M.Ö. sekizinci ve yedinci yüzyıllarda Orta Asya’dan güney Rusya’ya göç ederek M.Ö. 6. yüzyılda Tuna-Volga ırmakları arasındaki geniş bölgede devlet kuran bir bozkır kavmi. Bu kavme Persler, Saka ve Yunanlılar, İskit adını vermişlerdir.
İskitlerin M.Ö. 9. yüzyılda, Altay Dağlarının doğusunda yaşadıkları tahmin edilmektedir. Çin imparatoru, ülkesinin batı sınırlarında oturan ve devamlı Çin’e akın yapan Hunlar üzerine sefer düzenleyip, bozguna uğrattı. Hunlar da Amuderyâ Irmağının kuzey kısmında oturanMassagetler üzerine saldırıp, oradan uzaklaştırdılar. Bunun üzerine Massagetler, komşuları İskitlere saldırdılar. Gerek bu saldırı ve gerekse Orta Asya’da başlayan kuraklık sebebiyle İskitler batıya göç edip, İran’ın kuzeydoğu sınırına kadar geldiler. Kimmerler üzerine sefer düzenleyip onları Lidya’ya çekilmek zorunda bıraktılar. Böylece başkent Sakız olmak üzere, Bartatua ile oğlu Medyes’in yönetiminde Urartu ve Kızılırmak havzasını içine alan bölgede bir krallık kurdular. Daha sonra Suriye ve Filistin’i ele geçirerek Mısır’a kadar ilerlediler.
İran’da yönetimi ele geçiren Medlerin, İskitler üzerine yürümesi netîcesinde kuzeye çekilmek zorunda kalan İskitler, soydaşları Daklar ile anlaşarak üç yüz yıl kadar sonra Parthlar adıyla yeniden ortaya çıktılar. Bir kısım İskit grubu da Hindistan’a inerek orada bir krallık kurdular. Kuban ve Kırım yarımadasında yerleşip, Krallık İskitleri adını alan grup, kısa zamanda iktisâdî bakımdan güçlenerek bölgeye hâkim oldu. İmparator August zamânında Romalılarla dostça ilişkiler kuran İskitler, M.Ö. 513’te İran hükümdârı Darius’un saldırılarını önledikleri gibi, bütün Karadeniz kıyılarını da ele geçirdiler. M.S. 2. yüzyıla kadar siyâsî varlıklarını sürdüren İskitler, bu yüzyılda Sarmatialıların bölgeye hâkim olmaları ile târih sahnesinden çekildiler.
Göçebe hayâtı yaşayan ve krallıkla idâre edilen İskitler, ülkelerini her bölgenin başında birer vâlinin bulunduğu dört büyük yönetim bölgesine ayırmışlardı. Kuvvetli orduları vardı. Boylar hâlinde yaşayan halk genellikle av ve balıkçılıkla geçinirdi. Yerleşik hayâta geçenleri de mevcut olup, çiftçilik yaparlardı. Bunlar göçebelerden daha medenîydi. Orta Asya halkları ve Yunanlılar ile ticâret yaparlardı. Göçebeler, üstü keçe örtülü, iç kısmı oda gibi bölümlere ayrılmış iki-üç çift öküzün çektiği tekerlekli arabada yaşıyorlardı. At eti yiyip, kısrak sütü içerler, domuzdan nefret ederlerdi. Sivrice keçe börk ve potur (dar şalvar) giyerlerdi. Ok atmada, ata binmede ve avcılıkta ustaydılar. Savaşlarda sahte ric’at (geri çekilme) taktiğini de tatbik ederlerdi. Kılıç, ok, kargı, savaş baltası kullanırlardı. Kadınları da, erkekleri gibi savaşçıydı.
Dîne fazla düşkün olmadıkları için, tapınakları bulunmayan İskitlerin, en büyük tanrıçaları Tabiti-Hestia idi. Kadın gibi giyinip ince konuşan veEnari adını verdikleri büyücü râhipleri vardı. Ölüleri mumyalayıp sonbahar ve ilkbaharda gömerlerdi. ölünün yanında ayrılan bir yere karılarından biri, uşakları (özellikle aşçı ve seyisi) ile atları öldürülerek gömülürdü. Ölüye en şık elbiseleri giydirilip, bütün mücevherleri takılırdı. Altay Dağlarından Doğu Avrupa’ya kadar olan bölgede, İskitlere âit pekçok mezar bulunmuştur.
İskitlerle ilgili sanat eserlerinin bir çoğu büyü amacını gülen bâzı geometrik şekillerle süslenmiştir. Bunun yanında hayvan motifleri de ağır basmaktadır. Sanat eserleri arasında özellikle altından yapılmış erkek geyik heykelcikleri dikkati çekmektedir.
Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.