Alm. Ameise (f.pl), Fr. Fourmi (f.pl.), İng. Ant. Familyası: Karıncalar (Formicidae). Yaşadığı yerler: Buzlu kutup bölgesi hâriç, dünyânın her tarafında; en fazla tropik bölgelerde bulunurlar. Özellikleri: Cemiyet hayâtı yaşayan böceklerdir. En küçükleri 2 mm, en büyükleri 18 mm’dir. Sonbaharda yuvalarının donmayan derin kısımlarına çekilerek kışı uyuşmuş olarak geçirirler. Erkek ve dişileri kanatlı, işçiler kanatsızdır. Ömrü: Kraliçeler 15-20 yıl kadar, işçiler 5-10 yıl kadar yaşar. Erkekler, 5-6 ay yaşarlar, zifaf uçuşundan sonra ölürler. Çeşitleri: 7500’e yakın türü vardır. Orman karıncası, mantar yetiştiriciler, çoban karıncaları, esir akıncıları ve harpçiler en çok bilinenleridir.
Zarkanatlılar takımının, karıncagiller (Formicidae) familyası türlerinin genel adı. Böcekler sınıfının cemiyet hayâtı yaşayan en geniş familyasını meydana getirirler. Sıcak memleketlerde yaşayan termitlerin aksine dünyânın hemen hemen her tarafında bulunurlar. Karıncalar çalışkanlığın sembolüdür. Bütün böcekler gibi vücutları baş, göğüs ve karın olmak üzere üç bölümden meydana gelir. Altı adet eklemli bacakları vardır. Başlarında iki petek ve üç tâne osel (nokta) göz bulunur. En belirin özellikleri göğüsle karın bölgelerini birleştiren ince belleri (pedikül) ve başlarında dirsek şeklindeki kıvrık bir çift antenleridir. Antenlerini gözlerinden daha çok kullanırlar. Hattâ bâzı türlerde gözler körelmiş haldedir. Boyları 2 ilâ 18 mm arasında değişir. Genellikle renkleri siyah, kahverengi ve kırmızımtrak olmakla berâber her ortama uygun renkte olanları vardır. Vücutları, derilerinin salgısı olan kitinden teşekkül etmiş kutikula denen sert bir örtüyle kaplanmıştır. Alt çeneler (mandibula) oldukça gelişmiş olup yapacakları işe göre özelleşmiştir: Yaprak kesen karıncalarda makas gibi keskin kenarlı; savaşçılarda sivri olup düşmanın başını delecek güçtedir. Bâzıları testeremsi veya öğütücü tiptedir. Karıncalar ön bacaklarını bir el gibi kullanırlar. Bunlarla besin yakalar, yuvada yumurta ve kozaların yerini değiştirir ve vücutlarını temizlerler. Birinci çift bacaklarında arılardaki gibi kıllardan meydana gelmiş temizlik organı olan bir çift tarakları vardır. Karınca temizliğe son derece düşkündür. Trake sistemi denen borularla solunum yaparlar. Besin artıklarını ve ölen arkadaşlarını yuvanın dışındaki çöplüğe bırakırlar.
Bir karınca kolonisinde üç tip fert bulunur: Doğurucu dişiler (kraliçeler), erkekler ve işçilerdir. Erkek ve dişiler, ikişer çift kanatlıdır. Zifaf uçuşundan sonra kraliçede kanatlar düşer. İşçiler ise kanatsız kısır dişilerdir. Cemiyetin çoğunu bunlar teşkil eder. Besin toplama, çobanlık yapma, yuvanın temizliği gibi ağır işlerin çoğu bunlara âittir. Bir kaç fertten meydana gelen karınca cemiyetleri bulunduğu gibi, yüz binden kalabalık olanlar da vardır. Küçük kolonilerde kraliçenin sayısı 1-3, büyüklerde ise 15-20 arasında değişir. Koloninin çoğunluğunu işçiler teşkil eder. Kırmızı orman karıncası (Formica ruga) kolonisi; 20 kadar dişi, 100 kadar erkek ve 10 bin kadar işçi bireyden meydana gelir.
Kraliçeler, zifaf uçuşundan sonra ömrü boyunca yumurtlarlar. Erkekler ise zifaf uçuşundan sonra ölürler. Kraliçe ömrü boyunca yuvanın içinde yumurtlar. Kendisine bakmakla görevli dadı karıncalar kendisini besler, temizler, yumurta ve yavrularının bakımını yaparlar. Yumurtalar beyaz olup 0,5 mm boyundadır. Balık yemi olarak satılan karınca yumurtaları gerçek yumurta değildir. Koza hâline gelen larvalardır. Karıncalarda tam başkalaşım (metemorfoz) bulunur. Yumurtalardan çıkan kurtçuklar (larva) ağızlarında salgıladıkları ve havayla karşılaşınca iplik şekline dönen sıvılarıyla kozayı örerek pupa dönemine geçerler. Dadı karıncaların yardımıyla kozadan çıkan genç karıncanın vücut rengi açıktır ve bir süre daha bakıma muhtaçtır. Koza yapan karınca türlerinde gelişimini tamamlayan yavru, dadı karıncaların yardımı olmadan kozayı delip çıkamaz. Koza içinde ölümü beklemekten başka çâresi yoktur. “Pupalara bakmakla görevli işçiler pupalık döneminin bittiğini nasıl anlıyorlar' Hangi esrarlı işâret bu zamanın dolduğunu bunlara haber veriyor'” suallerine kesin cevap vermek hayli güçtür. Kuluçka bakımıyla görevli işçiler, yuvada şartlar değiştikçe yumurta ve kozaları (pupa) en uygun ve kuru yerlere aktarırlar. Yumurta ve larvaları (kurtçuk) devamlı şekilde yalayarak rutûbetli dehlizlerde küflenmelerini önlerler.
Koloni bireyleri birbirlerine yüksek bir sevgi hissi ile bağlıdır. İki fert karşılaştıklarında antenlerini birbirlerine dokundururlar, hattâ tatlı sıvı damlalarını birbirlerinin ağızlarına akıtırlar. Larvalar çengel biçiminde kıvrık küçük bir baş ve 13 parçadan meydana gelen, ayaksız beyaz kurtçuklardır. Üzerleri ince bir tüy tabakasıyla örtülüdür. Genellikle dadı karıncalarının kursaklarında muhâfaza edilen besin salgısıyla beslenirler. Birkaç karınca türünde larvalar kendilerinin parçalamak zorunda kaldıkları böceklerle beslenirler. Ekin karıncalarının larvaları da tohum kabuğundan arınmış tohumları yerler. Üremede görev alacak olan erkek ve kraliçeler larva döneminde protein bakımından zengin besin alırlar. İşçi olacak olanlar ise karbonhidratlı besinlerle beslenirler.
Karıncaların antenleri üzerindeki kıllar dokunma ve işitme vazîfesi görürler. Bâzı karınca türleri gıcırtı veya çığlık şeklinde insan kulağının duyabileceği kadar ses çıkartırlar. Bâzılarının karın halkalarında ses çıkarma organı vardır. Bâzıları mandibulalarını (besini parçalamaya yarayan ağız parçaları) çarparak veya başlarını sert cisimlere vurarak ses çıkarırlar. Ancak insan kulağı bu seslerin çoğunu duyamaz. Termit (beyaz karınca) avcısı olan bâzı karınca türlerine av esnâsında çekirge gibi keskin ses çıkartan bir “rehber karınca” önderlik eder. Bu rehber karınca arkadaşlarından 50 cm uzakta toprağın altına girse bile çıkardığı tiz sesler arkadaşlarını bu noktaya çeker. Karıncaların işitme organlarının birinci çift bacakta olduğunu ve gözlerinin arılar gibi ultraviole şualarına hassas olduğunu ileri süren bilim adamları da vardır.
