Dengeyi Bulmak:Yaşama karşı esnek bir şekilde yaklaşmak, sadece günlük sorunlarla başa çıkmamızda bize yardımcı olan bir araç değil aynı zamanda mutlu bir hayat yaşamanın anahtarlarından da birinin, yani dengenin temel taşıdır.Bir sabah, Dalai Lama sandalyesine rahatça yerleşerek, dengeli bir hayat sürmenin değerini açıklamaya koyuldu."Aşırılıklardan kaçınarak hayata dengeli ve ustaca yaklaşmak, kişinin günlük hayatını yönetmesinde önemli bir etkendir. Bu, hayatın her alanında önemlidir. Örneğin, bir bitki ya da ağaç fidanını ekerken, çok ustaca ve nazikçe davranmanız gerekir. Çok fazla su ya da çok fazla güneş ışığı onu öldürebileceği gibi çok azı da öldürür. Yani ihtiyacınız olan şey, fidanın sağlıklı bir şekilde büyüyebileceği gayet dengeli bir ortamdır. Bir insanın bedensel sağlığı söz konusu olduğunda da, herhangi bir şeyin çok fazla ya da çok az alınmasının zararlı etkileri vardır. Örneğin, çok fazla ya da çok az protein zararlıdır.
"Aşırılıklardan kaçınmaya dikkat ederek, nazik ve ustalıklı yaklaşım, zihinsel sağlık ve duygusal gelişime de uygulanabilir. Örneğin, kibirli olduğumuzu, geçmişteki ya da şimdiki başarılarımız ya da özelliklerimiz nedeniyle kendi önemimizi abarttığımızı fark ettiğimizde, bunun ilacı kendi sorunlarımız, acılarımız ve hayatımızdaki tatminsizlikler hakkında daha fazla düşünmektir. Bu, ayaklarınızın yere basmasına, yukarılardan aşağılara inmenize yarayacaktır. Ve tam tersi olarak, hayatınızdaki tatminsizlikler üzerine çok düşündüğünüzü, acının ve ıstırabın çok güçlü olduğunu, her şeyin sizi bunalttığını fark ettiğinizde de bir başka aşırı uca kaçma tehlikesi vardır. Bu durumdayken, cesaretiniz tamamen kırılabilir, kendinizi çaresiz hissedebilir, depresyona girebilir ve 'Hiçbir şey yapamıyorum, ben değersiz biriyim,' diye düşünebilirsiniz. Böyle bir durumda, başarılarınızı, katettiğiniz ilerlemeyi ve diğer olumlu yönlerinizi düşünerek ruhsal durumunuzu iyileştirebilir ve bu kötü zihinsel durumdan çıkabilirsiniz. Burada gerekli olan, çok dengeli ve ustalıklı bir yaklaşımdır.
"Bu yaklaşım, kişinin sadece bedensel ve duygusal sağlığı için değil aynı zamanda ruhsal gelişimi için de uygulanabilir. Örneğin, Budist gelenekte pek çok farklı teknik ve çalışma vardır. Fakat, bu çeşitli tekniklerin bir tanesinde ustalaşmak ve aşırıya kaçmamak çok önemlidir. Burada da dengeli ve ustalıklı bir yaklaşım gereklidir. Budist bir çalışma yaparken, inceleme ve öğrenme ile düşünme ve meditasyonu birleştirerek düzenli bir yaklaşıma sahip olmak önemlidir. Böylece, akademik ya da entelektüel öğrenme ile uygulama arasında bir dengesizlik olmaz. Öbür türlü, çok fazla kuramsal bilgiye sahip olmanın meditatif uygulamayı yok etme tehlikesi vardır. Fakat, araştırma yapmadan çok fazla pratik yapmak da bilgi sahibi olmayı engeller. Yani, bir dengenin olması gerekir..."
Bir süre düşündükten sonra şöyle ekledi: "Diğer bir deyişle, Dharma çalışması, yani gerçek ruhsal çalışma, bir anlamda bir voltaj düzenleyicisidir. Düzenleyicinin görevi düzensiz güç dalgalarını önlemek ve bunun yerine size sabit ve sürekli bir güç kaynağı sağlamaktır."
"Aşırılıklardan kaçınmanın önemi üzerinde durmuştunuz," diye araya girdim, "fakat hayata heyecan ve lezzet katan da aşırılıklar değil midir? Hayattaki tüm aşırılıklardan kaçınmak, her zaman orta yolu seçmek, donuk ve renksiz bir yaşam sürmeye neden olmaz mı?"
