişim yoktu!" diyor. Niçin? Çünkü onlar farkında olmadan, kafalarında, söze dayalı bir iletişim tanımı yapmışlar. "îki insan birbiriyle konuşursa iletişim vardır," diye düşünüyorlar.
Halbuki, iki kişi arasında, mesaj alışverişinin olduğu her zaman iletişim vardır.
Peki mesaj nedir?
Anlamı olan her şey mesajdır.
iki insanın birbirine bir şey dememesinin, birbirinin yüzüne bakmamasının anlamı yok mu?
Tabii ki var. Anlam alışverişinin olduğu her durumda iletişim gerçekleşir. İletişimi, anlam alışverişi olarak tanımlayabiliriz.
Evet, sahilde yürüyen bu iki kişi arasında iletişim vardı!
İki insan birbirinin farkına vardığı andan itibaren iletişim başlar,
- Söylediği,
- Söylemediği,
- Yaptığı,
- Yapmadığı
her şeyin anlamı varda.
- Yüz ifadesinin,
- Beden duruşunun,
- Sesin,
- Bakışın
anlamı vardır.
Konuşmayan, birbirinin yüzüne bakmayan insanlar birbirlerine ne gibi mesajlar göndermiş olabilirler?
Bu iki insan birbirinin yüzüne bakmamak ve birbirlerine bir şey söylememekle birçok anlam ifade etmiş olabilir. Örneğin, aşağıdaki şu mesajlar ve benzerleri, deniz kıyısında birbirini gören ve selamlaşmayan insanlar için geçerli olabilir:
"Sen benim için selam verilecek değerde bir insan değilsin." "Ben tanımadığım kadınla / erkekle konuşacak tip değilim; benden uzak dur."
"Sabah güneşini görmek üzere sahile çıkmışsınız; selam vererek sizin iç dünyanızdaki sükûneti bozmamaya özen gösteriyorum."
"Konuşmak için canım gidiyor, ama birileri görür de laf eder diye korktuğum için yüzünüze dahi bakmaya cesaret edemiyorum."
Demek ki, iki kimse birbirine hiçbir şey söylemediği ve birbirinin yüzüne bakmadığı halde, ikisi arasında anlam alışverişi
vardır.
Başka bir örnek daha alalım. Farz edelim bir otobüs garında tek boş olan sandalyeye oturdunuz. Sandalyeye otururken diğer sandalyede oturan kişilere selam verebilirsiniz veya vermeyebilirsiniz.
Etraftakilere selam verseniz de iletişim içindesiniz, vermeseniz de! Selam verirseniz, 'Sizi insan yerine koyuyorum' , 'Selam verilmeye değer insanlar olarak görüyorum/ anlamını ifade etmiş olursunuz. Selam vermemeniz de zıt anlamlar ifade eder. Yaşamın dokusunu insan ilişkileri oluşturur. İnsanlar, çoğunlukla birbirlerini adam yerine koyuyor, değer veriyorlarsa o toplumda insanlar daha az stresli, daha güler yüzlü olurlar. Birbirlerini adam yerine koymayan, değer vermeyen insanların çoğunlukta olduğu toplumlarda ise stres yüksektir.
Asansöre bindiğinizde birbirinize sözünüzle veya gözünüzle selam veriyor musunuz?
"Günaydın, merhaba, iyi günler," gibi sözlerin sık sık söylendiği ortamlar uygar ortamlardır.
Asansöre binip birbirlerinin yüzüne bakıp hiçbir şey söylemeyen insanların bulunduğu ortamlarda da iletişim vardır; bunlar, 'Adam yerine koymaya değmezsin', 'Umurumda değilsin," türünden mesajlardır. Ne var ki, bu tür mesajlar, uygar toplumlardaki insanların birbirlerine verecekleri mesajlar değildir.
Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.