Karıncalarda alarm mandibül bezlerinden salgılanan kimyâsal bir maddeyle duyurulur. Bu kokuyu alan karıncalar bir tehlikenin varlığını anlayarak kaçışırlar. Besin bulan karınca da geçtiği yollara koku bırakır. Arkadaşları bu kokuyu tâkip ederek besine ulaşırlar. Her gidiş gelişte geçtikleri yolda koku bırakmaya devâm ederler. Bu kokulu yolda besinle yuva arasında gidiş geliş devâm eder. Besin tükendiğinde yuvaya dönenler koku bırakmayı keserek arkadaşlarının boşuna gidip gelişini önlerler. Karıncalarda koku, tad ve dokunma duyuları çok güçlüdür. Görme ikinci derecededir. Her koloninin kendine has kokusu vardır. Birbirlerini bu kokudan tanırlar. Aynı türden bir yabancı, korunan yuvaya girse, derhal fark edilerek öldürülür. Ancak uzun süre gizlenerek yuvanın kokusu üzerine sinerse yuvaya kabul edilir. Çiftleştikten sonra yuvaya dönen dişinin emniyetle yuvaya kabul edilmesi bu sebeptendir. Yine yuvanın kokusunu alarak yuvayı istilâ eden diğer böceklerin varlığı da bu şekilde îzah olunur. Yabancı bir kraliçe zifaf uçuşundan sonra yolda öldürdüğü işçilerin parçalarını vücûduna temas ettirerek onların kokusunun üzerine sinmesine müsâade eder. Bu koku sâyesinde yabancı bir yuvaya rahatça girerek kendini kabul ettirir. Karıncalarda gelişmiş olan koku alma duyusu özellikle antenlerin son 7 mafsalında (bölmesinde) alınır. Mafsalın her biri ayrı bir koku alma özelliğine sâhiptir. Meselâ yuva kokusu son parçayla alınır. Sonuncu parça koparılır veya bantlanırsa karınca herhangi yabancı bir yuvaya girer ve yuva sâhipleri tarafından öldürülür. Sondan başadoğru üçüncü parça karıncanın yolda giderken bıraktığı kokuyu algılar. Bu parça alınırsa artık gittiği yerde izini bulamaz. Sonraki mafsal “ana-kraliçenin” vücudundan çıkan kokuyu alır. Bu parçası kesilen işçi karınca bundan sonra ne yumurtlayan kraliçeyle ne de yumurta ve kozalarla uğraşmaz olur. Başka bir mafsal koloninin fertlerinin kokusunu alır. Bu parça yok edilirse birçok karınca türü bir araya karıştırılsa kavga etmezler. Karıncalar yuvalarının etrâfındaki dar patikalardan gidip gelirken birbirlerine her rastlayışta bir sâniye dururlar ve birbirlerine birşeyler söylüyormuş gibi antenlerini birbirlerine dokundururlar. Karıncaların anten dili mi vardır' Antenleri koparılan bir karınca yön bulma özelliğini kaybeder. Yuvasını bir daha bulamaz.
Karıncanın sindirim sisteminde üç adet mîde bulunur. İlk kısım bir pompa gibi besinleri emmeye yarar. İkinci kısım ise besinlerin bozulmadan saklanmasını sağlayan, genişleyebilen bir nevi kursaktır. Bu sosyal bir cep veya sadaka uzvundan başka birşey değildir. Onda hiçbir sindirim bezi bulunmaz. Üçüncü kısım ise besinlerin sindirildiği gerçek mîdedir. Kursak gerçek mîdeden tamâmen ayrılmıştır. Bir karınca yuva içinde veya dışında aç bir arkadaşına rastladığında büyük bir nezâkette bulunur. Antenlerini diğerinin antenlerine dokundurarak ön ayaklarıyla arkadaşına yaslanır. Ardından kursağında depoladığı besinin bir kısmını arkadaşının ağzına boşaltır. İki canlı arasında yapılan bu besin alışverişine “trofalazı” veya “boşanma” denir. Boşanma karıncaya büyük bir zevk verir. Arkadaşını doyuran karınca neşe içinde oradan ayrılır. Beslenen karınca aldığı besinin hepsini mîdesine aktarmaz. Bir kısmını diğer karıncaları beslemek için sosyal mîdesine aktarır. Karınca, sosyal mîdesindeki besinden kendisi hiçbir zaman faydalanamaz. Mîdesinin tamâmen dolu olması onun açlıktan ölmesine mâni olamaz.
Her karıncada zehir bezi bulunur. Zehir dikeni körelmiş olanlarda zehir dışarı püskürtülür. Bu madde düşmanları ıslatmaya, boğmaya ve yapıştırmaya yarar. Kendilerini rahatsız eden bir su birikintisiyle karşılaştıklarında bunu kurutuncaya kadar üzerine toprak zerreleri taşırlar.
Karınca yuvası: Karıncalar, yaşadıkları iklim ve çevre şartlarına uygun olarak taşlar altında, toprakta, ağaç içine, ağaç yaprakları arasında olmak üzere çeşitli yuvalar yaparlar. Hatta karınca türü kadar karıncalık çeşidi vardır. Çoğunda yuvalar, dehlizlerle birbirine bağlı yeraltı mağaralarını andırır. Genellikle her yuvada galeriler, mağaralar, kraliçe odası, yumurta ve larva odaları, erzak depoları, yorgun işçiler için dinlenme ve uyuma salonları vardır. Bâzı türlerde mantar yetiştirme yerleri, yaprak bitleri için ahırlar gibi kısımlar da bulunur.
