Edebiyat öğretmeni, şairlerin dostu, Orhan Veli'nin hocası, esin kaynağı, sevgilisi, Arif Damar'ın eski eşi Nahid Fıratlı dün sessizce son yolculuğuna uğurlandı
İSTABUL - Nahid hanımı kaybettik. Artık yok. O ünlü cuma sofraları da yok. Cumartesi günleri baş başa verip kaynattığımız, dedikodu yaptığımız saatler de yok. Şimdi biz, nereye kadar varız? O bizim öğretmenimizdi.
Yirmi yıl öncesine dönüyorum.
Edip bey, İskender, ben, başkaları. Sofra hazırlanıyor. Hazırlıyoruz. Nahid hanımın yaramaz kızlarıyla beraber. İlk defa tanımışım. Hepimizi azarlardı. Hepimizin yeri belliydi: "Sen şuraya otur, sen de şuraya, buraya oturma, bilmemkim gelecek..."
Yanındaki iki sandalyeyi, o gün kimlere misafirperverlik yapacaksa, onlara ayırırdı. Ben o sandalyelerde çok oturdum. Nilgün de oturdu. Mustafa da... Mustafa'yı çok haşlardı. Kızardı ama çok da severdi. Şimdi hiçbiri yok. Birbirlerine kavuştular.
Ece'ye de kızardı. Ama Ece'yi çok severdi. Huysuz, hırçın olduğu için. Arif'e medeni bir bağlılığı vardı, saygılıydı. Arif de kibar olduğu için.
Düşünüyorum da, huysuzları ve hırçınları, galiba, çok severdi. Yani hepimizi. Şairlik de zaten, nedir ki, huysuz ve hırçın olmaktan başka...
Süreya onun evinde ağladı!
Sofrasının zaman zaman suiistimal edildiği olmuştur. Yaşlı bir hanımın evinden bir saatte kalkıp gitmek gerekir değil mi! Şunu söylediğimi hatırlarım: "Hadi, gidin artık." Giderlerdi. Ben, sofrayı toplardım. Sonra, oturur, kouşurduk. Sarhoş olduğumu ve sonradan hatırlamayacağımı bildiği
için, bana her şeyi anlatırdı. Anlattı.
Ertesi gün, "Ben bir şeyler biliyorum ama ne?" derdim kendi kendime.
Cemal Süreya'yı ağlarken gördünüz mü? Ben gördüm. Nahid hanımın evinde. Ağlatmadık ki, kendisi ağladı, çocukluğunu hatırladı.
Hiçbir öğrencisi Nahid hanımı yalnız bırakmadı. Bunlara, Can'ın ikizi Canan hanım dahil. Diyelim ki, bu zamanlar, cuma akşamlarının, cümbüşlü, hakikaten cümbüşlü, şarkılı, dedikodulu, o haftanın siyasi durumu, yeni çıkmış bir şiir.. ile dolu zamanları.
Telefonu olmadı. Herhangi bir müzik aleti olmadı. Zaten, şarkıları bizler söylüyorduk. Zaten, randevuları, kim ne yapmışları, bizler iletiyorduk. Telefona gerek yoktu. Bir de, cumartesi günleri, rakı içmezken Ankara'nın iğde ağaçlarını konuşurduk.
Bir de, bunlar var. Kütüphane gözlerimin önünde: Yılmaz Güney, Che Guevera resimleri... O zamanlar yetmiş yaşındaki bir hanımın evinde.
Hepimizi besledi. Hepimizi sevdi. Toprağı bol olsun. Ruhu şad olsun. Ki olacaktır. Zaten, kavuştu aşkına. Hepimizin başı sağ olsun. Cumhuriyet, temel direklerinden birini kaybetti.
Birçok şairin âşık olduğu kadın
Sabahattin Ali'den Can Yücel'e, Cahit Sıtkı Tarancı'dan Edip Cansever'e ve kendisi için çok özel anlamı olan 'garip' Orhan Veli'ye kadar pek çok şairi kendisine âşık etmiş olan Nahid Fıratlı, 1909'da Girit'te dünyaya geldi.
Dedesinin köşkünde özgür, hoşgörülü bir ortamda büyüyen Fıratlı, ilk ve ortaokulu Kandilli'de okudu. Erenköy Kız Lisesi'ni bitiren 'Nahidhanım', İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü'nnden mezun oldu. Öğretmen açığı yüzünden Ankara Kız Lisesi'nde edebiyat öğretmeni olarak başladığı öğretmenlik hayatı, sürgün edildiği Edirne Lisesi ve Haydarpaşa Lisesi'nde devam etti. İlk kocası Halil Vedat Fıratlı'dan ayrılan Nahid Fıratlı daha sonra Arif Damar'la evlendi. İlk eşinin
soyadını kullanan Fıratlı, yaşamını Kurtuluş'taki evinde sürdürüyordu.
Bu sayfada yer alan bilgilerle ilgili sorularınızı sorabilir, eleştiri ve önerilerde bulunabilirsiniz. Yeni bilgiler ekleyerek sayfanın gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz.