Osmanlılar zamânında İstanbul’da yetişen âlim ve evliyânın büyüklerinden. İsmi, Mûsâ olup, Merkez Muslihuddîn lakabıyla meşhur oldu. 1463 (H.868) yılında Denizli’nin Buldan ilçesine bağlı Sarımahmûdlu köyünde doğdu. Uşak’ta doğduğunu iddiâ edenler de vardır.
Merkez Efendi küçük yaşta memleketinde yaptığı ilk medrese tahsilinden sonra, Bursa ve İstanbul’daki medreselerde okudu. Ahmed Paşanın derslerinde bulundu. Tefsîr, hadis, fıkıh ve tıb ilminde yetişti. Kâdı Beydâvî Tefsiri’nin büyük bir kısmını ezberledi. Medrese tahsili esnâsında tekkelere gidip, oradaki âlimlerin sohbetlerine de katılarak feyz ve bereketlere kavuştu. Otuz yaşına geldiğinde medrese tahsilini tamamlayıp çevresinde sayılan büyük bir âlim oldu. Şeyhülislâm Ebüssü’ûd Efendinin hürmet ve muhabbetini kazandı. 1512 (H.911-912) târihinde Bursa’ya, sonra Karaman veya Amasya’ya gitti. Tekrar İstanbul’a döndüğünde Etyemez Şeyhinin kızı ile evlendi.
Mûsâ Efendi, Kocamustafapaşa’daki bir tekkede şeyhlik yapan SünbülSinân hazretlerinin şöhretini işitti. Fakat bâzı kimselerin onun hakkında yaptıkları dedikodular sebebiyle, bir türlü gidip sohbetine katılamamıştı. Bir gün rüyâsında Sünbül Efendinin, kendi evine geldiğini gördü. Sünbül Efendiyi içeri koymamak için hanımı ile kapının arkasına pekçok eşyâ dayadılar ve üzerine de oturdular. Fakat Sünbül Efendi kapayı zorlayınca, kapı arkasına kadar açıldı ve arkasındakiler yere yuvarlandı. Bu sırada uyanan Mûsâ Efendi, yaptığı hatâyı anladı ve sabahleyin SünbülSinân hazretlerinin huzuruna gitmeye karar verdi. Sabahleyin Sünbül Sinân’ın câmisine gidip, vaaz ettiği kürsînin arkasına, o görmeden oturdu. Sünbül Sinân hazretleri, vaaz esnâsında Tâhâ sûresinin bâzı âyet-i kerîmelerini tefsire başladı. Tefsîrden sonra; “Ey cemâat! Bu tefsîrimi siz anladınız. Hattâ, Merkez Efendi de anladı!” buyurdu. Sonra aynı âyet-i kerîmeleri daha yüksek mânâlar vererek tefsir ettikten sonra tekrar; “Ey cemâat; Bu tefsirimi siz anlamadınız, Merkez Efendi de anlamadı.” buyurdu. Merkez Efendi, hakîkaten ikinci defâ anlatılanlardan bir şey anlamamıştı. Sünbül Sinân hazretleri, o gün Tâhâ sûresini yedi türlü tefsir etti. Merkez Efendinin kürsî arkasında olduğunu, zâhiren görmediği hâlde anlamıştı.
Vaaz bitti, namaz kılındı, herkes câmiden çıktı. Sâdece Sünbül Efendi kalınca, Merkez Efendi huzûra varıp elini öptükten sonra af diledi. Sünbül Efendi de: “Ey Muslihuddîn Mûsâ Efendi! Biz seni genç ve kuvvetli biri sanırdık. Meğer sen ve hanımın çok yaşlanmışsınız. Akşam bizi kapıdan içeri sokmamak için gösterdiğiniz gayrete ne dersiniz' Fakat, neticede kapı açıldı ve ikiniz de yere yuvarlandınız!” diye buyurunca, Merkez Efendi iyice şaşırdı. Pekçok özürler dileyerek ağlamaya başladı, affına sığınıp talebeliğe kabûl edilmesi isteğinde bulundu. Sünbül Efendi de kendisini kabul ettiğini, dergâhta hizmete başlamasını söyledi.
Bundan sonra Merkez Efendi, hergün Sünbül Sinân’ın dergâhına gelip ondan ders almaya ve hizmete başladı. Sünbül Efendinin sohbetleriyle yetişip evliyâlık makâmlarına yükseldi. İcâzet (diploma) aldı. Daha sonra İstanbul- Aksaray’da Kovacı Dede Dergâhında talebe yetiştirmeye başladı. Çok kerâmetleri görüldü.
