hiç beğenmedim içerisinde eksik ve yanlış bilgi var düşük aldım doğrusu şu olacaktı
Kaşgarlı Mahmut
Kaşgarlı Mahmut, (d. 1008 - ö. 1105). Kaşgar'dan 45 km güney batıda Opal kasabasında dünyaya geldi.(Bazı kaynaklarda Isık Köl yakınındaki Bars Kul'da doğmuştur -Jean Paul Roux - Türklerin Tarihi). Tam adı "Mahmud bin Hüseyin bin Muhammed"dir. Karahanlı soyundan asil bir ailenin ferdi olan Muhammed bin Hüseyin(Husayn Çağrı Tégin)’in oğludur.
Kaşgarlı Mahmut
Kaşgarlı Mahmud
Kaşgarlı Mahmud
Kaşgarlı Mahmud, Kaşgar'ın Opal kasabasında 1008 yılında dünyaya geldi. Karahanlı soyundan asil bir ailenin oğludur. Saciye ve Hamidiye Medreseleri'nde tahsil gördükten sonra kendisini Türk dili incelemelerine adamıştır. Bu amaçla Orta Asya'yı boydan boya kat ederek Anadolu'ya oradan da Bağdat'a gitmiştir. 1072-1073 yılları arasında hazırladığı meşhur kitabını (Divan-ı lügat-it Türk) Abbasi halifesine armağan etmiştir. Kitabın asıl nüshası bugün Ayasofya Müzesi'nde muhafaza ediliyor. "Türk Sözlüğünün Divanı" anlamına gelen Kitabü divan-i lugat it-Türk (Divanü Lügati't-Türk) adlı Kaşgarlı Mahmut'un bu eseri, yalnız bir sözlük değil; İslam'dan öncesi Türk edebiyatını, tarihini, coğrafyasını, folklorunu, mitolojisini aydınlatan ansiklopedik niteliktedir.
Kaşgarlı Mahmut İslamiyet'in kabulünden sonraki Türk milliyetçiliğinin ilk temsilcisidir. Türk dilinin, Türk milliyetçiliğinin en büyük sözcüsü Kaşgar'da doğdu.
Saciye ve Hamidiye Medreseleri'nde tahsil gördükten sonra kendisini Türk dili incelemelerine adamıştır. Bu amaçla Orta Asya'yı boydan boya kat ederek Anadolu'ya oradan da Bağdat'a gitmiştir. 1072-1073 yılları arasında hazırladığı meşhur kitabını (Divan-ı lügat-it Türk) Abbasi halifesine armağan etmiştir. Kitabın asıl nüshası bugün Ayasofya Müzesi'nde muhafaza ediliyor. Kitabın Uygurca çevirisi ancak 1978'de yapılabilmiştir.
Kaşgarlı Mahmud'un "Türk Dillerinin Gramatik İncelemesi" başlıklı başka bir kitabının daha olduğu söylenir. Divanı Lügatit Türk'ün 3. cildinde bu kitabına atıfta bulunurmuş. Ne yazık ki, bu kitabın ne aslı ne de kopyaları bugüne dek bulunamamış. Türklerin yaşadığı şehirleri, köyleri, obaları bir bir dolaşarak hazırladığı sözlük, İslamiyet'ten önceki sözlü edebiyatımızı aydınlatan dev bireserdir. Yazılış amacı, Araplara Türkçe'yi öğretmekten çok, Türkçe'nin Arapça ile koşu atları gibi yarış edebileceğini, Türk dilinin zenginliğini, her duygu ve düşünceyi anlatmaya elverişli olduğunu ispat etmektir.Kaşgarlı Mahmut, iyi silah kullanan bir asker olmakla beraber, dilimizi, ulusal kültürümüzü, yurt sevgisini her şeyin üstünde gören ilk büyük dil bilginimizdir. Kitabının önsözünde şu ilgi çekici tümceleri okumaktayız: "Türk'ün, Türkmen'in, Oğuz'un, Çigil'in, Yagma'ın, Kırgız'ın lisanlarını ve kafiyelerini tamimiyle zihnimde nakşettim. Bu hususta o kadar ileri gittim ki, her taifenin lehçesi bence en mükemmel surette elde edilmiş oldu... Türk dili ile Arab dilinin at başı beraber yürüdükleri bilinsin diye..."
"Türk Sözlüğünün Divanı" anlamına gelen Kaşgarlı'nın bu eseri, yalnız bir sözlük değil; İslamiyet öncesi Türk edebiyatını, tarihini, coğrafyasını, folklorunu, mitolojisini aydınlatan ansiklopedik bir eserdir. Bilindiği üzere, XI. yüzyıl hemen bütün İslam ülkelerinde Türklerin egemen olduğu bir dönemdir. Karahanlılar devletinin, özellikle Büyük Selçuk İmparatorluğu'nun askerlikçe ve uygarlıkça en parlak zamanı bu dönem içerisindedir. O tarihlerde Türklerin egemenliğindeki uluslar Türk dilini öğrenmek ihtiyacını duyuyorlardı. Divan-ı Lügat-it-Türk işte bu maksatla, yani yabancılara Türkçe'yi öğretmek amacıyla 1073 -1077 tarihleri arasında Bağdat'ta yazılmış bir sözlüktür. Eser, Türk dilini Araplara tanıtmak maksadıyla yazıldığından, Arapça olarak kaleme alınmıştır. İçinde pek çok Türkçe deyim, şiir, atasözü yer almaktadır. Türk sözcüğünün kuvvet, güç, kudret anlamı taşıdığını bize ilk bildiren Kaşgarlı Mahmut'tur .
