Alm. Mumie (f), Fr. Momie (f), İng. Mummy. Çeşitli maddelerle bozulmadan uzun yıllar saklanabilecek duruma getirilmiş cesed.
Sun’î tahnitle veya tabiî metodlarla cesetlerin çürümesini önlemek, çok eski zamanlardan beri uygulanmıştır. M.Ö. 2600 yıllarında Mısır’da zenginlerin ölüleri, kumaş veya deriye sarılarak fazla derin olmayan mezarlara gömülürdü. Ayrıca bunlar ölünün fizîkî hayâta devam ettiğine inanırlardı. Bu sebeple ölünün en sevdiği nesneleri, yiyecekleri, hattâ sevdiği insanları öldürerek veya canlı olarak yanında gömerlerdi. Mezarlara konan bu maddeler çoğaldıkça, mezarı daha büyük yapmak ihtiyâcı doğdu ve netîcede cesetlerin toprakla temâsı kesildi. Bu durum eski Mısırlıları ölülerini geniş mezarlarda, tabiatın yardımı olmadan muhâfaza etmenin çârelerini aramaya sevketti.
Böyle bir teşebbüsün ilk kesin delilini, Mısır’da birinci sülâle tarafından kalma bir mumya ortaya koymaktadır. Üçüncü ve dördüncü sülâle zamânından kalma aynı şekilde mumyalara da rastlanmıştır. Beşinci sülâle zamânında ise, mumyalama metodu değiştirilip, geliştirilmiştir. Bu şekliyle mumyalamada; önce ceset düz olarak yatırılıp, gövde sol tarafından yarılarak iç organları çıkartılıyordu. Sonra meydana gelen boşluğa keten ve reçine doldurulmaktaydı. Vücudun dış kısmı vücudun biçimini aynen aksettirecek şekilde reçineli sargılarla sarılmakta, yüz biçiminin teferruatı ise boya ile gösterilmekteydi.
Orta krallık çağında mumyalamada bir gerileme görülür. Bu zamanda reçine daha az kullanılmış, kurutmaya daha fazla önem verilmiştir. Cesetleri tuzlu suda dinlendirme usûlü bu devirde ortaya çıkmıştır.
Yeni krallık çağında birçok yenilikler ortaya çıktı. Bunlardan biri, özel âletlerle burundan beynin çıkartılması oldu. Ayrıca geliştirilen bir kurutma usûlü, dokuların daha fazla korunmasına yardım etti. Mumyalamadaki en önemli gelişme bugün dahi kesin olarak muhteviyatı bilinemeyen reçineli koruyucu maddenin hazırlanışı ve tatbiki olmuştur.
Mezar hırsızlarının bütün tecâvüzlerine rağmen, sağlam kalmış, o devre âit kral ve kral âilesi fertlerinin mumyaları mevcuttur.
Her ne kadar daha az mâliyetli mumyalama teknikleri geliştirilmiş ve bu da mumyalamanın halk arasında yayılmasına sebep olmuşsa da esas îtibâriyle cesetleri mumyalatmak, zenginlere ve kutsal sayılan kedi, köpek, gibi hayvanlara münhasır kalmıştır.
Mumyalanacak ceset, önce özel bir yere alınırdı. Burada özel âletlerle burundan beyni, sol tarafı kesilerek, kalbi hariç, bütün iç organları çıkarılırdı. Cesedin içindeki boşluk yıkandıktan ve ceset minimum yer kaplayacak şekilde katlandıktan sonra, tuz veya soda eriyiği bulunan bir kaba konurdu. Burada su, cesedin ancak ensesine kadar gelirdi. Haftalarca bu eriyiğin içinde bekleyen cesedin yağlı maddeleri erirdi.
Eriyiğe batırılmayan baş kısmı durumunu muhâfaza ederdi. Tırnaklara özellikle dikkat edilir, korumak maksadıyla etrâfındaki etler önceden kesilir, hattâ tellerle bağlanırdı. Tuzlu veya sodalı suda dinlendirmeyi müteâkip, çıkarılıp, uzatılır ve kurumaya sevkedilirdi. Bundan sonra kafatası ve vücudun içindeki boşluklar koruyucu maddelerle doldurulur, geriye kalan vücudun dış kısımları ise reçine ve yağdan yapılmış bir mâcunla sıvanırdı. Bunun da üzerine, vücudun biçimini aynen aksettirecek şekilde, özel olarak hazırlanmış reçineli keten sargılar sarılırdı. Çıkarılan iç organlar ise, hâlen sırrının çözülemediği için, kurutma olmaktan öteye gidilemeyen ayrı bir muameleye tabi tutulurdu. Mumyalama işlemi yetmiş gün sürerdi. Mumyalama işleri Mısırda yirmi ve yirmi ikinci sülâleler zamânında teknik bakımdan en üstün seviyeye ulaştı. Yâni bu dönemde cesetler canlı görünüşüne daha yakın idi. Bu maksatla cesedin çeşitli yerlerinden açılan kesiklerden, deri ile kaslar arasına kum, çamur veya başka maddeler sevkediliyordu. Bu maddeler tamâmıyla vücûdun şeklini alıyor, böylece vücudu hayattaki şekliyle muhâfaza etmeyi sağlıyordu. Ayrıca sun’î gözler takılıyor ve boyanıyordu.
Bu dönemden sonra mumyalama sanatı gerilemiş; cesedin mumyalanmasından çok, dış sargısına önem verilmiştir. Ptolemaioslar döneminde bu şekilde yapılan mumyalar, vücudun dış yapısının bir kalıbı olmaktan öteye gidemedi. Mumyalama işi Hıristiyanlıktan sonra da devâm etti. Yalnız bunlar cesedi alelâde tuza gömüyor ve iyi muhâfaza ediyorlardı.
Mumyaların yapılıp tamamlanmasından sonra, icrâ edilen büyü törenlerinde, sihirli âletle ve büyülü sözlerle, ölüye tekrar hayâtî fonksiyonları kazandırılmaya çalışılırdı. Tören sonunda, fizikî hayâta döndüğü kabûl edilen mumyaya da maddî gıdâ sağlamak maksadıyla ziyâfet verilirdi.
Mısırlılar mumyalamada, günümüzdeki kimyâ tahlillerinden de anlaşıldığı gibi, kesinlikle bitüm (zift) kullanmamışlardır.
Mumyalamanın coğrafî yayılış alanı çok geniş olmakla berâber, Asya’da mumyalama pek bilinmez. Yalnız Tibet ve Birmanya’da ölülerini mumyalayan topluluklar vardır.
Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.