Kanun-i Esası - Bilgiler
25/02/2014 18:00
Osmanlı Devletinde, Sultan İkinci Abdülhamîd Hanın emriyle 28 kişilik bir heyet tarafından hazırlanıp, 23 Aralık 1876’da kabul ve îlân edilen anayasa özelliğindeki kânun. Devletin şeklini, çatısını, devlet içindeki teşrî (yasama), icrâ (yürütme), kazâ (yargı) kuvvetlerinin birbiriyle münâsebetini, bunların hangi organlar vâsıtasıyla kullanıldığını ve ayrıca ferdin devlete karşı olan hak ve vazifelerini tâyin eden Kânûn-i Esâsî 12 kısım ve 121 maddeden ibârettir.

Osmanlı Devleti bir İslâm devleti olduğu için, İslâm hukûkuna göre hazırlanmış anayasa özelliğini taşıyan kânunnâmelerle idâre ediliyordu. Kânunnâmelerin dışında 1808’de Sened-i İttifak, 1839’da Gülhâne Hatt-ı hümâyûnu adıyla bilinen Tanzimat Fermânı ve 1856’da Islâhat Fermânı gibi anayasa özelliği taşımayan siyâsî belgeler çıkarıldı. Bu belgeler siyâsî olup, genelde Hıristiyan Avrupa devletlerinin baskısıyla, Osmanlı ülkesindeki gayri müslim tebaaya daha fazla hak ve imtiyaz verilmesi için düzenlendi.

Tanzimat döneminden îtibâren tahsil için Avrupa’ya gönderilen şahıslar batı kültürüyle temâsa geçtiler. Fransız İhtilâlinin ortaya koyduğu liberal fikirlerin etkisinde kalan gençler, bu fikirleri Osmanlı ülkesinde yaymaya çalıştılar. Osmanlı Devletinin siyâsî yapısını değiştirmek için kurulan ve Avrupa devletlerinden destek gören Yeni Osmanlılar Cemiyeti, meşrûtiyet idâresinin kurulması için içeride ve dışarıda faaliyet gösterdi. Batı rejim ve müesseselerine hayran olan Midhat Paşanın da dâhil olduğu Yeni Osmanlılar Cemiyetine mensup kimseler, başta pâdişah Sultan Abdülazîz Han olmak üzere, yüksek devlet makamlarında bulunan bâzı şahsiyetler aleyhinde tertiplere giriştiler. Yürütülen bu çalışmalar ve tertipler neticesinde Mahmûd Nedim Paşa sadrâzamlıktan alınıp yerine Mütercim Rüşdü Paşa getirildi. Hüseyin Avni Paşa da Seraskerliğe (Genel Kurmay Başkanlığı) tâyin oldu. Kabinede değişiklik yapılarak Hayrullah Efendi Şeyhülislâmlığa getirildi. Midhat Paşa ve arkadaşları kurdukları türlü hîle ve tuzaklarla 30 Mayıs 1876’da Sultan Abdülazîz Hanı tahttan indirdiler ve Topkapı Sarayına hapsettiler. Yerine de Beşinci Murâd Hanı geçirdiler. 4 Haziran 1876’da Sultan Abdülazîz Hanı Fer’iye Sarayında bir sûikastle şehit ettiler. Sultan Beşinci Murâd Han bu işkenceli ölümü işitince üzüntüden aklî dengesini kaybetti. Doktorların Sultan Murâd’ın tedâvisine artık imkân kalmadığını raporla bildirmeleri üzerine, Bâbıâli’de toplanan vükelâ heyeti (Bakanlar Kurulu) Sultan Murâd’ın tahttan indirilmesine ve İkinci Abdülhamîd Hanın tahta geçirilmesine karar verdi.