Divan-ı Lügat-it-Türk'teki sözcüklerin anlamları Arapça olarak yazılmıştır. Türkçe 7500 sözcüğün Arapça karşılığı verilirken, sav denilen atasözleri, sagu denilen ağıtlar, koşuk denilen şiirler ve destan parçaları alınmıştır. Sözcüklerle ilgili bol bol seci, mesel, hikmet, şiir, efsane; tarih, coğrafya; halk edebiyatı folklor bilgi ve örnekleri verilmiş; dilbilgisi kuralları ortaya konulmuş; Türkoloji'nin sağlam temelleri atılmıştır. Türkologların görüşü : "Göktürk Yazıtları ile Divan-ı Lügat-it-Türk'ün bulunuşu Türklük için tasavvur edilemeyecek kadar büyük kazanç olmuştur." Divan-ı Lügati't Türk, Türkçe'nin neden öğrenilmesi gerektiğini şöyle anlatır: "Ant içerek söylüyorum, ben Buhara'nın, sözüne güvenilir imamlarının birinden ve başkaca Nişaburlu bir imamdan işittim. İkisi de senetleri ile bildiriyorlar ki, Yalvacımız (Peygamber), kıyamet belgelerine, ahir zaman karışıklıklarını ve Oğuz Türklerinin ortaya çıkacaklarını söylediği sırada Türk dilini öğreniniz, çünkü onlar için uzun sürecek egemenlik vardır buyurmuştu. Bu söz (hadis) doğru ise sorguları kendilerinin üzerine olsun Türk dilini öğrenmek çok gerekli bir iş olur. Bu doğru değil ise akıl bunu emreder. Tanrı, Türk burçlarını yükseltmiş ve onların mülkleri üzerinde felekleri döndürmüştür. Tanrı onlara Türk adını vermiş ve yeryüzüne ilbay kılmış, hakanları onlardan çıkartmıştır. Dünya uluslarının yularların onlar eline vermiş, herkese üstün kılmıştır. Onlarla birlikte çalışanları aziz kılmış ve Türkler onları her dileklerine ulaştırmış, kötülerin şerrinden korumuştur. Onlara hedef olmaktan korunabilmek için, aklı olana düşen şey, onların yolunu tutmak, derdini dinletebilmek gönüllerini alabilmek için dilleriyle konuşmaktır."
Kaşgarlı Mahmud, Türklere hayran, yaptığı işe yürekten inanan bir bilim adamıdır. Divan daha sonraları pekçok bilim adamı tarafından kullanılmıştı. Antepli Ayni diye bilinen Bedreddin Mahmud, İkdü'l-Cuman fi Tarihi Ehli'z-Zaman'da ve Katip Çelebi Keşfü'z-Zunun'da Divan'dan söz ederler. Ancak sonradan yıllarca unutulmuş, neden sonra İstanbul'da Ali Emiri'nin (1857-1923) eline geçen Savi'nin nushası Sadrazam Tal'at Paşa'nın (1874-1921) aracılığı ile Kilisli Rıfat Bilge'nin (1873-1953) gözetiminde basılmış hemen bütün dünya Türkologlarının ilgisini çekmiştir.Divan Batıda ilgi uyandırmış, 1928 yılında C. Brochkelmann Kaşgarlı üzerinde araştırmalar yapmıştır. Dankoff 'un Divanü Lugat-it Türk çevirisi ile James Kelly'nin makaleleri de son çalışmalar olarak sözkonusu edilmesi gerekir.
Divani Lugat-it Türk'ün bilinen tek nüshası İstanbul'dadır.
Ailesi ve Eğitim
Kaşgarlı Mahmut (Arapça: محمود بن الحسين بن محمد الكاشغري, Uygurca: Mehmud Qeshqeri), d.1008 - ö.1105). Kaşgar’dan 45 km. güney batıda Opal kasabasında dünyaya geldi.(Bazı kaynaklarda Isık Köl yakınındaki Bars Kul'da doğmuştur-Jean Paul Roux_Türklerin Tarihi) Tam adı "Mahmud bin Hüseyin bin Muhammed"dir. Yani Muhammed oğlu Hüseyin oğlu Mahmut'dur. Karahanlı soyundan asil bir ailenin ferdi olan Muhammed bin Hüseyin(Husayn Çağrı Tégin)’in oğludur. Annesinin ismi Bibi Rābiy'a al-Basrī'dir. Babası Barsgan şehrinde yaşamakta iken bilinmeyen bir sebeple Kaşgar(Kaxgar; Uygurca: قەشقەر / K̡ǝxk̡ǝr; Çince: 喀什; pīnyīn: Kāshí) şehrine gelip yerleşmişti. O dönemde Kaşgar, önemli bir ilim ve kültür merkezi idi. Günümüzde, Çinliler’in hakimiyeti altında olan Doğu Türkistan sınırları içerisindedir. Kaşgarlı Mahmud, 1008 yılında Kaşgar’da dünyaya geldi. Hamirler diye çağrıldığını, bunun Oğuzların Emir (Arapça: أمير ) yerine Hemir (Arapça: حَمِر ) demelerinden kaynaklandığından bahsetmektedır. Kendisinin verdiği bu bilgilerden, Türk tarihinin önemli devletlerinden birisi olan Karahanlı Devletinin hanedan sülalesine mensuptur.
Başka araştırmalara göre (Yakup Deliömeroğlu, Avrasya Yazarlar Birliği Genel Başkanı); Batı Karahanlı Hakanlarından Buğrahan Muhammet Yağan Tekin(Bogra Yagan Tégin)’in torunu ve Şehzade Hüseyin Emir Tekin’in oğludur. Yağan Tekin, 18 aylık kısa Hakanlık döneminden sonra tahtı kendi isteği ile Kaşgarlı Mahmut’un babası Hüseyin Emir Tekin(Husayn Çağrı Tégin)’e devretmek istemiştir. Bu devir teslim için büyük ziyafetler hazırlanmış davullar dövülmüştür. Bu ziyafet sırasında Yağan Tekin’in eşlerinden Hanısı, tahta kendi oğlu İbrahim’i geçirebilmek için diğer şehzadeleri zehirlemiştir.
