Molla Osman Efendi - Bilgiler
26/01/2014 2:00
on yedinci yüzyılın sonunda, on sekizinci yüzyılın başında Anadolu’da yetişmiş olan evliyâdan. İsmi Osman’dır. Molla Osman veya Derviş Osman Efendi diye meşhûr olmuştur. Babası, Dursun Mehmed oğlu Molla Bekir’dir. Erzurumlu İbrâhim Hakkı hazretlerinin babasıdır.

Âlim, varlıklı, yardımsever ve cömert bir âileye mensup olan Osman Efendi 1670 (H. 1081) senesi Rebîulevvel ayının dördüncü Pazartesi günü Erzurum’un Hasankale kazasında doğdu. Onun doğumuna sevinen babası Hasankale halkına ziyâfetler verdi. Tahsil çağına geldiği zaman Hasankale halkından kerâmetler sâhibi Karaşeyhoğlu Seyyid İbrâhim Efendiye gönderdi. Yirmi yaşına kadar Seyid İbrâhim Efendiden fıkıh, tefsir ve hadis ilimlerini öğrenen Osman Efendi herkesin takdir ettiği bir âlim oldu. Güzel ahlâkı sebebiyle ona Derviş Efendi lakabını taktılar. Derviş Osman Efendi Hasankale yakınlarında Fendiği köyünden Seyyid Dede Mahmûd’un kızı Seyyide Hanife Hanımla evlendi.

Cömert ve misâfirperver bir zât olan babası Molla Bekir Efendi bir sonbahar akşamı Zekeriyyâ isminde Özbekli bir zâtı evinde misâfir etti. Zamânın velîlerinden olan Zekeriyyâ Efendi Molla Bekir Efendinin evinde hastalandı. Molla Bekir Efendi sâlih bir Müslümanın dertleriyle uğraşmaktan kazanacağı sevapları düşünerek oğlu Osman Efendiyi onun hizmetine verdi. Osman Efendi altı ay kadar Zekeriyyâ Efendiye hizmet etti. Birgün Zekeriyyâ Efendi Derviş Osman Efendiye; “Bize altı aydır hizmet edip, çok ikramlarda bulundunuz. Bu hizmetiniz çok makbûle geçti. Şimdi sıra bizde. Şu anda hâcet kapıları açıktır. Dileyiniz. Her ne dilerseniz Cenâb-ı Hak ihsân eder.” buyurdu. Derviş Osman Efendi bu söze çok heyecanlandı ve; “Murâdım îmân ile ölerek, âhirete gitmek ve Cennet-i a’lâya kavuşmaktır.” dedi. Zekeriyyâ Efendi; “Daha çok daha kıymetli şeyler iste. Allahü teâlâ büyük dereceler isteyeni sever.” deyince, Osman Efendi ağlayarak; “Cennette Allahü teâlânın cemâliyle müşerref olmak isterim.” dedi. O da; “Allahü teâlâ kalp gözünü açsın ve o arzuna kavuştursun.” buyurdu. O anda Derviş Osman Efendinin kalp gözü açılarak melekler âlemini seyretmeye başladı. Zekeriyyâ Efendi Derviş Osman Efendiye günde on bin defâ Kelime-i tevhîd söylemesini tavsiye etti ve oradan ayrıldı. Derviş Osman büyük bir aşkla hergün on bin defâ Kelime-i tevhîdi söyleyerek kalp aynasını cilâlamaya başladı. Bu sırada Derviş Osman Efendinin babası Molla Bekir Efendi çıkan Osmanlı-Rus Savaşında Kırım’a gitti. Kefe’ye geldiklerinde de şehit oldu. Ondan sonra evin bütün işlerini yürüten Derviş Osman Efendi, meşgûliyet sebebiyle kalbinin dağıldığını düşünerek üzüldü. Bir gece, bu gönül dağınıklığından kurtulmak düşüncesiyle istihâre namazı kılıp uzun uzun ağlayarak kendisine bir yol gösterici göndermesi için Allahü teâlâya duâ etti. O gece rüyâsında dünyâyı terk etmek ve kendini Allahü teâlâya kavuşturacak bir evliyâyı arayıp bulmak lâzım geldiği bildirildi. Uyanınca bu emri yerine getirmeye karar verdi. O sabah güneş doğarken bir oğlu dünyâya geldi. İsmini, İbrâhim Hakkı koydu. Oğlunun doğumundan sonra rüyâda emredilen vazîfeyi yapmak üzere Erzurum’a geldi. Habîb Efendi isminde tasavvuf ehli muhterem bir zâtın yanına gitti. Habîb Efendi ona iltifat ve ikramlarda bulundu, Mehdî mahallesinde yaptırdığı câmiye imâm yapmak istedi.

