Metin Tekin - Bilgiler
08/12/2009 20:19
1956 yılında Amasya’nın merkez köylerinden Akya-zı’da doğdu.İlkokulu köyünde, ortaokulu Suluova’da okudu. Lise yıllarının her biri ayrı bir okulda geçti: Amasya Lisesi, Üsküdar Lisesi, Dinar Lisesi... 1977 yılında İstanbul Atatürk Eğitim Enstitüsünden mezun oldu.1993 yılında Lisansını tamamladı.Çeşitli okullarda öğretmen ve idareci olarak çalıştı.Halen Kadıköy Anadolu Lisesinde Fizik Öğretmeni olarak görevini sürdürmektedir. Yazarın, Asırlık Yazımız kitabından önce Gönüller Doyuran Sofralar adlı bir şiir kitabı yayınlanmıştır.

ASIRLIK YAZIMIZ KİTABI

SUNUŞ

Ne kadar geç kalındığını, ne kadar geç kaldığımı hazırlık çalışmaları sırasında daha iyi anladım. Hemen hemen herkes de aynı şeyi söyledi: "Keşke otuz sene önce böyle bir çalışma yapılsaydı." Keşke!...

Keşke dedelerimiz hatıralarını kaleme alsalardı. Bugün; 93 Harbini, Yemen Çatışmalarını, Balkan Savaşlarını, Sarıkamış Harekatını, Çanakkale Harbini, İstiklâl Harbini, Cumhuriyetin Kuruluşunu daha iyi anlardık. Tarihin en büyük değişim dönemlerini yaşamış ve aktif olarak içinde yer almış olan dedelerimizden bir satırlık kayıt yok. Tarihe ışık tutacak, ufukları genişletecek nice bilgileri beraberlerinde alıp götürmüşler.

93 Harbinin dehşetine şahit olmuşlar. Yürekler yakan bir göç yaşamışlar. Yemen'de, Balkan Harbinde bulunmuşlar. Sarıkamış Dağlarına tırmanmışlar, Ruslarla çatışmışlar. "Çanakkale geçilmez!" demişler. Yunan’ı İzmir'e kadar kovalamışlar. İzmir Kalesine İlk Türk Bayrağını dikmişler. Koca imparatorluğun çöküşüne, yeni bir devletin kuruluşuna şahit olmuşlar. Baskılar, acılar, kıtlıklar...yaşamışlar. Çoğu okumuş insanlar. Ama tarihi yapanlar, yazmasını sevmiyor. Yazmamışlar. Bize, anlatılanları derlemek düştü. İçim yana yana, gözlerim dolu dolu, ah vah ede ede kırık dökük hatıraları bir araya getirdim.

Dedelerimiz yaptıklarını, şahit olduklarını; çocukları, torunları da dinlediklerini yazmamışlar. Sohbete dayalı bir anlayış var bizim kültürümüzde. Yazarak dağarcığımızı zenginleştirmek anlayışı yerleşmemiş. Çok şey yapanlar, çok şey bilenler de çok konuşmamış. Buna belki vakitleri de olmamış. Çok konuşanlarda ise, bir şey yok.

"Zararın neresinden dönülse kârdır" anlayışı ile, hafızalardaki bilgilerin tamamını derlemeye çalıştım. Bunun için belki üçyüzü aşkın insanla görüştüm. 4 Temmuz 2003'de Cuma namazını kıldıktan sonra Besmele çekip işe koyuldum. Köyümüzün sevilen ve sayılan şahsiyetlerinden Mehmet Ak'ın kapısını çaldım ve semaver başında ilk bilgileri kaydetmeye başladım. Akyazı'da, Amasya'da, Suluova'da, Ankara'da ve İstanbul'da görüşmeler yaptım. İzmir'de ve diğer illerde oturan köylülerimizle, adı geçen yerlerde görüşme imkânlarım oldu. Kendisinde bir satırlık da olsa bilgi bulunduğu söylenen herkese ulaşmaya çalıştım. Kayda değer olan ve birbirleri ile örtüşen bilgileri kayda aldım. Yazarken, incitmekten değil de bilgilerin kaybolmasından çekindim. Failleri yaşayan insanların olaylarını, kayda alıp, geleceğe bıraktım. Bizde herkesin gurur duyacağı bir geçmiş var. Ufak tefek pürüzler , "gül-diken" misaline benzer. Üzülmek, kırılmak isteyene ise, bahane çok. Hatalarımızı, "tövbe" kapısından içeri girerek temizledik. Kul hakkını ise, son derce önemsediğimden, dileyene, bedel ödemeye hazır beklerim. Canımızı yakmak isteyene canımız feda.