Kaşgarlı Mahmutun babası da zehirlenenler arasındadır. Bu saray darbesinden sonra İbrahim 1057 yılında Batı Karahanlıların Hakanı olmuştur. Kaşgarlı Mahmut ise bu tuzaktan kendisini kurtararak Batı Karahanlı Devletinin topraklarından kaçmıştır. Ancak İbrahim Hanın adamları her yerde onu aradıklarından o kendisini gezgin veya bilgin gibi sıfatlarla takdim ederek sık sık yer değiştirmek zorunda kalmıştır.
Ancak yine de kesin olarak Kaşgarlı Mahmut dönemin bütün klasik ilimlerini tahsil etti. Arapça ve Farsça öğrendi. Saciye ve Hamidiye Medreseleri'nde tahsil gördükten sonra kendisini Türk dili tetkikatına vakfetmiştir. Bu amaçla Orta Asya'yı boydan boya kat ederek Anadolu'ya oradan da Bağdat'a gitmiş. 15 yıl boyunca Türkler’in yaşadığı bütün illeri, şehirleri, obaları, dağları ve çölleri dolaştı.
Bu geziler inceleme amaçlı idi. Türkler’in örf ve adetlerini mahallinde araştırdı. Gezileri sırasında, ana dili Türkçe’nin Hakaniye, Oğuz, Kıpçak, Argu, Çiğil, Kepenek şivelerini de öğrendi.
İyi öğrenim görmüş, İslamiyet'le ilgili bilimsel çalışmaları yakından izlemiştir. Arapça ve Farsça'yı da çok iyi öğrenmiştir. Türklerin bulunduğu bölgeleri gezmiş , ana dili olan Türkçenin bütün lehçelerini yerlerinde öğrenmiş, geleneklerini göreneklerini yakından izlemiştir. Bütün Seyhun (Siri derya) kıyılarını dolaştığından kitabında söz etmektedir. Sonradan anlaşıldığına göre bu geziler, Divanü Lugati’t-Türk kitabına, kendi en büyük eserine, önhazırlık olmuş.
Kaşgar’dan ayrılışı Bağdat’a yerleşimi
Kaşgarlı Mahmut 1057’de Kaşgar’dan ayrılarak Bağdat’a yerleşti. Kitabında belirttiğine göre, ailesi Kaşgar'dan Irak'a göç etmişti. Melikşah'ın (1072-1092) eşi Terken Hatun'un maiyetinde pekçok Kaşgarlı, bu dönemde Irak'a gelmişti. Mahmut'un ailesinin de bunlarla birlikte gelmiş oldukları düşünülebilir. O sıralarda Irak İslam Dünyası'nın en önemli kültür merkezlerinden biri idi. Bu nedenle bilimle uğraşanların buraya gelmek istemeleri doğaldı. Ayrıca Bağdat bu dönemde Türk nüfuzu altına girmiş ve halifeleri ayakta tutan da buradaki Türklerdi.
Kaşgarlı Mahmut "Divanü Lugati’t-Türk" isimli, dünyaca bilinen eserin yazarıdır. Ünlü eserini 1072 yılında Bağdat’ta yazmaya başladı. 12 Şubat 1074 tarihinde tamamladı. Eserin tamamlanmasından sonraki iki yıl içerisinde dört defa baştan sona gözden geçirerek 1076‘da son şeklini verdi. 1077 yılında, Abbasi Halifesi Muktedi-Biemrillah’ın oğlu Ebü’l-Kasım Abdullah’a armağan etmiştir.
Kitabın asıl nüshası bu gün Millet Kütüphanesi'nde muhafaza edilmektedir. Kitabın Uygurca çevirisi ancak 1978'de yapılabilmiştir.
Yazılış gayesi, Araplara Türkçeyi öğretmekten çok, Türkçenin Arapça ile koşu atları gibi yarış edeceğini, Türk dilinin zenginliğini, her duygu ve düşünceyi anlatmaya elverişli olduğunu ispat etmek içindir. Türkçenin zengin gramer özelliklerini ilk ve en çarpıcı biçimde yansıtıyor.
Kaşgarlı Mahmut, iyi silah kullanan bir asker olmakla beraber, Türk dilinin, türk ulusal kültürü, yurt sevgisini her şeyin üstünde gören ilk büyük türk dilinin bilginidir. Kitabının önsözünde şu ilgi çekici tümceler zer almaktadır:
"Türk'ün, Türkmen'in, Oğuz'un, Çiğil'in, Yağma'nın Kırgız'ın lisanlarını ve kafiyelerini tamimiyle zihnimde nakşettim. Bu hususta o kadar ileri gittim ki, her taifenin lehçesi bence en mükemmel surette elde edilmiş oldu... Türk dili ile Arab dilinin at başı beraber yürüdükleri bilinsin diye..." Ayrıca: "Türk dilini öğrenmek çok gerekli bir iş olur..."
"Türk Sözlüğünün Divanı" anlamına gelen Kitabü divan-i lugat it-Türk (Divanü Lügati't-Türk) adlı Kaşgarlı Mahmut'un bu eseri, yalnız bir sözlük değil; İslam'dan öncesi Türk edebiyatını, tarihini, coğrafyasını, folklorunu, mitolojisini aydınlatan ansiklopedik niteliktedir.
11. yüzyıl hemen bütün İslam ülkelerinde Türklerin egemen olduğu bir dönemdir. Karahanlılar devletinin, özellikle Büyük Selçuklular'ın askerlikçe ve uygarlıkça en parlak zamanı bu dönem içerisindedir. O tarihlerde Türklerin egemenliğindeki uluslar dilini öğrenmek ihtiyacını duyuyorlardı. Divanü Lügati't-Türk Araplara Türkçeyi öğretmek amacıyla 1073 -1077 tarihleri arasında Bağdat'ta yazılmış bir sözlüktür. Türk sözcüğünün kuvvet, güç, kudret anlamı taşıdığını bize ilk bildiren Kaşgarlı Mahmut'tur.