Meşrûtiyet idâresini getireceğini vâdeden Sultan İkinci Abdülhamîd Han 31 Ağustos 1876’da tahta çıktı. Meşrûtiyet idâresinin esaslarını belirleyecek Kânûn-i Esâsî’yi hazırlamakla Midhat Paşayı vazifelendirdi. Ön hazırlık olmak üzere yirmiye yakın proje hazırlandı. Çeşitli Avrupa anayasaları tercüme edildi. Midhat Paşanın 57 madde ve dokuz bölüm olarak hazırladığı “Kânûn-i Cedîd” adlı proje dengesiz bir meşrûtiyet rejimi taslağı olduğu için kabul görmedi. Hazırlanan diğer projeleri de inceleyip Kânûn-i Esâsî’yi hazırlamakla Cemiyet-i Mahsûsa adı verilen 28 kişilik bir özel komisyon teşkil edildi. Bu komisyonun başkanı olarak bâzı eserlerde ServerPaşa, bâzılarındaysa Midhat Paşa geçmektedir. Ziyâ Paşa ve Nâmık Kemâl’in de yer aldığı bu komisyon, uzun münâkaşalardan sonra yüz kırk maddelik bir projeyi Pâdişâh’a takdim etti. Sultan Abdühamîd Han hazırlanan bu taslağın bir defâ da Heyet-i Vükelâ (Bakanlar Kurulu) tarafından görüşülmesini istedi. Vükelâ heyeti, Midhat Paşanın konağındaki uzun süren tartışmalardan sonra hazırladığı son taslağı Pâdişâh’a takdim etti. Sultan Abdülhamîd Han da kendisine sunulan taslakta bâzı değişiklikler yapıp, tasdik ettikten sonra îlân edilmek üzere daha dört günlük sadrâzam olan Midhat Paşaya gönderdi. Kânûn-i Esâsî 23 Aralık 1876 (6 Zilhicce 1293)da Bâbıâli’de yapılan bir törenle îlân edildi. Bu sırada batılı devletlerin Osmanlı ülkesindeki gayri müslim tebaayla ilgili yeni düzenlemeleri zorla yaptırmak üzere topladıkları Tersâne Konferansı, Haliç Tersânesinde devam ediyordu. Kânûn-i Esâsî’nin îlân edildiğini bildiren top seslerinin duyulması üzerine söz alan Hâriciye Nâzırı Saffet Paşa; “Bu işittiğimiz top sesleri Kânûn-i Esâsî’nin îlânını müjdelemektedir.” dedi ve gayri müslimlerin haklarının Müslümanlarla eşit hâle getirildiğini belirtti. “Artık toplantımız lüzumsuz olur.” dediyse de Avrupa devletlerinin temsilcileri hiç aldırış etmeyerek toplantıya devam ettiler. Midhat Paşa ve taraftarlarının Avrupalılara yaranmak için hazırladıkları ve Sultan İkinci Abdülhamîd Hana kabul ettirdikleri Kânûn-i Esâsî’nin îlân edilmesine “Çocuk oyuncağıdır.” diyerek karşılık verdiler.

Midhat Paşa meşrûtiyet rejimini ve Kânûn-i Esâsî’yi Sultan İkinci Abdülhamîd Hana karşı milletlerarası bir antlaşmayla teminat (garanti) altına aldırmayı plânladı. Bunun için Nâfia Müsteşarı ve akıl hocası olan Ermeni Odyan Efendiyi özel olarak vazifelendirip Avrupa’ya gönderdi. İngiliz Hâriciye Nâzırı Lord Derby görüşmelerden sonra Odyan Efendiye bu işin Osmanlı Devletinin iç meselesi olduğunu, Avrupa devletlerinin karışamayacaklarını söyledi. Midhat Paşa bu hareketiyle şahsî ihtirasları uğruna Osmanlı Devletinin geleceğiyle ilgili hâince emeller beslediğini ordaya koydu.

