insanların karşılıklı ilişkilerinden doğan birbiri üzerindeki hakları. İslâm dîninde Müslümanların gözetmesi gereken haklar. Hakkullah (Allahü teâlânın hakkı) ve kul hakkı olmak üzere iki kısımdır. Hakların gözetilmesi ve yerine getirilmesi açık ve kesin bir şekilde bildirilmiştir. Başkasının malına, canına, nâmusuna zarar veren kul hakkı altına girmiş olur. Kul hakkı Allahü teâlânın hakkından önde gelmektedir. Çünkü Allahü teâlâ çok merhâmetli olup hiç bir şeye muhtâç değildir. İnsanlar ise, çok şeye muhtâc olup, cimridirler. Kul hakkı ile ilgili Peygamber efendimiz buyurdu ki:
Birisinin hakkını alan kimse, ölmeden önce, onunla helâllaşsın! Paranın, malın geçmeyeceği kıyâmet gününe, üzerinde kul hakkı bulunarak gitmesin! Dünyâda yapmış olduğu ibâdetleri, orada hak sâhibine verilecektir. İbâdeti yoksa veya biterse, hak sâhibinin günâhları, buna yüklenecektir.
Bir kimsenin, başkasına zarar vermesi, malını çalması ve yemesi, iftirâ etmesi, dövmesi, sövmesi, yaralaması, ücretsiz birinin çocuğuna iş gördürmesi, alay etmesi, gıybetini yapması, kalbini kırması, eli ve dili ile eziyet etmesi kul haklarındandır.
Kul hakkının en mühimi hoca ve ana-baba hakkıdır. Gayr-i müslimlerin haklarına tecâvüz etmek Müslümanın hakkına tecâvüz etmekten daha büyük günâhtır. İbn-i Âbidîn şöyle buyrulmaktadır:
“Zımmîye, yâni gayri müslim vatandaşa zulmetmek, Müslümana zulmetmekten daha fenâdır. Hayvana işkence ise daha fenâdır.”
Kıyâmet günü hak sâhipleri, haklarını mutlaka alacaktır. Hattâ boynuzsuz koç, boynuzlu koçtan vurma hakkını alır. Dünyâda hak sâhibine hakkı ödenmezse veya hakkını helâl etmezse, âhirette iyilikleri alınıp hakkı olana verilir.
Kul hakkından kurtulmak için, hak sâhiplerinin hakkı ödenir, helâllaşılır, ona iyilik ve duâ edilir. Hak sâhibi ölmüş ise, çocuklarına, vârislerine haklar verilip ödenir. Vârisleri bilinmiyorsa, o mikdâr para fakirlere sadaka verilip sevâbı hak sâhibine niyet edilir.
Bir gün, Resûlullah efendimiz Eshâbına buyurdu ki: “Müflis kimdir, biliyor musunuz'” Eshâb-ı kirâm da: “Bizim bildiğimiz müflis, parası, malı olmayan kimsedir” dediler. Bunun üzerine Peygamber efendimiz; “Ümmetimden müflis şu kimsedir ki, kıyâmet günü namazları ile, oruçları ile ve zekâtları ile gelir. Fakat, kimisine sövmüştür, kiminin malını almıştır. Kiminin kanını akıtmıştır. Kimini dövmüştür. Hepsine bunun sevaplarından verilir. Haklarını ödemeden önce sevapları biterse, hak sâhiblerinin günâhları alınarak buna yüklenir. Sonra Cehennem’e atılır” buyurdu.
İmâm-ı Rabbânî buyurdu ki: “Bir kimse, peygamberin ameli gibi amel işlese; fakat üzerinde çok az kul borcu olsa, bunu ödemedikçe Cennet’e giremez.”
Kul hakkı ile ilgili olarak Peygamber efendimiz vefâtından birkaç gün önce sevgili Eshâbına buyurdu ki: “Benim üzerimde kimin hakkı var ise gelsin, hakkını benden alsın. Ve helâllaşalım!” O anda hazret-i Ukâşe isimli Sahâbî hemen ayağa kalkarak dedi ki: “Yâ Resûlallah! Siz bana bir gün şöyle elinizle vurmuştunuz, ben o hakkımı sizden almak istiyorum! Peygamber efendimiz buyurdu ki: “Gel yâ Ukâşe! Hakkını benden al!” o anda bütün Eshâb-ı kirâm hayretle hazret-i Ukâşe’ye bakıyorlardı. Hazret-i Ukâşe, Resûlullah efendimizin yanına giderek dedi ki:”Yâ Resûlallah! Siz bana gömleksiz olarak sırtıma vurmuştunuz.” Hemen Peygamber efendimiz gömleğini sıyırıp buyurdu ki: “Vur yâ Ukâşe!” Resûlullah efendimizin aşkıyla yanan hazret-i Ukâşe hemen Peygamber efendimizin mübârek sırtındaki Nübüvvet Mührü’nü gâyet nâzikçe öpüp dedi ki: “Yâ Resûlallah! İşte benim maksadım bu idi.”
Bu hâli gören Eshâb-ı kirâm, hazret-i Ukâşe’ye gıbta ettiler, imrendiler. Çünkü Nübüvvet Mührü’nü öpen kimsenin kavuştuğu seâdeti biliyorlardı.
Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.