Merkez Efendi, hocası Sünbül Sinân’ın kızı Rahîme Hâtunla evlenmek isteği olduğunu bildirince, Sünbül Efendi; “Bir deve yükü altın getirebilirseniz kızımızı veririz!” dedi. Merkez Efendi, bir devenin üzerine iki çuval toprak doldurdu. Devenin yularını çekerek Sünbül Efendinin kapısına getirdi. Çuvalları kapıda boşalttığında, çuvaldan toprak yerine çil çil altınlar döküldü. Sünbül Efendi ve çocukları, altınlara dönüp bakmadılar bile. Fakat hocası, Merkez Efendiye; “Ey Mûsâ Efendi Maksadımız altın değildi. Evdekilerin de derecenizin yüksekliğini anlamalarıydı. İmtihânı kazandın.” buyurdu. Sünbül Efendi, çok sevdiği kızı Rahîme Hâtunu, yine çok sevdiği talebesi Merkez Efendiye nikâh etti ve evlendirdi.
Yavuz Sultan Selim’in kızı Şah Sultan, İstanbul’da Eyüp Bahariye’de onun adına bir câmi ve yanına medrese yaptırdı. Merkez Efendi buraya tâyin edildi. Bir müddet orada talebe yetiştiren Merkez Efendiye Kânûnî Sultan Süleymân Han, Topkapı surlarının dışında yaptırdığı tekkede vazîfe verdi. Orada da talebe yetiştiren Merkez Efendi, Kânûnî Sultan Süleymân Hanın annesinin isteği ve Sünbül Efendinin tenbihi üzerine Manisa’ya gitti. Vâlide Sultanın Manisa’da yaptırdığı imâretin yanındaki dergâhta hocalık yaptı. Tıb bilgisi kuvvetli olan Merkez Efendi, Manisa’da bulunduğu sırada kırk bir çeşit baharâttan meydana gelen bir mâcûn yaptı. Hastalar, bu mâcûnu yiyerek şifâ bulurdu. İlkbaharda yetişen çiçeklerden de istifâde edilerek yapılan bu mâcûnu almak için, çevre kasabalardan gelirlerdi. Mesîr mâcûnu diye şöhret bulan bu mâcûn, şimdi de yapılmaktadır.
Merkez Efendi, talebelerini iyi yetiştirmek için çok gayret gösterirdi. Talebelerine zâhirî ilimleri öğrettiği gibi, nefslerini terbiye etmek için riyâzet ve mücâhedeler yaptırırdı. Çocuklara karşı çok şefkatliydi. Cebinde şeker, yemiş gibi şeyler bulundurur, çocukları gördüğü yerde dağıtarak onları sevindirirdi. Çocuklara buyururdu ki: “Benim için hayır duâ ediniz. Siz günâhsız mâsumsunuz. Sizin duâlarınızı cenâb-ı Hak kabûl eder. Bu yüzü kara, sakalı ak ihtiyâr için duâ ediniz ki, kıyâmette yüzü ak olsun.” Çocuklar duâ edince de; “Yâ Rabbî! Bu mâsumların duâlarını red eyleme.” diye Allahü teâlâya yalvarırdı. Bütün hayvanlara karşı da çok merhametli idi. Merkebe suyunu verir, tavuklara yem atardı.
Merkez Efendi, bülûğ çağına geldiği günden, ömrünün sonuna kadar, hiç cemâatsiz namaz kılmamıştır. Eğer öğle ve yatsı namazlarında cemâate yetişememişse, namazını kılmış olanlardan birkaç kimseye; “Hayâtımda hiç cemâatsiz farz namaz kılmadım. İmâm olayım da sizlerle namaz kılalım. Aynı namazı tekrar kılmanın zarârı olmaz. Sonra kıldığınız nâfile olur.” buyururdu.
Merkez Efendinin ömrü; hep ibâdet etmekle, insanlara hakkı, doğruyu anlatmakla, Ehl-i sünnet îtikâdını yaymakla, hayr ve hasenât yapmakta halka ön ayak olmakla, fakir ve zayıfları himâye etmekle geçti.
Merkez Efendi, senelerce dergâhta talebelere ders vererek, onlara Allahü teâlânın emir ve yasaklarını bildirdi. Zaman zaman İstanbul’un çeşitli câmilerinde halka vaaz ve nasîhatlerde bulundu. Vaazında câmiler dolar taşar, boş yer kalmazdı.
Halvetiyye yolu büyüklerinden Sünbül Sinân Efendinin meşhur talebelerinden olan Merkez Efendi 1552 (H.959) yılında İstanbul’da vefât etti. Cenâze namazını; “Dünyâda bu kimseyi riyâsız olarak görmüştük.” buyuran şeyhülislâm Ebüssü’ûd Efendi kıldırdı. Nâşı büyük bir kalabalık tarafından uzun bir süre omuzlarda taşınıp, Topkapı surlarının dışında kendi yaptırdığı câminin türbesine defnedildi.
Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.