Divanü Lügati't-Türk'teki sözcüklerin anlamları Arapça olarak yazılmıştır. Türkçe 8.526 sözcüğün Arapça karşılığı verilirken, sav denilen atasözleri, sagu denilen ağıtlar, koşuk denilen şiirler, destan parçaları alınmıştır. Sözcüklerle ilgili bol bol seci, mesel, hikmet, şiir, efsane; tarih, coğrafya; halk edebiyatı folklor bilgi ve örnekleri verilmiş; dilbilgisi kuralları ortaya konulmuş; Türkoloji'nin sağlam temelleri atılmıştır. Türkologların görüşü : "Göktürk Yazıtları ile Kitabü divan-i lugat it-Türk, Türklük için büyük kazanç olmuştur.
Kaşgarlı Mahmud’un, Kitabu Cevahirü’n – Nahv fi Lugati’t-Türki (Türk Dili’nin Nahiv (*) Cevherleri) adlı bir eser daha kaleme aldığı biliniyor. Nerede-nasıl kaybolduğu belirlenemeyen bu eser, günümüze ulaşmamıştır.
Kaşgar'a dönüş
Kaşgarlı Mahmud, 1080 yılında Kaşgar’a döndü. O artık, ülkesinin önde gelen bir ilim adamı idi. Adına izafeten, Mahmudiye Medresesi denilen binada dersler vermeye başladı. Binlerce öğrenci yetiştirdi.
Mahmud, Kaşgar'a dönmüş ve 1105'de vefat etmiştir. Türklerin yaşadığı şehirleri, köyleri, obaları bir bir dolaşarak hazırladığı sözlük, İslamiyet'ten önceki Türk sözlü edebiyatın aydınlatan dev eseridir.
Kaşgarlı Mahmud, 1105 yılında, 97 yaşında iken fani hayata veda etti. Aziz naaşı; ders verdiği Mahmudiye mezarlığında toprağa verildi. Burası, Kaşgar şehrine 45 kilometre uzaklıktaki Opal köyünde, etrafı kavak, çınar ve söğüt ağaçlarıyla çevrili bir tepedir (Enlem 39°18'51.19" Kuzey, Boylam 75°30'35.82" Doğu). Ölümünden sonra öğrencileri tarafından inşa edilen türbe, günümüze kadar dört defa yenilendi.
Türbede, Kaşgarlı Mahmud’un sandukasının bulunduğu bir oda, Kur’an-ı Kerim okumak için bir salon ve müze bölümü bulunuyor. Müzede değerli alimin kitap ve makaleleri, el yazması ve basma Kur’an-ı Kerim’ler ile bazı eşyaları var. Müzenin duvarında, Doğu Türkistan’lı bir ressam tarafından büyük boyda yapılmış, Kaşgarlı Mahmud’u çalışırken gösteren temsili bir resim yer alıyor. Müzede ayrıca Uygurlar’ın Budizm inancını yaşadıkları dönemlere ait eşyalar göze çarpıyor. Bu eşyaların, arkeolojik kazılarda elde edildiği belirtiliyor. Karahanlılar dönemine ait çeşitli madeni para ve süs eşyaları, müzede sergilenen malzemeler arasında dikkat çekiyor. Türbenin iç ve dış duvarları ile oda ve salonların tavanları, Uygur sanatının süsleme unsurlarıyla bezenmiş. Süslemeler, ahşap tavanda eşsiz bir ihtişam oluşturuyor.
Türkoloji’nin ilk ve en büyük aliminin türbesi, son yıllarda önemli ölçüde tahrip edilmiştir.
Etkisi
Türkologların görüşü : "Göktürk Yazıtları ile Kitabü divan-i lugat it-Türk, Türklük için büyük kazanç olmuştur.
"Türk Sözlüğünün Divanı" anlamına gelen Kitabü divan-i lugat it-Türk (Divanü Lügati't-Türk) adlı Kaşgarlı Mahmut'un bu eseri, yalnız bir sözlük değil; İslam'dan öncesi Türk edebiyatını, tarihini, coğrafyasını, folklorunu, mitolojisini aydınlatan ansiklopedik niteliktedir. Türk sözcüğünün kuvvet, güç, kudret anlamı taşıdığını ilk ansiklopedik şekilde bildiren Kaşgarlı Mahmut'tur.
Kensi sözleri ile:" Türklerin en açık anlatanlarından, en doğru anlayanlarından en iyi kargı kullanan cengaverlerinden olduğum halde, Türklerin tekmil illerini, obalarını, çöllerini karış karış, gezip dolaştım... Gördüm ki, Yüce Tanrı devlet güneşini Türklerin burçlarından doğdurmuş..." Kaşgarlı Mahmut Türk dilinin, türk ulusal kültürü, türk, toplumsal bilincinin, yurt sevgisini her şeyin üstünde gören ilk büyük türk dilinin bilgini ve sözcüsü ve yazarı olarak bilinir.
Bağdat’ta bulunduğu sırada, sohbetleri ile de hizmet verdi. Türk dili ve kültürünü Arap dünyasına tanıttı. O, çağının diğer alimleri olan İbn-i Fadlan, Gerdizi, Tahir Merzevi, Muhammed Avfi ve Beyhaki gibi isimler arasında önemli bir makama sahip oldu. Mensubu bulunduğu Türk Milleti’nin sosyal, içtimai ve kültür hayatını, İslam Âlemi’ne tanıttı. Müslümanlığı kabul eden ilk Türk ülkesi Karahanlılar Devleti’nin bir ferdi olması sebebiyle kendisine çok önem veriliyordu. Karahanlı Devleti’nde, resmi dil Türkçe idi. O, devletinin resmi politikasını yurt dışında tanıtan bir kültür elçisiydi. Türk milletinin yüksek cevherini için gayretle çalışmıştı.
