Alm. Ungläubiger (m), Fr. Infidèle (m), İng. Unbeliever, infidel. Allahü teâlâyı ve O’nun gönderdiği dînin esaslarını kabul etmeyen, beğenmeyen, inanmayan. Kâfir lügatta; “örten, inkâr eden, gizleyen ve çiftçi” mânâsınadır. Divan edebiyatında siyah rengi, sevgilinin saçını ve rengini bildirmek için mazmun olarak kullanılır. Dînî bir tâbir olan kâfir, son peygamber Muhammed aleyhisselâmın, Allahü teâlâ tarafından bildirildiğini söylediği, sözlerinden birine veya hepsine inanmayan, doğru olduğunda şüphe eden kimseye denir. Daha önce gelen peygamberlerin sözlerini beğenmeyen kimselere de denir.
Allahü teâlâ, her asırda insanlara bir peygamber göndererek, kendisinin razı olduğu yolunu göstermiştir. Dünyâda ve âhirette huzur ve saadete kavuşmak isteyen herkesin bu peygamberlere uymasını emretmiştir. Peygamberlerine itaat etmenin, kendisine itaat etmek olduğunu haber vermiştir. Nitekim Kur’ân-ı kerimde Nisâ sûresi 80. âyetinde meâlen; “Kim o peygambere itaat ederse, Allah’a itaat etmiştir.” buyurdu. Her peygamber, ya bir din getirmiş veya daha önce gelen dînin esaslarını tekrar hatırlatarak uyulmasını tebliğ etmiştir. Her asırdaki insanlardan, kendi zamanındaki peygambere tâbi olan, inanan kimseye “mümin veya Müslüman” denir, inanmayana da “kâfir” denir. Hazret-i Âdem zamanında yaşayan insanların, O’nun sözlerine inanması, tâbi olması gerekiyordu. O’nun bildirdiklerine inanmayan “kâfir” olurdu. Hazret-i Nûh zamanındakilerin de, Nûh’a inanmaları şart olup, O’na inanmayanlara kâfir denirdi. Son Peygamber Muhammed aleyhisselâm gelinceye kadar hep böyledir. Hazret-i Mûsâ zamanında yaşayan ve O’na tâbi olanlar mümin idi, inanmayıp yüz çevirenler kâfir oldu. Hazret-i Îsâ gelince, herkesin O’na inanması emrolundu. Muhammed aleyhisselâm gelince, kıyâmete kadar herkesin, O’nun peygamberliğine inanması ve O’na tâbi olması emrolundu. İslâm dînine göre O’nun sözlerinden birini reddeden, beğenmeyen kâfir olur. Çünkü O’nun bütün sözleri Allahü teâlânın O’na vahyettikleridir. Cebrâil adındaki melek vâsıtasıyle bildirdikleridir. (Bkz. Vahiy)
Allahü teâlâ tarafından gönderilen her din, insanlara saâdet, kurtuluş yolunu göstermek için gönderilmiştir. İlâhî olan bütün dinlerde îmân esasları hep aynı idi. İbâdetlerde ve dünyâ hayâtını ilgilendiren bâzı muamele bilgilerinde değişiklikler yapılmıştır. Bu değişikliği bizzat Allahü teâlâ yapmıştır. İnsanların, Allahü teâlânın gönderdiği dinde değişiklik yapmak veya kaldırmak yetkisi yoktur. Bununla beraber Yahûdîlik ve Hıristiyanlık dinleri insanlar tarafından bozulmuş ve Allah’tan gelen şeklini koruyamamıştır. Kıyâmete kadar hiç bozulmayacak ve değiştirilmeyecek olan İslâm dîni, insanlara gönderilen son dindi. O’nun peygamberi Muhammed aleyhisselâm da son peygamberdir. Îmân etmiş olmak için bu dîni kabul etmek ve O’nun peygamberine tâbi olmak lâzımdır. Allahü teâlâ Kur’ân-ı kerîmde meâlen; “Muhammed (aleyhisselam)in getirdiği İslâm dîninden başka din isteyenlerin, dinlerini Allahü teâlâ sevmez ve kabul etmez. Din-i İslâma arka çeviren, âhirette zarar görecek, Cehenneme girecektir.” (Âl-i İmrân sûresi: 15) ve; “Muhammed’e (aleyhisselam) inanıp, âhirete yarayan işleri yapanlara, Allahü teâlâ, vaad ettiklerini verecek ve ayrıca çok ihsan yapacaktır. Allahü teâlâya ibâdet etmeyi, yâni Muhammed (aleyhisselam)e itaat etmeyip aşağılık, gericilik sanıp, kendilerine asrî ve münevver diyerek), büyüklük taslayanlara çok azab edecektir. Kendilerini herkesin üstünde sanan bu kâfirler, kendilerini Cehennemden kurtaracak bir yardımcı, Allahü teâlâdan başka bir kuvvet sahibi bulamayacaktır.” (Nisâ sûresi: 173) buyrulmaktadır.