Arşiv çalışmalarının çok önemli olduğu bir çalışma içinde olduğumu baştan biliyordum. Bunun için zamana ihtiyaç vardı. Nüfus İdaresinden başladım işe. Bu, kolay oldu. Köyün, 93'den beri tutulmuş olan bütün nüfus kayıtlarını aldım. Bilen insanlarımızla sürekli görüşerek, kayıtlardaki eksik bilgileri tamamladım. Yanlışları düzelttim. Göçten sonra günümüze kadar yaşa-yan insanların eksikiz birbirleri ile bağlarını tespit ettim ve soy ağacımızı hazırladım.

MSB arşivleri de bu çalışma için çok önemli idi. Dedelerimizin askerlik şubelerindeki kayıtlarını görmek için Ankara'ya, MSB arşivlerine gittim. Buradaki kayıtları inceledim. Bu bilgileri aktardım.

Ankara ve İstanbul'daki Devlet Arşivlerine de gittim. Osmanlı arşivlerinde, Sivas sancağı, Amasya, Varay, Merzifon ilçelerinin kayıtlarını inceledim. Bu kayıtların bu arşivlerde 1261 tarihine kadar yer aldığını gördüm. Bu yüzden köyümüzle ilgili bilgilere ulaşamadım. Sivas sancağı. Varay ilçesine bağlı köyümüzün arşiv çalışmalarının birçok yerde ve çok uzun süreli çalışma gerektirdiğini gördüğüm için, bu çalışmaları, ileriki tarihlere bırakarak, kitabın baskısına bu şekli ile karar verdim.

Bu kitap, tenkitler ışığında daha iyi bir noktaya gelecek. Eksikleri, yanlışları ifade edilecek. Birçok yeni görüş ve yeni bilgiler çıkacak ortaya. Belki arşiv araştırmaları daha iyi sonuçlar verecek. İleriki yıllarda yapılabilecek ikinci baskısı istenilen düzeye yakın olacaktır. Biz, bir peşrev çektik ve meydanı gerçek pehlivanlara açtık. Allah hayır eyleye.

Bu kitap dört bölümden oluştu:

1.Bölüme, "Göç, Kuruluş ve Sonrası" adını verdim. Bu bölümde, göç olayını ve kuruluş yıllarını özetledim.

2.Bölüme, "Dünden Bu Güne, Sabahtan Akşama Hayat" adını verdim. Bu bölümde, göçten sonra Akyazı'da yaşanan hayatı yansıtmaya çalıştım.

3.Bölüme, "Anlı Şanlı Yazımız" adını verdim. Gerçekten yazımız anlı şanlı. Akyazı'ya yerleşildiği günden günümüze kadar yaşanmış ve dillerde yer etmiş olayları hikâye ettim. Hi-kâye ederken, olayların ekseninde asla değişiklik yapmadım.

4.Bölüme, "Soy Ağacımız" dedim. Bu ağaç elbette dikenleri olmakla beraber, gerçek bir gül ağacı. Besmele ile hayat bulmuş, Kelime-i Tevhitle hayat sürmüş insanların yer aldığı ağaç, elbette ki gül ağacıdır. Bütün kalbimizle diler ve dua ederiz ki, bu güller cennet bahçelerinde yeniden açacak, Peygamberimizin gül halkasında bulunabilme şerefine ereceklerdir. Bu duanın böylece sonuçlanması için; herkesi, önce herkese haklarını helal etmeye, sonra da bu kitabı okudukça; "en az üç İhlas, bir Fatiha" okumaya davet ediyorum. Şuna da davet ediyorum.

Kalplerimizdeki kin ve nefret duygularını sadece Allah düşmanlarının üstünde tutalım. Allah'ı sevenleri ise kayıtsız şartsız sevelim. İki dünyada da huzur ve mutluluğun kaynağı, dışımızda değil, içimizdedir. İçimizi bütün kötülüklerden temizleyelim. Dua edelim; her konuda olduğu gibi, bu konuda da Allah yâr ve yardımcımız olsun.

Kitabın hazırlanmasında yüzlerce insandan faydalandığımı ifade ettim. Olayları naklederken bazılarının isimlerini verdim. Aslında isim verdiğim olayı, birçok insan anlatırken, konuya daha kapsamlı hakim olanların ağzından naklettim. Hiçbir olayı tek isme dayandırarak kayda almadım. Birçok insanın birleştiği konuları ve birleştikleri noktaları aktardım. Bazı yerlerde kırıcı olmamak için araya tül perde çektim ama anlatmaktan kaçınmadım.

Kitabın bütün bölümlerinde isimlerin yanında parantez içinde rakamların ve harflerin yazıldığı görülecektir. Rakamlar, ismi geçen şahsın soy ağacındaki aile numarasını, harfler ise, o ailedeki yerini gösterir.

