Alm. Charakter (m), Fr. Charactére (m), İng. Character. Bir şey üzerinde değişmeden kalan izler, bir şeyi benzerlerinden ayırmaya yarayan temel husûsiyet, üstün mânevî özellik, bir nesnenin ayırıcı özelliği. Fransızcadan gelen kelime; huy, mizac, seciye yerine de kullanılır. Genel olarak, bir nesnenin yapısını, diğer nesnelerden ayıran kalite ve vasıflara karakter denilir. Ahlâkî değerleri ifâde etmek için de kullanılır. “Karakter sâhibi insan” veya “karaktersiz şahıs” tâbirleri böyledir. İyi ve kötü kimseleri belirtmek içindir. Biyoloji ilminde karakter, herhangi bir canlının görülebilen bir özelliği veya davranış tarzıdır. Genetikte ise, bir veya bir grup genin bir fenotipte görülen ifâdesidir. Karakter, daha çok şahsiyet psikolojisini ifadelendirmede kullanılan ilmî bir tâbir olmuştur.
Psikolojide karakter kelimesi, bir insanın kendine has davranış ve düşüncelerini belirtmek için kullanılmaktadır. Ferdin kendine mahsus davranış özelliklerine karakter adı verilmiştir. Bir bakıma karakter, bir şahsın, rûhî hayatının dışarıdan görünüşüdür. Kalıplaşmış bir yapıdan uzak olan insanın rûhî hayâtı, değişkenlik ve karmaşık bir özelliğe sâhiptir. Karakterin belirmesi, kişinin kanaatleriyle davranışlarının arasında devamlı bir uygunluğun bulunmasına bağlıdır. Bu kanaat ve davranışların iyi ve kötü olmasına göre insan şahsiyeti gelişmesinde, doğuştan getirilen mizac, huy, zekâ ile fizik veya sosyal çevreden kazanılan değerlerin etkisi büyüktür. Bu bakımdan karakter, “Çok çeşitli davranışlardan, toplumun kültür değerlerine göre, iyi veya kötü olanlarının yâhut doğru veya yanlış olanlarının bir insan tarafından devamlı yapılmasıdır.” diye de târif edilmiştir. Psikolojide mizaç, karakter ve şahsiyet içiçe geçmiş üç kavramdır. Bu bakımdan bâzı klasik kitaplarda bile biri diğeri yerine kullanılmaktadır. Bunun yanında bâzı psikologlar karakteri, şahsiyetten ayrı mütalaa etmektedir. Bunlardan bâzılarının karakter hakkındaki görüşleri şöyledir:
Kant, karakter’i bir insanın düşünme, davranış ve hissetme tarzı olarak kabul eder. Bâzı müellifler için karakter, eğilimlerin topluluğudur. Bourlud’a göre karakter, ferdin istikrarlı eğilimlerinin sentezidir. Dupre, karakteri, ferdin alışılmış reaksiyonlarının topluluğu diye târif etmiştir. Çeşitli târiflerden, şöyle toplu bir târif daha yapılabilir:
“Karakter, her birimizi vasıflandıran hissetme, düşünme ve hareket etme tarzlarının bütünlüğüdür.”
İnsanda, fizyolojik ve morfolojik (şekille ilgili) karakteristiklerinin topluluğuna mizaç denilirken, ferdi canlılıkları ve dürtüleriyle bütün anadan doğma içgüdülerin topluluğuna da fıtrat (yaradılış, hilkat, nature) denebilir. Bütün bu îzahlara göre karakter, insanın doğuştan bünyesinden menşe alan mizaç ile huyun teşkil ettiği kompleks (karmaşık) bir örgüden ibârettir. O halde karakter, zekâ ve ahlâkın yönlendirilmesi altında, mizaç ve hilkat dediğimiz anadan doğma unsurlarla fizik ve psiko-sosyal çevre arasındaki karşılıklı faaliyetin birleşik bir sonucudur, denilebilir. Mizaç ve motivasyonal (güdülerle ilgili) eğilimlerin topluluğu şahsın iradesiyle çok değişebildiği halde, karakter terbiye ve ferdî gayretle oldukça az değişmeler gösterir.