İslâm dînine göre yeryüzünde beş isim altında kâfir bulunmaktadır:
1. Aslî kâfir: Kâfir olan kimselerin çocuğudur. Kâfir olarak büyümüştür. Kâfir olduğunu söyler. Muhammed aleyhisselâmın peygamber olduğuna inanmaz. Bunlar da ikiye ayrılır:
a) Kitaplı kâfir: Ehl-i kitap da denir. Allahü teâlâ tarafından gönderilmiş bir kitaba inanırlar. Fakat bu kitabın aslı bozulmuştur. Yahûdîler Tevrat’a ve Hıristiyanlar da İncil’e inandıkları için kitaplı kâfirdirler. Allah hakkındaki inanışları yanlış ve bozuktur. Kur’ân-ı kerîme ve hazret-i Muhammed’in peygamberliğine inanmadıkları için kâfir oluyorlar.
b) Kitapsız kâfir: Allah tarafından gönderilen hiçbir kitaba inanmayan, bozuk, eğri ve sapık yollara inanan ve Allahü teâlânın varlığını hiç kabul etmeyen kâfirdir. Bunlar kıyamette, tekrar dirilmeye de inanmazlar. Putlara, heykellere tapınan kâfirlere (müşrik) denir. Müşrikler, Budistler, Brehmenler, Mecûsîler, Komünistler ve Masonlar vs. kitapsız kâfirdirler.
2. Mürted: Müslümanken, dinden çıkan, kâfir olan kimsedir. Müslümanken yapmış olduğu ibâdetlerin ve iyiliklerin hepsi yok olur. Âhirette ona fayda vermezler. Tekrar Müslüman olursa affolur, tertemiz mümin olur. (Bkz. Mürted)
3. Münâfık: Müslümanları aldatmak için Müslüman gözüken kimsedir. Müslüman olduğunu söylediği halde Müslüman değildir. Başka bir dindedir. Kalbi ile kâfirdir. Münâfık, diğer kâfirlerden daha fenâdır. Müslümanlara zararı daha çoktur. (Bkz. Münâfık)
4. Zındık: Müslüman olduğunu söylediği halde, hiçbir dîne inanmayan kimsedir. Müslümanları dinden çıkarmak, dinleri içerden yıkmak için bozuk inanışlarını Müslümanlık olarak tanıtır. Âhirette tekrar dirilmeye inanmaz. Kâdıyânîler, Behâîler sapık yolda bulunan ve kendilerini Bektaşî diyerek tanıtan Hurûfîler böyledir.
5. Mülhid: Müslüman olduğunu söylediği ve kendisini Müslüman sandığı halde, sapık inanışı sebebiyle kâfir olan kimsedir. İbâdetleri yapar. Haramlardan sakınır. Fakat Kur’ân-ı kerîme mânâ verirken doğru yoldan (Ehl-i sünnet îtikâdından) o kadar çok ayrılmıştır ki, îmânı gideren, kâfirliğe sebeb olan inanışları vardır. Şiîlerin Nusayri ve İsmâilî fırkaları ve Vehhâbîler böyledir. Kendisini mümin, Sünnîleri, yâni doğru îmânlıları ise kâfir olarak tanıtmaya çalışırlar. Müslümanlara zararları çoktur.