Gezici ordu karıncaların (Eciton ve Anommalar) belli yuvaları yoktur. Büyük kümeler hâlinde bir bölgeden diğerine geçerler. Yolda buldukları her türlü canlıyı avlarlar. Böcekler, fâreler, büyük sıçanlar, kuşlar, yılanlar ve herşeyi yerler. Bunlar kraliçeleri, erkekleri ve her gelişme safhasındaki yavruları berâberlerinde taşırlar. Yalnız geceleri mola vererek basit geçici yuvalar yaparlar. Karıncalar yuvalarını, yumurta, larva ve kozalarını her türlü tehlikeye karşı büyük bir azimle korurlar. Başka bir karınca kolonisinin baskınına karşı yuvalarını kahramanca savunurlar. Rakipleriyle göğüs göğüse çarpışır veya üzerlerine formik asit püskürtürler. Eğer güçlü bir yağmur felâketinde yuva tamâmen su altında kalırsa işçi karıncalar kraliçeleri, yumurta ve yavruları ortalarına alarak birbirlerine kenetlenerek canlı bir top meydana getirirler. Bu canlı küme çözülmeden uzun süre su üstünde kalabilir.
Bal küpü karıncalar: Amerika’nın sıcak bölgelerinde yaşayan bir karınca türü (Myrmecoystus hortideorum). Bunlar sosyal kursağını vücûdun birkaç misli şişecek şekilde tatlı bir sıvıyla doldurabilmektedir. Tabiî halde 5-6 milimetre boyunda olan bu karıncalardan bâzıları kolonileri için kendilerini fedâ ederek bal odalarının tavanlarına ön ayaklarıyla tutunarak canlı birer silo meydana getirirler. Topluluğun diğer zayıf karıncaları bâzı ağaçların mazılarını (yapraktaki şişkinlikler) delerek emdikleri balı bunların kursaklarına boşaltırlar. Kışın ise bu canlı bal küplerinden besin dilenirler. Her bal odasında 30 kadar canlı tulum baş aşağı sarkar. Meksika’da bu karıncalardan yapılan şekerlemelerin satıldığı görülmüştür. Yuvalarını sert killi toprak içinde yaparlar. Bunlara düşkün yerliler kil tabakalarını kırarak bunları kilerlerden toplayarak satışa arz ederler.
Karıncalarda kölelik: Bâzı karınca türleri kendilerinden daha zayıf kolonilere yaptıkları baskınlarda buradaki yavruları kaçırarak yuvalarında esir olarak kullanırlar. Karıncalar içinde bâzı esir akıncıları bunu sanat hâline getirdiklerinden kendilerini besleme kâbiliyetlerinden dahi mahrumdurlar. Böyleleri kölelerini kaybettikleri an, açlıktan ölmeye mahkûmdur. Esir akıncılığında en tanınanlar “Amazon karıncaları”dır. Bunlara ABD’nin kuzeyindeki ormanlarda bol rastlanır. Senede birkaç defa esir akınlarına çıkarlar. Amazonların yuvada yaptıkları tek iş köleleri tarafından beslenmek ve hasımlarının başını delmek için gelişmiş olan silahlarını cilalamaktır. Ağızlarına besin boşaltan esirlerin yardımı olmadan yaşayamazlar. Kendilerini beslemekten âciz olduklarından bir şurup gölcüğü içinde olsalar da açlıktan ölmekten kurtulamazlar. Onlar için esir akıncılığı bir ölüm kalım meselesidir. Fakat bu akınlarda zannedildiği gibi büyük katliam yoktur. Ancak karşı koyanlar öldürülür. Bâzı köle kullanan karınca türleri köleleri olmadığı zaman kendilerini besleyebilmeye adapte olabilmektedirler.
Avcı karıncalar: Yalnız tropik iklimlerde yaşayan ve etle beslenen karıncaların milyonlarcası bir araya gelerek ordular kurarlar. Bunların öldürmek ve yağma etmekten başka sanatları yoktur. Ordularını ve seferlerini askerce tanzim ederler. Ordunun önünde keşif kolları çıkarırlar.
