Mal - Bilgiler
13/01/2014 6:00
Alm. Eigentum, Geldung Gut, Vermögen. Ware, Fr. biens, propriete, fortone, richesse, İng. Property, beloinging, possession, wealth, scamp, goods. Mülkiyete konu olabilecek şeyler. İnsanın arzuladığı ve lâzım olunca kullanmak için saklanabilen madde, cisim, metâ. Bir kimsenin, kurum veya kuruluşun mülkiyetinde bulunan menkul veya gayrimenkul varlık, mülk, eşyâ. Büyük ve küçük baş hayvanlar.

Mal, para ile değeri takdir edilebilen ve insanlar arasında devir edilmesi mümkün olan kıymetlerdir. İnsana faydalı olan, insanın özel olarak kendine mülk edinebildiği ve haklara konu olan her şey maldır. Mal, lügatta “mülk edinmeye konu olabilen her şey (madde, şeyler ve menfaatler), mâlik olunan şey, sonradan elde edilen ve mâlik olunan her türlü maddî eşyâ” mânâlarına gelir. Bu ismi Araplar, ençok develer hakkında kullanmışlardır.

Bir yerden bir yere götürülmesi mümkün olan mala menkûl (taşınır); niteliklerinde değişiklik olmaksızın taşınamayan mala gayrimenkûl (taşınmaz) denir. Mal; ağırlık, hacim, satıh, uzunluk ve sayı ile ölçülmelerine göre beş türlüdür.

Mülkiyete konu olmayan, yâni mülk edinmeye elverişli bulunmayan şey mal değildir. Bu îtibârla, bir buğday tânesi, rüzgâr, hava, güneş ışınları, denizdeki balık, yerinde bulunan su veya toprak mal değildirler. Ancak, elektrik, havagazı ve şehir suyu mal sayılırlar.

Türk Medenî Kânunu’na göre mal: Arâzi, mâdenler, binâlar, tapu siciline müstakil ve dâimî olarak kaydedilen haklar araziye bağlı gayrimenkuller mal sayılırlar.

Mallar hukûkî bakımdan maddî ve maddî olmayan mallar diye ikiye ayrılır. İster menkul, ister gayrimenkul olsun, elle tutulup gözle görülebilen mallara maddî mallar; ihtira beratı, alâmet-i farika, ticâret ünvanı, telif hakkı... gibi dış âlemde bir yer işgal etmeyenlerine ise; maddî olmayan mallar denir.

İnsanların doğumundan ölünceye kadar pek çok şeye ihtiyacı vardır. İnsanların gece gündüz demeden çalışmaları, ihtiyaçlarını daha iyi karşılayabilme gayretinden kaynaklanır. İşte iktisadî bakımdan ihtiyaçları gideren vâsıtalara “mal” denir. Bunlardan bir kısmı tabiatta bol miktarda mevcuttur. Hava, akarsular, güneş ısı ve ışığı gibi. Bunlar hayat için zarûrî olmasına rağmen, emek ve gayret göstermeksizin elde edilebildiği için iktisâdî olarak mal sayılmazlar.

Temin edilebilmeleri için emek ve çaba harcanmasını gerektirenler iktisâdî mallardır. İktisâdî mallar, az bulundukları için iktisâdî değer taşırlar. İktisâdî mallardan bir kısmı doğrudan doğruya ihtiyacı giderirler ki, bunlara “tüketim malları” denir. Bir kısmı ise ihtiyaçları giderecek malların üretiminde kullanılırlar. Bunlara da “üretim malları” denir.

Devletin fonksiyonlarını gerçekleştirebilmek maksadıyla, doğrudan doğruya veya dolaylı olarak sâhip olduğu mallara amme (kamu) malı denir. Devletin kamu hizmetlerine tahsis ettiği, hizmetin yürütülebilmesi için zarûrî malları vardır. Okullar, hastâneler, Devlet dâireleri ve içlerindeki her türlü âlet, edevât ve cihazları gibi. Devletin, herhangi bir tahsis işlemine gerek duymadığı, herkesin yararlanmasına açık olan kamu malları da vardır. Özel mülkiyet dışında bulunan kamu arazisi, göl, nehir, deniz, dağ gibi yerler böyledir.

