bayramlaşmak, bayramda birbirini tebrik etmek. Eskiden, dînî bayramlara çok ehemmiyet verilirdi. Bayramlar sâdece dînî idi ve millî olanların kabul edilmesiyse çok yenidir. Dinlerine bağlı milletler, bayram günlerini büyük şenliklerle kutlarlardı. Osmanlılarda Ramazan ve Kurban bayramlarının muâyedeleri parlak bir merasimle yerine getirilirdi. Devlet erkânı topluca padişaha bayram tebrikine gittikleri gibi, kendi aralarında da ziyâretlerde bulunurlardı.
Osmanlı Sarayında bu işe verilen önemden dolayı muâyedenin nasıl yapılacağı kânunnâmelerle tesbit edilmişti. Fâtih Sultan Mehmed Hanın çıkardığı Kânunnâme-i Âl-i Osman’ın yirmi beşinci sahifesi bundan bahsetmektedir. Bayramlarda, sarayda divan meydanında taht kurulur ve pâdişah burada oturarak tebrikleri kabul ederdi. Bu iş özel merâsimle yapılırdı. Önce Taht-ı Hümâyûnun etrafında bulunması îcâp eden erkân yerini alır, her şey hazırlandıktan sonra Sultan gelirdi. Bu sırada alkışda vazifeli olanlar tarafından “Uğurun açık olsun”, “Pâdişahım devletinle bin yaşa”, “Mağrûr olma pâdişahım, senden büyük Allah var” cümleleri yüksek sesle söylenir ve mehterhâne marşlar çalardı. Daha sonra Nakîbüleşraf Efendi Pâdişahın huzuruna gelir, duâ eder ve ayrılırdı. Bundan sonra sıraya göre bayramlaşacak olanlar Pâdişahın elini öperek ayrılırlardı. Bu iş büyük bir nezâket ve terbiye kuralları içinde olurdu. Tebrik merâsimi bittikten sonra Pâdişah, yine saray âdet ve törelerine göre uğurlanırdı.
Bayramlaşma bayram günü sabah namazından sonra ve bayram namazından önce yapılır, sonra alayla câmiye gidilip bayram namazı kılınırdı.
Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.