Herkesi sevgi ve saygı ile selâmlıyor, dünyada cenneti hak etmeyi, cennette de birlikte olmayı diliyorum.

29 Mayıs 2004

Metin TEKİN

Ümraniye-İstanbul

HAKKINDA YAZILANLAR

ASIRLIK YAZIMIZ

Köy bir dünyadır. Özlenen bir dünya.

Kültürel özellikleri, sosyal yapısı ve tarihi geçmişiyle, havası, suyu, toprağıyla özlenen bir dünyadır köy.

İçimizde yer etmiş,

İçinde yaşamayı hayal ettiğimiz bir dünya.

İşte böylesi köylerden bir köy.

Akyazı.

Amasya’ya bağlı küçük bir köy. Şimdi sessiz , bir rüyaya dalmış gibi sakin. Çoğu insanları büyük kentlere göç etmiş. Kış aylarında sadece yaşlılar bulunur; geçmiş günlerin hayaliyle gezinirler sokaklarında.

Akyazı konuşmak istiyordu. Meramını, hayatını anlatacak bir kalem arıyordu bir asırdır.

Her köy gibi onun da bir söyleyeceği vardı.

Yazar Metin Tekin, köyünün bu sesini yüreğinde duydu ve kaleme sarıldı. Uzun araştırmalar, titiz çalışmalar sonucunda

Akyazı’nın her şeyini anlatan bir kitap yazdı:

Asırlık Yazımız

Böylelikle Akyazı, dünyada hiç bir köye nasip olmayan dev bir kitaba kavuştu.

Metin Tekin’in kaleminden asırlık tarihini, geleneklerini göreneklerini, meşhur şahsiyetlerini, ilginç yürek yakan hikayelerini, hasretini, derdini sevincini, hayallerini anlattı.

Ve Akyazı, asırlık portresiyle edebiyat dünyamıza girmiş oldu.

Kitapta Akyazı bütün özellikleriyle anlatılıyor.

Köyün ilginç ve meşhur şahsiyetleri, adetleri gelenekleri, sosyal ve ekonomik durumu, hikayeleri ve tarihi geçmişi..

Kitabın en önemli ve farklı kılan özelliği , kitabın sonunda köyde yaşayan bütün ailelere ait bir soy ağacı bölümünün bulunmasıdır.

Köyde yaşayan bütün ailelerin soyağacı büyük bir titizlikle tek tek yazılmış, böylelikle Akyazı ruh kazanmıştır.

Bir köy için anlatılması gereken her şey yazar tarafından bütün detaylarıyla en ince hatlarına kadar yazılmış.

Yazarın titiz, hassas, ciddi araştırmaları ve çalışmaları sonucunda ortaya çıkan bu eser, edebiyat ve kültür tarihimizde önemli bir örnek teşkil edecektir.

İlk kez bir köy, böylesine detaylı, böylesine içten bir dille ve sonundaki soy ağacıyla böylesine titiz bir kitaba kavuşuyor.

Bu da Akyazı’nın şeref duyacağı asırlık yazısı olsa gerek.

Anadolu’nun tarihini, kültürel yapısını tanımak istiyorsanız bir köye bakın.

O köyde Anadolu’nun hikayesi gizlidir.

O köy Anadolu’nun özetidir.

Akyazı böyle bir köy.

Aslında asırlık yazımızı okurken Anadolu’nun asırlık yazısına şahit olacaksınız. Bir köyün hikayesinde Anadolu’yu daha yakından tanıyacaksınız.

Bu tür eserler genelde üniversitelerde tez olarak ele alınır ve donuk, statik akademik bir üslupla yazılır.

Asırlık yazımız, bu tür eserlerden çok farklı. Yazarın samimiyeti kitabın her sayfasında hissediliyor. Bu da kitaba sıcaklık ve akıcılık veriyor. Özgün ve samimi anlatımıyla okuyucuyu hemen yakalıyor, sayfalar boyunca bir köyün dünyasına sokuyor.

Kitapta ,

Sefer Efendiler, Cafer Dedeler, Ali Çavuşlar, Hüseyin Pehlivanlar... hepsiyle tanışıyoruz.

Ve köyün asırlık tarihinde yer eden, bütün Anadolu köylerinin yaşadığı Yemen, Sarıkamış , Çanakkale ve İstiklal Savaşı hatıraları kitabın en etkileyici bölümleri...

Asırlık yazımız, model bir eser.

Ülkemizde bulunan 40 bin köye örnek teşkil edecek bir kitap.

Bir köyü ruh olarak, kültür olarak yansıtan Anadolu portresi asırlık yazımız.