Türk dili ve kültürü, İslam Âlemi’ne onun aracılığı ile tanıtıldı. Türkçe’nin kullanım alanını genişleten iki alimden biri Kaşgarlı Mahmud, diğeri Karahanlı Devleti’nin bir başka mensubu, ikinci bir kültür abidesi olan Yusuf Has Hacip’tir. Kaşgarlı Mahmud; Divanü Lugati’t-Türk isimli, Yusuf Has Hacip ise Kutadgu Bilig adlı eseri ile Türk dil birliğinin temelini attılar. O temel, asırları aşıp günümüze ulaştı. Batı ucunu Adriyatik Denizi’ne kadar uzatabileceğimiz İpek Yolu boyunca ve çevresinde seyahat eden bir Türk, tercümana ihtiyaç hissetmeden meramını ana dili ile anlatabilir. Bu olgu, Kaşgarlı Mahmud ile Yusuf Has Hacib’in, Türk Milleti’ne armağanıdır.
Kaşgarlı Mahmud, yalnızca bir dil uzmanı değildir, aynı zamanda bir halk kültürü araştırmacısı ve harita uzmanıdır. Sayısı 24 olan Türk Boyları’nı en sağlıklı biçimde tasnif eden, damgalarını belirleyen ve günümüzde de bu konuda yararlandığımız bilgileri ilk defa derleyen de odur. Kaşgarlı Mahmud olmasa idi, Türk illerinin ve boylarının şiveleri hakkında bu gün elimizde hiçbir kaynak olmayacak, köklerimizle ilişki kuramayacaktık. Fikirleri her asırda canlı kalmış, geçmişimizi olduğu kadar geleceğimizi de aydınlatmıştır. Onu, dilcilik ilminin ilk diyalektolojisti olarak kabul etmek, bir kadirşinaslık borcudur.
Adına izafeten, Mahmudiye Medresesi denilen binada dersler vermeye başladı. Binlerce öğrenci yetiştirdi.
Kaşgarlı Mahmud'un ünlü eseri Divan-ı Lügati’t-Türk
Kaşgarlı Mahmud'un ünlü eseri Divan-ı Lügati’t-Türk
Kaşgarlı Mahmud 30 dan fazla Türk lehçesini ve özellikle Oğuz, Kıpçak, Karluk, Bulgar, Argu, Kençe, Uğrak, Yabaku, Peçenek, Çiğil, Toxsı, Yağma, Suvar, Hakaniye, Tatar, Başkurt lehçe ve ağızlarını çok iyi öğrenmiştir, bu lehçeleri niçin öğrendiğini şu sözlerle açıklamaktadır: “Ben Türklerin, Türkmenlerin, Oğuzların, Çiğillerin, Yağmaların, Kırgızların şehirlerini uzun yıllar baştan başa dolaştım, sözlerini topladım, değişik sözlerin özelliklerini öğrendim. Ben bu işleri dil bilmediğim için değil aksine bu dillerin en küçük farlarını kaydetmek için yaptım.” demektedir. Yalnızca kelimeleri değil; atasözlerini, şiirleri, hayat tarzlarını, kültürlerini Türk felsefesini yansıtacak değerleri de kayıt altına almıştır.
Kaşgarlı Mahmut Türk adı altında da Divanü Lügati't-Türk de şu bilgileri verir: "Bir ad olarak Türk adını Tanrı vermiştir, dedik. Çünkü bize Kaşgarlı Halefoğlu Şeyh Hüseyin ona da İbn ül-Gurki denilen kimse İbn üd-Dünya demekle tanılan Şeyh Ebu Bekr il-Müfid ül-Cürcani'nin Ahır zaman üzerine yazmış olduğu kitabında Ulu Yalvac'a tanık varan bir hadis yazmıştır. Hadis şöyledir, ' Yüce Tanrı' - Benim bir ordum vardır. Ona Türk adını verdim. Onları Doğuda yerleştirdim. Bir ulusa kızarsam Türkleri o ulus üzerine musallat kılarım, diyor. İşte bu, Türkler için bütün insanlara karşı bir üstünlüktür. Çünkü , Tanrı onlara ad vermeyi kendi üzerine almıştır. Onları yeryüzünün en yüksek yerinde, havası en temiz ülkelerine yerleştirmiş ve onlara 'Kendi ordum demiştir. Bununla beraber Türkler güzellik, sevimlilik, tatlılık, edep, büyükleri ağırlamak, sözünü yerine getirmek, sadelik ,övünmemek, yiğitlik, mertlik gibi öğülmeye değer sayısız iyiliklerle görülmektedirler."
Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığının girişimiyle UNESCO, Türkçe'nin ilk büyük sözlüğünü ve ilk Türk Ansiklopedisini hazırlayan büyük bilgin Kaşgarlı Mahmud'un doğumunun 1000'inci yılı olması dolayısıyla 2008 yılını Kaşgarlı Mahmut Yılı ilan etti.
Eserleri
Divanü Lugati’t-Türk, Türk dilinde ilk ansiklopedi ve sözlük.
Kitabu Cevahirü’n – Nahv fi Lugati’t-Türki (Türk Dili’nin Nahiv (*) Cevherleri), Türk dilinin ilk gramer kitabı. (Bu eseri daha kaleme aldığı biliniyor. Nerede-nasıl kaybolduğu belirlenemeyen bu eser, günümüze ulaşmamıştır)
Divan-ı Lügati't-Türk
Divan-ı Lügati't-Türk (Arapça: ديوان لغات الترك), Kaşgarlı Mahmut tarafından Bağdat'ta 1072-1074 yılları arasında yazılan Türkçe-Arapça sözlüktür. Türkçe'nin bilinen en eski sözlüğü olup, batı Asya yazı Türkçesi hakkında varolan en kapsamlı ve önemli dil anıtıdır. El yazması nüshası 638 sayfadır ve yaklaşık 9000 Türkçe kelimenin ve cümlenin oldukça ayrıntılı Arapça ve başka dillerde açıklamasını içerir. Ayrıca Türklerin tarihine, coğrafi yayılımına, boylarına, lehçelerine ve yaşam tarzlarına ilişkin kısa bir önsöz ve metin içine serpiştirilmiş bilgiler mevcuttur.