Belli bir karakter yapısında olan insan, belli hallerde tutarlı ve önceden az çok kestirilebilen tepkiler gösterir. Her insan çocukluk yıllarında, çevresiyle sürekli tesir görme neticesi, kendine has bir tepkiler sistemi geliştirir. Başka bir deyişle savunma ve uyum mekanizmaları aracılığı ile bir intibak sağlamaya çalışır. Kendi faydasına olan, ama çevresine ters düşmeyen çözümler geliştirir. Haz veren, tatmin sağlayan yollardan gider, kendi dürtü(dirve) veya motivleriyle(güdü) çevre isteklerini bağdaştırmaya uğraşır. Bu maksada umumiyetle egonun düzenleyici, uzlaştırıcı ve bütünleyici fonksiyonu aracılığıyla ulaşır. İyi işliyen bir karakterde, bugünkü psikiyatrinin kabul ettiği mefhumlarla ifâde edilecek olursa, id-ego-süperego ve çevre arasında belli bir denge ve uyum sağlanmıştır. Oysa bu denge nevrozlarda ve psikozlarda bozulmuştur. Karakter bozukluklarında uyumsuzluk ego ile çevre arasındadır. İd-ego-süperego dengesi çarpık da olsa vardır. Karakter bozukluğu kendini insanlar arası münâsebette gösterir.
Ahlâk ilmi, ruh sağlığı bilgisi demektir. Kötü huylar, rûhun hastalığı ve kötü işler, bu hastalıkların alâmetleri, ârızalarıdır. İslâm âlimlerinin çoğuna göre, herkesin huyu değişebilir. Hiçbir kimsenin huyu, yaratılıştaki gibi kalmaz. Sonradan değişebilir. Huylar değişmeseydi, peygamberlerin getirdikleri dinler, boş lüzumsuz olurdu. Âlimlerin sözbirliği ile koymuş oldukları terbiye ve cezâ usûlleri abes olurdu. Bütün ilim adamları, çocuklarına ilim ve edep vermiş ve terbiyenin fayda sağladığı her zaman görülmüştür. Şu kadar var ki, bâzı huylar pek yerleşmiş; rûhun hassası gibi olmuştur. Böyle huyları değiştirip, yok etmek pek güçtür. Böyle ahlâk, çok câhil, kötü kimselerde bulunur. Bunu değiştirmek için çok uğraşmak lâzımdır.
Patolojik olsun olmasın bütün karakter yapıları için geçerli olan belli başlı keyfiyetler şöyle sıralanabilir:
a) Karakterlerin çekirdekleri hayatın ilk yıllarında atılır ve teşekkül eder. Ancak karakterin gelişmesi ve son biçimini alması ergenlik ve delikanlılık çağının sonuna kadar sürer. Böylece karakter çizgileri uzun bir sürede belirir; oysa nevrotik belirtiler kısa sürede ortaya çıkabilirler.
b) Herkesin karakteri kendine hastır; parmak izi gibi onu başkalarından ayıran göstergedir.
c) Karakter çizgileri, uzun sürede biçimlendiği için yıllar geçtikçe katılaşır ve değişmez bir özellik hâline gelirler. Terbiyenin belli yaştan sonra güç hâle gelmesi, bunun böyle olduğunu göstermektedir.
d) Karakter çizgileri veya nitelikleri egosintoniktirler. Yâni kişinin normal dışı davranışları kendini rahatsız etmez, tersine haz vericidir.
e) Karakter bozukluklarında iç çatışmaları ve dürtüler açığa vurulmuş, kişinin davranışına aksetmiştir. Yâni karakter bozukluğu olan bir kimse kendisini çevreye değil, çevreyi kendisine uydurma yolunu seçmiştir. Buna “alloplastik uyum” denir. Bu hal, şahsın çevresiyle ve toplumun ahlâk ve kıymet hükümleriyle çatışmasıyla neticelenir. Halbuki nevrotik dürtülerini, temayüllerini açığa vurmakta güçlük çeker. Kendisini değiştirmek yoluyla, kendi zararına etrafa uymaya çalışır. Buna “otoplastik uyum” denir.