İslâmiyete göre kâfirler Cehenneme girecek ve sonsuz yanacaktır. Dünyâda yaptığı iyiliklerin hiçbiri, âhirette ona yaramayacak, onu Cehennemden kurtaramayacaktır. Ölmeden önce Müslüman olursa affolur. Bütün kâfirler, İslâmiyetin ve Müslümanların düşmanıdırlar.
Kâfirlere ibâdet emredilmemiştir. Bir Müslüman kadın, kâfirle evlenemez. Kitab ehli olan Hıristiyan ve Yahûdîlerin kızları ile Müslüman erkeklerin evlenmesine izin verilmiştir. Mürted olan (dinden çıkan) erkek ve kadınla Müslümanın evlenmesi yasaktır.
Kâfirlerin âdetlerini yapmak, onlara benzemek niyetiyle olmazsa ve haram veya kötü âdetler değilse, faydalı şeyler ise, yapılabilir. Onlara uymak için olur veya haram ve fenâ şeyler ise, haram olur. Kâfirlerin ibâdetlerini, ibâdet olarak yapmak, dînin kâfirlik alâmeti saydığı şeyleri zarûret ve zorlama olmaksızın kullanmak İslâm dînine göre küfür olur, îmânı giderir. Yahûdî ve Hıristiyanların bağladıkları zünnâr denilen kuşağı bağlamak gibi.
İslâm dîninde, kâfirlerin dînî yaşayışlarından yüz çevirmek, onlardan uzak durmak ve onların âyinlerine katılmamak her Müslümanın vazîfesidir. Müslümanlığın izzet ve şerefini korumak için, kâfirleri tâzim etmemek, büyük bilip saygı göstermemek lâzım olduğu bildirilmektedir. Nitekim Allahü teâlâ Kur’ân-ı kerimde, Âl-i İmrân sûresi, 149. âyetinde, kâfirlere kıymet verenlerin ve onlara tâbi olanların aldandıklarını ve pişman olacaklarını bildirerek, meâlen; “Ey benim sevgili peygamberime (sallallahü aleyhi ve sellem) inananlar! Eğer, kâfirlerin sözlerine aldanıp da, Resûlümün yolundan ayrılırsanız, kendilerine Müslüman süsü veren din düşmanlarının uydurma ve yaldızlı sözlerine kapılarak, îmânınızı çaldırırsanız, dünyâ ve âhirette ziyân edersiniz.” buyurdu.
Kâfirlerden birçok kimselerin, nîmetler içinde yaşadığı görülüp, mahrum kalmadıkları zannediliyorsa da, bunlarda nîmet olarak görülenler, hakikatte azap ve felâket, Allahü teâlânın aldatarak, nîmet şeklinde gösterdiği musibetlerdir. O kimseleri harab etmek ve onların daha çok azıp, sapıtmaları içindir. Nitekim, Kur’ân-ı kerîmde meâlen; “Kâfirler, mal ve çok evlat gibi dünyâlıkları verdiğimiz için, kendilerine iyilik mi ediyoruz, yardım mı ediyoruz sanıyor' Peygamberime inanmadıkları ve İslâm dînini beğenmedikleri için onlara mükâfat mı ediyoruz, diyorlar' Hayır, öyle değildir. Aldanıyorlar. Bunların nîmet olmayıp musibet olduğunu anlamıyorlar.” buyrulmaktadır (Mü’minûn sûresi: 55-56). Hak teâlâdan yüz çevirenlere verilen dünyâlıklar, şeker hastasına verilen tatlılar ve helvalar gibidir. Onu bir an evvel helâke sürükler. Sonsuz saâdete kavuşmak için, kâfir olmaktan sakınıp hakîkî Müslüman olmak lâzımdır.
Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.