Kendini yetiştirecek bir zâta kavuşmanın hasretiyle kavrulan Osman Efendi, bu sırada Lala Paşa Câmiine vâiz olarak gelen Özbekli Zekeriyyâ Efendiye gitti. Durumu arz edip kendisini yetiştirmesi için yalvardı. Zekeriyyâ Efendi onu güler yüzle karşılayıp iltifatlarda bulundu. O gece istihâre namazı kılıp, Allahü teâlâya yalvardı. Ertesi sabah da; “Ey kardeşim! Biz seni kabûl ederdik. Lâkin bizden önce seni sultanımız almıştır. Sana müjdeler olsun ki, senin sâhibin çok büyüktür. O öyle bir yetiştiricidir ki, bu zamanda pek nâdir bulunur. Altı senedir senin gelmeni beklemektedir. Her halde iki seneye varmaz görüşürsünüz. Sen onun hasretiyle yanmaya devâm et ve bunun kıymetini bil. Allahü teâlâya tevekkül eyle sonun selâmettir.” buyurdu. Bu müjdeyi işiten Derviş Osman Efendi Hasankale’ye döndü. Dönüşünün ikinci senesinde hanımı Hanife Hâtun vefât etti. Küçük yaştaki oğlu İbrâhim Hakkı’yı amcalarına emânet edip, tekrar bir rehber bulmak üzere yola çıktı. Eyyûb Efendi isminde bir zâtla arkadaş olup, diyâr diyâr dolaşarak vâd olunan zâtı aramaya başladılar. Önce Bitlis’e gittiler. Oradan Eyyûb Efendinin daha önce sohbetlerinde ve hizmetinde bulunduğu Molla Muhammed Arvâsî hazretlerinin Müküs (Bahçesaray)deki kabrini ziyârete gittiler. Burada bir hafta kaldılar. Hicâz’a gitmek niyetiyle Siirt’e doğru yola çıktılar. Yolculuk esnâsında karşılaştıkları ihtiyar bir kimse, onlara Siirt’in Tillo kasabasında Şeyh İsmâil Fakîrullah hazretlerine gitmelerini tavsiye etti. Derviş Osman Efendi İsmâil Fakîrullah’ın hizmetinde kaldı, arkadaşı Eyyûb Efendi ise Erzurum’a döndü. Derviş Osman Efendi sekiz seneden beri aradığı rehberini bulmanın verdiği zevkle hocasının hizmetine başladı. Pekçok imtihandan geçti. Tasavvuf yolunda ilerleyip evliyâlık derecelerine kavuştu.

Derviş Osman Tillo’da hocasının hizmetindeyken Hasankale’de bıraktığı dokuz yaşındaki oğlu İbrâhim Hakkı da amcası Ali Efendiyle birlikte Tillo’ya geldi. İsmâil Fakîrullah hazretleri İbrâhim Hakkı’yı da talebeliğe kabûl etti.

Derviş Osman Efendi senelerce İsmâil Fakîrullah hazretlerinin hizmet ve sohbetlerinde bulunup ilim ve mârifet deryâsından inciler topladı. Pekçok kerâmetleri görüldü. Elli iki yaşında bulunduğu sırada bu fânî dünyânın fenâlığından kurtulmak ve bir an önce Allahü teâlâya kavuşmak arzusuyla yanmağa başladı. Birgün dostlarından Molla Ziyâd ismindeki bir imâm; “Osman Efendi kardeşim! Yıllardır İsmâil Fakîrullah hazretlerinin yanında hizmet etmekle şerefleniyorsun. Öyle ki, seni oğlundan daha üstün tutuyor. Hal böyleyken, hâlâ maksadına kavuşmadın mı'” diye sordu Derviş Osman Efendi de; “Henüz murâdımın nihâyetine kavuşmadım. Sana söz veriyorum ki, maksadıma kavuştuğum zaman haber veririm. Yatakta olsan dâhi kaldırırım.” dedi. Bu sözünün üzerinden on gün geçmeden, Osman Efendi rahatsızlandı. Bu imâm, Osman Efendiye beş gün beş gece hizmet etti. Osman Efendi beş gün yemeden, içmeden yattı. 1719 (H. 1132) senesi Receb ayının ortalarında bir Cumâ gecesi elli iki yaşındayken vefât etti. Cenâze namazına üç kasaba, çevre köyler ve bütün Siirt halkı geldi. Cenâze namazını hocası İsmâil Fakîrullah hazretleri kıldırdı. Tillo’da defn edildi.

Hastalığı sırasında Osman Efendiye hizmet eden imâm, definden ve telkînden sonra evine gidip uykuya vardığı sırada, uykudan neşeyle fırlayıp kalktı. Âilesi ve çocukları onun bu hâline şaşırdılar. Bu hâlinin sebebini sordular. O da; On beş gün önce merhûm Osman Efendiyle sözleşmiştik. Maksadına kavuştuğunu bana bildirecekti. “Uykuda olsan da seni kaldırırım.” diye söz vermişti. Şimdi sözünü tutmak için neşeyle geldi. Beni kuşağımdan tutup; “Ne yatarsın! Kalk, ben murâdıma erdim.” deyip beni sevindirdi.” dedi. İmâm Molla Ziyâd bu rüyâyı gidip hocası İsmâil Fakîrullah hazretlerine anlattı. Hocası; “Ey Molla Ziyâd! merhûm oğlum Osman Efendi halîm, selîm, kendi hâlinde olup, sıdk ile Cenâb-ı Hakk’a teslim olmuştu. Hayattayken kemâle gelip, evliyânın seçilmişleri arasına girdi. Himmetinin yüksekliğinden ehass-ı havas ismi verilen daha seçilmiş evliyâ ile berâber olmağı istemişti. İnşâallahü teâlâ onların zümresine varmıştır.” buyurdu.

Önceki
Önceki Konu:
Sivrisinek
Sonraki
Sonraki Konu:
Kopuz

Yapılan Yorumlar

Henüz kimse yorum yapmamış.

Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.

Yorum Yapın

Güvenlik Kodu