Asırlık Yazımız’ı okurken sadece bir köyü tanımış olmayacaksınız. Bir köyün dünyasında Anadolu’nun mert samimi insanlarıyla tanışacaksınız. Yemen’de yanacak, Sarıkamış’ta donacak, Çanakkale’de yaralanacak, istiklal savaşında haykıracaksınız.

Asırlık Yazımız’ı okurken kendinizi Akyazı Köyü’nde hayal edecek, Anadolu’nun sırlı yazısıyla tanışacaksınız.

Mehmet Uyar

Sır Kapısı Yazar ve Senaristi/ Kanal 7 Yayın Danışmanı

İLETİŞİM

Yazan Metin Tekin

İletişim 0535 8210284

GENEL DAĞITIM

MARİFET YAYINLARI

Yerebatan Caddesi Çatalçeşme Sokak No:27/3

Cağaloğlu/İSTANBUL

Telefon 0212 5262270-5139225

Biyografi Net

İletişim ve Yayıncılık Hizmetleri

Ticarethane Sokak 41/39 Sultanahmet/ İSTANBUL

Telefon 0212 5199691

www.biyografi.net

e-posta info@biyografi.net

xxxx

Köyüme Mektup

Yerinde mi köyüm

Bağları bahçeleri

Selvi kavaklı dereler

Yerinde mi

Ahşap iskeleti çıkmış evler

Yeşil kubbeler ve

Yeşil minareler

Güneşin sıcak bakışlarıyla

Eridi mi

Tepelerdeki karlar

Yeşerdi mi ekinler

Yeşerdi mi çimenler

Yeşile boyandı mı

Tarlalar

Kırlar

Ayva ağaçları çiçeklendi mi

Sardı mı dereleri

Nane kokuları

Şırıl şırıl akıyor mu

Vadilerdeki pınarlar

Yoksa kesildi mi

Billur suları

Sildi mi yağmurlar

Patika yollarda bıraktığım

Ayak izlerimi

Düzeldi mi yoksa

Yokuşlar

Tırmandıkça sızlatan

Çocukluk dizlerimi

Deli rüzgâra uyup da

Salınıyor mu

Evlerin üzerine doğru

Selvi kavaklar

Bereket fışkırıyor mu

Kar sularını emmiş

Kara topraklar

Çiçekli yaylalarda

Kuzular meleşiyor mu

Çobanların kaval sesleri

Dağlarla söyleşiyor mu

Culalı Kaya'dan yükseliyor mu

Bir bulut gibi kuşlar

Yayılıyor mu dağların ovaların üzerine

O kartal bakışlar

Çırçır deresinde kol geziyor mu

Korkular

Güneşi gözlerden saklıyor mu

Tepelerdeki korular

Kurbağa sesleri geliyor mu derelerden

Ninniler söylüyor mu söğüt dallarında

Serçeler

Kar gibi eriyor mu göz kapaklarında

Uykuya doyulmaz

Geceler

Karışıyor mu birbirine

Köpek ulumaları horoz sesleri kanı gıcırtıları

Ve bölünüyor mu uykular

Bölünüyor mu geceler

Uyanıyor mu güneşle birlikte

Uyuya kalmış duygular

Sararıyor mu başaklar

Sararıyor mu başaklarda taneler

Dişeniyor mu tırpanlar

Dişeniyor mu düvenler

Seviniyor mu

Bolluk bereket mevsimini sevenler

Karaçam tepesinden iniyor mu rüzgâr

Deli deli

Ayırıyor mu buğdayları samanından

Akşam üstleri esen

Harman yeli

Zümrüt taneli üzümler taşınıyor mu bağlardan

Pekmez için ateşe konuldu mu kazanlar

Geldi mi düğünler mevsimi

Kavuştu mu birbirlerine

Kalplerine ateşle

Bu kararı yazanlar

Yağdı mı yağmurlar

Tav oldu mu tarlalar

Uykuya daldı mı toprakta

Tohumlar

Başladı mı ahırlarda

Çifte çifte doğumlar

Geliyor mu serin serin

Kıştan duyumlar

Kış geliyor ben gelemiyorum

Dönüyor mevsimler

Ben dönemiyorum

Zihnimden hiçbir şeyini

Silemiyorum

Köyüm

Ben gelemem sen gel

Gönlümden esen rüzgârlara

Bin gel

Özledim özledim

Taştı sabrım hislerim

Yolunu gözlerim

Yoruldu gözlerim

Özledim özledim

Taştı sabrım hislerim

Görmek isterim

Görmek isterim

Metin TEKİN

İstanbul-1976

Önceki
Önceki Konu:
Haşmet Başar
Sonraki
Sonraki Konu:
Ali Alkanov

Yapılan Yorumlar

Henüz kimse yorum yapmamış.

Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.

Yorum Yapın

Güvenlik Kodu
Popüler Sayfalar: