"Okulda bazı öğretmen ve çocuklar "Kızılbaşlar çok kötüdür. Çünkü onlar ana baba tanımazlar, mum söndürürler, sonrada kim kimi kaparsa... şeklinde adi iftiralar attıklarında küfrü basıp kavga ediyordum. Karakola yansıyan kavgalarda ise polise göre "Kızılbaş" olduğum için hep haksızdım. Sizin anlayacağınız çocukluğumdan itibaren haksızlıklara tahammülsüz, halkın ifadesiyle "anarşit" bir yapım var idi."
Aşağıda efsanevi öykümü bulacaksınız efendim.
Curriculum Vitae
Ben Musa Ağacık... Carl Sagan'ın dediği gibi, su, kalsiyum ve organik maddelerin bileşiğiyim. Ama hepsi bu kadar mı?
1959'da Erzincan'da doğmuşum. Ancak eskere erken gideyim deyu 1956 doğumlu olarak tescil edilmişim. 66'da annemin ölümünün ardından 67 yılında İstanbul'a göç ettik. Kalacak yerimiz olmadığından amcam Hüseyin Ağacık'ın kalfalık yaptığı Bebek Ayşe Sultan Korusu'ndaki bir inşaatta 1.5-2 sene ikamet ettik. İnşaatta kaldığım sıradaki yoksul görüntümden dolayı nerdeyse hergün zengin çocuklarından dayak yiyordum. Yalnız aralarında Ömer Çiftçi adında zorbalara karşı tutum alan çok insancıl bir çocuk vardı. Daha sonra Ömer'le çok iyi arkadaş olduk.
İnşaatın yapay gölünde Ömer'le oyuncak gemi yüzdürdüğümüz bir gün, tiyatro sanatçısı Emel Gözne Marciniec su almaya geldi. Emel Hanım'ın ayağına çivi battığı için, su bidonlarını evine ben götürdüm. O günden sonra bir tesadüf sonucu tanıştığım Emel Gözne Marciniec ile Polonyalı eşi Uçak Mühendisi Slowamir Antny Marciniec'in "kardeşleri", onlar ise benim "Ablam" ve "Abim" oldular. Ayrıca evde bulunan Emel Abla'nın ablası Müeyyet Hanım'da, "Teyzem"oldu. Emel Abla ile Toni Abi'nin evi benim için salt yeni bir "aile" değil, aynı zamanda ise "okul"du. Zira hafta sonları tiyatro, sinema, edebiyat ve müzik çevresinden tanınmış simalar eve gelip gündeme ilişkin tartışıyorlardı. Bu tartışmalar sırasında pek çok sanatçı ve yazarla tanıştım. Sonra Emel Abla ile bazı noktalarda ters düştüm. Çocukluk alınganlığımın da etkisiyle evden ayrıldım. Sonra Ayşe Sultan Korusu'nda ikamet eden ve kız kardeşi sınıf arkadaşım olan Hukuk Profesörü Ahmet Rona Serozan'a gidip durumumu anlattım. O da kabul etti. Böylece yeni bir "Abi"m oldu. Ortaokul ve lisenin bazı dönemlerini Rona Abi'lerin evinde okudum.
Okuduğum Bebek Tevfik Fikret İlkokulu'nda ise bazı ilginç gelişmeler olmuştu. Sınıf arkadaşım Şener Bardakçı, "Demirelci" ben ise "İnönücü"idim. Çünkü o sıralarda Meclis'te "Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idamları"gündemdeydi. Demirel, Denizler'in asılmasını, İnönü ise idamlarına karşı çıkıyordu. O nedenle okul "İnönücü", "Demirelci" deye ikiye ayrılmıştı. Durum Bebek Karakolu'na intikal etti. Karakol Komiseri, Şener Bardakçı'yı tatlı sözlerle ikna etmeye çalışmasına karşın, bana ise "anarşitleri savunuyorum" gerekçesiyle ederek edip, tokat attı. O günden sonra polisle yıldızım bi türlü barışamadı. O nedenle yaşamım boyunca hep "haksızlıklara"karşı mücadele yolunu seçtim, sevgili Urfalılar!
Sonra lise dönemi başladı. Boğaziçi Behçet Kemal Çağlar Lisesi'nde okurken, "Acil Devrim Kervanı"na katıldım. Sonunda lise müdürü Mehmet kemal Özdilek, "Çocuğum! Git önce devrimini yap, sonra gel ara verdiğin yerden devam edersin"deyu pasaportumu elime verdi. BBKÇ Lisesi'ne tekrar geri dönmek için vize alamadığımdan ben de gidip Taksim Atatürk Lisesi'ni dışardan bitirme sınavlarına girdim ve oradan mezun oldum netekim.
78'de Aydınlık Gazetesi'ne ayak bastım. Gazetecilik virüsünü kapınca bu kez Demirtaş Ceyhun'un yardımıyla 81 başlarında Türk Haberler Ajansı'na ofisboy olarak girdim. Ve derken 1 Mayıs 81'de 212.nci maddeden kadroya girdim. Girmesine girdim ama İdare Amirimiz anti sevimli Hayri Eroğlu, Basın kartı Sözleşmemi yaklaşık 5 yıl çekmecesinde "unuttuğu" içün, basın kartımı gecikmeli olarak ancak 87'de alabildim.
Daha sonra THA'dan istifa ederek Güneş Gazetesi'ne gittim. Orada Melih Aşık'la birlikte 1 ay "Arka Pencere" de çalıştıktan sonra, İstanbul Yeni Asır'a, oradan da 86 başlarında Milliyet'e geçtik. 95 yılına kadar "Açık Pencere"de Melih Aşık'la birlikte çalıştık. 95'teki Milliyet Genel Yayın Yönetmeni Ufuk Güldemir'in "Gel, o kısa söyleşilerini Milliyet'in birinci sayfasında yap"teklifinden sonra ise "Musa'nın Teybi" doğmuş oldu. Köşe yazarı Ahmet Altan'ın "Atakürt" başlıklı yazısından dolayı gazeteden "şut"lanınca, Güldemir'de durumu protesto ederek istifa etti. "Sosyal demokrat" Derya Sazak'ın Genel Yayın Yönetmeni olmasıyla, gazete çalışanları için de sorunlar başlamış oldu. Tabii bu gelişmelerden "Musa'nın Teybi" de fazlasıyla payını aldı. Sonunda istifa ederek ederek Mart 99'dan itibaren star'da çalışmaya başladım, "Demokratlık" adına mangalda kül bırakmayan bir kısım sevgili okurlar.
Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.