Klasik Arap leksikografisinin ilkelerine göre hazırlanmış olan sözlük, Kaşgarlı Mahmut'un Türk boyları hakkındaki etraflı bilgisinin yanısıra, Arap filolojisi konusunda da esaslı bir eğitim görmüş olduğunu gösterir.
Sözlüğün elde bulunan tek yazma nüshası 1266'da Şam'da temize çekilmiş ve 1915'te İstanbul'da Ali Emiri Efendi (1857-1923) tarafından tesadüfen bulunmuştur. (Ancak daha önceki yüzyıllarda Antepli Ayni ve Katip Çelebi de Divan'dan söz ederler.) Ali Emiri yazması 1917'de Talat Paşa'nın (1874-1921) teşviki ile Kilisli Rıfat Bilge'nin (1873-1953) gözetiminde basılmış hemen bütün dünya Türkologlarının ilgisini çekmiştir. 1928 yılında Türkolog Carl Brockelmann, ayrıntılı notlarla sözlüğün Almanca çevirisini yayımlamıştır. Besim Atalay'ın modern Türkçe çevirisi 1940'ta Türk Dil Kurumu tarafından basılmıştır. Son yıllarda Robert Dankoff'un Divan-ı Lügat-it Türk çevirisi, yeni bilgiler ışığında önemli yorum değişikliklerine yol açmıştır.}
Divan-ı Lügati't-Türk Kitabının önsözü
Kaşgarlı Mahmut, Divan-ı Lügati't-Türk'e şöyle başlar;
Esirgeyen, koruyan Tanrının adıyla
"Allah'ın, devlet güneşini Türk burçlarından doğurmuş olduğunu ve Türklerin ülkesi üzerinde göklerin bütün dairelerini döndürmüş olduğunu gördüm. Allah onlara Türk adını verdi. Ve yer yüzüne hakim kıldı. Cihan imparatorları Türk ırkından çıktı. Dünya milletlerinin yuları Türkler'in eline verildi. Türkler Allah tarafından bütün kavimlere üstün kılındı. Haktan ayrılmayan Türkler, Allah tarafından hak üzerine kuvvetlendirildi. Türkler ile birlikte olan kavimler aziz oldu. Böyle kavimler, Türkler tarafından her arzularına eriştirildi. Türkler, himayelerine aldıkları milletleri, kötülerin şerrinden korudular. Cihan hakimi olan Türkler'e herkes muhtaçtır, onlara derdini dinletmek, bu suretle her türlü arzuya naili olabilmek için Türkçe öğrenmek gerekir.."
Divan-ı Lügati't-Türk
Kaşgarlı Mahmud'un 11. Yüzyılda Balasagun'u merkez alarak çizdiği Dünya Haritası o dönem Türklerinin yaşadıkları bölgeleri ve dağılımlarını göstermesi bakımından dikkate şayandır.}
Divan-ı Lügati't-Türk
Divan-ı Lügati't-Türk
Türklerin bulunduğu bölgeleri göstermek amacıyla çizilmiştir. Daire şeklinde olan haritanın çevresinde Doğu, Batı, Kuzey, Güney yönleri belirtilmiş, bazı deniz ve ırmaklar gösterilmiştir. Batıda işaret edilen yerler İtil boylarına, yani Kıpçakların ve Frenklerin oturdukları bölgelere kadar uzanır. Güney-Batıda Habeşistan'a , Güneyde Hint, Sint, Doğuda Çin ve Japonya'ya işaret edilmiştir. Ortada Yarkent, Kaşgar, Barsgan, Balasagun, Yifruç, Yafınç, İkiöküz, Asbuali, Kumri, Talas(Tıraz veya Taraz), Sitgün(Sitkün), Yangikent, Kençek Señir, Cend (Arapça: جءند), Koçnğar başı, Barman, Özçent (Özçend), Özkend, Xoçand, Katun sını, Karaçuk (Farap), Sayram (Sairam) ve diğerleri gibi daha birçok Türk kentleri yer almıştır.
Asya'nın batısı, kuzeyi ve güneyi çizilmeden bırakılmış, bir plan olarak bile pekçok hatalarla dolu olmasına karşılık, Doğu bölgelerine ilişkin verdiği bilgiler gerçeğe uymaktadır. Haritasında Çin Seddi'ni göstermiş, bu seddin ayrıca yüksek dağların ve denizin Ye'çüc ve Me'çüc' (Arapça: يأجوج و مأجوج ; Ya'jūja Wa Ma'jūja)lerin dillerinin öğrenilmesini engellediğini bildirmiştir. Japonya'ya gelince; onu haritasının Doğusunda bir ada olarak göstermiş ve denizin onların dillerini öğrenilmesine olanak vermediğine işaret etmiştir.
Yukarda görüldüğü gibi, ilk Japon haritası bir Japon tarafından 14.yüzyılda çizilmiş, bir Dünya haritasında yer alması ise 15.yüzyılda olmuştur. Bütün bu bilgilerin ışığı altında, bir plan biçiminde olsa, yanlışlarla dolu da olsa ilk Japon haritasının 11.yüzyılda Kaşgarlı Mahmud tarafından çizilmiştir.
