Alm. Museum (n), Fr. Musé (m), İng. Museum. Sanat eserlerinin saklandığı ve insanların bunları görüp faydalanmaları için özel binâlarda sergilendiği yerler. Müze kelimesi eski Yunancada “bilimler tapınağı” mânâsındaki “Mouseion” kelimesinden gelir.
Dünyâda ilk müze, mîlâddan önce üç yüz yılında İskenderiye’de birinci Ptolemaios zamânında kurulmuştur. Müze adı verilen ilk binâ, aslında bir üniversitedir. Sanata ve bilime değer veren okulların bir araya toplanmasından meydana getirilmiştir. Bu ilk müzede, sanat eserlerinden ziyâde eski kitaplar vardır. Daha sonraki yıllarda zamanla müzeler, sanat eserleriyle doldurulmuştur.
Bugünkü şekliyle müzeler, 1453’te Fâtih Sultan Mehmed’in İstanbul’u fethetmesinden ve 1492’de Amerika kıtasının keşfedilmesinden sonra, insanların geçmişte yapılan eserlere karşı ilgilerinin artması ve Eski Yunan, Roma, Asur, Babil uygarlıklarının incelenerek devlet adamlarının bu incelenen eserleri satın almaları, ayrıca denizaşırı ülkelere giden seyyahların buralardan getirdikleri antika eşyâları(eski eserleri) toplamaları ile ortaya çıkmıştır.
Eski eşyâ ve eski eser toplama merakı on altıncı yüzyılın başında bütün dünyâda yayılmış, toplanan eşyâlar daha sonra müzeler için malzeme teşkil etmiştir. On yedinci yüzyılda ise, bilim kurulmuş. Bu derneklerin, üyeleri, çalışmak için malzeme aradıklarında müzelerden faydalanmışlardır.
İlk modern mânâda müze, 1683 yılında İngiltere’de Oxford Üniversitesinde kuruldu. Bu müzede eski eser toplama meraklılarından Eliashmole’nin koleksiyonlarından faydalanıldı ve kurulan müzeye “Ashmole Müzesi” adı verildi. Daha sonra on sekizinci yüzyılda müzeler herkesin istifâde edebileceği kurumlar hâline getirildi. Bu devirde Sir Hans Sloane adında tanınmış bir eski eşyâ toplama meraklısı, ölmeden önce bütün kolleksiyonunu İngiliz Parlamentosuna hediye etti ve bu eserler 1759’da kurulan meşhur British Museum’un temelini meydana getirdi.
Amerika’da ise ilk müze, 1773’te Charleston şehrinde kuruldu. Aynı müze bugün de açıktır. Bu müze, Charleston kitaplık kurulunun çalışmalarıyla açıldı. Müzenin salonlarında Güney Carolina’nın eski eserleri de sergilendi.
Müzelerin görevi, sanat ve bilim adamlarına tetkik ettikleri konular üzerinde malzeme sağlamak, halkın kültürünün artmasına yardımcı olmaktır. Nitekim Amerika ve İngiltere’de müzeler, okullara, talep edildiği zaman, malzeme gönderirler. Birtakım ülkelerde de okul çocukları bâzı dersleri müzelerdeki eserleri inceleyerek öğrenirler.
Müzelerin esas görevlerinden biri de, eski eserleri bulmak ve muhâfaza etmektir. Müzeler; genel müzeler, tabiat, sanat, târih ve tatbîkî bilimler gibi çeşitli kollara ayrılırlar. Bunlardan tatbîkî bilimlere ayrılan müzelerde yeni çıkmış makinalar, endüstri âletleri sergilenir. Bâzı ülkelerde ise, daha ziyâde çocukların istifâde edebilecekleri çocuk müzeleri kurulmuştur. Sanat eserlerinin bulunduğu sanat müzeleri, dünyânın her yerinde büyük ilgi görmüştür. Fransa’da bulunan Louvre Müzesi, meşhur ressamların en kıymetli eserlerinin halka gösterildiği büyük bir müzedir. Ayrıca tanınmış kişilerin doğdukları ve yaşadıkları evleri de müze yapılır. Bu tip müzelerde genellikle o kişilere âit eşyâlar, hâtıralar sergilenir. İngiltere’de Shakespear’in doğduğu ev, sonradan müze yapılmış ve halkın istifâdesine sunulmuş bu tip bir müzedir. Türkiye’deki Atatürk Müzelerinin bâzıları da bu cins müzelerdendir.
Son zamanlarda, batı dünyâsının en büyük iki müzesi, Paris’te “Louvre” ile New York “Metropolitan” müzeleri, aralarında işbirliği yapıp, bir dünyâ müzesinin ilk adımlarını atmışlardır. Bu anlayış, müzeciliğe yeni bir görüş getirmiştir. Buna göre, müzeler arasında eser değişimi yapılarak insanların her ülkenin târihî eserlerinden faydalanması imkânı doğmuştur.
Türkiye’de müze: Türkiye’de müze kurma düşüncesi on dokuzuncu yüzyılın ortalarında doğmuştur. O zamana kadar Topkapı Sarayının bir kısmı müze durumundaydı. Bu sebeple ülkemizdeki eski eserler sarayda “Enderun Hazinesi” adı verilen dört büyük salonda tutularak korunurdu. Bunun yanında “Hırka-i saâdet” dâiresi, Topkapı Sarayında kurulmuştu. Burada Peygamber efendimizin mukaddes emânetleri (Bkz. Mukaddes Emânetler) korunurdu. Ülkemizdeki vakıf eserlerin, câmilerin, sebillerin korunması da dînî sebeplerledir. Fakat eski eserlerin sırf târihe mal olmuş olayları bildirdiği için veya başka milletlere, başka dinlere âit olduğu ve târih değeri taşıdığı gerekçesi düşünülerek saklanması ve korunması yapılmazdı. Çünkü bunlara değer verilmezdi. Nitekim Mısır’daki dikili taşların başka milletler tarafından kendi müzelerine koyulmak üzere alınıp götürülmesi, hattâ yakın zamanlarda “Semâdirek Zaferi, Lelos Venüs’ü” gibi eserlerin Avrupa’ya kaçırılması da bu değer vermeyişin sonucuydu.
Türkiye müzelerinin 1847 yılına kadar uzanan bir geçmişi vardır. İstanbul’un fethinden bu yana eski ve ganimet olarak alınan silahların saklanması ve teşhiri gâyesiyle, Aya İrini Kilisesine konularak, buranın târihi eserler deposu olarak kullanıldığı, târihlerde yazılıdır. Sonradan buraya “Müze-i Hümâyûn” adı verilmiştir. Târihteki çeşitli yer değiştirmelerden sonra bu müzeye, Galatasaray Lisesi öğretmenlerinden Mr. Goold, ilk olarak müdür tâyin edilmiştir. Bu yıllarda Millî Eğitim Bakanı olan Safvet Paşa, bütün vâlilere tamim göndererek, ülke sınırları içindeki eski eserlerin korunmasını istemiştir. Eski eserlerin korunması yolunda bu tamimden sonra birara, müze müdürlüğü kaldırılmıştır. Fakat daha sonra Ahmed Vefik Paşanın başbakanlığı zamânında, müze müdürlüğü yeniden kuruldu. Bu defâ müdürlüğe yine bir yabancı olan B. Dethier getirildi. Alman asıllı olan bu müze müdürü, 1874’te ilk defâ Âsâr-ı Atika Nizâmnâmesi (Eski Eserler Tüzüğü)ni çıkartmıştır. Bundan sonra eski eserleri toplama, saklama işi, iyi yürümüş bu devrede bilhassa kayda değer olarak, Fâtih devrine âit Çinili Köşke arkeolojik nitelikte parçalar nakledilerek burası genel karakterde bir müze hâline sokulmuştur. Bu arada Aya İrini Kilisesi ise askerî müze olarak kullanılmıştır.
1881’de Alman asıllı müze müdürü M. Dethier’in ölümüyle Çinili Köşkteki müzenin müdürlüğüne tâyin edilen Osman Hamdi Bey, Türk müzeciliğinin önderi sayılır. Osman Hamdi Bey zamanında ikinci defâ Âsâr-ı Atika Nizâmnâmesi hazırlanmış ve zaman içinde çeşitli târihlerde yapılan çalışmalarla bölüm bölüm tamamlanarak bugünkü arkeoloji müzeleri meydana getirilmiştir. Osman Hamdi Bey zamânında çoğu İstanbul’da olmak üzere, yurdun çeşitli yerlerinde birçok müze açılmıştır.
Yakın zamanlarda İstanbul’da Eski Şark Eserleri Müzesi, İstanbul Arkeoloji Müzeleri, târihî değerleri yüksek olan el yazma eserlerin bir araya toplandığı Türk ve İslâm Eserleri Müzesi, Askerî Müze, Ankara’da Anadolu Medeniyetleri Müzesi gibi yeni yeni müzeler kazandırılmıştır.
Yurdumuzda müzeler, bugün, Kültür Bakanlığına bağlıdır. Bakanlıkta, bir Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü vardır. Bu genel müdürlüğe bağlı olarak, şûbe müdürlükleri, müze müdürlükleri, müze memurlukları ve en son olarak da müze muhâfızları gelir. Büyük müzelerde ayrıca müdür yardımcısı ve yazı işleri büroları da vardır.
Müzelerimizdeki târihî eşyâların, demirbaş kayıt defterlerine kaydı yapılır. Fişleri, sicilleri, bastırılmış katologları vardır. Bilhassa İstanbul Topkapı Müzesi, Resim Heykel Müzesi ve Ankara Etnografya Müzesi bu bakımdan çok gelişmiş durumdadır. Yurdumuzun her ilinde Müzeler Genel Müdürlüğüne bağlı olarak arkeoloji müzeleri bulunur. Bu müzelerde, her çeşit târihî sanat eserleri, teşhir edilir. Yurdumuzun dört bir yanında binlerce yıllık târihî kalıntılar vardır. Bu kalıntılar üzerinde yapılan kazılarla, târih öncesi ve ilkçağ uzmanları, binlerce târihî eser bulmaktadır. Ayrıca yurdumuzda târih çağlarının çeşitli devirlerine âit, anıtlar, yapılar da arkeolojik bakımdan târihî değer taşır. Millî servetimizi meydana getiren bütün bu târihî hazinelerimiz, bugünün dünyâsında devletimiz açısından ve turizm bakımından tükenmez zenginlik kaynaklarımızı meydana getirir.
Yurdumuzun her ilinde kendi çapında, târihî eserleri bünyesinde toplayan, çok çeşitli müzelerimiz de vardır. Bunlardan en önemlileri: Konya’da Mevlânâ Müzesinde, çok zengin el yazmaları, yazı levhaları, halılar, kumaşlar, seccâde ve diğer eserler vardır. Ankara’da Etnoğrafya Müzesi, Arkeoloji Müzesi; İzmir’de, İzmir ve Efes Müzesi, Bergama Müzesi; Bursa’da Bursa Müzesi, bu müze de târihî eser bakımından çok zengindir. Bunlardan başka, Amasya, Antakya, Antalya, Kütahya, Samsun, Sivas müzeleri de zengin târihî esere sâhiptir.
Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.