Minare - Bilgiler
27/02/2014 18:30
Alm. Minarett (n), Fr. Minaret (m), İng. Minaret. Namaz vaktinin geldiğini bildirmek için, câmilerde, müezzinin ezan okuduğu bir veya birkaç şerefesi olan yüksek ve ince yapı. Lügatte, “nur saçan yer, ezan yeri, çerağ” mânâlarına gelir. Minâre, Arapça olan “menâra” kelimesinin değişikliğe uğramış hâlidir. Minâre, genellikle taştan inşâ olunduğu gibi tuğladan ve ahşaptan da yapılır.

İlk minâre, hicri 58 senesinde Eshâb-ı kirâmdan hazret-i Muâviye’nin emriyle, Mısır Vâlisi Mesleme bin Mahled tarafından yapılmıştır. Minâreden ilk ezanı, Mesleme’nin kardeşi müezzin Serahbil bin Âmire okumuştur. Ezan okumak, Hicretin birinci senesinde Medîne’de başladı. Medîne’de ilk ezan okuyan Hazret-i Bilâl-i Habeşî, Mekke’de ise, Labbib bin Abdurrahman’dır. Minâre yapılmadan önce, ezan mescitlerin dışında yüksek bir yerde, dam, duvar üzerinde okunurdu. Hicrî 58 senesinden sonra yapılan câmilerde birer minâre yapılması dînî bir vecibe hâlini aldı. Mısır, Suriye, Irak, İran, Hindistan, İspanya ve Anadolu’da yapılan câmilerin yanına birer minâre inşâ edilmiştir. Böylece dînî mîmârîde önemli bir unsur hâline gelen minâre, her milletin mîmârî ve karakter anlayışına göre, değişik tarzlarda çeşitli yapılar olarak yapılmıştır. Ayrıca minâre üzerine çıkıp dönerek ezan okunmasına yarayan şerefeler ilâve edilmiştir.

Türklerde minâre, Selçuklularla başlar. Zamanla şehirleri süsleyen ve ülkenin varlığını ispatlayan nârin ve nâzik yapılar hâlini almıştır.

Minâre, en ahenkli ve en güzel şekline, Osmanlı devrinde, mîmârî sanatının zirveye ulaştığı on altıncı asırda Mîmar Sinan zamânında ulaşmıştır.

Türkiye terminolojisinde minâre, temel kısmından başlamak üzere kürsî (kaide), pabuç (kürsîden gövdeye geçiş kısmı), gövde, şerefe, petek (şerefenin üstündeki gövde kısmı) külâh ve alem kısımlarından ibârettir. Bâzı câmilerin ahşap, tahta minâreleri hâriç, umûmiyetle devirlere göre tuğla ve taş olarak yapılmıştır. Minârelerin hârici şekilleri genelde câminin üslûbuna uyacak şekildedir. Bâzılarının sathı düz, bâzılarının boydan boya uzun asabalarla süslüdür. Minârelerin gövde ve petekleri, burmalı, yivli, oluklu olarak da yapılmıştır. Zamanla minârelerin boyları yükselmiş ve gövdeleri incelerek zarafeti bir kat daha artmıştır. Edirne Selimiye Câmii minâreleri 70,89 m yüksekliğinde olup, 3,80 m kalınlığındadır. Üç şerefesine ayrı merdivenlerle çıkılmaktadır. Süleymaniye minâresi 63,80 m Şehzadebaşı 41,54 metredir.

Minârelerin en süslü bölümü şerefe kısmıdır. Şerefe çıkıntısının altı tuğla bindirmeli veya taş istalaktit ve püsküllerle bezeli olduğu gibi, etrafı da ekseriya ajur nefis mermer korkuluklarla çevrilidir. İlk minârelerde bir tane olan şerefe sayısı bâzı minârelerde üçe kadar varmıştır. Şerefeden sonra başlayan, ekseriya gövdeye nazaran kalem ucu gibi incelen petek kısmı da minârenin boyuna uygun bir nisbette ahşap ve üzeri kurşunla örtülmüştür. Daha sonraları külahlar taştan yapılmıştır. Çok minâre şekilleri vardır ki, hepsi de ayrı birer inceleme konusu olmuştur.

Selçuklular devrinden îtibâren bâzı câmilerde minâre ikiye, sonra Edirne Üç Şerefeli Câmiinden başlayarak Süleymaniye ve Selimiye’de bunların sayısı dörde, Sultanahmed Câmiinde altıya çıkmıştır. Bâzı câmilerde de bilhassa mahya gâyesiyle ikinci bir minâre yapılmıştır. (Bkz. Mahya)

Selçuklu minârelerinde de burmalı minâreler vardır. Minârelerin inşâsı mîmârîde ayrı bir ihtisas şûbesi teşkil eder. Eskiden mahâret ve bilgi sâhibi minâreci ustaları vardı. Her taşın kendi yerine göre traş edilmesi ve minârenin içinde merdiven basamaklarının ortasına gelen bir mihver etrafında taşların birbirine uyması ve kenetlenmesi mühim bir inşâ meselesidir. Burmaların bâzan 40 m kadar yükseklikte olması dolayısıyla rüzgârla sallanması düşünülecek olursa işin güçlüğü anlaşılır. Minârelerin içinde ekseriyetle tek bir merdiven olup buradan şerefeye veya şerefelere çıkılır. Edirne’deki Selimiye Câmiinde aynı gövde içine üç merdiven inşâ olunmuştur ki, bunların aşağıda ayrı ayrı kapıları olup, her şerefeye ayrı merdivenle çıkılır ve bu merdivenlerden çıkanların herbiri birbirini görmezler. Bu husus, Mîmar Sinan’ın mîmârî deha ve kâbiliyetinin hayranlık veren misallerinden birisidir.

Minârenin en yüksek yeri alemdir. Alem, “bayrak” demektir. Minâre alemleri, İslâm âleminin dînî sembolü olan “hilâl” şeklindedir. Ülkemizdeki bâzı alemlerin kıskaçları arasında yıldız da bulunur. Alemler, mâdenî veya taştan olabilir. Ancak binâya nisbetle büyük ölçüde olanlar, genelde bakırdan ve altın yaldızlıdırlar. Alem; kâide, küp, armut, bilezik ve tepelikten mürekkeptir.

Târihî minârelerimiz yurdumuzun tapusuna imzâ atan kalemler gibidir.

Önceki
Önceki Konu:
Cevad Paşa
Sonraki
Sonraki Konu:
Saat

Yapılan Yorumlar

Henüz kimse yorum yapmamış.

Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.

Yorum Yapın

Güvenlik Kodu
Son Ziyaretler: