Aşılama yoluyla elde ettiği Deveci armutlarıyla, dünyaca ün kazanan bu tarım bilgesi Lütfi Deveci’nin Cumhuriyet Türkiyesi’nin özeti gibi hayatı Aksiyon’da.
‘1960 yılıydı. Ava meraklı bir insandım. Bir gün av dönüşü, yoldaki hayvan izine düşmüş armut dikkatimi çekti. Normalde o mevsime kadar bu meyve yaşamaz. Bu sebeple o tek meyve çok dikkatimi çekti ve çevrede araştırarak, armudun ağacını buldum. Ağaçtan aşı kalemleri aldım ve daha sonra bunları İtalyan ve Fransız armutları ile evlendirdim. Yaklaşık üç yıl sonra bu evlilikten, ağırlığı bir buçuk kiloyu bulan armutlar ortaya çıktı. Onlara Deveci armudu adını verdim.”
Günümüzde, Türkiye’nin tarımdaki ihraç kalemlerinden olan; lezzeti, dayanıklılığı ve büyüklüğü ile ünlü Deveci armutlarının ortaya çıkış hikâyesini, bu sözleriyle özetliyor Lütfi Deveci. Armudun öyküsü elbette ilginç ama ondan daha ilginci, hayatını Türkiye tarımına adamış bu ‘tarım bilgesinin’, adeta bir romanı andıran 95 yıllık yaşamı. 1912 doğumlu Deveci, Cumhuriyettin kuruluş sürecinin şahitlerinden. Halen Çeşme Alaçatı’da yaşamını sürdürüyor.
Deveci armutlarının serüvenini dinlemeye gittiğimiz Alaçatı’da, adeta asırlık bir çınar karşılıyor bizi. 83 yıllık Cumhuriyet’in neredeyse bütün aşamalarının izini sürebileceğiniz; Atatürk’ten İsmet İnönü’ye Şükrü Saraçoğlu’ndan Celal Bayar’a kadar kurucu kadroyla olan anılarını dinleyebileceğiniz ‘son isimler’den biri aslında o. Bu anılara geçmeden önce, röportaja vesile olan armudun hikâyesine tekrar dönelim. Armudu bulduğu dönemin ilkbahar olduğunu hatırlıyor Deveci. Yani eski hasadın çoktan kalktığı ve meyvelerin tekrar çiçek açtığı dönem. “Bu kadar uzun süre bu meyvenin bozulmadan kalması beni araştırmaya teşvik etti. Onun özel bir ürün olduğuna inandım ve neticesini aldım. Dünya’daki armut çeşitlerinin ağırlığı 300 - 400 gramı geçmez. Deveci armudu ise 1,5 kiloya ulaşıyor. Türk Patent Enstitüsü’ne müracaat ettim ama meyvecilik maddesi olmadığı için tescil edilemedi. Oysa Deveci armudu bir dünya rekoruydu.”
BABAM, ATATÜRK’ÜN YAKIN ARKADAŞIYDI
Fransızlar tarafından, 1963 yılında dünyadaki meyvecilik alanında ekol olmuş 22 isimden biri seçilen Lütfi Deveci’nin ziraat alanındaki mücadelesi, Cumhuriyet’in kuruluş yıllarına kadar gidiyor. Babası Arif Aslan Deveci, Atatürk’ün emriyle Çerkez Ethem ile birlikte Kuvva-i Seyyare’yi kuran iki isimden biri ve Gazi’nin yakın dostlarından. Çerkez Ethem’in Atatürk’le arasının açılması ve ülkeyi terk etmesinden sonra, onunla birlikte çalışanlar İstiklal Mahkemeleri’nde yargılanır. Onlar arasında Arif Aslan Bey de vardır. Ceza almaktan Atatürk’ün talimatıyla son anda kurtulur. Atatürk’le yakın dostluğu Cumhuriyet döneminde de devam eder. Çocukluğunda kendi evlerinde genç kızların sigara sardıklarını ve bunların Gazi’ye gönderildiğini hatırlıyor Lütfi Deveci. Babasının asıl işi deve tüccarlığıdır. Atatürk’ün evlerine misafir geldiği gün de onun geniş hatıratının önemli ayrıntılarından.
Arif Aslan Bey, deve tüccarlığının yanı sıra, çiftlikleri olan ve ziraat işiyle de uğraşan, devrin önemli zenginleri arasındadır. Ancak servetinin önemli bir kısmını, Kuvva-i Seyyare’nin masrafları için kullanır, Kurtuluş Savaşı yıllarında. Babasının millî mücadeledeki özverisi bugün bile duygulandırıyor Lütfi Bey’i. O günleri anarken, yaşadığı gururu gözlerinden okumak mümkün. Lütfi Deveci’nin tarıma olan ilgisi de babasının çiftliklerinde geçen çocukluğundan miras. “Ziraat sevdası o çiftliklerde geçirdiğim güzel günlerde yüreğime düştü.” diyor.
SAMSUN’DA HAYATIM DEĞİŞTİ
Lütfi Deveci’nin yaşamında ve ziraat alanında kendini göstermesinde Samsun’un özel bir yeri var. Manastır’ın Bitola şehrinde doğan Deveci’nin ailesi, birinci Dünya Savaşı sonrası önce Ankara’ya, ardından da Samsun’a göç eder. Çocukluğu Karadeniz’in en güzel bölgelerinde geçer. 1929’da Samsun Ticaret Okulu’nu bitirir ancak ticaretten hoşlanmaz. Gözü hep kırda ve tarımdadır. 1929’da yaşanan Dünya Ekonomik Krizi’nden babası da etkilendiği için, çok istediği Avrupa’da tarım tahsilini yapma hayalini gerçekleştiremez. Onun asıl hedefi tarım konusunda Almanya’da eğitim almaktır. Bu gerçekleşmeyince tarıma olan ilgisi onu Bursa Ziraat Mektebi’ne yönlendirir. Atatürk’ün o dönem ülkedeki bütün ziraat mekteplerini kapatarak, sadece Bursa’yı bıraktığını ve oraya büyük yatırım yapıldığını anlatıyor. Zaten o yıllarda ziraat alanında eğitim veren yüksek okul da yoktur. Yurtdışından hocaların geldiği, Cumhuriyet’in tarım politikalarının şekillenmesinde önemli bir merkez haline gelen Bursa Ziraat Okulu’ndan birincilikle mezun olur Deveci. Yıl 1932’dir. Bursa’daki okulda teorik derslerle pratik uygulamaların birlikte yürütülmesi onun maharetlerinin gelişmesine de yardımcı olur. Çok istediği Almanya’ya gidemez ama okula ders vermek için gelen Alman hocalardan fazlasıyla faydalanır.
Mezuniyet sonrası Samsun Tarım Müdürlüğü’ne ataması yapılır ve bir buçuk yıl orada çalışır. O dönem kendini göstermek için karşısına bir fırsat çıkar. Samsun belediye başkanı, lavanta bahçesinde başlayan hastalığı durdurması için ondan yardım ister. Hastalığın durdurulmasına olan katkısına karşılık belediye başkanından 4-5 dekarlık bir araziyi oldukça ucuz fiyata satın alır. İlk meyve çiftliğinin temelini de bu arazide atar. Bu olayı, ‘hayatını değiştiren gelişme’ olarak anlatıyor Deveci. Çünkü bildiklerini uygulamak için eline geçen ilk fırsattır bu, ancak heyecanı yarıda kalır. Üzerinde titizlikle çalıştığı meyve bahçesini sele kurban verince, memuriyet hayatına döner.
Yaşadığı bu olumsuzluğa rağmen tarımdaki hayallerinden vazgeçmek niyetinde değildir. 1936’da, yörede bir ilk olan Büyükdere Fidanlığı’nı kurar. Ayrıca beş dekarlık bir arsayı da satın alır. Bir yıl sonra ticari manada ilk çilek ziraatını bu arsada başlatan Deveci, 1938’de tarlasını genişleterek, ilk meyve fidanlarını diker. Bu atılımın önemi büyüktür, çünkü o yıllarda çok verimli ovalara sahip olmasına rağmen Samsun ve çevresinde ticari manada meyve fidanlığı yoktur. Kürtün Deresi’ndeki fidanlıkta bu işe ticari olarak başlayan Deveci, yöredeki ilk model olur. İlk olmak bütün zorlukları göğüslemek demektir. Yaptığı işlere insanların gülüp geçmesi onu daha da hırslandırır. Başlangıçta bu işten para kazanılacağına kimseyi ikna edemez. “Sel baskınları, hırsızlıklar ve maddi zorluklar içerisinde çok zor yıllar geçirdim. Herkes boş hayallerin peşinde koştuğumu söylüyordu. Ancak neticede ben haklı çıktım, emeklerim boşa gitmedi.” diyor Deveci, o günleri anlatırken.
ŞÜKRÜ SARAÇOĞLU’DAN ŞEFTALİ DAVETİ
Bu zor yılların ilk ürünleri 3 yıl içinde alınmaya başlar. Yetiştirdiği çilek ve şeftaliler çok beğenilir. Deveci işinde o kadar iyidir ki, onu gören bütün Kürtün Vadisi sakinleri, diğer işlerini bırakıp, meyve ziraatına başlar. Cumhuriyet döneminde Ziraat Bankası ilk meyvecilik kredilerini bu vadide yaşayan çiftçilere verir. Krediler yörenin kalkınma sürecini hızlandırır. Buna vesile olmaktan duyduğu memnuniyeti özellikle vurguluyor Deveci. Kürtün Vadisi, günümüzde bile Karadeniz sahilinin önemli bir bölümünün meyve ihtiyacını karşılamaya devam ediyor.
Lütfi Deveci, 1946’da Tarım Bakanı Şevket Raşit Hatipoğlu’nun isteğiyle Samsun Gelemen Devlet Çiftliği’nin kuruluşunda görev alır. Burada ürettiği yarım kilo ağırlığındaki ‘J.H. Hale’ cinsi şeftalilerin ünü Başbakan Şükrü Saraçoğlu’na kadar ulaşınca Ankara’ya davet edilir. Başbakan, yapılan bu işten neden haberi olmadığı ve bu güzel meyvelerin Ankara’ya neden ulaşmadığı konusunda kendisine sitem eder. Bu olaydan sonra Gelemen Çiftliği’nde üretilen şeftaliler, o dönem Ankara - Samsun hattında çalışan altı kişilik uçaklarla başkente gönderilmeye başlanır. Bu işe bizzat Başbakan Saraçoğlu ön ayak olur. Hatta Ankara’da, o dönemin seçkin lokantalarından olan Karpiç de, Başbakanlıktan aldığı özel izinle Samsun’daki çiftlikten aynı uçakla şeftali getirterek, müşterilerine ikram etmeye başlar. Samsun yıllarından sonra onun hayatındaki ikinci önemli merkez Gebze’dir. 1949’da Gebze’de arazi satın alan Deveci, burada modern bir meyve çiftliği kurabilmek için Avrupa turuna çıkarak İtalya, Fransa, Belçika ve Hollanda’daki modern üretim alanlarını inceler. Bu işin o dönemdeki üstatları ile tanışır ve Floransa Meyvecilik Fakültesi’nde melezleme araştırmalarında bulunur; budama seminerlerine katılır. Bu araştırmalar sonucu kurulan Gebze’nin Tavşanlı köyündeki çiftlik kısa sürede bölgenin kalkınmasına öncülük eder. O döneme ait en ilginç hatırası ise Ziraat Bankası’yla ilgili. Gebze Ziraat Bankası müdürü, çiftliğe gelerek kendisine bölgenin kalkınmasına olan katkılarından dolayı teşekkür ederek, “Tavşanlı köyü sakinlerinin banka hesaplarında, başka hiçbir köye nasip olmayan miktarda para birikti.” der. Deveci’nin çalışmaları Tavşanlı köyünü zengin etmiştir. Lütfi Deveci’nin Avrupa’daki meyvecilik üstatları ve çeşitli enstitülerle olan ilişkileri bundan sonra da devam eder. Dönemin en ünlü meyve uzmanları ile uzun yıllar devam edecek dostluklar kurar.
CELAL BAYAR VE İSMET İNÖNÜ’NÜN İLGİSİ
O dönemde yine Samsun’da, meşhur ‘Star King’ marka elmalardan da yetiştirmektedir Deveci. Cumhurbaşkanı Celal Bayar’a, bir Samsun ziyaretinde bu elmalardan ikram edilir. Tattığı ürünün lezzetinden çok etkilenen Cumhurbaşkanı, aynen Saraçoğlu gibi bunları üreten Deveci’yi Ankara’ya davet eder. Deveci, “Celal Bayar bana, bu elmaların Amerika’da yediği Star King’lerden çok daha lezzetli olduğunu ifade etti.” diyor. Bayar, hayatını tarıma adamış bu idealist insana büyük ilgi gösterir ve görevi süresince her türlü yardımı yapar. Bayar’ın meyveciliğe çok meraklı bir devlet adamı olduğunu söylüyor Deveci ve Ankara’daki görüşmenin uzun yıllar devam edecek bir dostluğa dönüştüğünü belirtiyor. Bayar’ın o dönemler kendisine, ‘meyvelerin şehinşahı’ diye hitap ettiğini de ekliyor Deveci.
Aynı ilgiyi eski cumhurbaşkanı ve CHP lideri İsmet İnönü’den de görür. CHP’nin efsanevi lideri, 1966’da eşi Mevhibe İnönü ve çocukları ile Gebze’deki çiftliği ziyaret eder. Bir gününü çiftlikte geçirir. Bu ziyarette oluşan samimi ortam, Deveci’nin hâlâ hatırında. İnönü’nün kendisini öpmesi ve bunun fotoğraf karesine yansıması üzerine, “Paşam bu görüntü olmadı.” der. Onun, “Sende mi kendini öptürmekten hoşlanmıyorsun” demesi üzerine, espriyi patlatır: “Hayır paşam ama bir gün karşı partiden adaylığımı koyarsam bu resim beni yakabilir.” Tecrübeli devlet adamının, bu sözüne kahkahalarla güldüğünü anlatıyor. Tarıma adadığı ömrüne çilek, şeftali ve elma ziraatını anlatan üç de kitap sığdıran Deveci, 1988’de çiftliklerini satarak emekli olur. “Şimdilerde dostlarıma amatörce yardımlarda bulunarak mesleki sevgimi tatmin etmeye çalışıyorum.” diyor.
Deveci armutları bugün meyve meraklılarının favorisi olmaya devam ediyor. Sırf bu cinsi kullanarak kalkınan yöreler bile var. Bunlardan biri de Bursa’nın Ağaköy’ü. Bugün Türkiye’nin en zengin köylerinden olan ve evlerin yüzde 70’inin kaloriferli ve güneş enerjili olduğu Ağaköy’ün kazancı Deveci armutlarının ihracatından geliyor. Lütfi Deveci, köy hakkındaki haberleri basından okuyunca bir arkadaşıyla köyü ziyarete gider. Ağaköylüler, verimli arazinin de yardımıyla 2 kilo 867 gramlık armut yetiştirmeyi bile başarmıştır. Deveci, “Dünyanın en verimli ovalarını gezdim ama Ağaköy’deki toprak yapısını hiçbir yerde görmedim. Orası bir tabiat harikası.” diyor. Hatta köylülere, bu işi yaparken kendisini hiç aramamaları sebebiyle sitem etmiş. Buna rağmen yapılan işi beğendiğini ve kendi ürettiği armutla insanlara bir kez daha faydalı olmanın gururunu yaşadığını belirtiyor.
Başlangıçta da belirttiğimiz gibi Lütfi Deveci halen Alaçatı’da günlerini geçiriyor. Yörede tarıma meraklı girişimcilere tecrübesiyle destek veriyor, önerilerde bulunuyor. En büyük hayali, çok emek verdiği Samsun ve Gebze gibi yerleri tekrar ziyaret etmek, kuruluşuna öncülük ettiği çiftlikleri tekrar görmek. Ancak yaşı ve sağlığı buna müsaade etmiyor. Cumhuriyet döneminin bu büyük emektarı ve tarım gönüllüsü aslında ömrünün sonbaharında bir kenarda unutulmayı değil, daha fazla hatırlanmayı ve daha fazla vefayı hak ediyor! Hem tarım sektöründen, hem de devletten...
Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.