Karakterin gelişmesi: Uygun bir âile ortamında küçük bir çocuk, ana-babasının yardımıyle hangi insiyaklarını nasıl düzenleyeceğini, neyin yanlış, neyin doğru olduğunu öğrenir. Çocuk, doğumdan başlayarak karşılaştığı engellenmeleri, çatışmaları yenmek için savunma mekanizmaları vâsıtasıyle özel tepkiler gösterir. Teşekkül eden sağlıklı veya patolojik tepkiler yeni hallerle karşılaşıldıkça tekrarlanır. Çünkü bir davranışın tekrârı, yeni çözüm bulunmasından daha kolay ve ekonomiktir. Böylece benzer hallerde aynı davranış ve tepkiler ortaya çıkar ki, bu da karakteri, o kimseye has bir şekilde teşekkül ettirir. Aslında karakter, kazanılmış alışkanlık, tepki ve davranışların terkibinden başka bir şey değildir.
Gelişme dönemlerinde ortaya çıkan değişik meselelerin, çatışmaların (frustrasyon) çözülmesiyle karakterin teşekkülü tamamlanır.
Karakter Bozuklukları
1. Yetersiz karakter (inadequate caharacter): Bu çeşit karakter yapısında bir insan, fizik ve zekâ bakımından eksikliği olmadığı halde sosyal alanda yetersiz davranış gösterir. Hiçbir işte belli bir heves veya tutkusu yoktur. Başladığı bir işi pek seyrek olarak sonuna kadar götürür.
2. Şizoit karakter (Schizoid c.): Şizofrenik hastaların bâzı özelliklerini taşırlar. Kendi içlerine kapanma, kendi özel dünyalarında yaşama temayülü gösterirler. Başkalarıyle kolay münâsebet kuramazlar. Rûhî alışverişleri çok satıhta kalır. Hissî küslük gösteren kimselerdir. Çok hassastırlar, çabuk kırılır, fakat belli etmezler.
3. Siklotimik karakter (Cyclothymic c.): Geniş bir hissiyât dalgalanması içindedir. Bir zaman canlı, neşeli olur. Bir süre sonra neşesiz, durgun, kendine güvensiz olabilir.
4. Paranoit karakter (Paranoid c.): Kuşkulu, kuruntulu ve alıngandır. Sevilmediği, kötülüğünün istendiği inancı içinde her şeyi ters yorumlar. Temel güven duygusu geliştirememiş bir insandır.
5. Duyguca dengesiz karakter (Emotionally unstable c.): Aşırı derecede çocuksudur. Küçük bir uyarılma veya kışkırtılma ile çok neşeli bir durumdan çok öfkeli veya çok üzgün bir duruma geçebilir. Bencil ve egosantrik olup yalnızca kendisini sever.
6. Pasif-agresif karakter (Passive-aggressive c.): Bu çeşit, karakter yapısındaki bir insan, saldırganlık insiyaklarını dizginleyemeyen kişidir. Üç ayrı şekilde olabilir. Pasif-bağımlı tip çâresiz, asalak, çocuksu davranışlı çevreden sürekli destek bekleyen bir insandır. Pasif-saldırgan tip açıkça başkaldıramayan, ama doğrudan boyun eğmeyen kişidir. Hayır demese bile söyleneni ya yapmaz, yâhut eksik yapar veya geciktirir. Saldırgan tip saldırganlık insiyaklarını açıkça, ama dizginsiz olarak dışa vuran kimsedir.
7. Kompülsif karakter (Compulsive c.): Düzenli, titiz, temizliğe aşırı düşkündür. İşinde, kıyafetinde, hayat tarzında kurallara sıkı sıkıya bağlıdır. Bir işte üst durumunda ise, altında çalışanlardan çok şey bekler veya her işi kendi yapmaya kalkar. Şuur dışında güçlü bencillik, düşmanlık, inatçılık, pislik ve düzensizlik temâyülleri saklıdır.
