on iki imâmın beşincisi. Hazret-i Hüseyin’in torunu ve İmâm-ı Zeynelâbidîn’in oğlu olup, Tâbiîndendir. 676 (H. 57) senesinde Medîne’de doğdu. 731 (H. 113)’de orada vefât etti. Medîne’deki Bâkî kabristanında babasının yanına defnedildi. Câfer-i Sâdık’ın babasıdır. Künyesi Ebû Câfer’dir.
Eshâb-ı kirâmdan hazret-i Câbir ve hazret-i Enes ile görüşüp onlardan, ayrıca Tâbiînden olan büyük zâtlardan hadîs-i şerîf rivâyet etti. Muhammed Bâkır rahmetullahi aleyh, Medîne’nin büyük fıkıh âlimlerindendir. Zamânında, bütün dünyâdaki evliyânın feyz kaynağı oldu. Evliyâlık yolunda olanlara feyz, onun vâsıtası ile verilirdi. İmâmlığı on dokuz sene sürdü. Bütün ilimlere vâkıf olduğu için kendisine, ilimde ve fazîlette üstün mânâsına Bâkır denildi. Ebû İshâk es-Sebîî, Atâ bin Ebî Rebâh, Amr bin Dinâr, İbn-i Şihâb ez-Zührî, Rebî bin Heysem, Haccâc bin Ertad, Mekhûl eş-Şâmî, İmâm-ı Evzâî, İmâm-ı A’meş, Kâsım bin el-Fadl ve İbn-i Cüreyc, İmâm-ı Buhârî ile İmâm-ı Müslim ve başka âlimler kendisinden hadîs-i şerîf rivâyet ettiler.
Muhammed Bâkır’ın (rahmetullahi aleyh) ilim ve hikmet dolu sözleri çoktur. Kerâmetleri meşhûrdur. Bir gün yanındakilere; “Bir kişi, bir sene sonra dört bin askerle Medîne’ye gelecek. Üç gün boyunca, çok kimseleri öldürecek. Bundan büyük zarar göreceksiniz. Ondan sakınınız!” buyurdu. Onun bu sözlerine Medînelilerden pek az kimse ile Hâşimoğulları inandı. Pekçok kimse inanmadı. Bir sene sonra kendisine inananları alarak Medîne’nin dışına çıktı. Nâfi bin Ezrak, ordusu ile geldi. Muhammed Bâkır’ın buyurduğu zararları yaptı. Artık Medîneliler; “Bundan sonraİmâm-ı Bâkır hazretlerinin her sözüne inanırız. Her sözü doğrudur. Çünkü o, Resûlullah efendimizin evlâdındandır.” dediler.
Henüz hiçbir şey yokken kendisinin, Devrekiye vâliliğini ve çok geniş topraklara sâhip olacağını, kerâmet olarak bildirdi. Gerçekten bir müddet sonra aynı yere vâli oldu.
Muhammed Bâkır, Halîfe Hişâm bin Abdülmelik’in evine uğradı; “Bu ev harap olacaktır. Hattâ toprağı başka yere nakledilip taşları açıkta kalacaktır.” buyurdu. Bu söze yanındakiler hayret ettiler. Halîfe Hişâm’ın evini kim yıkabilir ki, diye düşündüler. Nihâyet Hişâm vefât edince, yerine geçen oğlu Velid, bu evin yıkılmasını emretti. Hakîkaten ev yıkıldı, toprağını başka yere naklettiler ve taşları açıkta kaldı.
Talebelerinden biri şöyle anlatıyor: “Mekke’de idim. Muhammed Bâkır hazretlerini görmeyi çok arzu ettim. Medîne’ye vardığım gece, şiddetli yağmur ve soğuk vardı. Gece yarısı evinin kapısına geldim. Kapıyı vurayım mı yoksa sabahı bekliyeyim mi diye düşünürken, onun mübârek sesini işittim. Hizmetçisine; “Kalk dışarıda biri var, kapıyı aç! O bu gece yağmura tutulmuştur ve hava da soğuktur.” buyurdu. Kapı açıldı. İçeri girdim.”
İmâm-ı Muhammed Bâkır rahmetullahi aleyh buyurdu ki:
Bir kimsenin seni ne kadar çok sevdiğini anlamak istersen, senin o kimseyi ne kadar sevdiğine dikkat et. Yâni sen onu ne kadar seviyorsan o da seni o kadar seviyor demektir.
Bir kimsenin kalbinde ne kadar kibir varsa, aklında o kadar noksanlık var demektir.
Mîde ve nâmusunun iffetini korumak kadar fazîletli ibâdet yoktur.
Dünyâda insana en iyi yardımcı, din kardeşlerine iyiliktir.
İlmiyle insanlara faydalı olan bir âlim, bin âbidden daha efdaldir. Böyle bir âlimin vefâtına, şeytan; yetmiş âbidin vefâtına sevindiğinden daha fazla sevinir.
Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.