Başını hayır anlamında sallayarak yanıt verdi. "Sanırım, aşırı bir davranışın kaynağını ya da temelini anlamanız gerekmekte. Örnek olarak, maddi şeylerin ” ev, mobilya, giysi v.b. ” peşinde koşmayı ele alalım. Bir yanda yoksulluk bir tür aşırı uç olarak görülebilir, bunu yenmek ve fiziksel rahatlığımızı korumak için çaba harcamada sonuna kadar haklıyızdır. Diğer yandan, çok fazla lüksün, büyük bir servetin peşinde koşmak da ayrı bir aşırı uçtur. Daha fazla refah arayışımızın asıl amacı bir tatmin, mutluluk duygusudur. Fakat, daha fazlasını aramanın asıl temeli, yeterince şeye sahip olmama ve hoşnutsuzluk duygusudur. Bu hoşnutsuzluk duygusu, sürekli daha fazlasını istemek, elde etmeyi istediğimiz nesnelerin cazibesinden değil bizim zihinsel durumumuzdan kaynaklanmaktadır.
"Aşırıya gitme eğilimimizin genellikle temeldeki bir hoşnutsuzluk duygusundan kaynaklandığına inanıyorum. Tabii ki, aşırıya gitmemize neden olan başka etkenler de vardır. Fakat sanırım, aşırı uçların, görünürde çekici ya da heyecan verici olsalar bile aslında zararlı olduklarını bilmek de önemlidir. Aşırıya kaçmanın, aşırı davranışlarda bulunmanın tehlikeleri hakkında pek çok örnek vardır. Bu durumları inceleyerek, aşırı uçlara gitmenin sonucunda er veya geç zarar görüp, acı çekeceğinizi görebilirsiniz. Örneğin, dünyasal düzlemde düşünürsek, eğer uzun vadedeki sonuçlarını iyice göremeden ve sorumsuzca davranarak aşırı derecede balık avlamaya kalkarsak, sonuçta balık türleri tükenir... Ya da, cinsel hayatımız... Tabii İd, üremek ve benzeri şeyler için biyolojik bir cinsel istek ve insanların cinsellikten aldıkları bir tatmin duygusu vardır. Fakat cinsel davranışlarımızda, sorumsuzca aşırıya kaçarsak, cinsel taciz ve ensest gibi pek çok sorunla karşılaşırız
"Hoşnutsuzluk duygusunun yanında aşırı uçlara kaçmaya neden olan başka pek çok etken olduğundan bahsetmiştiniz..."
"Evet, kesinlikle." "Bir örnek verebilir misiniz?"
"Bence, dar görüşlülük de aşırılığa götüren bit başka etkendir..."
"Hangi anlamda dar görüşlülük...?"
"Balık türlerinin tükenmesine neden olan aşırı avlanma örneği dar görüşlülük için bir örnek olabilir. Avlanan kişiler olayı sadece kısa vadeli değerlendirmekte ve uzak gelecekte olabilecekleri görmezden gelmektedirler. Burada da, kişinin bakış açısını genişletmek ve daha açık görüşlü olmak için eğitim ve bilgi kullanılabilir."
Dalai Lama, yandaki masadan tespihini aldı ve tartıştığımız konu üzerinde derin derin düşünürken sessizce çevirmeye başladı. Tespihine bakarak konuşmaya devam etti. "Sanırım, pek çok dar görüşlü tutum aşırı uçlardaki düşüncelere neden olmaktadır. Ve bu da sorunlar yaratmaktadır. Örneğin, Tibet, yüzyıllardır Budist bir ülke olmuştur. Doğal olarak bunun sonucunda, Tibetliler, Budizm'in en iyi din olduğunu düşünmüşler ve tüm insanlık Budist olsaydı iyi olacağını düşünmeye eğilimlidirler. Herkesin Budist olması gerektiği düşüncesi gayet aşırıdır. Ve bu tür aşırı düşünceler sadece soruna neden olurlar. Fakat, artık Tibet'ten ayrıldığımıza göre, diğer dinsel geleneklerle bağlantıya geçme ve onlardan bir şeyler öğrenme şansına sahip olduk. Bunun sonucunda, gerçeği daha yakından görebildik; insanlığın pek çok farklı düzene ve eğilime sahip olduğunu anladık. Tüm dünyayı Budist yapmayı dene-sek bile bu hiç de pratik olmazdı. Diğer geleneklerle bağlantıya geçerek onların olumlu yanlarını öğrenebilirsiniz. Başka bir dinle karşılaştığınızda, ilk başta olumlu, insanı rahatlatan bir duygu doğar. Kişi farklı bir geleneği daha uygun, daha etkili bulmuşsa bunun iyi olduğunu düşünür. Bu tıpkı, bir lokantaya gitmek gibidir: hepimiz tek bir masaya otururuz ve herkes
kendi damak zevkine göre farklı yemekler ısmarlar. Farklı yemekler yesek de kimse bu konuda tartışmaz!
"Yani, bilinçli bir şekilde düşünce tarzımızı genişleterek bu tür olumsuz sonuçlara yol açan aşırı düşüncelerin üstesinden gelebileceğimizi düşünüyorum."
Dalai Lama, bunu söyledikten sonra tespihini bileğine sardı, elimi dostça sıktı ve konuşmamızın bittiğini belirtircesine ayağa kalktı.
Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.