Mal beyanı: borçlu olup icrâ tâkibi altında bulunanlar, kendisi ve üçüncü kişiler nezdinde bulunan mal varlıklarını borca îtiraz etmediği takdirde, teblîğ târihinden îtibâren yedi gün içinde İcra Dâiresine bildirmek mecburiyetindedirler. Mal beyanında bulunmaz veya gerçek duruma aykırı beyanda bulunurlarsa hapisle cezâlandırılır. İcrâ ve İflâs Kanunu’na göre mal beyanında, borçlunun mal, alacak ve haklarından borcuna yetecek miktârının cins, mâhiyet ve miktârı, her türlü kazanç ve gelirleri, yaşayış tarzına göre geçim kaynakları ve borcunu nasıl ödeyebileceği İcra Dâiresine bildirilir. Ayrıca devlet memurluğuna girişte de kişilerden mal beyanında bulunmaları istenir.

İslâm Hukukunda “mal” ile ilgili hükümler en geniş ve en açık şekilde düzenlenmiştir. İslâmiyette mal kötülenmemiştir. Mâl sâhibi olmak emir ve teşik edilmiştir. Birçok ibâdetin mal ile yapılacağı bildirilmiştir. Yalnız haram edilen yollardan kazanılan mal kötülenmiştir.

Mal Allahü teâlânın verdiği bir nîmettir. Âhireti kazanmak, mal ile olur. Dünyâ ve âhiret, mal ile intizâm bulur, rahat olur. Hac, cihad sevâbı mal ile kazanılır. Bedenin sıhhat, kuvvet bulması, mal ile olur. Başkasına muhtâç olmaktan insanı koruyan maldır. Sadaka vermek, akrabayı dolaşmak, fakirlerin imdâdına yetişmek mal ile olur. Mescidler, mektepler, hastâneler, yollar, çeşmeler, köprüler yaparak, asker yetiştirerek insanlara hizmet de mal ile olur. Dînimiz “İnsanların en iyisi, onlara faydası çok olanıdır.” buyuruyor. İnsanlara yardım etmek için çalışıp para kazanmak, nâfile ibâdet etmekten daha çok sevaptır. Cennetin yüksek derecelerine mal ile kavuşulur. Hadîs-i şerîfte; “Allahü teâlâ, bir kuluna mal ve ilim verir. Bu kul da haramlardan kaçınır, akrabâsını sevindirir, malından, hakkı olanları bilip verir ise, Cennetin yüksek derecesine gider.” buyruldu. Diğer bir hadîs-i şerîfte de buyuruldu ki: “İki şeyden birine kavuşan insana gıpta etmek, buna imrenmek, yerinde olur. Allahü teâlâ bir kimseye İslâm ilimlerini ihsân eder. Bu da, her hareketini, bilgisine uygun yapar. İkincisi, Allahü teâlâ, birine çok mal verir. Bu kimse de malını, Allahü teâlânın râzı olduğu, beğendiği yerlere harc eder.” Peygamber efendimiz Amr ibni Âs (r.anh) için; “İyi kimseye mâlın iyisi, ne güzel yakışır.” buyurdu. Enes bin Malik (r.anh) için de; “Yâ Rabbî! Buna çok mal ve çok çocuk ver ve bunlarla kendisini bereketlendir!” diye duâ buyurdu. Allahü teâlâ, Kur’ân-ı kerîm’de, mala hayırlı şey ismini vermektedir ve Habîbine verdiği nîmetleri hatırlatırken meâlen; “Sen malsız idin, sana, kimseye muhtaç olmayacak kadar, mal verdim.” buyurmaktadır.

Büyük âlim Süfyân-ı Sevrî (rahmetullahi aleyh) buyuruyor ki: “Bu zamanda mal, insanın silâhıdır.” Yâni, insan canını, sıhhatini, dînini ve şerefini mal ile korur. Medîne-i münevverinin yedi büyük âliminden biri olan Saîd bin Müseyyib buyuruyor ki: “Borçlarını ödemek için ve ırzını, nâmusunu korumak için ve ölünce, geride kalanlara miras bırakmak için mal kazanmayan kimse, hayırsızdır”. Yâni kendine ve cemiyete zararlıdır. Büyük âlim İbn-iCevzî (rahmetullahi aleyh) buyurdu ki: “İyi niyetle mal kazanmak, mal kazanmamakdan iyidir.” İslâmiyette, kendinin ve çoluk çocuğunun ihtiyaçlarını helâlden temin etmek, kimseye muhtaç kalmamak için mal kazanmak Allahü teâlânın yolunda cihâd etmek, harb etmek gibi sevaptır. Böyle çalışırken ölürse şehit olur. Birçok ibâdetten daha sevaptır.

İslâmiyet, haram, yâni yasak edilen yollardan biri ile, meselâ gasp, hırsızlık, kumar, fâiz, rüşvet almak vs. ile mal kazanmayı yasak etmiştir. Çalışarak, alın teri ile kazanılan mal kıymetlidir. Şu kadar var ki, böyle malların da, nisab mikdârı olunca zekâtını seve seve vermeyi emr etmiştir (Bkz. Zekât). Ayrıca malı, Allahü teâlânın izin vermediği yerlere harcamak ve izin verdiği yerlerde isrâf ederek kullanmak da yasak edilmiştir. Allahü teâlâ Kur’ân-ı kerîm’de fâizi, kumar oynamayı, malı, parayı çoğaltıp öğünmeyi, haram olan çalgılara, süslenmelere para harcamayı, mal ve mevkı ile gösteriş yapmayı yasaklamaktadır.

Malın büyük bir nîmet olduğu meydandadır. Malı isrâf, Allahü teâlânın nîmetini hakîr görmek, nîmete kıymet vermemek, nîmeti elden kaçırmak, kısaca küfrân-ı nîmet etmek, yâni şükür etmemek olur. Bu ise, nîmeti verenin düşman muâmelesi yapmasına, azarlamasına ve azâb etmesine sebep olacak büyük bir suçtur. Nîmetin kıymeti bilinmeyince, hakkı gözetilmeyince elden gider. Şükür edilince ve hakkı gözetilince elde kalır ve artar. Cenâb-ı Hak, İbrâhim sûresi, 7. âyetinde meâlen; “Şükrederseniz, verdiğim nîmetleri elbette arttırırım.” buyuruyor.

İslâm Hukukunda malın, tabiî, iktisâdî ve hukukî bir değeri vardır.İslâmiyetin, kullanılmasını, faydalanılmasını yasak ettiği şeyler hâriç, diğer mallardan tabiî ve iktisâdî olarak değerli olanlar, hukukî olarak da değerlidir. Kısaca insanların, mülk edinmesine, faydalanmasına ve tasarruf etmesine yarayan eşyâların ve hakların hepsi “mal” sayılmaktadır. Hür insan mal değildir. Köleler hakkında ayrı hükümler vardır (Bkz. Köle). Buna göre mal çeşitleri şöyle tasnif edilmektedir:

1. Mütekavvim ve gayrimütekavvim mal: Mütekavvim mal, kıymetli mal demektir. Kullanması mübah ve mümkün olan maldır. Müslümanlar için, şarap, domuz ve besmelesiz kesilen veya kesmeden öldürülen hayvan, denizdeki balık, kıymetli mal değildirler. Hür insan ve insanın her parçası, balık ve kendiliğinden ölmüş hayvan leşi (Bkz. Leş), kan, mal değildir. Sülük ve yerinden alınıp götürülen toprak, su maldır. İslâm Hukukunda satışın geçerli olabilmesi için, malın mütekavvim olması lâzımdır.

2. Misli ve kıyemi mallar: Misli mal, çarşıda aynı vasıflarda benzeri bulunan mal olup, fiyatları başka olmaz. Ağırlıkla, hacim ile ve uzunlukla ölçülenlerden fabrikada, tezgâhta yapılan şeyler ve sayı ile ölçülenlerden aynı büyüklükte olanlar böyledir. Yumurta, aynı büyüklükte karpuz gibi.

Kıyemi mal ise, çarşıda benzeri bulunmayan, bulunsa da, fiyatları farklı olan maldır. Uzunlukla ölçülenlerden tarla, elde dokunan kumaş, halı ve lebise, ev, dükkân, yazma kitap, irili ufaklı karpuz vb. kıyemidir.

3. Menkul ve gayrimenkul mallar: Menkul, bir yerden başka bir yere nakli mümkün olan şeydir. Bunlar da nakit olarak kullanılan altın, gümüş ve bunlar karşılık gösterilip basılan mâden ve kâğıt paralar, hayvanlar, hacim (kile) ve tartı ile ölçülen bütün mallardır (Mecelle, 128, 130, 131, 133 134. maddeler).

Gayrimenkul ise, ev, arâzî gibi başka bir yere nakli mümkün olmayan şeylerdir. Gayrimenkul üzerindeki binâlar, dikili ağaçlar ile arâziye tâbi mâdenler, arâzinin sâhibine âittir (Mecelle, 1224-1227, 1228-1233, 1234-1262. maddeler).

4. Ayn ve deyn mal: Bey’ (satmak) ve şirâ (satın almak) ilminde ayn, belli bir mal demektir. Fakat lügatta madde, cisim demektir. Bey’ ve şirâda, bir ev, bir at, bir sandalye gibi kıyemi malların belli birer tanesine ve hazır olup da gösterilenin hepsine veya ayrılmış parçasına, misli olan mallardan da, hazır olup gösterilen hepsine veya ayrı olarak gösterilen yahut ayrılmamış belli mikdâr bir parçasına yahut hazır olmayıp, benzerlerinden ayrı ve yalnız olarak bulunduğu yeri ve cinsi bildirilen mala “ayn” denir. Ayrı olarak bulunduğu yer, çuval, sandık, oda, ev veya şehirdir. Buralarda bulunan malı müşteri biliyorsa veya ilk üç yerde bulunanı bilmiyorsa da, hep “ayn” olur. Görülen bir yığın buğday, görülen bir miktar para ayndır. Bu para semen (bedel, karşılık) olunca deyn olur.

“Deyn”, satış ve ödünç verme veya başka sebeplerle ödenmesi lâzım olan borçtur. Alış verişte, ise hazır olmayıp, ayrı olarak bulunduğu yeri bildirilmeyen her türlü mala ve hazır ise de, ayrı olarak gösterilmeyen kıyemi mal parçasına, “deyn” denir. Ödünç alınan karz yâni borç para deyndir. Fakat her deyn, ödünç alınan borç demek değildir.

5. Amme (kamu) malları ve hususî (şahsi) mallar: İslâm Hukukunda, toplumdaki fertlerin, üzerinde özel mülkiyet tesis edemediği, hiç kimsenin özel mülkiyetine girmiş olmayıp ammenin (halkın) ihtiyaç ve faydasına ayrılan mallara, “Amme malları” denir. Bunlardan bir kısmı, aslında özel mülkiyete konu olabildiği halde henüz kimsenin olmamış olan şeylerdir. Meselâ, av hayvanları, ormandaki odun ve ölü arâziler (arâzi-i mevât) vs. böyledir. Bir kısmı da, şahısların sâhip çıkıp, kendilerine mal edinmeye kalkışamadıkları şeylerdir. Bunlar, büyük akarsular, yeraltı suları, umumî yollar, köprüler, ibâdethâneler (câmiler), mezarlıklar, vakıflar gibi toplumun ihtiyacına yarayan şeylerdir.

Şahsî mallar ise özel mülkiyete konu olabilen mallar olup, sâhibinden başkasının bu malda tasarruf hakkı yoktur. İslâm Hukukuna göre, aslında her şeyin özel mülkiyete konu olması esastır. Ancak hava, deniz köprüler, mer’alar (otlaklar) ve benzeri umûmî ihtiyaçları karşılayanlar gibi hukuk îcâbı mülk edinilmesi mümkün olmayan şeyler, özel mülkiyete konu olmaz.

Tabîatta var olan kaynağındaki su, umûmî yerlerdeki ot, odun ve ateş, bütün insanların ortak kullanabileceği mallardandır. Bunlara âit husûsî hükümlere fıkıh kitaplarında geniş yer verilmiştir.

Ölçü birimine göre mal: Ağırlık, hacim, yüzey birimi, uzunluk birimi ve sayı ile ölçülen mallar olmak üzere beşe ayrılır.

Buğday, arpa, hurma ve tuz dâimâ hacim yâni; ölçek, kile ile ölçülen maldır. Tartı ile kullanılmaları hacim ile ölçülen mal olmalarını değiştirmez. Altın ile gümüş dâimâ ağırlıkla ölçülen maldır. Bildirilen bu altı maldan başka şeylerin ölçülmeleri âdete bağlıdır. Çarşıda, pazarda nasıl ölçülüyorsa, öyle olduğu kabul edilir.

Nakit kullanılan mal: Külçe veya basılmış para hâlindeki altın ve gümüşlere “nakit”, “nakdeyn” veya “nükûd” denir.

Yapılan Yorumlar

Henüz kimse yorum yapmamış.

Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.

Yorum Yapın

Güvenlik Kodu