Alm. Ble-i, Farb-stift (m), Feder (f), Schreibrohr (n), Fr. Plume (f) crayon (m), Pinceau (m), ciseau (m), de sculpteur, İng. Pencil, pen; reed. Yazı âleti. Yazmak ve çizmek için kullanılan araç. Resmî dâirelerde yazı, muhâsebe, kayıt vb. işlerin görüldüğü yer, büro (kalem odası); taş, ağaç veya mâdenleri oymaya veya üzerine yazı veya resim kazımaya mahsus ucu sivri ve keskin kalem şeklinde çelikten yapılmış âlet (taşçı kalemi, ayna kalemi, kazı kalemi, heykeltraş kalemi gibi). Çeşit, tür mânâsında da kulanılır. Tülbent veya başka kumaş üzerine resim ve nakış yapmak için kullanılan ince fırça veya sivri çöp (kalem işi...). Bir pusulaya veya deftere yazılan eşyanın cins ve çeşit îtibâriyle bir sırada ve bir tek rakam altında yazılması (sekiz cins, sekiz kalem eşya... gibi). Gayet ince boya fırçası. Desen çizme sanatı veya tarzı. Aşı yapmak için ağaçtan kesilen ince çubuk (aşı kalemi). Beynin dördüncü karıncığının çukurcuğuna da kaleme benzediği için kalem denir. Bir hesap, bir hesap cetveli veya bir hesap durumunun maddelerinden her birine de “kalem” denir (üç kalem ilâç... gibi). Kalemin buna benzer birçok mânâları vardır.
İslâm dîninde de; din , dünyâ işlerinden meydana gelecek yaş ve kuru, canlı ve cansız, ölü ve diri, su ve taş, harap ve mamur yerler kısaca her şeyi levh- i mahfuza yazan şeye de “kalem” denilmiştir. Hadîs-i şerîfte: “Allahü teâlânın ilk yarattığı şey Kalem’dir. Kalem’e yaz, buyurdu. Kalem ne yazayım' dedi. Allahü teâlâ Kaderi yaz buyurdu. Kalem, ebede (sonsuza) kadar olacak şeylerin hepsini yazdı.” buyrulmuştur. Kalem, Levh-i Mahfûz üzerinde kıyâmete kadar olacak şeyleri yazar. En’am sûresi 59. âyetinde, Allahü teâlâ meâlen; “Yaş ve kuru (canlı ve cansız, ölü ve diri, su ve taş, harap ve mamur yerler, az ve çok) her şey kitab-ı mübînde vardır.” buyurmuştur. Kitab-ı mübîn, levh-i mahfûz mânâsınadır. Levh-i mahfûz, Allahü teâlânın katında şeytandan muhâfaza edilmiş olan levhadır (kitaptır). Üzerinde Kur’ân-ı kerîm de yazılıdır. (Bkz. Levh-i Mahfûz)
Osmanlı saray teşkilâtı târihinde, Osmanlı mâliyesini meydana getiren dairelerden her birine de “kalem” adı verilirdi. Devletin amme hizmetlerinin görüldüğü her kapıya, resmî dâireye de kalem, devlet memurlarına da “kalem efendisi” denmiştir. Osmanlılarda kalem, sâdece devlet işlerinin görüldüğü bürolar değildi. Aynı zamanda buraları, oraya çocuk denecek yaşta alınan gençlerin, eğitim ve terbiye gördükleri birer ilim ve irfan kaynağı, birer mektep (okul) mâhiyetindeydi. Osmanlının birçok ilim ve sanat adamları, kalemlerden yetişmiştir. Kaleme alınan çocuk, kalem âmiri tarafından edebi, terbiyesi, güzel ahlâkı, ilim ve irfanı ile tanınmış, yaşlı ve tecrübeli bir Osmanlı efendisinin yanına verilirdi. Bu mürebbî katip, kendini mânevî bir baba kabul edip, çocuğun yetiştirilmesini bir vazife, bir mesuliyet, bir şeref ve haysiyet meselesi kabul ederdi. Ona şefkat ve merhametle, acıyarak her türlü meslekî bilgiyi, güzel yazı yazmayı öğretir, kalemde evrakın nasıl işlem gördüğünü anlatırdı. Bir yandan da çocuğun her türlü kabiliyetini araştırır, kalemde Arapça, Farsça ve batı lisanlarından birini öğretir, bilgi ve görgüsünü arttırmaya çalışırdı. Sonra uygun bir ünvan ile vazifeye tâyin edilirdi.
Yazı âleti olan kalem, ilim için lüzumlu bir malzemedir. İlmin zabtı ve böylece korunması kalem ile olur. Kalem, siyâset ilmini de mecâzen ifade etmektedir. Milletlerin kaderinde silâhla, kılıçla elde edilen çok hak ve menfaatleri kalemle, yâni masa başında yok olup gitmiştir. Çok kere harp sonundaki anlaşmalarda kalemi, siyâseti kuvvetli olan kazanmıştır. Kalem; ilim, irfan ve kültürün de sembolüdür. Bu mânâsıyla kalemde kuvvetli ve devamlı olan milletler, yalnız silâh bakımından üstün olan milletleri dâimâ yenmişlerdir. Atalarımız bu hakikatı “kalem kılıçtan keskindir” vecizesiyle anlatmışlardır.
Kalem, çeşitleri, yapısı ve yapılışı, kullanılış yerleri ve şekilleri itibarıyla birçok isimler ile anlatılmaktadır. Kalemin yazı hayâtında kullanılmaya başlaması da çok eski bir târihe dayanır. Orta çağda, yumuşak ve kızıl bakır, gümüş ve altından yapılmış iğneler veya içine erimiş kurşun akıtılmış deri tüpler, kalem olarak kullanılmıştır. 1564’te grafit mâdenlerinin bulunmasıyla, grafitten kalemlerin yapımına başlanmıştır. 1792’de, grafit ve kil karışımından, çevresi sedir ağacı tahtasıyla kaplanmış kalemler yapıldı. Bu kalemler, bugün kullandığımız “kurşun kalemi”nin başlangıcı oldu. Bu târihlerden günümüze kadar kalem yapım sanatında büyük ilerlemeler ve gelişmeler olmuştur. Hele Kur’ân-ı kerîm yazısı olan Arap harflerinin hattında (yazılmasında) öyle sanatlar ve kalemler geliştirilmiştir ki, bugün dahi bunlar orijinalliğini korumaktadırlar. (Bkz. Hat)
Kalemler yapılış ve kullanıldığı yerlere göre pekçok çeşitlere ayrılırlar. Kurşun kalem, dolma kalem, tükenmez kalem, boyalı kalem, kopya kalemi gibi.
Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.