Bunların en korkuncu Afrika’da yaşayan “Doryline Anomma” karıncaları ile Tropik Amerika’da yaşayan “Eciton”lardır. Bir Anomma ordusunun gelişi çevredeki canlılar için büyük bir panik meydana getirir. İki milyondan fazla askerli bu muazzam ordunun önünden kaçmayan her şey ânında imhâ edilir. Ordunun ortasında kraliçe ve kozalar taşınır. Bir çeşit çığlık sesi ve kuşların kaçışı sürünün geldiğini haber verir. Yollarının önüne rastlayan tavuk kümesini, memeli ve böcekleri imhâ ederler. Yerliler bunların korkusundan köylerini terk ederler. Eskiden bâzı yerlerde esirler bunlara yem olarak atılırdı. Anomma karıncaları Tonga’da kafesteki bir parsı bir gece içinde iskelet hâline getirmişlerdi. Evden götürülemeyen bir hasta olursa karyolanın ayakları sirke içine konur. Damdaki çatlaklardan üstüne düşerlerse bir anda etini kemiklerden sıyırırlar. Onların geçtikleri yerde canlı kalmaz. Zararlı böcekleri yok ettiklerinden bir bakımdan faydalı sayılırlar. Anomma ordusunun yürüyüşünü akarsular bile durduramaz. Bir nehirle karşılaştıklarında çeneleriyle birbirlerinin bellerine tutunarak canlı bir köprü yaparlar. Kraliçe, yumurta ve larvalar bu canlı köprü üzerinden geçirilir. Bunların belli bir yuvaları yoktur. Göçebeler gibi devamlı yer değiştirirler. Her konakladıkları yerde geçici yuvalar kurarlar.
Çeneleri vücuttan ayrılsa bile tuttuğunu bırakmaz. Yerliler yaraları dikmek için bunları dikiş kancası gibi kullanırlar. Yaranın dudaklarını sıkıca ısıran karıncanın hemen başı vücûdundan kesilir. Öldüğü halde yarayı bırakmaz. Evliyâ Çelebi Seyahâtname’sinde bu karıncaların ameliyatlarda yara dikişlerinde kullanıldığını hikâye etmektedir.
Mantar yetiştiren karıncalar: Amerika’nın sıcak bölgelerinde yaşayan bâzı karınca türleri yeraltı mağaralarında küçük mantarlar yetiştirirler. Kendileri ve larvaları bu bitkisel besinlerle geçinir. Ektikleri mantarlardan başka besin almazlar. Güney Amerika’da yaşayan (Atta sexdens) bu tür karıncalardandır. Kolonide üç çeşit işçi karınca vardır. Yuva dışına çıkmayarak kapıları bekleyen 16 mm’den daha irilere “büyükler”; yuva dışında ağaç yapraklarını kesen, parçalayan ve yuvaya getiren “ortalar”; yuva içindeki mantarlıkta sporları eken gübreleyen ve mantarları yetiştiren “çok küçükler”. Arjantin’de yaşayan bir karınca türü mantarını yuvasında değil, yuva dışında açık havada yetiştirir. Bu dev mantarların şapkalarının çapı 20-40 cm, ağırlığı ise bâzan üç kiloyu bulur. Zehirsiz olan bu yenebilen mantarlara ancak bu karıncanın yuvasının üstünde rastlanır.
Çoban karıncalar: Bâzı böcekler tatlı madde çıkarırlar. Bunlar genellikle Hemoptera takımına bağlıdır. Bâzı gündüz kelebeklerinin tırtılları da tatlı madde çıkarırlar. Bu maddelere düşkün olan bir kısım karınca türleri bunların çıkardığı tatlı sıvılarla beslenirler. Yaprak bitlerine özel bir ilgi gösterirler. Bunları antenleriyle âdetâ okşayarak şekerli madde çıkarmalarını teşvik ederler. Damlalar hâlinde çıkan bu tatlı salgıları içerler. Karıncalar bu bitleri diğer böceklere karşı korurlar. Yaprak biti sürüsünü otlatmayı, yuvalarında barındırmayı, muntazam sağmayı bir sanat hâline getirmişlerdir.
Bazı karıncalar da şekerli salgısı olan tırtıllardan faydalanırlar. Kendilerine göre dev bir at gibi olan tırtılların sırtlarına binerek kendilerini taşıtırlar. Tırtılın karın bölgesinin son kısmını antenleriyle okşayarak çok sevdikleri tatlı sıvıyı salgılamasını sağlarlar. Her karınca bindiği tırtılı düşmanlarına karşı korur.
Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.