8. Histriyonik karakter (Histrionic c.): Klâsik olarak “histerik karakter” diye bilinen ve daha çok kadınlar arasında görülen, ama erkeklerde de bulunabilen bir karakter türüdür. Histriyonik kişi yapmacık hareket eden, durumla orantısız olarak dramatik tepkiler sergileyen insandır. Mantıksız ve tutarsız davranır. Yapmacık davranışlarını bir topluluk önünde sergilemeye özen gösterir. Yalana, abartmaya, hayâlî hikâyeler söylemeye yatkındır.
Sosyopatik Karakter Bozuklukları
1. Antisosyal karakter (Antisocial c.): Eski tabirle psikopat denen bu kimseler davranışlarıyla cemiyetin törelerini, geleneklerini saymayan veya kânunlarını çiğneyen kişilerdir. Başkalarının haklarına saygı göstermeyen, yalan söyleyen, kavga eden, dolandıran, yaralayan, öldüren, ırza geçen ve umûmiyetle cemiyete karşı suç işleyen insanlardır. Bencil, mesuliyetsiz yaşayışları zevk kâidesine göre düzenlenmiştir. İsteklerini elde edemezlerse, maksatlarına ulaşmak için her çâreye başvurmayı hakları sayarlar. Eski tecrübelerden veya hatâlardan ders almayı bilmezler. Yaptıklarından pişmanlık, işledikleri suçtan suçluluk duymazlar. Antisosyal davranışlı insanlar çoğunlukla çocukluklarında ezilmiş, çok baskı ama az sevgi ve alâka görmüş insanlardır. Egolarının gelişmesi bozuk ve çarpık, süperegolarının gelişmesi bâzı alanlarda yeterli, bâzı alanlarda yetersiz kalmıştır. Yaptıkları suçun cezalandırılmayışı pekçok psikopatta bunalım ve huzursuzluk doğurur. Yakalandıkları zaman gösterdikleri kayıtsızlık, şuur-dışı suçluluk hissinden kurtuldukları içindir.
2. Dissosyal karakter (Dyssocial c.): Cemiyet içinde bâzı yörelerde ve küçük topluluklarda özel gelenek veya görenekler vardır ki bunlar büyük cemiyetin gelenek veya görenekleriyle çatışır. Yankesicilik veya çalmayı meslek edinmiş bâzı bozuk çevrelerde, îtibâr gören bir kimse kendi çevresi hâricinde psikopat veya antisosyal kişi sayılabilir. Kan davası güdülen bâzı mahallerde, adam öldürmeye suç veya günah gözüyle bakılmaz.
3. Geçici karakter bozuklukları: Bir insanın karakteri ne kadar dengeli olursa olsun dış zorlara, baskılara (stress), tehlikeli hallere uyma kabiliyetinin bir hududu, dayanma gücünün yıkıldığı bir nokta vardır. Normal insanların zor durumlarda geçici nevrotik veya psikotik (akıl hastalığı ile ilgili) belirtiler gibi davranış bozuklukları göstermeleri de rastlanan bir hâdisedir. Bâzı insanlar evlenme, doğum, askerlik, işsizlik, ayrılık gibi mûtat hâdiseler karşısında bile eski karakterlerine uymayan davranış bozuklukları gösterirler. Bu davranışlar hâlin düzelmesiyle kaybolabilirler. Buna “yetişkinlerin husûsî hallerde reaksiyonları” (Adult situational reaction) denir. Pek mûtat sayılmayan felâketler, cephede uzun süre çarpışma, esâret, ölümler gibi hallerde normal insanlarda görülen davranış bozukluklarına da “zor hallerde reaksiyonlar” (Gross-stress reaction) ismi verilir.
Karakter umumiyetle değişmez bir keyfiyet gösterir. Fakat çok husûsî ve zor hallerde beklenmedik veya evvelden kestirilemeyen inhiraflar (sapmalar) olabilir. Bunun hâricinde merkezî sinir sisteminin mühim hastalıklarında, başlangıçta belki de en mühim değişiklik karakter hususiyetlerinde bozulma ile belirir. Damar bozuklukları, metabolik, toksik hastalıklar ve beyin uru gibi hallerde karakter keyfiyetleri süratli değişmeler ve sapmalar gösterebilir ve erken teşhis için bir ipucu olabilir.
Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.