Kânûn-i Esâsî’nin kabul ve îlân edilmesinden sonra 1877 yılının başında ilk mebus (milletvekili) seçimleri yapıldı. Yapılan seçimler sonunda 69’u değişik milliyetlere mensup Müslüman, 46’sı gayri müslim olmak üzere 115 milletvekilinden meydana gelen Meclis-i Mebusan 40 kişi yerine 26’sı tâyin edilen Âyân Meclisi teşkil edildi. Meclis-i Mebusan ve Âyân Meclisinden meydana gelen Meclis-i Umûmî 20 Mart 1877’de Dolmabahçe Sarayının muâyede (bayramlaşma) salonunda pâdişâhın konuşmasıyla açıldı. İki dönem çalıştıktan sonra, patlak veren Doksanüç Harbi (1877-78 Osmanlı-Rus Harbi) sırasında devletin ve ülkenin durumunu tehkileye sokacak tartışmalara sahne oldu. Bu sebeple Sultan İkinci Abdülhamîd Han Kânûn-i Esâsî’nin kendisine verdiği yetkiye dayanarak Meclis-i mebusanı 14 Şubat 1878’de feshetti. Böylece Birinci Meşrûtiyet dönemi bitti. Yürürlükte olan Kânûn-i Esâsî’nin uygulamasına otuz sene beş ay dokuz gün ara verildi. 23 Temmuz 1908’de İkinci Meşrûtiyeti îlân eden Abdülhamîd Han Kânûn-i Esâsî’yi tekrar uygulamaya koydu. Kânûn-i Esâsî’nin yeniden uygulamaya konulması ve İkinci Meşrûtiyetin îlânı üzerine Osmanlı Devletinin parçalanmasını isteyen iç ve dış mihraklar tekrar faaliyete geçtiler.

Gayri müslimler ve azınlıklarla birlikte hareket eden İttihat ve Terakki Fırkası Meclis-i Mebusanda çoğunluğu sağladı. Kânûn-i Esâsî gereğince pâdişah tarafından seçilen Âyân Meclisiyle birlikte Meclis-i Mebusan 4 Aralık 1908’de toplandı. İngilizlerin ve İttihat ve Terakki Komitesinin kışkırtmaları neticesinde meydana gelen 31 Mart Vak’asından sonra Sultan İkinci Abdülhamîd Han tahttan indirilerek Selânik’e gönderildi. Yerine de Sultanbeşinci MehmedReşâd Han getirildi. Sultan İkinci Abdülhamîd Hanın tahttan indirilmesinden sonra toplanan Meclis-i Mebusan Kânûn-i Esâsî üzerinde değişiklikler yaptı. 3 Mayıs 1909 târihli oturumda yapılan değişiklikler İttihat ve Terakki Fırkasının teklifleri doğrultusunda yapıldı. Kânûn-i Esâsî’nin 3, 6, 7, 10, 12, 27, 28, 29, 30, 35, 36, 38, 43, 44, 53, 55, 76, 77, 80, 113, 118, 119, 120, 121. maddeleri değiştirildi. Bu değişiklik ana hatlarıyla Osmanlı Devletinin şeklinde bir değişmeye sebeb olmadı. Kânûn-i Esâsî üzerindeki bir kısım değişiklikler de 1911-1914 senelerinde oldu. 1915’te yapılan bir değişiklikle milletvekillerinin maaş ve harcırah meseleleri düzenlendi. 10 Mart 1916’daki değişiklikle de 35. madde tamâmen kaldırılırken, 1916’da yapılan diğer bir değişiklikle seçme ve seçilme muâmelelerinde yeni düzenlemeler getirildi. 21 Mart 1918’de yapılan bir değişiklikle de seçimle ilgili bâzı yeniliklere yer verildi.

1876 yılından 1924 yılına kadar 48 yıl yürürlükte kalan pâdişahın yetkilerini ve meşrûtiyeti kabul eden Kânûn-i Esâsî Türkiye Büyük Millet Meclisi hükûmeti devrinde de uygulandı. 1921 yılında çıkarılan Teşkilât-ı Esâsiye Kânûnu’yla birlikte yürürlükte bulunan Kânûn-i Esâsî 1924 Anayasasının kabulüyle fiilen yürürlükten kalktı.