Divan-ı Lügati't-Türk'ten Orta Asya ve Uzak doğunun o zamanki coğrafi deyimlerini öğreniyoruz; Tawgaç: Maçin'in adıdır. Burası Çin'den dört ay uzaktadır. Çin, aslında üç bölüktür: Birincisi, Yukarı Çin'dir ki, doğudadır; buna "Tawgaç" derler. İkincisi, Orta Çin'dir; burası, "Xıtay" adını alır. Ûçüncüsü, Aşağı Çin'dir, "Barxan" adı verilir; bu, Kaşgar'dadır. Lakin, şimdi "Maçin", "Tawgaç" diye tanınmıştır. "Xıtay" ülkesine de "Çin" denilmiştir.
Divan-ı Lügati't-Türk'te; ٱغُز Oğuz: Bir Türk boyudur. Oğuzlar Türkmendirler. Bunlar yirmi iki bölüktür; her bölüğün ayrı bir belgesi ve hayvanlarına vurulan bir alameti vardır. Birbirlerini bu belgelerle tanırlar. Birincisi ve başları: " كِنِك Kınık "lardır. Zamanımızın Hakanları bunlardandır. Hayvanlarına vurdukları işaret şudur: ......, Bu saydığım bölükler köktür. Bu kökten bir takım oymaklar çıkmıştır; onları söylemedim, sözü kısa kestim. Bu bölüklerin adları onları kurmuş olan eski dedelerin adlarından alınmıştır. Araplarda dahi böyledir.
Kaşgarlı Mahmut, Yağma, Toxsı (Tukhs), Kıpçak, Yabaku, Tatar, Kay (Kayı), Çomul ve Oğuz'lar, biribirlerine uygun olarak, (ذ Dhāl; dh) harfini her zaman (ى Yā; y) ye çevirirler ve hiçbir zaman (ذ) li söylemezler. "Kayınağacı"na bunlardan başkası "kadhıng", bunlar "kayınğ" derler.
Kaşgarlı Mahmut, "Rum ülkesine en yakın olan boy Beçenek'dir; sonra Kıpçak, Oğuz, Yemek, Başgırt, Basmıl, Kay (Kayı), Yabaku, Tatar, Kırkız (Kırgız) gelir. Kırgızlar Çin ülkesine yakındırlar.". Ayrıca "Çomul boyunun kendilerinden bulunduğu çöl halkı ayrı bir dile sahiptir, Türkçeyi iyi bilirler. Kay, Yabaku, Tatar, Basmıl boyları da böyledir. Her boyun ayrı bir 'ağzı' vardır; bununla beraber Türkçeyi de iyi konuşurlar. Kırgız, Kıpçak, Oğuz, Toxsı (Tukhs), Yağma, Çiğil, Uğrak, Çaruk boylarının öztürkçe olarak yalnız bir dilleri vardır. Yemeklerle Başgırtların dilleri bunlara yakındır. .... Dillerin en yeğnisi Oğuzların, en doğrusu da Toxsı ile Yağmaların dilidir." diye bahseder.
Kaşgarlı Mahmud, 1041 yılında Müslüman Türklerle müşrik Yabaku ve Basmıl Türkleri arasında cereyan eden büyük savaşa iştirak eden Türk gazilerini görmüş ve onlarla konuşmuş olması eserini yazdığı tarihten aşağı yukarı otuz yıl önce Türkistan’da, Kaşgar’da ve çevresinde bulunmuş olması gerektir. Kaşgarlı koyu bir Müslümandır. Müşrik Türklerle savaşan, Budistlerin tapınaklarını yıkıp putlara en ağır hakaret eden gazilerin destanlarından parçalar nakletmektedir.
Keldi manğa Tat
Aydım emdi yat
Kuşka bolup et
Seni tiler us böri
“Bana bir Tat geldi; ona: yat, kuşlara et ol, Kuşlar, kurtlar seni bekler”, dedim.
Bu gibi şiirler naklederken Kaşgarlı mutaassıp bir Müslüman heyecanıyla izah ediyor. Fakat Müslüman Türklerin eski Şamanizm kalıntılarından olan kelimeleri ve terimleri izah ederken tam bir Şamanist Türk gibi konuşuyor.
Bazan, Şamanist kalıntısı olan inanışları ifade eden kelimeleri ve terimleri anlatırken “Türkler böyle inanırlar”, “bu inanış çok yaygındır” demekle yetinir. Kaşgarlı’nın “umay” üzerine verdiği bilgiler dikkate değer. Bilindiği gibi umay eski Türklerin dişi tanrılarından biridir(çocukları koruyan ruh). Mahmud Kaşgarlı’nın bu ruh hakkında verdiği bilgi pek fazla İslamlaştırılmıştır. Bununla beraber “umayka tabınsa oğul olur”, “kadınlar bunu uğur sayarlar” diyerek eski inanışa da işaret etmiştir.
çıvı cinlerden bir bölük. İslam'dan önce Göktanrı dinini (Tengricilik) benimseyen Türkler şuna inanırdı ki: iki bölük birbiriyle çarpıştığı zaman bu iki bölüğün vilayetlerinde oturan cinler dahi kendi vilayetlerinin halkını kollamak için çarpışırlar. Cinlerden hangi taraf yenerse onlardan yana çıktığı vilayet halkı da yener. Geceleyin bu cinlerden hangisi kaçarsa onların bulunduğu vilayetin hakanı da kaçar. Türk askerleri geceleyin cinlerin attıkları oktan korunmak için çadırlarında saklanırlar. Bu, Türkler arasında yaygındır, görenektir.
Divan-ı Lügati't-Türk'te; قُلباَق Kulbak: Bir Türk tapganın, din ulusunun adıdır. Balasagun dağlarında bulunurdu. Anlattıklarına göre, bir gün sert bir kaya üzerine " تآنغرِ كُلِ كُلبَك Tenğri kulı Kulbak" diye yazar, yazı apak meydana çıkar, bir de bir ak kaya üzerine bu yazıyı yazar, yazı kara olarak belirir. İzeri bugüne kadar durmakta imiş.