On iki bölümden ve 121 maddeden meydana gelen Kânûn-i Esâsî’nin 1. maddeden 7. maddeye kadar olan birinci kısmı Memâlik-i Osmâniye başlığını taşır. Osmanlı Devletinin ülkesiyle bütünlüğü, başşehrinin İstanbul olduğu, saltanat ve hilâfetin Osmanlı sülâlesinden olan en büyük evlâda âit olduğu ve Osmanlı pâdişahının yetkileri hükme bağlanmıştır. İkinci kısımsa, Tebea-i Devlet-i Osmâniyenin Hukuk-ı Umûmiyesi başlığını taşımaktadır. 8. maddeden 26. maddeye kadar olan bu kısımda Osmanlı Devleti tebeasının hak ve hürriyetleri sayılmakta ve hükme bağlanmaktadır. 27. maddeden 38. maddeye kadar olan üçüncü kısım ise; Vükelâ-yı devlet başlığını taşımaktadır. Bu bölümde sadrâzam (başbakan) ve vekillerin (bakanların) hukûkî durumları, vekiller heyetinin pâdişah ve meclis karşısındaki durumları tanzim edilmiştir. 39. maddeden 41. maddeye kadar olan dördüncü kısım, memurîn başlığını taşımakta olup bu bölümde memurların sâhib olduğu hukûkî teminattan, kânûnî şartlara uygun olarak tâyin edilen memurların hak ve vazifelerinden bahsedilmektedir.

Beşinci kısım ise 42. maddeden 59. maddeye kadar olup Meclis-i Umûmî başlığını taşımaktadır. Osmanlı Devletinin parlamentosu olan Meclis-i Umûmînin Heyet-i Âyân ve Heyet-i Mebusandan meydana geldiğini, bu meclisin ve heyetlerin vazife ve sorumluluklarını, toplanma esas ve zamanlarını hükme bağlamıştır. 60. maddeden 64. maddeye kadar olan altıncı kısımda Âyân Meclisinin statüsü düzenlenmiştir. Yedinci kısım 65. maddeden 80. maddeye kadar olup Heyet-i Mebusanın çalışma esaslarını bildirmektedir. Mehâkim başlığını taşıyan ve 81. maddeden 91. maddeye kadar olan sekizinci kısımda; hâkimlerin ve mahkemelerin kuruluş ve çalışma esaslarıyla ilgili hükümler yer almıştır. Dîvân-ı Âlî başlığını taşıyan dokuzuncu bölüm ise 92. maddeden 95. maddeye kadardır. Bu bölümde; vekilleri, temyiz mahkemesi başkanlarını ve üyelerini, kendi üyelerini yargılayan Dîvân-ı Âlî adı verilen yüksek mahkemenin çalışma esasları açıklanmıştır. 96. maddeden 107. maddeye kadar olan onuncu kısımda mâliyeyle ilgili hükümlere yer verilmiştir. On birinci kısımda vilâyetlerin idâresi, usûl-i tevsi-i mezûniyet (yetki genişliği) ve vazifelerin ayrılması esasları anlatılmıştır. Bu kısım 108. maddeden 112. maddeye kadardır. On ikinci ve son kısım ise 113. maddeden 121. maddeye kadardır. Mevâd-ı şifâ başlığını taşıyan bu kısımda; memleketin herhangi bir yerinde ihtilal ve isyan vukû bulduğu zaman örfî idâre (sıkıyönetim) îlânı, kamu düzenini bozan kimselerin soruşturma neticesinde Osmanlı ülkesi dışına sürgün edilebileceği, bütün Osmanlılara ilköğretimin mecburi olduğu, Kânûn-i Esâsî’nin hiçbir maddesinin hiçbir sebep ve bahâneyle yürürlükten kaldırılamayacağı, bâzı maddelerin değiştirilebileceği hükümleri yer almıştır.

Çeşitli Avrupa anayasalarından alınarak hazırlanan Kânûn-i Esâsî’de devletin dîninin İslâmiyet olduğu belirtilmiştir. Pâdişahın yetki ve selâhiyetleri sınırlandırılmıştır. Pâdişah vekiller üzerinde doğrudan doğruya hâkim ve icrâ kuvvetinin hukûkî ve fiilî başkanıdır. Vekillerse Meclis-i Umûmiye karşı değil, pâdişaha karşı sorumludurlar. Teker teker pâdişah tarafından tâyin ve azledilirler. Pâdişahın aynı zamanda halîfelik ünvânı da taşıyacağı, kânunların İslâm dîninin emir ve yasaklarına aykırı olamayacağı belirtilmiş, şeyhülislâmlık makam ve şer’iye mahkemelerinin varlığı da yer almıştır.

Önceki
Önceki Konu:
Dizanteri
Sonraki
Sonraki Konu:
Evlenme

Yapılan Yorumlar

Henüz kimse yorum yapmamış.

Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.

Yorum Yapın

Güvenlik Kodu