Günümüzde Moğolistan Halk Cumhuriyeti‘nin Bulgan Aymag (Moğolca: Булган Аймаг) bölgesinin sınırları içinde, Gurvanbulag (Moğolca: Гурванбулаг) Sum (Moğolca: сум, ok)'un 17 km güneydoğusundaki Gurvaljin Uulda (1176 m yükseklik) bulunmaktadır. Yazıt, 130-103 x 98-92 cm boyutundaki granitten bir kaya üzerine yazılmıştır. Yazıt başka bir yere (bir anıt mezara) götürülmek üzere burada hazırlanmıştır. Yazılı olduğu granit kaya parçası, üçgen şeklindeki bir dağın eteğinde bulunduğundan, Moğol bilginlerce Gurvaljin Uulın Türeg Biçes (Üçgen Dağın Türk yazıtı) diye adlandırılmıştır. Gurvaljin sözcüğü Moğolcada "üçgen", uul ise, "dağ" anlamına gelir. Yeri O. Namnandorj tarafından saptanan yazıt üzerinde ilk yayınlar Moğol ve Rus bilginlerce yapılmıştır. Türk bilginler ise, yazıtı "Gürbelçin Yazıtı", "Gürbelcin Yazıtı", "Gürbelçin Abidesi", "Gurbalcin Yazıtı", "Gurvaljin Yazıtı", "Gurvaljin Uul Yazıtı" biçiminde adlandırmışlardır. Fakat bu şekilde adlandırılmasıyla "üçgen yazıtı" anlamına gelmektedir. Oysa yazıtın adı, Moğolca‘da "Gurvaljin Uulın Türeg Biçes" sözcük kümesiyle karşılanmıştır. Bu sözcük kümesinin Türkçe‘deki karşılığı "Üçgen Dağın Türk Yazıtı" şeklindedir. Dolayısıyla, bu Eski Türk yazıtının Üçgen Dağın Türk Yazıtı diye adlandırılması daha uygundur.
Üçgen Dağın Türk Yazıtı'nda bulunan ibare şudur:
Tengri Kulı, Bitidim
Bu ibare, günümüz Türkçesi ile "Ben Tanrı kulu, yazdım." anlamına gelmektedir. Yazıttaki bu ibare, Kaşgarlı Mahmud'un anlatmış olduğu Kulbak adlı Eski Türk erenini akla getirmektedir.
Divandan (Türkiye Türkçe'siyle)
Atasözleri: Beş parmak düz olmaz. Arpasız at koşamaz / Arkasız kahraman çeriyi bozamaz Alplarla vuruşma/Beylerle duruşma
Şiir: Türlü çiçekler açıldı Sanki ipekten döşeğim serildi Cennet yeri belirdi Soğuk tekrar gelecek değildir
Kuş, kurt hepsi canlandı Dişi, erkek hep toplandı Bölük olup dağıldılar Artık ine girecek değiller
Kaşgarlı Mahmut'un Dünya Haritası
Divan-ı Lügati't-Türk ` te bulunan harita 11.yy.
Divan-ı Lügati't-Türk ` te bulunan harita 11.yy.
Onbirinci Yüzyılda Kaşgarlı Mahmud'un Çizdiği Dünya Haritası Türklerin bulunduğu bölgeleri göstermek amacıyla çizilmiştir. Daire şeklinde olan haritanın çevresinde Doğu, Batı, Kuzey, Güney yönleri belirtilmiş, bazı deniz ve ırmaklar gösterilmiştir. Batıda işaret edilen yerler İtil boylarına, yani Kıpçakların ve Frenklerin oturdukları bölgelere kadar uzanır. Güney-Batıda Habeşistan'a , Güneyde Hint, Sint, Doğuda Çin ve Japonya'ya işaret edilmiştir. Ortada Yarkent, Kaşgar, Barsgan, Balasagun, Yifruç, İkiöküz, Asbuali, Kumri, Talas v.s. gibi daha birçok Türk kentleri yer almıştır. Söz konusu harita, Türk coğrafya tarihi açısından çok değerli bir belgedir; dairevi bir Dünya haritası olup, renklidir. Dağlar kırmızı, nehirler kurşuni, denizler yeşil ve kumluk sahalar ise sarı renkle gösterilmiştir. Haritanın merkezinde Türk hükümdarlarının oturdukları Balasagun kenti mevcuttur. Öteki kentler ve yerler Balasagun'a göre düzenlenmiş, yönler ise Orhun Yazıtları'nda gördüğümüz eski Türk geleneğine göre belirlenmiştir. Haritada, Türklerin oturdukları sahalar ile ilişkide bulundukları yakın komşuları belirtildiği halde, ilişkide bulunmadıkları bölgeler gösterilmemiştir. Dünya'nın çevresi, Yunanlılarda olduğu gibi, çepe çevre bir denizle çevrelenmiştir.
Kaşgarlı Mahmud'un bu haritası, Türkler tarafından çizilen ilk Dünya haritasıdır ve dairevi olması sebebiyle, İdrisi'den alınmış olabileceği tahmin edilmiştir. Ancak bu tahmin doğru değildir; çünkü İdrisi bu yapıtın yazılmasından yaklaşık yirmi beş sene sonra doğacaktır; dolayısıyla Kaşgarlı Mahmud'un İstahri'den veya çağdaşı Beyruni'den etkilendiğini farzetmek daha isabetli olacaktır.
İlk Japon haritası bir Türk tarafından 14.yüzyılda çizilmiş, bir Dünya haritasında yer alması ise, 15.yüzyılda olmuştur. Bütün bu bilgilerin ışığı altında, bir plan biçiminde de olsa, yanlışlarla dolu da olsa ilk Japon haritasının 11. yüzyılda Kaşgarlı Mahmud tarafından çizildiği bir gerçektir.